Âşık Remzâni |
O N İ K İ İ M A M Hazırlayan: Hasan OYTUN
Hz. Muhammed
Kendisine
uyulan kişi, önder anlamına gelen İmam, geniş anlamıyla din işlerinde Müslüman
toplumun uyduğu kimsedir. İmam Cafer-i Sadık Mezhebi’ne bağlı olanlar, Hz.
Muhammed’in Veda Haccı’ndan dönerken Gadir Hum denen yerde, Allah’ın emriyle
müminlere imam, kendilerine halife olarak Hz. Ali’yi seçtiğine, İslam dininde
Oniki İmam`ın bulunacağına, birinci imamın Hz. Ali, son imamın da Mehdi
olacağına ilişkin hadisleri bulunduğuna inanırlar. İmam,
üstün ve kutsal niteliklere sahip Allah'a yakın kimsedir. Onun görevi insanlara
örnek olmak, yüceliğin ve olgunluğun yolunu göstermek, Allah’ın gösterdiği
doğru yola iletmektir. Bütün işlevi ilahidir, yaptıklarından sorumlu değildir, yücedir.
İmamların buyruklarını tutmak din görevidir; onlara gönülden, içten inanılır,
ikrar ve iman edilir. Alevi-Bektaşi inancında Oniki İmam'a bağlılık, değişmez
temel itikat ve ilkedir. Duvaz İmam denilen şiirlerde, Oniki İmam işlenir,
saygıyla dinlenir ve adları geçtikçe niyaz edilir. On İki İmam`lar Hakkında Aleviler,
Hz. Muhammed’in Hakk'a yürümesinden sonra müslümanlara önderlik etmesi gereken
kişilerin Ehlibeyt soyundan olmaları gerektiğine inanırlar. Buna kaynak olarak
ta Kur'an-ı Kerim’in Azhap Suresi 33. ayetini gösterirler. Bu ayet şöyle: “Ey
Ehlibeyt, Allah sizden her türlü pisliği, suçu gidermek ve sizi tertemiz bir
hale getirmek diler.” Bu ayetin anlamı, Ehlibeyt'in doğuştan arı olduğu bu
anlamda da imamlığın Ehlibeyt'in soyundan gelen kişilerin hakkı olduğudur.
Bilindiği gibi Ehlibeyt, peygamberin ailesidir, soyudur. Peygamberin soyu da,
yani Ehlibeyt Hz. Ali kanalıyla devam etmektedir. Dolayısıyla önderlik
(halifelik) Hz. Ali ve çocuklarının hakkıydı. Ama maalesef bırakın Ehlibeyt'in
imamlığını, ortada müthiş bir Ehlibeyt düşmanlığı vardı. Bu düşmanlık aslında
biçimde Ehlibeyt'eydi. Bu düşmanlığın asıl hedefi İslamdı. Çünkü bu düşmanlığı
geliştirenler Cahilliye döneminin azılı putperestleriydiler. Bu düşmanlığın
sonuçları günümüze kadar da devam etmektedir. Bu düşmanlık öyle bir hal aldı
ki, başta Hz. Ali olmak üzere bütün soyu büyük zulümler gördü. Ve Oniki'nci
İmam Mehdi’nin dışında diğerleri genellikle zehirlenerek şehit edildiler. Hiç
biri vadesiyle Hakk'a yürümemiştir. On İki İmam‘ların Alevilikte çok büyük bir
anlamı vardır ve Aleviler ibadetlerinde her zaman On İki İmam'lara
bağlılıklarını dile getirip onları anarlar. Kısaca belirtmek gerekirse; On İki
İmam'lar bir bütün olarak Aleviliğin temel yapı taşlarındadır. Bunlara ek olarak Aleviler On İki'nci İmam Mehdi'nin bir gün gelip kendilerinikurtaracağına inanırlar.
On İki İmam'ların isimleri: 1. Hz. Ali 2. İmam Hasan 3. İmam Hüseyin 4. Zeynel Abidin 5. Muhammed Bakır 6. Cafer Sadık 7. Musai Kazım 8. Ali Rıza 9. Muhammed Taki 10. Ali Naki 11. Hasan Askeri 12. Muhammed Mehdi İmam Hz. ALi (598 - 661) Haşîmiler’den
Ebû-Tâlib’in eşi Esed kızın Fatıma dan doğan oğludur. Ebû Tâlib ve eşi Hz.
Muhammed yetim kalınca onu kendi çocukları gibi büyüten koruyan kişilerdir. Hz.
Muhammed Ebû Tâlib’in eşi Fatımaya ikinci anam diyerek büyük saygı
göstermiştir. Fatıma Hz. Peygamber’in eşi Hatice’den sonra ilk müslüman olan
kadındır. Kıtlık yıllarında, Ebû Tâlib’e yardım için Hz. Muhammed Ali’yi yanına
alarak kendi terbiyesi ile büyütmüştür. Hz. Muhammed’e
ilk imân eden Ali olmuş, Peygamber “Ali benim kardeşimdir, vâsim ve vekilimdir,
onun eti benim etim onun kanı benim kanımdır. Ben kimin mevlâsı isem Ali’de
onun mevlâsıdır. ”demiş hiç kimseye göstermediği yakınlığı ve güveni ona
göstermiş, en önem verdiği işlerin yapılmasınıda Ali’ye havale etmiştir. Ali
gerek savaşlarda gerek tehlikeli saldırılara uğradığında canını hiçe sayarak
Hz. Muhammed’i korumuştur. Bedir’de, Uhud’da, Tebük ve Hayber’de, Hendek’de en
tehlikeli görevleri Ali üstlenmiştir. Hendek savaşında kimsenin karşısına
çıkamadığı Amr bin Abdu-Ved’in karşısına Ali çıkmış ve onu öldürerek İslamı yok
olmaktan kurtarmıştır. Hz. Muhammed “Ali’nin Hendek savaşındaki bir kılıç
darbesi, ümmetimin kıyamete değin yapacağı ibadetlerden üstündür.” Ali’nin
şavaşçılığı yanında asıl büyük tarafı dürüst ve güçlü karekterindedir. O
inancından, hak ve adaletten ömrü boyunca hiç ödün vermemiştir. Bilgisi,
tevazu hayırseverliği gelmiş geçmiş hiçbir insana nasip olmamıştır. Ali,
köle cariye ticaretine son verme, ganimet fazlalarını fakirlere dağıtarak,
zengin yoksul farkını ortadan kaldırma çabasını ömrünün sonuna kadar
sürdürmüştür. Tüm varlığını yoksullara dağıtmıştır. Yosulların kendisine
minnettar kalmamaları için erzak ve eşyayı, gece kimsenin haberi olmadan
götürüp evlerinin kapısına bırakmıştır. Evinin yiyeceğini en yoksul ailenin
düzeyinde tutmuştur. Genç yaşından itibaren herkesin bilgi edinmek istediği
akıl danışmak istediği bir ilim adamı idi. Hz.Muhammed
“Ben ilmin şehriyim Ali kapısıdır. Ben
Kur`an için savaştım Ali anlam vermek için” demiştir. Ali örnek bir aile reisi
idi Fatıma’nın ölümüne kadar başka kadınla evlenmedi. Güçlü ve sarsılmaz ahlak
anlayışına sahip idi. Güzel konuşma san’ atının eşiz anıtı sayılan ”Nehcü’l
–Belaga” Ali’nin eseridir. Türbesi Irak’ın Necef şehrindedir. İmam Hz. HASAN (624 - 671) Hz.
Ali’nin Fatıma’dan doğan ilk oğludur. Hasan ismini Hz. Muhammed koymuştur. Daha
önceleri Hasan Hüseyin isimleri araplarda yoktu. Peygamber Hasan’la Hüseyin’i
çok severdi ibadet sırasında bile sırtlarına çıkmalarına müsaade ederdi.
Hasan’ın yüzü Peygambere çok benzerdi Hz. Muhammed Hasan’la Hüseyin’i Sıffınde
savaşa katıldıklarını görünce “Tutun şunları ben ikisiyle soluk alıyorum Şehid
olurlarsa Rasûlullâhın nesli kesilir.” diyerek onları savaş alanından
çıkarmıştır. Sıffın savaşından sonra Ali uzun bir vasiyetname hazırlayarak
kendisinden sonra İmamlığının Hasan’a geçeceğini bildirmiştir. Hasan’ın
zamanında Ehl-i Beyte candan bağlı olanlar azalmıştı İslam’da birlik
kalmamıştı. Öte yanda Muaviye Para dağıtarak uydurma hadislerle çevrelerinde
hayli taraftar toplamışlardı. Muaviye kendi tarafına geçenleri zengin ediyordu.
Halkın çoğunluğu Muaviye tarafına geçmişti. Muaviye bu durumdan faydalanarak
Hasan'ın kendisine biat etmesini istiyor ve bu konuda anlaşma teklif ediyordu. Yapılan
anlaşma şu hükümleri kapsıyordu; 1- Halk Kur`an a uygun
olarak yönetilecektir. 2- Alevilere kötülük
yapılmayacaktır. 3- Ali soyuna iftira ve
kötü söz söylenmeyecektir. 4- Cemel ve sıffın savaşı
şehitlerinin evlatlarına ganimetten hisse verilecektir. 5- Muaviye kendisinden
sonra kimseyi halife yapmayacaktır. Bu
anlaşma hükümlerine Muaviye hiçbir şekilde uymadı. Hasan’ın karısı Eş’as kızı
Cûde’ye bin altın vererek İmam Hasan’ı zehirletti. Mezarı Baki mezarlığında
Ali’nin Anası Fatıma’nın Yanındadır. İmam Hz. HÜSEYİN (625 - 682) İmam
Ali ve Fatıma’nın ikinci oğludur. İslamın Muhammed ve Ali’den sonra en ünlü
kişisidir. Doğduğunda
adını Hz. Muhammed koymuştur. Hz. Muhammed bu torununa karşı özel ve çok derin
sevgisi vardı. Kızı Fatıma’ya, ağlamasının dahi kendisini çok incittiğini söylerdi. İmam
Hüseyin'in çocuklarından, Ali Ekber ve Ali Asker Kerbela’da şehit olmuşlardır.
Soyu Zeynel-Abidin’den yürümüştür. Abisi Hasan ile Muaviye'nin yaptığı
anlaşmayı kabul etmemekle beraber İmam Hasan'ın ölümüne kadar bu anlaşmaya
sadık kalmıştır. 674 de Muaviye’nin ölümü üzerine yerine geçen Yezit, Medine
valisi Velid aracılığı ile İmam Hüseyin’e haberci göndererek kendisine biat
etmesini aksi taktirde başının kesilerek Şam’a gönderilmesini istemişti. Bu
isteğini yerine getiremeyen Velid’i görevden alarak yerine Amr Bin Said Aşdak’ı
Medine’ye vali tayin etmişti. Yeni vali Ehl-i Beyt’e rahat huzur vermiyordu. Bunun
üzerine Küfe halkı toplanarak Hüseyin ve diğer Ehl-i Beyt mensuplarını Küfe'ye
getirmelerini kararlaştırdılar. Halife
ünvanı ile, artık bir arap devleti biçimine dönüşmüş İslam toplumunun başına
geçme iddiasında bulunan Yezid gibi yalancı şerir düzenbaz ayyaş inançla ilgisi
olmayan musibet bir kişinin İslamın başında bir dakika dahi durması sakıncalı
idi. Küfe’den
gelen mektuplar üzerine Hüseyin Küfe’ye gitmeye karar verir. Abdullah bin
Abbas’ın gitmemesi için Hüseyin’i vazgeçirme çabaları sonuçsuz kalır. Hüseyin
Mekke‘den ayrıldığı gün daha önce gönderdiği Müslüm Bin Akil Küfe‘de Yezid
valisi tarafından şehit ediliyordu. İmam Hüseyin Kerbela'da konakladığı zaman
akrabası ve Ehl-i Beyt’ten oluşan yüz kişilik bir kafile halindeydiler. O gün
tarihte görülmemiş bir vahşet ve acımasızlıkla Hz. Muhammed’in torunlarını meme
emmekte olan çocuklara varıncaya dek şehit ettiler. Başının (10 muharrem H.61)
yılında kesilerek şehir şehir dolaştırılması susuzluktan bunalmış meme emmekte
olan çocukların oklanması Hz. Muhammed'in torunlarından olan kadınların ve
şehit cesetlerinin üzerlerine vahşetle saldırıp talan ve yağma edilmesini tüm
akrabalarının gözleri önünde şehit edilmesine tanık olan Hüseyin ölümün adım
adım geldiğini sezmemesi olanaksızdır. Ama Hüseyin inancın kutsallığını imanın
gücünü hakkın ve insanlığın zülme batıla ahlaksızlığa karşı olan zaferini tüm
Dünya’ya eşiz biçimde göstermiştir. Kerbela
meydanı o günden bu güne yüzyıllarca okuduğu ve sonsuza kadarda okunacağı
Tanrısal bir destana tanık oluyor. Tüm dünya Yezit ve yandaşlarını lanetlerken
Hüseyin ve akrabalarını saygı sevgi muhabbetle anarak doğan çocuklarına
bunların isimlerini koymuşlardır. İmam ZEYNEL – ÂBİDİN (658 -
714) Babası
İmam Hüseyin Anası Yezid’i Cürd’ün kızı Şehribânu‘dur Zeynel Abidin Kerbela
olayında 24 yaşında bulunuyordu. Ağır hasta olarak çadırda yatıyordu savaşacak
er kalmayınca hasta yatağından kalkıp babasından savaşmak için izin istemişsede
babası ona sana şimdiki halde şehitlik izni yoktur. Muhammed Ali soyunun devamı
senin vucuduna bağlıdır. soyumuz senden yürüyecektir, sana emanetleri teslim
edeceğim demiştir. Tarihçiler Hz. Muhammed’in sarığını, Ali’nin kılıcını ve
Fatıma’nın mushafını verdiğini yazarlar. Bazılarıda İmamet ve Velayete ait
sırları bildiğinden bahseder. Kerbela da tüm Ehli Beyt’in öldürülüp İmam
Zeynel’in sağ kalması bir mucize niteliğindedir. Zeynel
Âbidin köleliğin kaldırılması için ömür boyu savaşmıştır. Gelirinin hemen
hemen tümüne yakın bölümünü harcayarak köle satın alır ve serbest bırakarak
onları özgürlüğe kavuştururdu. Yemeklerini genellikle yoksul çocuklarla yerdi.
Kendisine kötülük eden veya kötü söz söyleyenlere iyilikle tatlı dille yanıt
verirdi. Medine'de gözlerden uzak politika dışı bir yaşam sürdü. Bazı
kaynaklara göre zehirlenerek şehit edildi. Bazı kaynaklara göre ise vefat etti.
Mezarı, Medine’de Baki mezarlığındadır. İmam MUHAMMED BAKIR (676 - 735)
Babası
İmam Zeynel Âbidin, anası İmam Hasan’ın kızı Fatıma’dır. Kendisine Bâkır
lakabı,”geniş bilgi sahibi” olduğunu belirtmek için denilmiştir. İmam
Bakır’ın yaşadığı süre içinde, Emevi soyundan Mervan oğlu Abdul Melik, Abdul
Melik oğulları Velid ve Süleyman, Abdul Aziz’in oğlu Ömer ve Abdul Melik’in
oğlu Yezit ve Hişam halife ünvanı ile hükümdar olmuşlardır. Halife diye
adlandırılan bu kişilerden Abdul Melik babasının öldüğü ve saltanatın kendisine
kaldığı söylenince elinde tuttuğu Kuran’ı yere fırlatarak, “Bu seninle son
görüşmemiz” demişti. Bunun döneminde Kabe Haccacbin Yusuf tarafından
mancınıklarla taşlanıp yakılmıştı. Velid Kuran’ı oklatmıştı kardeşi Yezit İçki
kumar düşkünü bir adamdı çok içerek alkol zehirlenmesinden ölen cariyesinin
cesedi kokuncaya kadar birlikte yatmış idi. İşte
İmam Bakır böyle bir ortamda yaşamıştı. Politikaya karışmamış ilimle meşgul
olmuştur. Çağında bilginler sözlerini doğrulamak için “Muhammed Bakır böyle
söyledi” demekle yetinirlerdi. İmam
Bakır’ın Emeviler tarafından zehirlenerek öldürüldüğü söylenir. Mezarı
Medine’de Baki mezarlığındadır. İmam CAFER SÂDIK (699 - 765) Babası
Muhammed Bakır, anası Ebû-Bekir’in torunlarından Kâsım’ın kızı Ümmü-Ferve’dir. Cafer
Sadık zamanında Abdul Melik’in oğlu Hişam, Halife bulunuyordu. Onun ölümü ile
yerine kardeşi Yezit’in oğlu Velid geçmiştir. Muaviye soyunun son hükümdarı
Mervan zamanında Ebû Müslüm ve Abbasi ayaklanması patlamış, Hımar (eşek)
lakabıyla anılan Mervan yakalanarak idam edilmişti. Ayaklanmanın
başında bulunan Ebû Müslüm İmam Cafer’e özel elçiler göndererek Halifeliği
kabul etmesini istemiş fakat red cevabı almıştı. İmam
Cafer ömrü süresince uğraşısı dağılmış bulunan İslam ianacını toparlamak,
halkın sınıflara bölünmesini önlemek Ehl-i Beyt yolunu korumak olmuştur. Bu
yönde bir yığın eser bırakmıştır. Geride çağının bilginleri “İslam hukukunda
İmam Cafer’den ileride kimse görmedim” demişlerdir. İmam
Cafer binlerce öğrenci yetiştirmiştir. Zamanının bilginleri ondan ders
alabilmek için adeta yarışmışlardır. Medine’de ölmüş ve Baki mezarlığında
toprağa verilmiştir. İmam MUSA KAZIM (745 - 799) Babası
Cafer Sâdık, anası Hamide’dir. Mûsa Kâzım zamanında Cafer Mansur Mehdi,
Mûsa ve Harun Reşid Halife ünvanı ile hükümdar olmuşlardır. Mûsa
Kazım’ın en büyük özelliği, fakirleri koruması idi. Alçak gönüllü olması,
halkın dertleriyle yakından ilgilenmesi nedeniyle çok sevilir ve saygı
gösterilirdi. Harun
Reşid devri, ilim, edebiyat, ve fen alanlarında arap tarihinin en ihtişamlı
devri idi. Aynı zamandada Abbas oğulları saltanatında israf ve şefahatta
doruğa ulaşmıştı. Bu gidişi İmam Musa’nın doğru bulmadığını bilen Harun Reşid
İmam Musa’yı yaşantısı boyunca göz hapsinde tuttu. İmam
Musa’dan sonra imamet oğlu Ali Rıza’ya geçti :diğer oğlu Muhammed günlerini
ibadet ve ilim ile geçirirdi. İbrahim Mükerrem Mucab lakabıyla anılırdı Hacı
Bektaşi Veli’nin soyu onuncu göbekte İbrahim Mükerrem Mucab’a ulaşmaktadır. İmam
Musa Bağdat’ta hastalanarak hayata gözlerini yummuştur. Harun Reşid tarafından
zehirletildiği söylensede kesin bir kanıt yoktur. Musa Kazım’ın türbesi
Bağdat’ta Kazımiyye semtindedir. İmam ALİ RIZA (770 - 818) Babası
Musa Kazım, anası Mersiyye’dir Muhammed Taki’den başka oğlu olmamıştır. Birde
kızı vardır. Harun
Reşit oğulları Emin ve Memun arasında ülkeyi paylaştırmıştı. Emin saltanatı
kendi oğluna bırakmak için Memun’a karşı ordu çıkardı. Yapılan savaşta Emin
öldürüldü. Memun, Emin’e karşı zafer kazanırsa Hilafeti Ali soyundan layık olana vereceğini halk
huzurunda vaat etmişti sözüne sadık kalarak İmam Rıza'yı Medine'den getirtti
halifeliği ona teklif ettiysede İmam Rıza kabul etmedi. Memun bunun üzerine
fermanla İmam Rıza'nın velahd olduğunu açıkladı. Kızı Ümmü Habibe’yi de ona
nikahladı. İmam
Rıza hastalandı kısa süre sonrada 48 yaşında öldü. Halife Memun buna çok
üzüldü. Bazı tarihçiler aslında İmam Rıza'yı Halife Memun’un öldürdüğünü yazar.
Diğer kısım tarihçiler ise Memun’un sevgi ve saygısında samimi olduğunu yazar.
İmam Rıza’nın Türbesi İranda Tus şehrindedir. İmam MUHAMMED TAKİ (810 -
835) Babası
İmam Ali Rıza, anası Şebike’dir. Soyu Ali Naki’den yürümüştür. Kendisinden sonra
İmamlık ona geçmiştir. Halife
Memun İmam Takiyi Bağdat’a getirdi. Kızı Ümmü Fazl ile evlendirdi. Memun’un
ölümü üzerine Medine’ye yerleşti. Memun’un yerine Halife olan Mutasım İmam
Taki’yi Bağdat’a davet etti Mutasım’la yediği bir yemekden sonra aniden
hastalanarak öldü. Bu olay Halife tarafından öldürüldüğü şeklinde yorumlandı. Bazı
söylentilere görede Halife ile yediği yemekten sonra karısı Ümmü Fazl
zehirleyerek Halife öldürdü süsü vermiştir. Çünkü İmam Taki ile karısının
geçinemedikleri herkes tarafından biliniyordu. Öldüğünde 28 yaşında idi.
Muhammed Taki’nin Türbesi Musa Kazım’ın Türbesinin yanındadır. İmam ALİ NAKİ (829 - 868) Babası
Muhammed Taki, anası Semanet’dir. Dört oğlu olmuştur. Kendisinden sonra büyük
oğlu Hasan'ül Askeri İmam olmuştır. Ali
Naki zamanında Mütevekkil, Muntasar, Mustain ve Mutezzin halife olmuşlardır.
Mütevekkil alabildiğine zevkine düşkün sadist birisi idi. İmam Hüseyin’in
Türbesini Şam’a nakletmeye kalkışmıştı. İmam Ali Naki'yi Irak’a davet etmişti.
Zorla götürülmesini önlemek için daveti kabul ederek Irak’a gelerek Samarra
kentine yerleşti. Samarra Türk askerlerinden oluşan bir ordugahtı. Türk komutan
Vasıf, halifenin adamlarına İmam Ali Naki’ye kötülük yapıldığında kendilerini
sorumlu tutacaklarını söyleyerek muhtemel bir suikastı önlemişlerdi.
Mütevekkeil Türk komutan Vasıf’ın yaptığı bir darbe sonucu öldürüldü. Yerine
geçen oğlu Muntasar’da bir yıl geçmeden öldürüldü. Onun yerine geçen Mustain,
Mütevekkil'in oğlu Mutezzin tarafından katledildi. Mutezzin’in de Salih bin
Vasıf tarafından öldürüldü. Bu
çalkantılı dönemlerde İmam Ali Naki sakin ve tertemiz yaşantısını sürdürmüş,
bilimle ve kitaplarla meşgul olmuştur. Türbesi Irak Samarra kentindedir. İmam HASAN ASKERİ (846 - 873) Babası
Ali Naki, anası Hadis lakabıyla anılan Selil’dir. Selil çok bilgin bir kadın
olduğu, özellikle hadis ve ayetleri, yerleri ve anlamlarıyla bildiği için
kendisine hadis denmiştir. İmam
Askeri’nin Muhammed’den başka çocuğu olmamıştır. Irak Samarra’da askerlerin
içinde oturduğundan kendisine ”Askeri“ lakabı verilmiştir. Askerler kendisine
çok saygı gösterirdi. İmam
Hasan Askeri zamanında Mutezzin, Muhtedi ve Mutemit halife oldular. Mutemit çok
acımasıs bir kişi idi. Devrinde yarım milyon insanı katlettiği söylenmiştir.
Halkın İmam Askeri'ye saygısından yararlanmak için akraba olduğunu her fırsatta
ileri sürüyor, ona karşı saygılı görünüyor; Fakat gizliden gizliyede baskı ve
zulum yapmaktanda geri durmuyordu. Hatta bir ara İmam Hasan Askeri’yi göz
altında tutmuş zindana koydurmuştu. Bir müddet sonra askerlerden çekinerek
zindandan çıkardı isede İmam Askeri yakalandığı hastalıktan
kurtulamayarak Irak’ın Samarra kentinde 27 yaşında hayata gözlerini yumdu. İmam MUHAMMED MEHDİ(868 -…) On
ikinci ve son İmam Muhammed Mehdi, Hasan Askeri'nin tek oğludur. Anası Nercis
Hatundur. İslam
aleminde, Mehdi kadar üzerine çok söz söylenen ve yazılan konu pek azdır. Bu
yazılar ve tartışmalar çağımıza kadar aralıksız süre gelmiştir. Mehdi’nin
doğumuna babası anası ve halası tanık olmuştur. Hakime Methinin doğumunda hazır
bulunduğunu kesin biçimde açıklamış. Mehdi’nin
yaşamı tamamen bir sır perdesidir. Kimse ile yüzyüze görüşmemiştir. Halka
yapacağı duyurularını Ebu Amr Osman, Ebu Ca’fer, Muhammed, Hüseyin bin Ruh,
Muhammed Samuri adında dört sefiri aracılığı ile yapmıştır. İnananların,
umut ışığı haline gelmiştir. Halk inanışında Bir mağarada sır olduğu dünyaya
tekrar geleceği Alemi zulümden arıtıp adaletle dolduracağı söylenerek günümüze
kadar gelmiştir. Hükümdarlara karşı yapılan tüm kıyamlarda halkın desteğini
almak için, Tüm ayaklananlar Mehdi adına ortaya çıkmışlardır.
- Yolumuz - |