Âşık Remzâni |
S E M A H Derleyen ve Hazırlayan :
ERDOĞAN KORKMAZ HAŞA Kİ BİZİM
SEMAH’IMIZ OYUNCAK DEĞİLDİR. İLAHİ BİR AŞKTIR
SALINCAK DEĞİLDİR. HER KİM Kİ SEMAH’I BİR OYUNCAK SAYAR MÜMİN DİYE
NAMAZI KILINACAK DEĞİLDİR.
SEMAH... Lugat
anlamı: ‘’Sema’’ gök, gökyüzü, işitme, duymaktır. İnançsal bazda ise;
Kırklardan gelen Alevi-Bektaş-i inancı içerisinde oniki hizmetten birisidir.
Burada semaha geçmeden Alevi-Bektaş-i inancı ve kırkları inceleyelim ve
Kırklardan semahın nasıl doğduğunu görelim. Kısaca
Alevi inancı... Anadolu Alevisi, Kırklar Meclisi’ndeki‘’birimiz hepimiz, hepimiz birimiz ‘’
felsefesini, hiçbir din, dil, ırk, cinsiyet ayrım yapmaksızın Kırklar Cemi ile
yaşama geçirmiş; Oniki Hizmet içerisinde uygulamıştır. Bir
kez daha vurgulayalım ki, 72 millete bir göz ile bakmak erdemini ilk eleştiren
inanmış Aleviler, istisnasız her insana höşgörü temelinde yaklaşır ve
yaklaşması gerekir. Ozanın deyişiyle YARATILAN’ı sever YARATAN’dan ötürü. Bir
deyişte ise, Bu yolda can yoktur canan isterler Gönül kabesinde erkan isterler İnsana secdeyi her an isterler Başka bir ibadet sevap istemez...
nesimi. İnsan
öldürmeyi hiç kabullenmez, bunu Tanriya asilik sayar...Nutuf öldürmeyi de bir
katillik kadar kanlı sayar... Kul hakkına saygıyı esas alır. Kul hakkına
saygıyı, günde yirmi dört saat eline, beline, diline sahip olmaya bağlar,
insana hizmeti, Hakk’a hizmet bilir. Nefsi temiz olanın, işi adil olur
inancıyla insana yönelmeyi ibadetlerin en büyüğü sayar...Kırklar Meclisi’ndeki
görünen bu inançsal yapıyı, Dedelik Kurumu ile günümüze dek yaşama geçirmiştir. Alevilik,
Kırklar Cemi’ndeki 12 Hizmet ile ibadet biçimini şekillendirir. Halka
şeklinde oturur. Cemal cemale gelir; ulusu (büyüğü) baş, başı ayak olur. Kamil
insana niyazı, Hakk’a yöneliş sayar...Paylaşımcılığı; kadın-erkek ayrımı
gözetmeksizin birlikte oturmayı; birlikte tapınmayı; birlikte ibadet etmeyi;
birlikte saz çalıp; deyiş söylemeyi; birlikte semah dönmeyi ; musahip tutmayı;
Dar’a çekilip sitemlenmeyi; birlikte gülmeyi; birlikte ağlamayı sergilerler
ve yaşamının ana felsefesidir... Kırklar
meclisinde Semah’ın ilk Doğuşu. Kısaca
anlatmaya çalışacağız. Hz.Peygamber
efendimiz Mihraç’a varıp Tanrı ile görüşüp dönerken, Kırklar Makamı’na
geldi. Konuyu fazla uzatmadan, Hz.Muhammet ‘e Ey yoksulların hizmetçisi !
Al şu engür (üzüm) tanesini,cümlemize pay eyle, dedi. Hz.Muhammed, çevresine
bakındı, ’’Bir üzüm tanesini nasıl kırka pay edeceğim’’ diye düşünceye daldı. O
anda Tanrı, Cebrail’e buyurdu: -Habibim
müşkülde kaldı. Bir tabak al, Habibim’e ilet hemen. O üzümü ezsin, şerbet
yapsın ve Kırklara sunsun. Cebrail, tez davrandı, emri ilahiyi
yerine getirdi. Hz Muhammed, denileni yaptı. Tek üzümden yapılan şerbet,
Kırklar’a yetti, hepsi mest oldu. ‘’Ya Allah’’ deyip ayağa kalktılar ve
hep beraber SEMAH döndüler. Turnalar gibi kanatlandı, süzüldüler...Hz
Muhammed dahi SEMAH’a durdu, kendinden geçti; başındaki imamesi düştü. Onu alıp
kırka böldüler ve bellerine kemer eylediler. Bu muhabbet İmamı Cafer
Buyruğu’nda anlatılır. Biz kısaca Semah’ın buyruğa ve
Alevi inançlarına göre ilk doğuşunu anlattık. Ayrıyetten
Cem törenlerinde Mehraçlamanın içinde semaha kalkışı Şah Hatayi’inin kısaca şu
demesiyle başlıyoruz. Muhammet secdeye koydu yüzün Hakk’a teslim etti özün Cebrail getirdi üzüm Hasan ile
Hüseyin’e Salman anda hazır idi Şey’en
lillalh diledi Bir üzüm tanesi koydu Selman-ı
Keşkül-ullaha Kuduretten bir el geldi ezdi engür eyledi Hatem’i elde gördü uğradı müşkil hale Ol şerbetten biri içti cümlesi mest-ü Hayran Mümin müslim üryan büryan hepsi girdi SEMAH’a Cümlesi de el çırpuben dediler Allah Allah Muhammedde bile girdi Kırklar ile semaha Muhammed de cüşa geldi Tacı başından aldı Kemerbestin kırka böldü Sarıldılar kırklara Muhabbet galip oldu Yol-Erkan yerin buldu Muhammed’i gönderdiler hatırla oldu safa Muhammed evine gitti Ali Hakk’ı tavaf etti. Hatem’i önüne koydu Dedi Saddak Mürteza Evveli sen Ahiri sen Ey velayetler madeni Cümlesi de sana tabi Dedi
Şah’ı Evliya ŞAH HATAYİ’m vakıf oldu bu
sırrın ötesi ne Hakk’ı inandıramadı özü
çürük evrah’a Kısaca
semahın inançsal açıdan doğuşunu aldıktan sonra, çeşitli yazarların
kitaplarından semah konusundaki düşüncelerini aktaralım.
KAYNAK : BEKTAŞİLİĞİN İÇ YÜZÜ YAZAR : M.TEVFİK OYTAN BASIM:1948 Açıklama. Cem
ayini devam ederken mürşit, zakirlere, sema’ işareti verir. Sema havası başlar.
İlk
önce dört can sema’a kalkar. Bu ilk sema, açılış sema’ı olduğu için mürşid ve ayni-cem, hepsi ayağa kalkarlar.
Kısa süren bu açılış sema’ı bitince
mürşid yerine oturup bir gülbenk okur. Halk da yerine oturup sakin olur. Bundan
sonra yapılacak sema’larda mürşid ve ayni-cem artık ayağa kalkmazlar. Sema’ların
bir kaç çeşidi vardır. En meşhur sema’lar, Turnalar sema’ı ile Dem geldi ve
Garipler sema’ıdır. Sema devranı bir nevi rakstır.
Bu (nev’i şahsına münhasır) ilahi bir vecd ve aşk yaratan manevi bir halvettir
ki, temaşa edenler bunun zevk ve lezzetine doyamazlar. Bu öyle bir hengamedir
ki ve o kadar temiz ve ilahi bir şevkle oynanır ki, bu cemiyette bulunanaların
hiç birisinin fikirinden fena bir niyet geçmez ve geçemez. Orada sufli ihrasa
yer yoktur. Oradaki canlar (fanafillah) makamına dalmış, zahir aleminden
sıyrılmış, batın alemine girmişlerdir. Orada ancak (Aşullah, şevkullah,
illallah) vardır. Orada kelime-i Tevhit bile (nefy)hil’atını sıyırmış (isbat)
şekline bürünmüştür. Fazilet ve
hakikat-i insaniyet timsali olan (Zat-ı Mutlak) da, sanki orada elinde
kudret kılıcı ile tecessüm etmiş gibi, meydana hakim bir celaletle arz-ı cemal
etmektedir.
HÜNKAR HACI BEKTAŞ-İ VELİ VE ALEVİ BEKTAŞ-İ YOLU Y:H.D.V. DERGAH POSTNİŞİNİ RAHMETLİ A.CEMALETTİN
ULUSOY Samah (Sema) cem ayinlerinde, kurbanlarda ve
diğer törenlerde yapılan ve yolun
erkanlarından olan bir dini rakstır.
Alevi-Bektaşi inancında samah Kırklar meclisi’nden kalmıştır. Eski çağlardaki
Türk boylarında erkeklerin kadınlarla birlikte toplantılar yaptıkları,
törelerine göre çalgı ile raks yaptıkları biliniyor. Bu rakslarda estetik ve
dini nitelik bulunduğu kabul ediliyor.
İslamiyetin Türkler arasında yayılmasından sonra, bu eski Türk gelenekleri
islam inancına adapte olmuş ve tasavvuf felsefesinin de etkisi ile Alevi
-Bektaşi töresi içinde biçim kazanmış
olabilir. Menşei ve gelişimi ne olursa olsun,
samahın rastgele bir raks veya
dans olmadığıdır. Dini ve estetik yönü bir tarafa,erkek ve kadının
genellikle beraber katıldığı samahta,
harekette, ritimde, tavırda ve tutumda son derece ağır ,terbiyeli ve saygılı
bir havanın, Tanrı aşkında bir coşku yaratması çok dikkat çekicidir. Samah
sanki bir melekler dansıdır. Orada
kadın-erkek unutulmuş yerini sadece insanlık sevgisi, Ehl-i Beyt muhabbeti
aşk-ı ilahi alınmıştır. Kadın erkek aynı düzeyde olduğu ve saygıyı gördüğü, aynı haklara sahip olduğu
yakından ve açıkca işlenir. Burada ,diğer tarikatlarda olduğu gibi, erkeklere
etek giydirerek samah yaptırmak (mevlevilerde olduğu gibi,) kadını toplumdan
ayırmak gibi ilkel hislere ve davranışlara yer vermemiştir. özden gelen
temizlik dupduru bir pınar gibi berraktır, aydınlıktır. Samah tüm Alevi
toplumunda vardır. Çeşitli bölgelere ve aşiretlere göre ayrıntılarda
farklılıklar göstermekle beraber, genel olarak samah kuralları hep
aynıdır. Samah saz eşliğinde yapılır.
Samah yapılması için özel bir nefes söylenmesi gerekmez. Ancak her bölgede,
samahdaki ritim biçimine göre samah yapılan nefesler, nefesin bestesi bellidir.
Samah genellikle cem ayinin sonlarına doğru yapılır. Önce <<ağırlama>>
yapılır. Ağır bir tempo ile başlayan samah giderek kıvrak ve hareketli bir
hale dönüşür. İlk
samahta dede ve cem ayininde bulunan muhibler ayağa kalkarlar. Samah
yapanlar,samahı bitince dara gelip dededen dua alırlar. İlk samah dört can tarafından
yapılır. Genellikle ikisi erkek ikisi
kadındır. Dördü de erkek olabilir. Samahta el ele tutuşmak yoktur. Dönme
ve yürüme dışında karşı karşıya oynanır.
Sazın
ahengine göre kollar açılıp tekrar göğüste, saygı ve selam ifadesi olarak
birleştirilir. Samahcılar, cem topluluğunun ortasındaki kırklar meydanında
dönerler. Meydan çerağının yandığı ve Horasan postunda oturan dedenin bulunduğu
yerden geçerken, yönleri o tarafa dönük
olarak ellerini göğüslerinde çaprazlarlar ve başların saygı ifadesi olarak
eğerler.Samahlar meydanın genişliğine ve samah etmek isteyenlerin isteğine
bağlı olarak dört, sekiz, oniki veya daha fazla kişi tarafından yapılır. Ağır
başlayan samah hızlandıkca cemde coşku başlar. Dede arada bir<<Allah..Allah..Aşk
ile Allah ,Şevk ile Allah .. Gönül birliğiyle Allah..>>dedikçe, samah bir
suyun döne döne akması gibi hızlanır, çoşar. O anda bir ahenk için de Tanrı’ya
doğru yücelen gönüller coşmuş sanki samahcıların ayakları yerden kesilmiştir.
Yazar:AV. MUHARREM NACİ ORHAN DEDE Kaynak: CEM
Dergisi, Sayı.:31, Yıl: Aralık 1993
Semah, alevi inanç ve ibadetinin ana
unsuru, bölünmez bütünüdür. Semahsız cem
olmaz, cemsiz semah olmaz. Hele folklör
hiç değildir. Başlı başına bir
inanç simgesidir. Kişinin Tanrı aşkını çoşku ile yaşadığı an, Tanrı’ya
kavuşmanın VECD’idir. Tanrıda yok olmak , aşk ile olur. Kişi bu aşkı Semahta
yaşar. Diğer deyimle SEMAH İLAHİ
BİR AŞK’tır. Bu
aşkı, semahı dönen, anlayan, mubarek ve mukaddesliğinden haberi olmayan anlamaz. Duymayan
kimselere anlatmak çok zordur. Bundan
nasip almayan, almamış olanlar için, semah bir oyundur, bir eğlencedir, bir
gösteridir. Semah İLAHİ AŞK’ı yaşatan
İLAHİ BİR MANZUBEDİR. Bu nedenlerle alevi semahları düğünde,dernek gecelerinde
vesair zamanlarda yapılamaz. Bunu
yapanlar hem kendini bilmez oluyorlar, hem de alevilerin ibadetini hafife alıyorlar ve ibadetimizle oynuyorlar
demektir. Düğünde dernekte kafayı çeken, ağzında sigara, sağa sola yıkılanlar,
Semah ediyorlar. Alevi olana bu yakışırmı? Alevi olan HAK aşkı ile ibadet eder.
Şarapla, rakı ile esrar aroinle değil. Şahsen saraba, rakıya haram demiyorum.
Çoluk çocuğun rızkını rakıya vermeden, canına malına, konu komşusuna, akraba ve
yakınlarına tüm insanlara zarar vermeyen, gönül kırmayan, bir misafirliğe
gittiğinde veya düğünde dernekte, sırf MUHABBET OLSUN diye kararınca içenlere
helaldir deriz. Semahlarımız
CEM İBADETLERİNDE edilir. Alevinin bir GÖRGÜ
CEMİ vardır, bir de ABDAL MUSA CEM’i vardır. Abdal Musa Cem’i, Görgü Cem’ine hazırlık cemi niteliğindedir. (Burada
ufak bir açıklama yapmak istiyorum. Abdal Musa Cemi, bir Birlik Kurbanı, Birlik
Cemidir tüm akraba, konu komşunun birlikte kestikleri, kırgınların, küskünlerin
belirlenip barışması ve Görgü cemine piri pak gidilmesi içindir. Tartışmaya
yoruma açıktır. Erdoğan KORKMAZ)
1- GÖRGÜ CEMİ
SEMAHLARI
a) TEVHİD SEMAHI b) KERBELA
SEMAHI Bunların
ikiside görgü cemi dışında hiç bir zaman
asla dönülmez, hatta Abdal Musa Cem’inde dahi. Onun için bunun ikisini, özellikle ayrı yazdım. Bu iki semah da ancak
ve ancak ne zaman ki Görgü cem’inde TEVHİD ÇEKİLİR, bu tevhid içinde edilen hizmet semahlarıdır. Bu
semahlar, görülmüş-sorulmuş, kullardan razılık almış, kul hakkından arınmış
olan TECÜMAN KURBANI kesen ve müsahib olanlar tarafından edilir. Çünkü Tevhid
ibadetin içindedir. a) Tevhid
semahı, bir bacı ve bir erkek karşılıklı olarak yapar. Zakir sazı ile makamıyla
şunu söyler. Çıkalım dağlar başına, Sürelim harman edelim, Pirim geldi diyenlere, Canımız kurban edelim. Semah eden bacı ve erkek, çarkı pevraz ile (360 derece daire çizerek)
semahı tamamlar.(Her semahın sonunda semah duası verilir.) b) KERBELA SEMAHI, Tevhid halkasında oturanlar eder. Ancak tevhid semahında
olduğu gibi iki kişi değil, üç kişi (iki bacı bir erkek veya bir bacı iki
erkek) semah eder. Genelde tevhid halkasını erkekler oluşturduğu için üç erkek de kalkar. Kerbela samahından bir
kıta, Dini günü arzumanım KERBELA, Varalım İmam Hüseyin aşkına, Serden başka sermayem yok
elimde Verelim İmam Hüseyin aşkına Abdal Musa ceminde dönülen semahların
hepsi, Görgü ceminde hizmet
semahı olarak muhakkak dönülür. 2- ABDAL MUSA SEMAHLARI 1-ALİNUR
SEMAHI. Bu semahı
yalnız ve yalnız bacılar eder. 2-KIRKLAR
SEMAHI. Bu semaha Mihraçlama da denilir. O şerbetten biri içti, Cümlesi oldu hayran, Mümin müslim sine büryan Hep girdiler Semaha denilen yer
gelince, tevhid halkasında oturanların tümü, ayağa kalkar ve semah eder. 3-BOZAK SEMAHI. Bu semahı genellikle erkekler eder. 4-YA HIZIR
SEMAHI. Bu semahı genç kızlar ve semahları yeni öğrenen
bacılar eder. 5-KIRAT veya
TURNALAR SEMAHI. Bu semahı yalnızca bacılar eder. 6-DEM GELDİ
SEMAHI. Bu semahta erkeklerin eyledigi semahtır. 7-HUBYAR
SEMAHI. Bu semahı bacılar ve erkekler karışık dönerler. Bunların
ayrıntılarına girmeyeceğiz. Ancak şu hususu özellikle belirtmemiz gerekirki, bu semahlardan Kırklar semahı ve
Ali Nur Semahı, Cem ibadeti dışında kati suretle dönülmez..Oysa saydığımız dört
semahın dışında ki semahlar, MUHABBET CEM’inde, edile bilir ama muhabbet cem’i
de alevinin ibadetidir. Gene cem’lerde İSTEK SEMAHI veya GÖNÜLLER SEMAHI (
semah etmek arzusunda olan canlar için mihraçlama bitip cem sona erdikten sonra
yapılır ) olarak edilir. Gene bu semahlar 3 nolu semahtan 7 nolu da dahil ,12 yaşından küçükler için ÖĞRETİ
SEMAHI olarak edilir.
Yazar : DOÇ.DR. BEDRİ NOYAN Kaynak :
CEM Dergisi Sayı:9 Yıl:1992
SEMA’ ‘’SAMAH’’
Hakkında yazısı. Sema’a
halkımız samah diyor. Eskiler ‘’Deveran-sufiyye’’ derlerdi. Musikii ve dönüş
evrenin aslında var. Kainiatın sihirli
bir düzen içinde, büyük bir intizamla hareketi Kutsal Musikii ve kutsal raks
ediş hareketini anımsatıyor insana. Eski
hocalarımız musiki’yi şöyle tanımlıyorlardı:’’Musiki,ahlak-ı beşeri temizleyen
‘’Tasfiye eden’’bir ‘’İlm-i şerif, ‘’Yüce bir ilim’’dir. Bizim
halk musikimizde alet Kopuz ‘’Cura ,Bağlama
,Saz, Meydan Saz’’ıdır. Vurmalı alet olarak Bender denilen Def ve
Kudum-ü Şarif var. Saz ruhan’idir, kutsaldır. Nefsani duygularla yapılan
oyun’dan farkı bu noktadadır. Gönülden gelen, ilahi aşk dolu bir ilham, bir
vahiy ile, ruhun aslına kavuşmak istemesidir. Ayrılıp geldiği aslı ruha doğru
yücelişidir. Eski
Şaman’lar da bu tür raks ile ayin
yaparlardı. Bir çok mutasavvuflar sema’i vecid ve hal’e getirici bir araç
olarak almışlardır. Eski dergahlarda
yapılan sema’ için o zamanın gerici
yobazları: ‘’Bu bir eğlencedir’’ diye yasaklanmasını istemişler. Bazı fetva
vericiler sema’ alehinde fetvalar
vermişlerdir. Bektaş’i
- Alevilerde sema’ çeşitleri Anadolu’nun her
yöresinde kendilerince özel
figürlerle uygulanır. Sema’ yapanlar özel bir estetik bir hareketle mürşit önünden, ona sırtlarını çevirmeden geçerler. Kıyafetlerde milli
karakter ve çok renklilik vardır. Eger
sema’a mürşitte kalkacak olursa orada mevcut bulunan kişilerin hepsi ayağa
kalkarak sema’ bitinceye kadar ayakta dururlar. Mevlevi
sema’larında tek cins ‘’ yalnız erkekler’’,tek renk ‘’sadece beyaz elbise, tennure’’,tek figür
‘’sadece dönüş’’ vardır. Sözlerde
Mesneviden alınma farscadır. Sonradan katılmış bir dört mısra’lık Türkçe vardır. Buna karşı Bektaş’i
- alevi sema’ları çok çesitlidir. Birde turnalar sema’ı kırklar sema’ı gibi özel adlı
olanları da vardır. Milli
ve renkli kıyafetlerle er ve bacı aynı sayıda olarak ve birbirlerine dokunmadan
beraber sema’ yaparlar. Bu sema’ların sözleri ise tamamen Halk sazı ‘’Kopuz’’ile çalınan Halk
ozalarımızın tertemiz Türkçe ile yazdığı
nefeslerdir. Sema’
üzerine yazılmış iki dörtlükle sözlerimi bitiriyorum. Sema 1 Kolları kanat olmuş ta can
uçurur canana Ayaklar basmaz olur yükselince
Meydan’a Kainatı görürsün çerağların
nurunda İnsan varır Tanrı’ya, Tanrı
varır insana Sema 2 Oyun değil bu dost, yerden
yükseliş.. Ruh la beden birlik olup yüceliş. Sema’ insanların göğe çıkışı, Tanrı için Halk’ın içine inişi.
Zeynel ŞAHAN DERNEK
BAŞKANI HACI
BEKTAŞ’İ VELİ KÜLTÜR DERNEĞİ KAGITHANE
ŞUBESİ Bu
gün alevilikte var olan ibadet biçimi,zikir, niyaz, secde, tevhit gibi semahda
ibadetin bölümünün oluşturan unsurlardan biridir. Öyleyse semahın cemlerde ki
dönüş zamanı ve sıraması nedeniyle ibadetin doruk noktası olarak kabul etmek gerekiyor. Çünkü ceme belirli bir
üslupla girilir, niyaz edilir, dua alınır, oturulur edep erkan sistemi
içerisinde cem ayinine başlanır, Oniki hizmet
yürütülür, Duvaz İmam söylenir, tevhit çekilir, kişi kendini
tamamen Pir’in önderliğinde Hakka teslim
eder. Büyük sevgi besler ve aşkla coşar kendinden geçer bilinmez rahatlık
içerisinde semaha kalkar işte bu noktada
kendini Hakkın kendisiyle bütünleştiğini hisseder, sonsuz bir huzura kavuşur. İşte
burası ibadetin doruk noktasıdır diye düşünüyorum. Bugün
Alevi Bektaşi cemlerinde veya bazı
etkinliklerde gördüğümüz semah çeşidinde
Anadolu Aleviliğinin kültür zenginliği
olarak kabul etmek gerekir, ama semahın
ibadetin özü olduğunu unutulmadan dönülmesi gereken yerlerin ve zamanın iyi
düşünülmesi gerekir. Düğünlerde, eğlence şölenlerinde, içkili mekanlarda
kesinlikle dönülmemesi gerekir, hele semah oynamak gibi deyimleri kullanmamak
gerekir. Semahı folklorik olarak göstermek Semahın ve Alevi ibadetinin
özüne doğasına aykırıdır. Günümüzde
inancımızı kültürümüzü yaşatmak ve geliştirmek için kurulmuş dernekler vakıflar
ve cem evlerindeki yönetici kadrolara ve
dedelere bu konuda çok iş düşüyor,
gençliği her konuda iyi yetiştirmemiz ve bilinçlendirmemiz gerekir. Semahlarda
yapılan eğişiklere dikkat edilmeli, derleme ve uydurma semahlara yer
verilmemeli semaları anlamına ve özüne uygun yapılması inancındayım.
Yazar : ERASLAN DOĞANAY Kaynak:Anadolu
Evliyası Hubyar Sultan Tokat
semahı denince akla Hubyar semahı gelmektedir. Çünkü üç kadın, üç erkek semah
yaptığından hareketli olduğu gibi çok hızlı yapılmaktadır. Başka yörelerde
altılı olarak yapılan semaha pek rastlanmamaktadır.
Yazar : ALİ HAYDAR CİLASUN DEDE Kaynak:Alevlik
Bir Sır Değildir.1995 Bir din, bir
inanç düşünün ki, içinde dans olsun. Portekizlerin
isyancı dansı Tangodur. Latin Amerikalıların isyancı dansı Sambadır. Afrikalıların
isyancı dansı poptur. Alevilerin
ibadet, inanç dansları ise SEMAHTIR. Dans,
estetik içinde harekettir. Dans enternasyolanist deyimdir. Dans dünya literatürüne girmiş
müzikli insan gösterisinin adıdır. Doğasal olaylar doğadaki beğeni kazanan
hayvanlar, insan ilişkisinin, üretimle birlikteliğinden doğmuştur SEMAH. Rivayet
edilir ki; Hz.Hüseyin’in Kerbela ‘da Şehadetini gören turnalar Fırat’a su
içmeye geldikleri halde gördükleri cinayeti protesto için su içmeden vazgeçip yere çakılarak hayatlarına kıyarlar.
O nedenle Alevilikte Turnalar ve Turna
SEMAHI baş semahtır. SAZA önem verdikleri için de, sarı Turnanın semahı
sazı anlatan semah, cem bağlama semahıdır. İnsanın ve insanlığın
mutlu günleri inancın ta kendisidir. Efendim
sarhoşla, ibadet hafife alınıyor. Hayır
beyler Alevi insanı içmesinide, Semah gitmesinide bilir, sizin
niyetiniz islami yasaklarla donanmış bir Aleviliktir. SEMAH AŞKIN DA SEMAH SAVAŞIN
DA SEMAH İNANCIN
DA dansıdır.
İNANCIMIZ SEMAH Kaynak
:Rehber Derğisi.
Alevilerin
temel ibadeti olan Cem ayinlerinin ayrılmaz bir parçası da Semah dönmektir.
Semah Cem’in belli bir aşamasında bağlama eşliğinde kadın ve erkek canların
çalınan ezgiler eşliğinde birlikte yaptıkları dinsel törendir. Semah dönülmeyi,
Cem ayininden ayırmak olası değildir. Semah dönmek, Cem ayini içinde yapılan 12
hizmetten birisidir. Semah dönen canlar duygunun, sevginin, aşkın dorukta
olduğu duygulu bir an yaşarlar. Semah
dönenler adeta kendinden geçercesine büyük bir aşkla, şevkle huşu içinde ayrı
bir dünyaya yolculuk edercesine izleyen canları da büyüleyecek tarzda su gibi
akıp giderler. Aleviler,
Cem ayinin de olduğu gibi semahın da kaynağının Hz.Muhammed’in Miraç’taki
Kırklar Cemi’nden kaldığına inanırlar. Mevlevi Sema’ından oldukça farklı olan
Semah’ın kültürel kaynağının izlerini Asya ve Anadolu medeniyetlerinin derinliklerine
götürmek olasıdır. Alevilerin döndükleri semahı onların ibadeti olan Cem
ayinlerinden ayrı düşünmek ve incelemek yanlıştır. Aleviliğin kutsal kitabı
olan İmam Cafer Buyruğu ve halk arasında yaşayan mevcut inançta semah 12
hizmetten biri olarak yapılır. Yani semah Alevilerin yaptıkları bir ibadetin
parçasıdır. Semahlar,
alevilerin ibadeti olan cemin bir parçasıdır. O’nun yeri orasıdır. Sema dönmek
eğlence aracı olamaz. Semah içkili, eğlenceli toplantılarda ise asla meze
olamaz. Semah dönmek Cem ayin dışında, olsa olsa çok ağır başlı bir biçimde
özüne uygun bir tarzda; Hacı Bektaş-i Veli Törenleri. Abdal Musa Törenleri gibi
törenler ile ağırbaşlı etkinlikler dışında yapılmamalıdır.... Çünkü Alevi
inancında; Cem’in ve Semah’ın kaynağı Kırklar
cemi dir. Bu kaynağı bilmeden Cem ve
Semah anlaşılamaz. Yazar
:Doç.Editha ALNIAÇIK Kaynak:Rehder
Dergisi 20/1995
Dünyanın
neresinde olursanız olun, hangi halk danslarını seyrederseniz seyredin, mutlaka
beğenirsiniz, seversiniz, ancak bu dansları rahat koltuğunuzdan ‘’sadece
seyredersiniz,,.Ama bu semahta öyle değil, daha ilk anda müzik sizi kendi iç ritmiyle büyülüyor ve giderek
oturduğunuz yerden semaha katılıyorsunuz. Aslında yerinizdesiniz, ama
değilsiniz, Semahın düşüncesindesiniz, ayağınız, kollarınız semahcılarla eş,
yüreğiniz onlarla aynı çoşkuda ve semaha katılıp gitmişsiniz. Bütün bunlar farkında olmadan ,yani sizin elinizde olmadan oluyor.
Semahlarda solo yok, yani oyunu idare eden (yöneten) ne kadın var, nede bir
erkek. Alçak gönüllülüğün böylesi,
sıradanmış gibi gözükmesi, doğallığı, bütün dünya danslarını imrendirecek
biçimde, hele hele kadın ve erkeğin farklılaştırılmaması, eşitliği kadına,
erkeğe deyil insana saygı, somut bir
hayranlıkla izliyorsunuz, ayırımsız. Semahlarda ki her düşünce, her ana fikir bir dünyanın efendisi olan insanla
çözüme ulaşması açısından birden bire dünya halk danslarından farklılaşmasını
sağlamaktadır. Böylece günümüz insanının varamadığı bu dünya hümanizmaya, ta karanlık XIII. yy . dan bu
güne pırıl pırıl parlayarak devamlılığını sürdüren Bektaşi semahları iç dinamizmini mutlaka Hacı
Bektaş Veli’ nin felsefesiyle beslemiştir. Bu semahlar ne bir danstır ne ritüeldir. Bu semahlar insanın bu dünyadaki varlığını anlatan dans
destanlarıdır. İçi insan sevgisiyle dolup taşan destanlar dizisi. Bu anlatım
biçimindeki saf ve temiz paklık insanı,
yüreğinden vurmaktır. Birlikte barış, birlikte dostluk, ve kardeşlik, birlikte
sevgi bu gün dünyamız insanının söyleyip
de bir türlü varamadığı duraktır. Bu sözcükler Batıda
kitaplarda kaldı, birde insanın özleminde. Doğa ile farklılaşımdan, ona, yaşama
yabancılaşmadan, yaşamın tüm gerçeklerine, karmaşıklığa meydan vermeden, sanki
onun kadar sade ve arınmış doğadan
damıtılmış el - kol - beden ve ayak hareketleri
tekrar doğaya yönelen bir anlatım sadeliğinde kendi
hümanizminin felsefesini bize alçak gönüllülükle sunmasıdır ki biz
seyirciyken bile kendimizi semahın
içinde bulur ve eylemine farkında olmadan karışırız. Destan dedim ama
benim destan tarifimde bir başka. Hangi topluluğun destanına bakarsanız bakın ,
mutlaka bir ok, yay, kavga bir savaş ve ardındanda barış gelir. Ama bu destan
kavga dan ,savaştan da eser yoktur. Sevgi vardır, aşk vardır, kardeşlik vardır,
hayatı her yönüyle insan kardeşlerle paylaşmak vardır. Mutlaka hayatta acılarda
vardır. Ama semahlardaki acılar insan yüreginin bir yaşam coşkusudur. Öldürücü,
yok edici değildir. Hele bencillik, övünme
hiç yoktur. Bencillik bireyseldir. Semahlarda bireysel fikri ya da ona benzerini bulmak mümkün değildir. Topluluk kutsaldır. O
toplulukta herkes saygındır. Herkes
herkese bir birey olarak, sevgi saygı doludur. Herkes bir birinin
koruyucusudur. İşte
semahları seyrederken bu özlemleri yüreğinizde duyuyorsunuz. Tarihciyseniz,
tarihi okursunuz adeta. Sosyologsanız, semahlarda o toplumun yaşama biçimini öğrenirsiniz,
felsefesini öğrenirsiniz. Bir kültür adamı iseniz insanın ne olduğunun, nasıl
olması gerektiğinin bilincine varırsınız. Hatta yalnızca sıradan bir insan
olduğunuzda galiba semahlarda Tanrı’nın
insana bağışladığı koca ve güzel bir
dünya bulursunuz, kendinizce, gönlünüzce. İşte
Bektaş-i semahlarında bu arılık ve sadelik ,sunuş biçimindeki alçak gönüllülük
sizi ister istemez bir coşkuya götürür. Doğanın mütevazi bir çiçeği gibi sizde
katıla bilirsiniz, bu semahlara. Semahları
seyredenlerde , seyirciyken bile, semaha
durmuş gibidirler. Büyüye
kapılırken ayağınız bu topraktadır, başka alemlere göç etmişsinizdir. İnsan
olduğunuzu, var olduğunuzu anlar ve göç etmeden sevgi göçündesinizdir. Bu
dünyadan ayrılmadan sevginin her türlüsünü tadarak gerçek sevgiyi yüreğinizin
içinde bulur ve buluşla anlatılması mümkün olmayan bir çoşkuya kapılırsınız. İşte Semahtır bu...
Yazar : İlhan Cem Erseven. Alevi- Bektaşi Edebiyatı ve folkloru: Anadolu’da
sayıları milyonları bulan bir toplumun kendilerine özgü edebiyatı, sanat müzik
ve dans (semah) anlayışlarının olması doğaldır. Öyle ya “Ben de bu yayladan
şaha giderim” diyen Pir Sultan Abdal bir Alevi-Bektaşi halk ozanıydı. “Benim
adım dertli dolap “diyerek “aşk” ile dönen Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli’den nasip
almıştı. Ayrıca bu yol’a gönül vermiş, “ Hak yoluna asa olmuş” Ali sevgisiyle
tutuşmuş Şah Hatayi`ler, Kul Himmet`ler, Emrah`lar, Kaygusuz`lar, Kul
Nesimi`ler ve nice halk ozanlarının sazında tüm Ehli Beyt’in feryadı,
Kerbela`sı, yükseliyordu. Cem’lerde kadın erkek birlikte semah dönüyorlardı
turnalar gibi.. Nefesleri, deyişler, gülbanklar renk katıyordu muhabbetlerine.. 1977
yılında bir folklor derneğinin semah ekibinde de görev alınca ilgim büsbütün
arttı. Araştırmaya karar verdim. Birde gördümki koca bir maden ocağına
düşmüşüm. Pırıl pırıl... göz alıcı... başladım kazmaya Ferhat’ın Şirin`inin
aşkıyla... Gürz indikçe dökülüveriyordu cevherler... Ama daha önce Pir Sultan
Abdal bizi uyarmıştı: Güzel aşık cevrimizi Çekemezsin demedimmi Bu bir rıza lokmasıdır Yiyemezsin demedimmi?
Yola çıkmıştık bir kere... Artık Ferhat’ım
Şirin`ce,Şirin`im Ferhat`çaydı. Edebiyatla
iç içelik gösteren müzik, şiir ikileminin yansıması olan eyleme dönüşen
semahları unutmadım ve en çokta bu konu üzerinde durdum. Tarikat
oyunu denince akla Mevlevi “Seması” gelmektedir. Oysa Mevleviler sema dönmeden
önce Alevi Bektaşiler öteden beri Semah dönmekteydiler. Hemde Hz. Muhammed’in
Mirac`a çıkışının onuruna. Çünkü söylenceye göre Hz. Muhammed Mirac yolculuğu
sırasında Hz. Ali’nin başkanlığında CEM tutan Kırklar meclisine uğramış ve
Kırklar ile birlikde büyük bir coşku ile semah dönmüştür. Kırklar semahının
çıkış kaynağı ve hala tüm otantikliği ile günümüzdede yaşaması... Muhammed Mirac’a vardığı gece Kapıda gördüğü arslan, Ali’dir Çıkardı yüzüğün verdi nişane Hakikatte gördüğü sübhan,
Ali’dir. Semahların
kökeni ta Şaman danslarına dek inmektedir. Orta-Asya’dan kalkıp Anadolu’ya göç
eden Türkler, yanlarında kültürlerini, folklorlarını ve felsefelerinide
getirmişlerdir... Kam
yada Şaman, tanrı ve tanrılaştırılmış varlıklarda insanlar arasında “aracı”
gücüne sahip kişi demektir. Büyük tanrılar, melekler ve kötü ruhlar için dinsel
törenler yapmak, kurban adamak, sunmak görevleridir. Bunlar aynı zaman
hekimlik, üfürükçülük büyücülük gibi görevleri de yaparlardı. Yusuf Has Hacip,
Kutadgu Biling’de, Kam’lardan “efsuncular” diye söz etmekte ve zamanında
kamların önemli bir sosyal konumları olduğuna işaret etmektedir. Kam’lık
(şamanlık) soyaçekimle babadan oğula geçerdi. Bu arada kadın şamanların da
olduğunu unutmamak gerekir. Demek ki Şamanlık ( Şamanizm), Şümeniye (şemeniye)
diye bir din yoktur. (Bunu söylerken islamlık ve hıristiyanlık dini gibi
birtakım kurallar ve koşullar olan anlamında söylüyoruz.) Yanlız göreceli
olarak kullanılan şamanizm, şümeniye terimi vardır. Şamanizm,
göçebeliğin ortaya çıkardığı ve totemizm (ongunculuk) anizim (canlıcılık) ve
natürizm (doğacılık) öğretilerinin bir bileşimi olup tüm dinler gibi bir takım
inanç ve uygulayımların oluşturduğu bir bütündür. Özü, insanın doğa
karşısındaki güçsüzlüğü olan Şamanizm, belirli toplumsal ve ekonomik olguların
yarattığı bir inanç sistemidir. İnsanın doğasal güçler karşısında pek çok olguya
egemen olamadığı ve tersine insanın güçsüz düştüğü dönemlerde bu nesnel
gerçekliğin önemi daha büyüktür. ‘’Çokluk hekimlik büyücülük sanatlarının bir
ürünü olarak kabul edilen bu din sistemi, büyünün henüz bilime karşıt bir
duruma düşmediği dönemlerde insanı doğanın çeşitli etkilerinden korumak,
insanda meydana gelen ruh bilimsel ya da bünyesel aksaklıkları gidermek için
çeşitli pratiksel ilkeleri içerir.
Şamanistik inanca göre, her olgunun nedeni doğasal güçlerde simgeliştirilen tanrılar arasındaki
mücadelelerdir. Kısacası şamanizm, büyüsüyle, falcılığıyla ve bir
takım törensel gösterileriyle bütünlük içerisinde olayların belirli bir çerçeve
alanı içinde çözüm yolları arayıp uygulanan bir takım ilkelere dayanan bir
inanç biçimidir. Göçebe Türk topluluklarının geleneksel yaşam biçimlerini belirleyen bu inanç sisteminin içerdiği
ilkeler ve kurallar, tarihsel gelişim süreci içinde çeşitli dinlerin tepkisi altında kalması ve
etkilenmesi yüzünden pek çok değişikliklere uğramış, bazı ilke ve kurallar
geçerliliğini yitirmiş, fakat büsbütün yok olmamıştır. bugün Anadolu’nun bazı
bölgelerinde doğum yöntemleri, yağmur duası, gelinin damat evine giderken
yapılan törensel uygulamalar, vb.. hep bu inancın, şamanizmin kalıntılarıdır. Şamanizme
göre gök yedi kattır ve cennet buradadır. Toprak da yedi kat olup (yada dokuz)
cehennemde buradadır. Yaratan, yukarıda olup gök ve tanrı aynı anlama gelirdi.
İyi ve güzel ruhlar, kuş yada diğer kanatlı bir hayvan biçimine girip göğe
uçardı. Cennetde, türklerde (uçmak) denilmesi ile bu düşünce arasında bir ilgi
olması söz konusudur.
MEVLEVİ SEMA Mevlevi
törelerine sema denildiği gibi ayrıca devran,
zikir ve mukabela da denmektedir.
Sema’da dervişlerin özel giysileri vardır. Oyun bestesi sözlü veya sözsüz
olabilir. Sema başlarken, bir neyzen doğmacı olarak açış yapar. Semazenler avuç içlerini yere vurarak meydanı üç kez dua
ile dolaşırlar. Sonra hırkalar çıkarılır ve şeyh önünde niyaz edilerek dönmeye
başlanır. Gözler göğe dikilidir. Sema’ı
bitiren semazen niyaz ederek hırkasını alıp oturur. Sonunda topluca ‘’Hü’’ denilir.
Mevlevilerde
üç çeşit sema’ oyunu vardır. Tabii Sema : Ney eşliğinde sema oynayanlarla seyircileri
coşturmak için oynanır. Amaç eğlendirmektir. Ruhani Sema : Duygusal yönden gelişen, erginliğe ulaşan Mevlevilerin
Tasavvuf koşul ve gizlerini için de, benliğinde duyması, tanrısal sesleri
kavraması amacıyla yapılan semahtır. İlahi Sema : Sema’nın en yüksek aşamasıdır. Tanrının tüm
varlıklarda, tüm seslerde dile geldiğini kabullenerek gizli sesler duyarlar.
Tanımsız ve sınırsız bir coşkuyla kapılırlar. Tanrıyla özdeş olduklarını
göstermektedirler. Ruhani ve İlahi Sema : Dinsel bir içe
dönüklük koşullarına bağlıdır. İçsellik gösteren bir yapıya sahiptir. Tabii Sema’ da ise böyle bir koşul
aranmaz, bunun için dışa dönüklük koşulu aranır. İsteklendirmeyi amaç kılar.
Bunlar sema hanede oynanır. DİNSEL OYUNLARIN DOĞUŞU Alevi Semahları. Mevlevii
sema’larının çıkışı hakkında şöyle bir
söylence anlatılmaktadır: ‘’İslam
töresi, sema’ın Peygamber tarafından da
yapıldığını anlatır. Olay şöyledir: Bir toplantıda, peygamber’in huzurunda bir
ozanın söylediği şiir karşısında, Hz Peygamber, coşkuya gelip dans etmeye
başlamış. Dans ederken bir ara hırkası düşmüş. Meclisde bulunanlardan
Muaviye,(-Ey Allah’ın elçisi, ne güzel oynuyorsun! ) demiş. Peygamber’de ona
yanıt olarak (-Sus, ya Muaviye! sevgilimin adı anılırken harekete gelmeyen
insan kerim değildir), buyurmuşlardır.’’ Türk
Alevi zümrelerinin inanışlarının temelini ise ‘’Kırklar Cem’i’’ adı
verilen ve Peygamber zamanın da Hz.Ali’nin başkanlığındaki gizli bir toplantıda
yapılan oyun (dans)’dan almışlardır. Bunu alanlar ve yayanlar, Ahmet Yesevi,
Hacı Bektaş-i Veli, Şeyh Safi,
Kutbettin, Rüknettin, Necmettin... gibi ulu kişilerden oluşmuş olan Horasan
erenleri ile Rum (Anadolu) erenleridir.
Bundan sonra ise Balım Sultan’lar, Abdal Musa’lar, Seyit Ali Sultanlar, Sarı
Saltuklar, Kaygusuz Abdallar, Kul Himmetler ve daha sonra Şah Hatayiler, Pir
Sultanlar, Kul Hüseyinler, Kul Veliler,
Muhittin Abdallar gibi aynı zaman da Türk edebiyatcıları olan Veli’ler de, Türk kabilelerine kendi dilleri
ve yapıtları ile bu inanışı yaydıkları gibi yine aynı zaman da Rum (Anadolu)
Erenleride, bu töreyi Arnavutluğa kadar götürmüş ve orada topluluk halinde
bulunan halka yaymışlardır. Alevi Bektaş-i Halk dansı olan Semah’ların doğuş kaynağı olarak kabul
edilen Kırklar Cem’i olayı ise
şöyle anlatılmaktadır: O
gece, Peygamber göğe çıkarak Miraç etmemiş, onun Miracı Cebrail aracılığı ile
Kırklar cemine o gizli toplantıya gitmiş olmasıdır. Peygamber ilk önce orada
gördüklerinden kuşkuya kapılmış, cemlerinin Hak olup olmadığından
ikirciklenmiş. Fakat Kırklar
kendilerinin Hak olduklarını kanıtlamak için içlerinden biri kolunu
kesmiş, bu sırada Kırkından (Peygamber de içinde olduğu halde) birden kan
aktığı görülmüş ve onların ‘’Cem’lerinin
Hak’’ olduğuna inanmış. Bundan sonra orada bulunan Selman, bir üzüm çekirdeğini
ezmiş, Kırkların her biri bu üzüm suyundan içmiş, Peygamberle birlikte hepsi de
esrik (sarhoş ) olmuşlar. İşte o
zaman Peygamber çoşkuya gelerek kalkmış ve semah
dönmüş. Semah sırasında sarığı çözülmüş, Kırklar onun sarığını alarak kırk parça yapmışlar ve bellerine
sarmışlar. O gece böylece Cem
sürdürülmüş. Ertesi
gün mecliste, ileri gelenlerden biri
Peygamberi gökten indi sanarak mihracını kutlamışlar, bunun içinde Alevi’ler
Alevi oldukları gece, tören bittikten sonra Bektaş-i veya Alevi olan her
kimseye ‘’Mirac’ın kutlu olsun!!’’derlerdi.
(Bu inanıştan başka, aynı miraç olayı üzerinde bir başka söylenceyi konumuzun
başında işlemiştik.) Şu
halde semah oyunları, Hz Ali’nin başkanlığında yapılan cem deki semaha bağlı
olarak yapılmaktadır. Bu bağlılık, islam
dinini bir çok mezhep ve tarikatlara ayrılması nedeniyle yine bazı
farklarla Batını ve Alevi Türk
zümrelerine kadar ulaşmıştır.
Bu
semahlardan başka, yatır semahları diye bilinen büyük semahlar vardır ki, bunun
adına ‘’Çoban Baba’’ ve bazı
yörelerede ‘’ Koyun Baba ‘’semahı
denilmektedir. Bu semaha, Ayin-i Cemde bulunan tüm kişiler katılır. Bu semah,
eskiden, ulu, aziz olarak bilinen kişilerin türbelerinde, yatırlarında, onların
ölüm- doğum günleri biliniyorsa o günlerde, Hıdırellez, Nevruz günlerinde
ziyaret yapılarak oynanırdı. Tüm Alevi-Bektaşi zümreleri kendilerine en yakın
bulunan büyük Yatırlara yanlarında yiyecek, içecek ve yakacaklarıyla giderler
ve orada günlerce ``Muhabbet`` ederler. Getirilen kurbanlar tığlanır, ocaklara
kazanlara vurulur. Bazı yörelerde üç veya yedigün sürer. Gelenlerin tümü bir
dede/mürşit yönetiminde ‘’çoban Baba ‘’ (Koyun Baba) semahına kalkarlar. Alevi -Bektaş-i semahların
da belli bir sıra vardır Bu sıra şöyledir: Saz
belli bir şekilde öpülerek alınır, çalınır. Nefes ve deyiş denen parçalar okunur. Bunlarda semah oynanmaz. Mürşit görevindeki dedenin işareti ile semah oyunu başlatılır. İlk
oyun Miraçlama adını almaktadır. En
yaşlı iki kadın ve erkek, ayakları çıplak, başları açık ve belleri bağlı olarak
semah yaparlar. Miraçlama’dan Ağırlama’ya geçilir. Ağırlama’nın
bitiminde gençler semaha kalkarlar ve Gönüller Semahı denilen semahı oynarlar.
Bazı cemlerde semaha kaldırma işini Gözcü
denilen kişi, elindeki uzun sopayı kimin başına değdirirse onu kaldırarak
yapar. Eğer kadın, bir erkeği semaha kaldıracaksa niyaz yerine elini öperek
kaldırır. Cem’de iki ayak alta alınır, dizler yere değer ve eller üstüne konarak oturulur. Semah
oyunlarında yalnız bağlama denilen saz çalınır. Sofra toplandıktan sonra semaha
geçilir. Saz aşık düzenine ayarlanır. Cem’de Ruzba denilen küçük cura çalınır.
Semah iki kısımdır. İlki ağırdır, yavaş oynanır, ağır semah denir. En çok oynanan ağır semah, Turna Semahı’dır. Semah nefesi daha çok Pir Sultan Apdal’dan seçilir. İkinci
bölümüne de Çark Semahı denilmektedir. İlk kısımdaki oyunun hızlanmış şeklidir. Daire üzerinde yürür
gibi görünüş ve güzellik kazanır.
Mürşit-Dede’nin önüne gelen oyuncu yan duruşunu değiştirerek yönünü Dede’ye
çevirir, sırtı daire içine gelecek
şekildedir. Dede’nin önünden
ayrılınca (bu geriye doğru gidiş, üç adımda müziğe uyarak yerine
getirilir) yeniden eski durumuna gelinir ve dönmeye devam edilir. Niyaz
hareketi, en büyüğe
eyilmek ve secde etmektir. En büyük kıble değil, insandır . Bu nedenle her insan, diğerinin kıblesini oluş
turmaktadır. Tanrıdan (Yaratan) sonra en büyük insandır. O na secde etmek demektir. Çünkü insan , Tanrının bir parçasıdır ve bütün hikmetlere sahiptir. Yörelere Göre Semahlar ve Oynayışları
Narlıdere (İzmir) Tahtacılarında
Semah : Bu yöre semahı için, Abdurrahman
Yılmaz’ın yaptığı araştırmadaki, bu köyde oynanan semah tanımının aynısını
veriyoruz (78):’’Büyükçe bir odada toplanılır. Kadın erkek yanyana otururlar. Bazı yerlerde
kadınlar bir yanda, erkekler bir yerde karşılıklı otururlar. Mürşit, baba,
mürebbi bacısını çağırır. Bacı gelir, mürşide, babaya, mürebbiye dolu verir.
Mürebbi peşineli(*Peşin olmak isteyen kimseler, en yakınıyla (aşinasıyla)
ayrılırken bir cebrail(yani horoz)
keser. Mürşidin huzuruna varılır. Peşine
olacacağı kimseyle bacılar bir elmadan kanarlar. Dördüne bir hayırlı Peşine olacağı kimseyle bacılar bir
bir almadan kanarlar. Dördüne bir hayırlı verilmek suretiyle 3.kapıya girmiş
olurlar ise peşineli olan kimseye mürebbinin bacısı semah dar’ına durur. Dar’a
durmazdan önce kendisiyle semah edecek erin ayağına niyaz için, bacının
eğilmesi sırasında semah edecek er de, bacının sırtından niyaz ettikten sonra
omuz omuza ve cemal cemale (yüz yüze) niyazlaştıktan sonra dar’a dururlar.
Sazandar (sazcı) sazı alır, nefes söyler. Çiftler, semah yapar. Semah bitince
bacı, önce semah yaptığı erkeğe dolu verir. Erkek yerine oturur. Bundan sonra
bacı mürşitten başlayarak sonuna kadar sırayla dolu dağıtır. Diğer oyun devam
eder, üç semah bütünlenir. Zaman uygun olursa üç, beş, yedi, onikiye kadar
semahçı oynar. Bacağı açıklar da (ergen gençler yerine kullanılmaktadır) ayrıca
başka bir odada sohbet ederler. Yanlız bunların semah havası, sazcı tarafından
çalınır ve okunurken bacılardan biri kalkar, erkeklerden birine giderek niyaz
eder, (yani boynuna sarılır gibi yapar). Çift semaha kalkar, ortada aralarında
daima bir aralık olmak üzere karşı karşıya raksetmeye başlarlar. Semah müziği
en çok 9 darplıdır (vuruşludur). Önce orta bir haraketle çalınır ve oynanır.
Kendine mahsus ve çok orjinal bir şivesi vardır. Ayinde hiç bir zaman oyuncular
birbirlerine değmezler. Raks estetik olmayan hiç bir yan, bir figür yoktur. Asil, kibar, zarif ince
bir oyundur. Semah raksları genel olarak ağır ve hareketli olmak üzere iki
kısımdır. İlk kısıma ’ağırlama’ denir. Bu kısımda erkek, kollarını sağa sola
hareket ettirir. Kadın, kollarını omuz hizalarından daha yukarı kaldırmak üzere
aynı hareketi yan taraflara doğru yapar. Bu esnada
ayaklar da ileri geri haraket eder. Çiftin hareketlerinin birbirlerine uyması
gereklidir. Ağırlaşmayı, hareketli kısım takip ader. Buna ‘yedirme’ denir.
Burada çiftler, tekrar niyazlaşırlar. Yüzlerini birbirlerine karşı ve biraz
daha yaklaşmış durarak, bir kaç metrelik bir alan içinde gider ve yeri geldikçe
dönerler. Dönüş yeri, sazcı tarafından hatırlatırlar. Oyun bitince çiftler,
tekrar niyazlaşırlar ve yerlerine otururlar. Başka çiftler semaha kalkarlar. Kırklar Semahı : Tüm Alevi-Bektaşilerin ve diğer kolların kutsal ve
yüce saydıkları, Kıklar Cemi’nden çıktığına inanç getirdikleri semahın
çıkışıyla ilgili söylenceyi daha önceki sayfalarda anlattım. Bu
semah en az 4, en çok 12 kişiyle oynanan bir oyundur. Oynayacak olanlar niyazlaşırlar. Erkekler bir yana
karşılıklı dizilirler. (Bu oyunda ayakların mühürlenmesi yoktur). Sazcı, saz
çalmaya başlayınca herkes, olduğu yerde sağ ve sol ayaklarını ileri ve geri
atmak suretiyle oyuna başlar. Sazcı üç nefeste bu oyunu ağırlar, dönerek havasını
çalmaya başlayınca oyuncular da sağ ayak ileri giderken sağ kolu ileri uzatır.
Sol ayak ileri giderken sol kolu ileri uzamak suretiyle oyun sürer. Bu da üç
nefesle yapılır. Bundan sonra ’’ Allah!
Allah!’’ denir. Oyundaki kadınlar, erkeklerin arasında, namazda olduğu gibi
diz çöker. Bu durumda iken şemsi, sol baştaki kadına dolusunu sunar. O kadın da
sağ baştaki kadına dolusunu sunar. O kadın da sağ baştaki, semah dönen erkeğe
verir. Dolu, sırayla gider. Bu dolu dağıtma iş bittikten sonra, sol baştaki
semahçı kadın sağdan başlayarak sonuna değin, cem’e gelenlere dolu dağıtır. En
son doluyu şemsi’ye verir, birlikte içerler ve niyazlaşırlar. Kadın yere de
niyaz eder ve çekilip yerine oturur. Eskişehir-Seyitgazi Yöresi: İlçeye bağlı
Arslanbeyli ve Doğançayır köylerinde, yerine göre 2,4,6,8 kişiyle, kadınlı
erkekli oynanan semahlar vardır. Burada sema denilmektedir. Karşılıklı
çiftlerin ağır el ve kol hareketlerine pervaz deniliyor. Önce dört kişi semaha
kalkar. Bu açılış olduğu için Mürşit ve Ayin-i cem de ayağa kalkar. Bu bitince
Mürşit yerine oturup bir gülbank okur. En çok yapılan semahlar Turnalar Semahı,
Dem Geldi ve Garipler’dir. Dem Geldi
Semahı : Bu semah üç aşamalıdır: a) Yavaş bir hareketle başlayış, b) Canlanma, karşılama
hareketlerine geçiş, c) Yürüyüş ve
hızlanma. Semahakalkanlar,
daire şeklinde halka olurlar. Çalgının ezgisine uyarak kol ve ayak
hareketlerini müziğe göre uydururlar. Hareketlerde
müziğe uygunluk başlayınca, sazların havası değişir ve canlanmaya başlarlar.
Oynayanlar da aynı canlılığı gösterirler. Her oyuncu yanındaki, anlacındaki
arkadaşının hareketine aynı uymak koşuluyla karşılama hareketine başlar. Bu
karşılama hareketleri kısa sürer. Birden sazın çalışı değişir ve kıvraklaşır.
Oyuncular çoşar. Bu hızlılıkta kol ve ayak hareketleri bozulmaz. Bu halkanın
ortasında bir kişi de kendi başına döner. Eşi yoktur, karşısına kim denk
gelirse eşi o olur. Semaha asıl estetiği ve görünüşü veren de budur. Çünkü,
yöresinde dönenlerin hepside onun eşi durumundadır. Bu ortadaki tek erkek ya da
kadının, yerinde sayarak döndüğü sürece, diğer canlarla (oyuncularla)
karşılaşması, hiç bir hata ve aksaklık yapmaksızın aynı uyum ve figürlere
uyması, vahdet kuramını göstermiş ve canlandırmış gibi olur. Bu semahı izleyen
cemdekiler, aynı coşkuyla gösteride bulunurlar. Örneğin Mürşidin, ara sıra,
duraksamalarla cemdekiler doğru ‘’ Aşk
ile Allah!...Şevk ile Allah!... Şah aşkına Allah!...’’ diye sürekli kısa sözlerle
dua etmesi, oradakileri de heyecana getirir ve onlarıda mürşide aynı şekilde
eşlik ederler. Bu görüntüyle, sanki herşey gerçek (zahir) dünyadan öte (batın)
dünyaya geçmiş gibidirler. Dem Geldi
Semahı’nın ağırlama, karşılama ve hızlanma şekillerini, nefes örnekleriyle
verelim. 1- Ağırlama: Muhabbet
çerağın yakan Ali’dir Aşkım didare
pervane gibi. cümle vücut içre bakan Ali’dir, Aşkım didare
pervane gibi. Bağ ve bostan
olmuş gülleri Ali öter bülbül
olmuş dilleri Ali Dest-i kudret
olmuş elleri Ali Aşkım didare
pervane gibi. Al-aba ile dost
beyan olur Kırklar dare
durur hak ayan kemer beste
olur çün aryan olur Aşkımın didare
pervane gibi. (sefil Abdal)
eder, meydan Ali’dir Sema’ile cevlan
kılan Ali’dir, Erenler sultanı
merdan Ali’dir Aşkım didare
pervane gibi. 2- Karşılama
aşamasında: Dem geldi, dem
geldi Al-aba şah
geldi Yezid’e cerv-ü
cefa Mü’mine iman
geldi. TURNA SEMAHI : Turna adlı kuşun kanat vuruşu, uçuşu ve duruşunu canlandıran figürlerle
oynanır. Turna ile Hz.Ali arasında bir ilgi düşünülür. Birçok Bektaşi
şiirlerinde buna değinen mısralar vardır. TOKAT
YÖRESİ SEMAHLARI : Tokat’ın tüm Alevi köyleri ve diğer yerleşim
bölgelerinde bol ve zengin semah oyunları bulunmaktadır. Tokat köylerinde
semaha, zamah derler. Zile’de sıraç Alevileri ise (semah, zemah, zamah ve
amak), silis Alevileri ise zamak demektedirler. Bu yörede oynanan
semahlardaçoğunlukla üç kadın, üç erkek oynar. Oyun üç bölümlüdür: a) Ağırlama : Kadın veerkek ortaya çıkınca kol ve ayaklarını müziğin tartımına uydurarak
iki ileri bir geri giderler. Erkeklerin kolları dirsekten bükük, kadınlarınki
omuzdanaçık olarak tartıma uyar. b) Yürütme : Oyuncular halk biçminde arka arkaya yürürler ve gittikçe hızlanırlar. c) Dönme : Yürüme gittikçe hızlanır. Bir andakadınlar sağdan sola hızla dönmeye
başlarlar. Erkekler kollarıyla kadınları kucaklıyormuş gibi yaparlar. Ayakları
ile tartım vururlar. Kimi yerde tek, kiminde çift ayakla olur. Kadınlar da
kollarını havada döndürürler. Silis Alevilerinde ağırlama ve yeldirme oynanır.
Aşıkları çöğür çalar. İki çalgı olabiliyor, biri keman diğeri saz. Aşığın birde
yedekçisi vardır. Aşık sayısı üç olduğunda o zaman biri keman, biri bağlama,
diğeride çöğür çalar. Erkekler ön tarafa kadınlar, geriye diz üstü otururlar.
Toplantılarına cemiyet denir. Kadın,
erkeğin elini öperek onu semaha kaldırır. 2-10 kişi birden semaha kalkabiliyor.
Semah hizmetine sıra gelince gözlekçi, elindeki uzun sopasıyla işaret ederek üç
kadın üç erkeği semaha kaldırır. Arguvan, kırklar, kırat ve gönüller semahını
oynarlar. Kırklar semahını ihtiyarlar ve ustalar oynar. Semahlarda kullanılan
ölçüler, usuller çift vuruşlu fakat özellikle 5+4 şeklinde 9 vuruşlu, 2+3
şeklinde 5 vuruşlu, 3+4 şeklinde 7 vuruşludur. Arguvan semahının ağırlaması 5,
yeldirmesi 2 vuruşlu, gönüller semahının ağırlaması 9, yeldirmesi 5 vuruşlu, kırat
semahının yeldirmesi 2 vuruşludur. Arguvan ve kırat’ın ağırlaması oyun olarak
hemen hemen aynıdır. Yelidrmesi farklıdır. Sözlü ve el çırparak oynanmaktadır. Tokat’ın
bazı yörelerinde Köroğlu’ndan alınan parçalarla yeldirme oynanmaktadır. Sıraçlar,
Köroğlu’nu çok severler ve ondan şiir söylerler. Tokat,
Reşadiye, Tiyebalı, Almus, Leveke köyü Zile, Iğdır bucağı, Ağça keçeli köyünde
oynanan semahlar da 2,5 ve 9 vuruşludur. Ağırlamaları halay figürleri ile
yapılmaktatır. Aksak tarzında olan bu yeldirme bölümleri çok hızlı oynanır.
Dönme figürü, ana figürdür. Niksar’da semah oyunlarına değişik adlar verilir.
Alaçam deyimi ağırlama için kol oyunu ise yeldirme için kullanılmaktadır.
Leveke köyün’nde Ellik, Alçam, Sarsıl adlı semah oyunları vardır. Kırat
zamahı (semahı) : Bu bir çeşit düz halaydır. Erkek kadın karışık olarak
sıralanır. Kollar birlikte sağa sola sallanır. Güneşin çevresinde yıldızların
parıldayışını ve dönüşünü simgeler. Tokat ve Şarkıkarahisar semahlarında da
yine evrenin uzaydaki hareketleri canlandırılır. Altıya
gitmek semahı : Bunu yalnız erkekler yapar. Genellikle altı kişidirler.
Ceketsiz ve yalınayak oynanır. Ağırlama yelleme aşamaları vardır. Kadın
olmadığı için, hepsi sarma hareketini yapar. Yelleme
semahı : Oynayanların hepsi erkek olduğundan dönme yoktur. Yalnız sarma
hareketi vardır. Bu türe yelleme semahı denir. Kırklar
semahı : Erkekler çıkar, ellerini birbirine ses çıkarmadan vurulur,
dönerler. Onları kadınlar izler, erkeklerin ortalarına girerler. Oturup dua
edilir. Bu uzunca yinelenir. Sonra yukarıda tanımları verilen semahlara
geçilir. Tekeleme
: Yalın bir semah çeşididir. İki kişiyle oynanır. Bir kadın bir erkek
ortaya çıkar. Ağırlama yoktur. Yalnız sarma vardır. Kadın dönerken erkek sarar.
Çoğunlukla, “Tekleme çiftleme/kız düğmen ilikleme” türküsünü söylerler. İki
kadınında oynadığı olur. Erkekler pek dönmezler. Kadınlar hem dönmeyi hem
sarmayı başarırlar. Bu semah cemlerde yapılan semahlara benzemektedir.
Anlaşıldığı gibi bu bir eğleti semahı olsa gerek ya da figürsel benzerlikden
dolayı zamah diye anılmaktadır. Pervaz
: Tek kız oynar. Belirli bir nefesin bestesiyle yapılır. Kız çakar, durur, sonra ağır ağır ilerler. Yere
niyaz edip doğrulur, sonra fırıl fırıl
döner. Çoğunlukla bekar kızlar yapar. Dönüşler ya kollar yana açık ya da
yanlarda bitişik olur. Erzincan
Yöresi : Bu yörede en çok bilinen ve oynanan semah Kırklar semahı ile Erzincan Semahı adı verilen semah oyunudur. Erzincan Semahı,
bildiğimiz Erkan semahı’ dır. Bu
yörede basit, ağır kol hareketleriyle ve
buna uyan adımlarla yapılan semahın kendine özgü bir ağırbaşlı etkisi vardır. Antalya
yöresi : Tahtacıların en yoğun bulunduğu yer olması nedeniyle
zengin semah oyunlarına burada daha çok rastlarız. Semah oyunlarını Elmalı, Kamluca, Fenike, Serik, Antalya
Tahtacılar Köyü ve Zeytin Köyü’nde görmek olasıdır. Kumluca
ilçesinin, halkı tahtacı sayılan Hızır Kahya Köyü’nde semaha, sema’ denilir. Çoğunlukla haftanın
Perşembe ve Pazar günleri yapılan ev toplantılarında, yıllık ve adak
kurbanlarında, dinsel bayram günlerinde düzenlenir. Topluluğa cem, toplanılan eve de cem evi denir. Üç çeşit semah vardır: Erkan Semahı, Kırklar Semahı ve Gençler Semahı. Erkan
Semahı : Buna Erkan
Semahı da denilmektedir. Toplantıda kadınlar odanın bir yanında, erkekler
öbür yanında oturur. Cemin görevli ve yöneticileri olan mürşit, rehber,
mürebbi, gözcü, sazcı yerlerini alır. Mürşidin karısı kalkar, mürşidin,
mürebbinin, rehberin bulunduğu yere 3 kez
‘’Ya Allah, ya Muhammed, ya Ali’’ diye niyazda bulunurlar. Cem için hazırlanmış dolu’dan tüm
canlara niyazla birlikte birer kadeh verir, yerine gelir, dara durur. (Eller
göbekte bitişik, sol el sağ el içinde, sağ ayağın başparmağı sol ayağın
başparmağı üzerindedir). Mürşidin yaptığını, mürebbi ve rehberin karıları da yapar, onlar da dara
dururlar. Bundan sonra öteki kadınların en yaşlılarından birisi, mürşidin,
mürebbinin, rehberin önünde secdeye kapanır, niyaz eder. Sonra her hangi bir
erkeğin önüne niyaz eder. O erkek
kalkar. Kadınlar Erkan semahını oynar. Ortaya gelirler, sağ ayaklarının baş
parmaklarını sol ayaklarının baş parmakları üzerine bağlar. Sazcıların çalması
beklenir. Sazcılar sazla birlikte nefes söylemeye başlarlar. Sazcılar sazla
birlikte nefes söylemeye başlarlar. Çıkmış arafatta
oturur Varını hakka
yetirir Tarikatçı tarik
getirir Varalım erkan
üstüne Bu
toplantılarda saz ve curadan başka çalgı çalınmaz. Oyuna geçiş şöyledir: Sağ ayakların baş parmakları sol ayak baş parmakları
üzerine bağlandıktan sonra sazcılar bir
yandan çalışıp, bir yandanda nefes söylerken, ortadaki kadınla erkek de semaha
başlar. Bunda yanlız kol haraket ederek, saza uyularak kolun biri aşağıya
inerken öteki yukarı kalkar. Bu oyun üç kez yinelenir. Erkan semahı oynanırken
topluluğa katılanların hepsi dara dururlar. Kırklar
Semahı : Bu en az 4, en çok 12 kişiyle oynanır. Önce oynayacak olanlar
niyazlaşırlar. Erkekler bir yana, kadınlar bir yana, karşılıklı dizilirler. Bu
oyunda ayaklar müğürlenmez. Saz çalmaya başlayınca, herkes oldukları yerde sağ
ve sol ayaklarını ileri ve geri atlamakla oyuna başlarlar. Sazcılar 3 nefeste
bu oyunu ağırlar. Dönek havası başlayınca oyuncular sağ ayak ileri gidince sol
kol ileri, sol ayak ileri giderken sol kol ileri uzatılarak oyuna başlar ve
oynarken dönek havası da 3 nefesle sona erdikten sonra ‘’Allah, Allah!’’ denilir.
Oyundakiler kadınlar, erkeklerin arkasında namazdaki gibi durular (diz
çökerler). Herkes birbiriyle niyazlaşır ve yerlerine otururlar. Gençler
Semahı : Evlenmiş erkeklerle genç kızlar bir evde toplanarak
oynarlar. Oyunda kızla erkek hiç bir zaman birbirlerine değmezler. Ağır ve
haraketli olmak üzere iki bölümlüdür. Ağırlama erkek, kollarını sağa sola
haraket ettirir, kız da kollarını omuz düzeyinden yukarı kaldırmak üzere aynı
haraketi yapar. Bu sırada ayaklar da ileri geri hareket eder. Çiftlerin
hareketlerinin birbirine uygunluk göstermesi zorunludur. Hareketli bölüm
yeldirme’dir. Burada çiftler, yeniden niyazlaşırlar. Yüzlerini birbirlerine
karşı ve biraz daha yaklaşmış durarak bir kaç metrelik alan içinde gider, gelir ve yeri geldikçe dönerler. Dönüşleri
sazcı anımsatır. Oyun bitiminde çiftler niyazlaşır, ve yerlerine otururlar. başka
bir çift semaha kalkar. Ve semah böylece sürer. Ordu
Yöresi : Ordu’nun Ünye
ilçesinde Nalcılar denilen Aleviler
bulunmaktadır. Trabzon ve Gümüşhane
taraflarına Doğudan Asya’dan gelmişlerdir. Demircilik ve nal yapımıyla
ugraştıklarından bu adı almışlardır. Bunlar
semaha semak diyorlar. Önce Düvaz
-ı imam denilen bir deyiş okuyorlar. Semahları yine ağırlama ve yeldirmeden oluşmaktadır. Kırklar
Semahına Ağır semak, yellendirme
için de çarh deyimi
kullanılmaktadır. Bunlarda kadın, erkek bir odanın iki yan tarafına otururlar.
Dedeye niyaz ederler. Dede, onlara (Allah
Allah, niyazlar kabul ola, dert çeken didare göre...) diye gülbank çeker.
Semahtan sonra, dökülen günahları temizlemek için, erkana uyarak oda süpürülür.
Bu, süpürme Alevi-bektaşi tüm cemlerde vardır. Bu nalcılar Alaçam adı verilen
ve bir başka semah da oynarlar Bunda kadın fırıl fırıl döner, erkek de onu
kollar. Erkek dönmez, yanlızca elini kolunu ve ayağını müziğin havasına
uydurarak hareketler yaparlar. 10-12 çift, bir kadın bir erkek olmak üzere birlikte oynarlar.
Kadınlar en temiz elbise ve ayakkabılarını giyerler ve semaha öyle giderler.
Yine kadınlar başları arkada, saçlarının örgüleri çözük, uçlarına pullar,
paralar takılmış arkaya sarkıtılmış olarak topaç gibi fırıl fırıl dönerek
oynarlar. Bu oyunlarıyla eski şaman baksıların yaptıkları gibi döne döne
yapılan zikir oyunlarını anımsatmaktadırlar... Gözcü herzaman birbirlerinden
“hazeden” (birbirleriyle iyi anlaşabilecek olan) çiftleri kaldırır. Nalcılar’da
semahın esası çarh etmek’tir. Edirne
yöresi : Deyişler oturarak dinlenir. Bu arada semaha hazırlık
yapılır. Semah nefeslerine bu bölgede ezgü
denilir. Burada semah makamı, semah nağmesi özel bir nefes dizisi yerine
kullanılmaktadır. Vezirköprü’de kullanılan deyim ise kutsal anlamındadır. İçel
Yöresi/ Kırtıl Köyü : Silifke’de Tahtacılar, çevrenin en yüksek dağı olan Kırtıl’ın güneye bakan
bir köşeciğinde otururlar. Bu yere Silifke Gülnar yolu üzerinde bulunan Blandız
yaylasından Sulanbucak köyüne sapan toprak bir yoldan gidilir ve yaya olarak
bir saat sürer. ”Kendilerini bizim aslımız Horasan’dan gelme aşirettir. Tahtacı
ve Alevi olduysak başka bir şey sanmayınız. Öpöz Türkoğlu Türküz” diye
içtenlikle ve heyecanla savunurlar. Bunlara tahtacı denilmesini nedeni ise
geçimlerini kereste ve tahtacılıkla sağladıklarından, ormancılıkla
uğraştıklarından bu adı almışlardır. Daha doğrusu bunlar, I.Selim tahta
çıkdıktan sonra Şiilere karşı girişilen kırım hareketi üzerine ormanlara
sığınmışlar, geçimlerini sağlamak için ağaç işlerini kendilerine meslek edinmek
zorunda kalmışlardır. Bundan dolayıdır ki
onlara tahtacı adı takılmış oluyor. ”Çobanlı” oymağına bağlı bir türkmen
aşiretidirler. Diğer aşiretlerden tek farkları Caferi mezhebinden Alevi
oluşlarıdır. Bunların en belirgin oyunları Mengi
adı verilen bir çeşit semah oyunudur. Mengiler, 9 vuruşlu, biçim bakımından tek
bölümlü küçük şarkı şeklinde olan ve yanlızca tahtacılar arasında oynanan bir
oyundur. Bu oyunlar doğaç ürünü değil, tüm figürler kalıplı ve atalardan gelme
özellikler taşımaktadır. Horasan’dan geldikleri için bazı mengilere Eski horasani mengi diyorlar.
Tahtacılar mistik olan oyunlarına semah, profan (dinsel yanı ağır basmayan)
olanlarına da Mengi adını verirler.
Semah’ları gizli tutarlar, fakat mengileri açıkça oynamakdan kaçınmazlar.
Yalnız mengileri kendi toplumları dışında oynarlarsa ceketlerini ters giyerler.
Bu da onların uğur ve uğursuzluk gibi batıl inançlarından kaynaklanmaktadır.
Mengi semah gibi belli zamanlarda oynanmaz. İstedikleri zaman bir mengi alemi
kurarlar. Tahtacı
semahlarında kadın ve erkek karşılıklı gelmek suretiyle oynarlar. Havaya kalkan
ellerin, döne döne salınan beden hareketleriyle gelişen bir halka semahına
dönüşür. Bunun eski bir güneş dili kalıntısı olduğu ve yer yuvarlağının hem
kendi hem de yöresine dönüşünü simgelediği söylenmektetir. Kars : Semah oyunları oldukça yaygın
bir şekilde Türkmen ve şii kesimlerinde sazlı ve toplantılı bir biçimde
oynanır. Hacıbektaş
Yöresi : Burada da Hacıbektaş Veli’den beri semahlar, kadın-erkek karışması ile
oynanmaktadır. Oynanan semaha pervaz
semahı denilir. Bu semah, bir oyun niteliğinden çok Tanrıya yalvarma
biçimine benzemektedir. Hacıbektaş yöresinde oynanan semahların özellikleri
şunlarıdır: 1. 3, 5ve 7 kişilik karma bir şekilde semah oynanır. 2. Oynanırken halka arka dönülmez. Çünkü Hacı Bektaş
Veli, insanı tanrının yarattığı en yüksek varlık olarak görür,
ona saygıyı tanrıya saygı olarak kabül eder. Bu nedenle
halka arkadönülmez. 3. Semah başlamadan önce oyuncular halkın önüne
gelirler, niyazederler. Bu sırada“Allah,
Hü, Şah” sözleriyle ve damga duruşuyla
(mühürlenmeli) halka iki taraflı selam verilir vearka arkaya çekilerek oyuna
başlanacak noktaya gelinir. 4. Giysiler çok renklitürkmen giysilerdir. Kadınlarda
kırmızı, yeşil örtü bulunur. 5. Baş açık, ayakyalın oynanır. 6. İki bölümlüdür: Yavaş ve hızlı. 7. Bitirilşte yine Allah,
Hü Şah sözleri kullanılır. Yörede
oynandığı söylenen semahlar şunlardır: Kırıklar
semahı, Dergah semahı, Kırat semahı, Hacı Bektaş semahı, Kartal semahı, Sivas
semahı, Çamşığı semahı (sivas), Sarı turnam semahı. Bu
semah örneklerinden başka sivas, Çorum, Malatya, Denizli, Tunceli yörelerinde
başka yörelerin ve kendi bölge semahlarını da görürüz. Bu semahların başında ve
genellikle tüm Alevi-Bektaşi lerin cemlerde ve muhabbet toplantılarında
oynadıkları semahlar en başta Kırklar
semahı, Turnalar semahı (değişik iki tür vardır;) 1- İlki, daha öncedesözünü ettiğim ve oynayışı
diğerlerine benzeyen turna semahı, 2- Diğeri ise turnaları renkleriyle çağrıştıran ve
yalnızca kızların oynadığı Turnalar semahı,
Kırat ve Erzincan semahı’dır. Her yıl 16 Ağustos’ta Hacıbektaş ilçesinde
Hacı Bektaş veli’yi Anma törenlerine çeşitli yerlerden değişik semah ekipleri
gelmekte ve gösteriye katılmaktadırlar. 1976 yılından beri sürekli olarak
izlediğim bu törenlerde yukarıda anlattıklarımın dışında değişik ve oldukça
ilginç, otantikliği koruyan, estetik bir yapıya sahip olan semah örneklerine
tanık oldum. Örneğin, K. Maraş Pazarcık’ın dan Has Nenni, şiran semah ekibinin (İstanbul’dan katılıyorlar.) Şiran semahı (Gümüşhane) ve Fethiye
semahı (Antalya), Urfa’dan gelen ekibin sunduğu 12 İmam semahı, Düzceden
gelen ekibin sunduğu Düzce semahı
yine Samsun Ladik semahı,
birbirlerinden farklı ve canlılık, çoşkunluk taşıyan semahlardı. Semahlar
genellikle bölgeye ve nefeslerin adına içeriğine göre adlandırılmaktadır. SEMAHLARIN NASIL BİR OYUN OLDUĞU ÜZERİNE YAPILAN TARTIŞMALAR Semah
oynanışı, felsefesi ve folklorik yapısı üzerinde çeşikli görüşler ileri
sürülmüştür. Bir görüş, Mevlevilerin yaptıkları sema’yı gerçek tarikat dansı sayarken, Alevilerin yüzyıllardan beri
yaşata geldikleri semahları gece
ehlentilerini, düğün dernek gibi şenliklerin vazgeçilmez bir seyirlik oyunu
olarak görmüşler ve savunmuşlardır. Görünüşler genellikle 3 temelde
toplanmaktadır: 1- Semah, dinsel
bir oyundur: Belli kişiler Tanrıya inanış ve yakarışlarını bağlılıklarını,
bu inanış doğrultusunda düzenleyen bir topluluğun, bu inanışı ve düşüncelerini
işlediği oyuna semah denildiğinden dinsel yönü ağırlık kazanmaktadır ve
dinsel bir oyundur. Bu yönüyle oyun kavramı içinde yer almaz. Bunlar mezhep
oyunu diye bir adlandırma ile din dışında gösterilemez. Çünkü mezhep de bir
dinin ayrıldığı başlıca kolları gösterir. Bu nedenle mezhep oyunu olarak
gösterilen semahın, dinselliği
ortadan silinmeyecektir. Halil Bedii Yönetken, bir yazısında (83), bu konuda şunları söylemektedir : ‘’Anadolu
Türkleri halk oyunları, yanlız herkesin önünde, her yerde oynanan ve herkesçe
bilinen oyunlardan ibaret değildir. Anadolu Türk halkından Alevi olanların
kendi aralarında yüzlerce yıldan beri
gizli olarak oynadıkları Semah’lar da Anadolu Türk halk oyunlarındandır. Yanlız
oyunlar, ötekiler gibi salt dini olmayıp sözleri ve ezgileri bakımından özel
bir mahiyet arz ederler. Onlar Türk dini oyunları diyenler varsa da esas Sünni
İslam Türkünde dini raks bulunmadığına göre, dini Türk halk oyunları denildiği
zaman İslam mabedi olan camide oynanan bir takım İslam oyunlar akla
gelebileceğinden ve bir cami oyunu da mevcut olmadığından biz bu oyunlara ‘’Türk dini oyunları’’ demeyip, Sectaire (mezhebi) oyunlar demeyi daha uygun buluyoruz. Türk dini diyince yanlız
Alevilik anlaşılsaydı, o zaman Alevi semahları Türk dini değil sectaire’diri
yani değil mezhebidir. Kaldı ki onlar, diğer açık tarikatların sema veya zikirleri gibi tam ilahi bir
karakter de taşımaz’’ H.B.
Yönetken’in bu yazısına, Alevi-Bektaşi semahları üzerinde geniş bir araştırması
olan Vahit Lütfi Salcı ise karşı çıkarak şöyle yanıt vermiştir (84): ‘’Sayın muharrin yazısını iki kısma ayırmak
mümkündür. Birisi Alevi sema’ oyunlarına (Dini oyun) denmeyip (Mezhebi oyunlar)
denmesi lazım geleceği hakkında ifadesi... Muharririn, dini oyunların camide
oynanmadığı için (Dini) adını alması
lazım gelmeyeceği hakkındaki mütalaası
doğru olmasa gerekir. Herhangi bir usul ve kaidenin mutlak surette camide
oynanmasıyla (Dini) olacağı şartı nereden çıkıyor?. Camide olmazsa tekkede
olsun. Mevzu, muhteva mutlak dinidir. Çünki ondan sonra tarikatlar gelir ki o
zaman da birisi çıkar, (tarikat demek lazım gelir..) der. Tarikiyi kabul
edersek o da kiyafet etmez. Çünki tarikatlar kollara ayrılmıştır... O zaman da
‘şubevi’ demeğe kalkışmak lazım gelir ki artı söz ayağa düşer. Madem ki bu
edebiyat, o musiki ve o oyunlar islamiyetten hasıl olmuştur. Zaman, mekan
aramak doğru değildir. Doğrudan doğruya bunlar (dini) dirler.’’ Semah oyunu üzerinde Sayın Bedri Noya’nın görüşü ise şöyledir : (Gerçek
şudurki Sema tamamen dini değildir; fakat kutsal bir hava içinde, gayet ileri
derecede edep ve terbiye ve yol erkanı ile yapılan gayet estetik, sanatkarane
bir eğlence şeklidir. Türk’ün özel halk müziği ile yapılan bir balesidir.
Sema’ın mistik yönü ile bir ifadesi de: ‘’ Çoklukta birlik ve birlik içinde
çokluk’’-kesrette vahdet, vahdette kesret’dir.(85) 2- Diğer bir görüşe göre, semah bir oyun değil,
mezhepsel oyundur. Bu görüşle ilgili
tartışmayı biraz önce verdik. Bu görüşe
göre, semah çeşitli adlar verilen kadınlı erkekli toplantılarda oynanan
oyunların genel adıdır. Alevi-Bektaş’i
semahları kutsal (ilahi) Bir nitelik taşımaktadır. Ancak Mevlevi sema’ı bu kuralın dışındadır. Alevi-Bektaşi
semahları Yeseviler’de bulunmaktaydı.
Yeseviler bu oyun Türk şamanlarından
alıp geliştirmişlerdir. Bunlar Anadolu’daki tasavvuf hareketlerinin Mevlevi etkisinde olmadığını,
dolayısıyla Sema oyunun da mevlevilere mal edilemiyeceğini, Horasan Erenleri
Tarafından Şamanilikten eski Türk
dinsel görüşlerine uygun, Türk alevi
semahı olduğunu, Mevlevilerin bunlardan
esinlenerek aynı oyunu
aldıklarını savunurlar. Semahların pek
çok çeşidi karşısında ‘’yol bir sürk
bin’’ açıklamasını yaparlar. Bu
görüşe genelde katılıyorum. Şöyleki, Alevi-Bektaşi semahlarında, Mevlevi
semahlarında olduğu gibi ilahiler söylenmediği için bu anlamda kutsal yani ilahisel bir anlam taşımaz. Ama kendi nefes ve deyişlerini
söylediği için ayrı bir değer ve kutsallık, Aleviliğe özgü bir iz taşımaktadırlar. Çünkü nefeslerin de Tanrı adı başta olmak üzere
Üçler, Yediler, Oniki İmamlar, Kırklar ve anılmakta, tarikat mezhep görüşleri
apaçık yansıtılmaktadır. Semahlarda Şamanlığın
izleri vardır. Yesevilerin bu oyunu
Şamanlıktan aldıklarını
düşünürsek, o halde Hacı Bektaş Veli’nin
Yesevilerin piri Ahmet Yesevi okulundan mezun olduğunu ve düşüncelerle, eğitim anlayışı ve bilgisiyle Anadolu‘ ya geldiğini unutmamak gerekir. Fakat Hacı Bektaş Veli, yesevilik öğretisiyle donanık olarak Anadolu’ya gelmiştir, ama
felsefesini, öğretilerini Türkçenin berrak havuzunda yoğurarak canlara sunması,
yüzünden bir şey yitirmeksizin aslını
korumasını bilmiştir. Eğer Bektaşilik, tamamen dinsel kalıplar içinde gelişip
yayılsaydı, sanırım çoktan yozlaşır ve bazı tarikatlar gibi sönüp giderdi. Eğer
bu gün bir Alevi-Bektaşi edebiyatı
ve folklorundan söz edebiliyorsak
bunun nedeni, atalarından aldıkları kalıtı günümüze değin yaşata bilmek ve uygulamasında
bulunmaktayız. KAYNAK
: ALEVİ -BEKTAŞİ YOLU iNSAN SEVGİSİ- HOŞGÖRÜ BARIŞ ve DOSTLUK Semah, Alevi-Bektaşi
törenlerinin ayrılmaz bir parçasıdır. Oniki Hizmetlerden biriside semah
törenleridir.
Kelime anlamıyla Semah; arapça kökenli “sema” sözcüğünden gök, gökyüzü,
işitme, dinleme demektir. Tasavvuf
anlamıyla semah, müzik ve semah nefesleri (ilahileri) eşliğinde aşkla coşkuyla
dönülerek yapılan dini danstır. İlahi aşkla yapılan bu dönüşler, Hak’ka ve
hakikata ulaşmayı simgeler. Köken
olarak, tek tanrılı dinlerden önceki eski Asya inançlarına dayanır. Doğa
güçlerine dayanan bu eski inanç sistemlerinde, özellikle şaman ve zerdüşt
geleneklerinde, müzik ve oyun bir nevi ibadet şekliydi. Aynı şekilde,
İİslamiyet’e dayanan yönleride vardır. Alevi cem törenlerinde yapılan semahın,
kırklar ceminden geldiğine inanılır. MEVLEİLİKTE
SEMA Tanrı yoksa
niçin aramıyorsun, ya buldunsa
neden çalıp oynamıyorsun? Mevlana
Kaynak:
Milliyet İslam Ansiklopedisi Lügatte,
işitmek duymak, iyi şöhret, anılmak anlamlarına gelen sema ve sima sözü terim
olarak güzel sesle, bazı kerede müzik aletiyle söylenip çalınan bir neşide
yüzünden coşup ritmik, yahut rasgele harekette bulunmak, dönmek oynamak
karşılığı kullanılır. İslamda
müzik aleti, camiye girmemiş, fakat tasavvuf, zilsiz defi, usul tutulan kudumü,
inleyen rebabı, feryad eden neyi tekkeye almıştır. İnsanlık tekamül ettikçe
musikide iki yöne yönelmiştir: Birincisi insanın şehevi duygularını ifadeye
yarayan şehevi özlemleri dile getiren ve kamçılayan ladini bir müsikidir;
İkincisi ise manevi özlemleri insani duyguları, ilahi aşkı dile getiren dini
musiki. İslam
fakıhlar, musikinin ve dini raksın cazip olup olamayacağında ikiye ayrılmıştır.
Büyük bir çoğunluk, ne suretle ve ne niyetle olursa olsun, musikinin haram
olduğunu söylemiştir. Bir kısmıysa batılı tervic etmemek şartıyla musikiyi caiz
saymış, Şafi’i bunlara katılmış, düğünlerde deve haydamadaysa, caiz
bilinmiştir. Bilhassa
Şems’le buluştukdan sonra kendisini sema’a veren semahı bir vecit olarak kabul
eden mevlana, insanın sema ederken beşeri küçüklüklerden dünyaevi ve ferdi
ihtiraslardan kurtulacağını söyler. Mevlevi
mukabelesi, yani önce namaz kılınıp mesnevi şerhi dinlendikden sonra naat,
Mevlana’nın şiirlerinden birinin özel bestesiyle ve tek kişi tarafından
okunması, sonra ayin denen mevlevi neşideleri hangi makamdan okunacaksa o
makamda karar etmek üzere bir ney taksimi, ondan sonra Sema’hane denen ve
makaabele yapılan yerin çevresinde, kapıya karşı serilmiş bir postun önünde
karşılıklı baş kesilerek ( sağ ayağın baş parmağı üstüne konup, sağ el kalp
üstünde olarak karşıdakinin yüzüne bakılıp baş, ğöğse doğru indirilerek) niyaz
edilmek üzere üç kere, çalınan peşre ve ayak aydurarak dövülmesi (devr-i
veledi), ondan sonra da hırkalar atılıp bürünerek şehre niyaz edilip sema’a
başlanması , muayyen yerlere üçkere, hep birden durulup tekrar sema’a
girilmesi, dördüncü devrin Kur’an tilaviyetiyle bitmesi ve sema’haneden şeyhin
çektiği gülbangden sonra birer birer niyaz edilerek çıkılması, ancak hicri
IX.(XV) yüzyılda kabul edilmiştir. Mevlevilerde,
Sema için çeşitli makamlardan beslenmiş olan ve çoğu Mevlana’nın şiirlerinden seçilmiş bulunan ilahilere
“ayin” bunları meşk edip okuyanlara “ayin han” şeyhe karşı yüksek bir mehfelde
toplu bir halde bulanan mısıkıy heyetine “mutrıp” buraya mutrıp-name” neyleri
idare edene “ney-zenbaşı”, yahut “ser-nayi” usulü kadümle idare edene
“kudüm-zenbaşı “denir. İbtidai
toplumlarda disiplinsiz, gürültülü bir tezahür halinde olan ve sihri bir
hüviyet de taşıyan, ibadet telakki edilen sema, Alevi ve Bektaşi’lerde ritme
daha uygun, vezinli, fakat muttarit bir şekil almış, Mevlevilikteyse tamamiyle
ideal ve lahüti bir şekille bürünmüş, ulvi ilahi son merhalesini bulmuştur. (Abdulbaki GÖLPINARLI ‘80 Soruda Mezhepler
veTarikatlar’)
KENAN KABAKULAK Bismillahirrahmanirrahim Evren
maddesi kuantum düzeyinde bir ışık denizinden ibarettir. Bu kuantum denizindeki
her kuantta maddenin bütün özellikleri mevcuttur. Elektrik yükleri nötürdür.
Buda içlerindeki karşıtların birleşmiş olduklarını gösterir, bu ilk madde eş
kaynaşım yaparken kendi etrafında dönmektedir. Kuantlaşma kuantın eş zamanda
iki ayrı yerde bulunması özelliği ile başlar. Bu teoriden anlaşılıyorki evrenin
ilk yaratılan maddesi (en iyisini yüce ALLAH .CC. bilir). Kuantum düzeyindeki ışık
ilk hareketi kendi ekseni etrafında dönmesi ve bu dönme sonucu bir eş kopya
meydana getirerek elektromanyetik algı sonucu atomu oluştururlar. Bütün evrene
bu iletme ile değişmez açıdan bakılırsa atomlar dahi meydana gelme emrine
uyduklarından illaki dönme zorundadırlar. Bu açıdan bakılırsa niçin kuanta da
ve daha ötesindede yaratılanların hepsi dönmek zorunda olmalarının garipliği
(sırrı) insan oğlunu düşündürüyor. Yaratılan hiçbir varlık yokturki dönmeden
karar tutsun. Daha doğrusu karar tutmaz derken var olamaz daha doğrusu zahir
alemde görünemez. İnsan yapısıda öyledir, bütün hücreler hareket halindedir ve
dönmektedir ve yuvarlaktır. Değerli müsliman kardeşlerim, bütün kainatta
yaratılan ufağından büyüğüne kadar gezegenler, yıldız kümeleri, galaksiler içinde
trilyonlarca ve daha sayısını bilmediğimiz gezegenlerin Dalreman dışında başka
bir geometrik şekilde Hz. Cenabi ALLAH`ın (CC) yarattığı bir varlık bulamazsın.
Burada demekki kainatta her şey daire ilminden çıkmıştır. Aklımıza şöyle bir
soru gelmiyormu? Neden bütün yaratılanlar daireden oluşuyor? bütün bu küremsi
şekillerin anahtarı Hz. Muhammed (SAV) bir hadisi şerifinde ‘‘Feyz olaraktan
acizane Allah’ın bedbah kulu şöyle bir yorum getirmek ister.‘‘ Alemler serdarı
Hz. Muhammed (SAV) den Ashabı kıram sordu ya Muhammed Hz. Ali (K.V) nün binbir
isminden biri (Şahı kerrardır) bu ne manaya gelir? Bu ünvan bu mübareğe ne
maksatla verilmiştir. Hz. Allah (CC) ve resülü bilirki illaki bu işte bir
hikmet vardır dediler açıklaması için ricada bulundular. Hz. Muhammed
(SAV) şöyle buyurmuştur Şahi kerrar demek dönerek üçyüzaltmış derecelik açı ile
ard arda hamle yapanların şahı demektir. Düşman
saflarında bülbül ardı ile dönerek ve her hareketinde Allah Ekber zikriyle ön
saftan girerek düşmanı prasa keser gibi keserek arka saftan çıkar ve bu savaşın
sonuna kadar atı ile daire çizmesi devam eder. Sordular ya Muhammed niçin atı
ile daire çizer, bunun hikmeti nedir ve at nerden bilir daire çizmeyi. Hz.
Muhammed (SAV) şöyle buyurur. Size göre bir hayvan bu atın ismi Düldür`dür .
Uzağı yakın yapan demektir ve dünyanın her tarafından haber alır çünki Düldül
özel hayvandır ve şöyle buyurur. Sizler biliyormusunuz?
Bismillahirrahmanirrahim,, bir daireye işarettir, işte daire çizmesinin nedeni
Bismillahirrahmanirrahim olan besmeleyi şerifi çizmektir. Yani zikretmektir. Bu
vesile ile Muhammed Ali`ye kalben bağlı olanlar dahada ileride bahsedeceğim
ilimlere vakıf olduklarından vede Hz. Muhammed (SAV) Hz: Allah (CC) nün Ermiş
Evliya kullarından ilahi şiirler dinlemeyi severmiş. Buda hadisi şeriflerde
bellidir. Bu ilahi şiirler okunursa Hz. Ali (KV) de coşan geldiğini ve raks
ederek daireler çizerek döndüğünü sema yaptığını bir hadisle bilgi vermiştir.
Şimdi bu mevzuyu burda bırakarak Hz. Adem (AS) a gidersek onun vaad oğlu olan
Şit (AS) a Kırklar`ın başlangıç olduğu kanatindeyim. Onun vaad oğlu
olarak verilmeside erenlerin vermiş olduğu müsbet bilgilere göre Şit (AS) bazen
kaybolarak bir yerlere gittiğini fark ediyorlar. Ne yaptığını merak ederek onu
takip ediyor ve bakıyorki kendisi ile beraber kırk kişi semah halinde
dönmektedir. Şit (AS) dan hariç olan otuz dokuz kişi ışık halinde (berzah
deminden) Şit (AS) ise zahir aleminden tecelliden dolayı beden halindedir.
Bunlardan anlaşılıyorki, Erenler sinsilesi Hakk`ı zikirde semah halindedir. Semahlar
esasta birbirlerine benzerleri aralarında esaslı bir fark yoktur. Genel olarak
yavaş bir tempo ile başlar ve git gide hızlanarak sona erer ve hemen her semah
üç safha gösterir. Esasında semahta üç rakamının kıymeti çok büyüktür ve bunun
manası Allah, Muhammed, Ali`dir. Sema öyle bir şekildirki kişiyi belli
bir cazbe getirir. Onlar hakikat sırrı ile aralarında bir perde kalmamıştır.
Onlarda zikirlerde mürsilde aynı cazbe içindedir. Kendilerini tamamen maneviyet
alemine karıştırmışlar bu ibadet en ulvi ve heyecan verici ondan sema halinde
Dervişler tek kalacak şekilde sıralanma illaki birer çift oluştururlar. Bu
cemal, cemde niyazdandır. Semanında ortada bir cem tek başına döner. Diğerleri
ona uyar o hep tek kalır (mürşit). Sema anındaki hareketleri canların dönmeleri
ve ona kavuşmak istemeleri peşi sıra gidilmesi birbirine yol göstermek için
ifadedir ve bu sorulara vahdeti vücut felsefesini ifade eder. Birtek can
etrafında dönmeleri, yıldızların güneşin etrafında seyretmesine ne atomların
elektron ve protonlarının çekirdek etrafında dönmeleri gibi hep bir
Bismillahirrahmanirrahim kelimesini çizmek bütün gaye bu el kol hareketleri
manalarıda Haktan alıp halka vermek v.s. Bunlar aynı zamanda o ulu varlığa
ulasmayı simgeler. Çırpınmalar hep onun için ulaşılması istenen varlıkta hep
hakikatte yinede kendi kendisinin benliğidir. Değerli
müslüman kardeşlerim. Cenabı Allah (CE) her daim islamı konuşan ve şefahatçının
şefahatçısı sanı yüce Hz. Allah (CC) Hz. Muhammed (SAV) den bizlere şefahat
etmesi için izin versin Hz: Ali (KV) arafta bizlere yardımcı olasın. Amin.
Şimdi aşağıda vereceğim kaynakta sizlere çok önemli semahla ilgili ip uçları ve
ispatı deliller sunacağım. Öncelikle bu bilgileri bizlere veren şarkı İslam
Klasikleri Lemat Pırıltılar Fahrüddün-i Irakı adlı kitaptan çeviren (Saffet
Yetkin) den Cenabı Allah razı olsun. On sekizinci pırıltı kısmından Aşağın
hareket ve isteği ve bunların gerçekleşmesiyle ebedi olarak yükselişi. Aşık
aynı mertebesinde oldu olmadı gibi düşüncelerden ırak ve durgun bir haldeydi.
Maşukun yüzünü henüz görmemişti. Ol! Emrinin nağmesiyle yokluk uykusundan
uyandı ve bu nağmeden vecde tutuldu. Hemen şu aşk bünyemize bir heyecan koydu misrasıyla
terennüme başladı. Göz
görmeden önce ara sıra kulak aşık olur. Ask onun zahir ve batınını kapladı,
seven sevgilisini sıksık ziyaret etmesini ister. Bu istek onu raks ve harekete
getirdi. Ebediyete kadar ne o teganni kesildi nede o raks ve hareket bitti.
Çünki, aranılan ve istenilen ebedidir. Bu sırada aşığın zemzemesi hep şudur:
Gözümü açınca senin yüzünün nurunu gördüm, kulağımı dikince senin sesini
işittim. Şu halde dağları durgun görürsün ama onlar bulutun geçtiği gibi gider.
Ayetinde denildiği gibi aşık nasıl durgun olabilir, o daima raks ve
harekettedir. Zerrelerin her bir zerresi onun oynatıcısıdır. Her
zerre bir kelimedir. Her kelimenin bir ismi her bir ismin bir dili her dilin
bir sözü vardır. Muhibbin kulağı keskin olupta iyice duyacak olursa söyleyenı
ve işiteni cem mertebesinde birleşmiş görür. SEMA bir kuştur, Haktan hakka
doğru uçar. Cüneyd, Ebu Bekir Şibili ye itap ile bizim serdaplarda gizlice
konuştuğumuz esrarı sen mimber üzerinde açıklıyorsun diyor. Ebu Bekir şibili:
Ben söylüyorum ben istiyorum. Her iki alemde benden başka kimse varmıdır? Diye
cevap veriyor. Zamanın
devri dairesinde benim gayrim kimdir? Kevn ve mekanın silsilesinde benim gayrim
kimdir, ben onda hiçim o ayanda saridir. Ondan
dolayı benim gayrım olan kimdir? Diyorum. SEMA,
Arap lugatında işitmek demektir. Bu anlamda tasavvuf terimlerine katılmıştır.
Tasavvuf ehli bu terimi sözü işitip en güzeline uyan kullarımı müjdele
mealindeki ayetinden almıştır. Tasavvuf ehli sema sözünü bir arada toplanarak
gönüllerindeki aşk ve şevki heyecanlandıracak güzel şiirleri güzel seslerle
terennüm etmek anlamına alarak terim yapmışlardır. Değerli müslüman
kardeşlerim, yukarıdaki bilgilerden anlaşılıyorki hiç bir kimse aslı astarı bir
şekilde ibadet yapmıyor. Bu olayda bir noktada Kur -an`a bağlı dünyada herkesin
ibadet şekline saygımız vardır. Bütün
ibadetleri yaratan ve tek olan yüce Allah`ü Teala ya ad edilerek yapıldıktan
sonra bir mesele kalmıyor. İster yürürken, ister otururken, ister konuşurken,
ister yatarken, ister ayaktayken, ister kıyamda , ister rüküde, ister secdede,
istersen dönerek (SEMA) halinde Cenabı Allah`ın indinde ona salat her halde
kabuldur. İnsallah yeterki sani yüce Hz. Allah (CC) bizleri kelimesi Tevhid
olan La ilahe illallah Muhammeden Resüllallah dememizden ayırmasın ve bizleri
şeytanın şerrinden korusun. Amin.
- Yolumuz - |