Âşık Remzâni |
KEMTERİ 22
Hazırlayan: Namık Kemal DOĞANAY SERÇEŞME Dergisi, Sayı 8
Deyişlerinde
Kemter Baba, Sefil Kemter, Dertli Kemter, Kemter mahlaslarını kullanan Kemteri’nin deyişleri, gerek Alevi-Bektaşilerce ve
gerekse edebi çevrelerde bilinmesine rağmen, yaşamı hakkında yeterince bilgi
sahibi olunmamış, nereli olduğu, hangi tarihler arasında yaşadığı, adının ne
olduğu vb. konularında hep eksik/hatalı bilgiler verilmiştir. 1985 yılında Erman Yayınları‘ndan
çıkan “Söz Mülkünün Sultanları“ adlı kitabıyla İbrahim Arslanoğlu; “Kemter Baba’nın
asıl adının Hüseyin Ali Baba olduğunu, Hacı Bektaş Tekkesi ile yakın ilişkisi
olduğu, sık sık ziyarete gittiği, hatta bazen görevli olarak bir süre oralarda
kaldığının bilindiğini, bir nefesinde Bin
İbrahim Seyit Mehmet Dedemiz diyor ki sözünden onun Seyyit Mehmet Dede’nin
müridi olduğunun anlaşıldığını, 18.
yüzyılın ikinci yarısında Kangal’ın Minarekaya köyünde doğduğunu, Şarkışla’nın Kale köyüne yerleşip, 1818/1819
yılında Kale köyünde öldüğünü, İğdecikli Aşık Veli’nin, onun çırağı olduğunu“ belirtmiştir. (Sy.93-102) “Emlek Yöresinde Tutulmuş Bir
Cönkte Geçen Halk Şairleri“ adlı çalışmasıyla Kutlu ÖZEN, İbrahim
Arslanoğlu’nun kitabını kaynak göstererek yukarıdakı benzer bilgileri
aktarmıştır. “Şarkışlalı Kemter Baba“ adlı
çalışmasıyla da Şahamettin Kuzucular, İbrahim Arslanoğlu‘nun çalışmasındaki
benzer açıklamaları yapmıştır. “Alevi Bektaşi Şiirleri Antolojisi“ adlı beş
ciltlik çalışmasıyla İsmail ÖZMEN ise, Kemteri’ye 3. ciltte (17.-18. Yüzyıl)
yer vererek “asıl adının Hüseyin Ali olduğunu, Kale köyünde doğduğunu, Aşık
Veli’nin çağdaşı ve hemşehrisi olduğunu, doğum tarihinin belirsiz olduğunu,
Anadolu’da bir çok yeri gezdiğini, şiirlerinde Kemter, Dertli Kemter, Aşık
Kemter, Sefil Kemter, Kemteri mahlaslarını kullandığını“ belirtmiştir. (3.Cilt,
Sy.367-369) İsmail Özmen, aynı isimli kitabın
yine üçüncü ciltinde, Kemteri’nin oğlu Sefil Edna (Ebuzer Doğanay 1900-1965)
hakkında da hatalı bilgilere yer vermiştir. Özmen, Fakir Edna’nın onyedinci
yüzyılda yaşadığının sanıldığını, yaşamı hakkında ayrıntılı bilginin
olmadığını, Erdebil dergahından el aldığının söylendiğini, Hatayi’nin etkisi
altında kaldığını, ancak Hatayi zamanında yaşamadığının kesin bilindiğini,
nefeslerinde yaşantısını aydınlatacak bir iz‘in bulunmadığını, İmam Hüseyin
için yazdığı mersiyesinin çok meşhur olduğunu“ belirterek çok sayıda
deyişlerini kitabına almıştır. (3.Cilt, Sy.75-80) Yukarıdaki örneklerde de görüldüğü üzere,
Kemteri hakkındaki ortak bilgiler, eksik ve hatalıdır. Yapılan bu çalışmalarda,
Kemteri’nin yaşamı hakkında bilgi sahibi olunmadığı, Kale köyünde yaşadığı,
Aşık Veli’yi yetiştirdiği belirtilmekte; ancak adı, soyu, hangi tarihler
arasında yaşadığı, mezarının nerede olduğu vb. bilgiler verilmemektedir. Kale
Köyünde doğdu ise, mezarının niçin Kale Köyünde bulunmadığı, Kemteri’nin soyundan gelen torunlarının
Yıldızeli’nin Kale Köyü’nde niçin yaşamadığı, konularına açıklık
getirilmemiştir.
Kemteri ile ilgili yapılan yukarıdaki çalışmalar dışında, en tatmin edici bilgileri “Yüzyıllar Boyu Zileli Halk
Ozanları“ ve “16.Yüzyıldan Günümüze İz Bırakan Zileli Şairler“ adlı
kitaplarıyla Yrd.Doç.Dr. Mehmet Yardımcı ve “Aşık Sadık Doğanay ve Soyağacı“
adlı çalışmayla Araştırmacı-Yazar Necdet Kurt vermiştir. Mehmet Yardımcı, kitabında
Kemteri’nin nefeslerine yer vererek, “Kale köyünde doğan ve Sivaslı Kemter
olarak bilinen Kemteri’nin esasında Zileli olduğunu, annesinin Kale Köyünden
olması nedeniyle Kale köyüne sıksık gidip-geldiğini, o dönemde başka
Kemteri’nin yaşamadığını, mezarının Zile’nin Yücepınar köyünde olduğunu“ yazmış
ve çeşitli seminerler ve konferanslarda bu görüşünü savunmuştur. Ekim 2011’de yapılan “Tarihi ve
Kültürüyle II. Zile Sempozyumu“nda “Aşık Sadık Doğanay ve Soyağacı“ adlı
bildiri sunan Araştırmacı-Yazar Necdet Kurt ise; aşağıda sunulacak açıklamalara
benzer bilgiler aktararak, “Sivas’ın Şarkışla ilçesinden olduğu söylenen
Kemteri ile Zile`li Kemter‘in aynı kişi olduğunu, yaşamını Zile’de geçiren
Kemteri’nin sık sık Sivas’a gittiğinden ve her iki yörede de eserlerine sıkça
rastlandığından Sivaslı olduğunun sanıldığını, ikinci bir Kemteri’nin
bulunmadığı kanısında olduğunu, bu durumun 16-17 Mayıs 1998 tarihinde yapılan,
1. Emlek Yöresi ve Çevresi Halk Ozanları Sempozyumunda Prof.Dr. Hayrettin İvgin
tarafından “Aşık Kemter Baba ve Düzeltmeler“ adlı bildiriyle gün ışığına
çıktığını“ belirtmiştir. Kemter Kimdir? Kemter Baba, Kemter Dede, Sefil
Kemter, Dertli Kemter mahlaslarıyla tanınan Kemteri, Tunceli’nin Pertek
ilçesinin Koçpınar köyünden Zile’nin Yücepınar köyüne gelip yerleşen Seyit
Süleyman’ın oğludur. Kemteri’nin babası Seyit Süleyman, Pertek’e bağlı Koçpınar köyünde
Seyit Mehmet’in oğlu olarak doğmuştur. ( Kemteri’nin, Dedesi Seyit
Mehmet için söylemiş olduğu beş kıtalık bir nefesi bulunmaktadır.) İmam Rıza Ocağı’na bağlı olan soyu,
aynı köyde türbesi de bulunan yol önderlerinden Hasan Halife’ye çıkmaktadır. Dersim’de Hasan Halife
olarak bilinir. Sözlü tarih içinde; Hasan Halife’nin gerçek adı, Hasan-ül
Zılhi’dir. Bir anlatıma göre; Bağdat’ta bir müddet halifelik
yaptığı için, kendisi “Hasan-ul Halife-i Bağdati” unvanını almıştır.
Bununla birlikte, Abbasi halifeleri
(750-1258) listesinde adına rastlanılmamaktadır. Çeşitli kaynaklara göre
soy olarak İmam Taki’( 809-835) nin evladıdır. Buna göre, 800’lü yılların
ortasında yaşadığı tahmin edilebilinir. Çünkü bir başka anlatımında Hasan
Halife; Babası İmam Taki’nin, Harun Reşid (786-809)’in oğlu Memnu zamanında
(813-833) Memnu’nun kızı ile evliliğinden dünyaya gelmiştir. Doğum tarihi
bilinmemektedir. Pertek ilçesinin Koçpınar köyüne yerleşmiş ve burada Hak’ka
yürümüştür. Türbesi Koçpınar Köyündedir. Başka bir sözlü anlatımlara göre Hasan
Halife Bağdat’ta bir dönem halifelik yapar. Abbasi Halifesiyle arası açılınca
ayrılır ve Pertek’e gelir. Pertek kalesi ve çevresi Mengüceklerin elindedir. Elazığ’dan Pertek’e geçmek ister
ama Murat nehrinin suyundan dolayı geçemez. Parası da olmadığı için sala
binemez. Hırkasını suyun üstüne atar, oturur ve karşıya Pertek tarafına geçer.
Bu durum Mengücek askerleri tarafından görülür. Askerler Hasan Halife’yi yakalayıp,
hükümdarın karşısına çıkarırlar. Orada sorgulanır ve bir sihirbaz olduğuna
kanaat getirirler. Hasan Halife sihirbaz olmadığını, soyunun Ehli-Beyt’e
dayandığını söyler. Bunun üzerine onu ateşle sınarlar. Fırını hazırlarlar ve
Hasan Halife’yi bu fırına atarlar. Saraydan olan Hürrem adındaki bir çocuk da
onunla beraber fırına girer. Bir kaç gün sonra fırın açılır. İçinden her ikisi
de sağlam bir şekilde dışarıya çıkarlar. Hasan Halife’nin sakalları buz tutmuş,
çocuğun üstü başı da odun külleriyle dolmuştur. Çocuk, “Bir fırtına oldu, çok soğuktu içerisi, bu dede beni hırkasının altına
aldı ve korudu.” der. Kale Beyleri, bunun üzerine Hasan Halife’ye inanarak
Koçpınar’a yerleşmesine izin vererek talip olurlar. Seyit Süleyman ve küçük
kardeşi Seyit Ali tahmini olarak Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması ve
Alevi-Bektaşi dergahlarının kapatılmasından hemen sonra Koçpınar köyünden
ayrılırlar. Soyun bir kısmı Koçpınar köyünü terketmezler. Seyit Süleyman ve
Seyit Ali, bugün Yıldızeli’ne bağlı Kale köyüne yerleşirler. Seyit Süleyman,
Kale köyünden olan Esme ile evlenir. Seyit Süleyman’ın bu evlilikten asıl adı
Yusuf olan oğlu Kemteri 1841 yılında ve kızı Senem, Kale köyünde doğar. Seyit Süleyman ve küçük
kardeşi Seyit Ali, Kemteri’nin ergenlik
döneminde Kale köyünü terkederek tekrar yollara düşerler ve Zile’ye gelirler.
Zile’nin Reşadiye ve Kağızman köylerinde bir-iki yıl kaldıktan sonra; gerek bu
köylerdeki sivrisinek ve sıtma salgınları, gerekse bu köylerin katı sünni
köyleri olmaları nedeniyle buraları da terkederek, devlet görevlilerinin kolay
kolay gelemeyeceği, cemlerini rahatça yapabilecekleri yüksek ve uzak bir yer
olan bugünkü ismi Yücepınar olan köye yerleşirler. Seyit Süleyman Zile’ye
yerleştiğinde oğlu olan Kemteri(Yusuf) henüz 12-13 yaşlarındadır. Seyit Süleyman’ın küçük
kardeşi olan Seyit Ali, belirli bir süre Yücepınar köyünde kaldıktan sonra
başka yerlere gitmek ister ve oradan ayrılır. Seyit Ali, bugün Tarsus-Mersin karayolu
üzerinde olan Tarsus’a bağlı Tekeliören köyüne yerleşerek orada evlenir ve
kalır. Seyit Süleyman, ömrünün
son yıllarında kardeşi Seyit Ali’yi köyünde ziyaret etmek ister ve yaklaşık
1890’lı yıllarda Tarsus’a tek başına atıyla gider. Orada hastalanarak Hakk’a
yürür. (Seyit Süleyman’ın Hakk’a yürümesinden sonra atının
Zile-Yücepınar Köyüne tek başına döndüğünü, atın gözünden yaşların gelmesi
üzerine Seyit Süleyman’ın Hakk’a yürüdüğünün anlaşıldığını; Kemteri’nin 1983
yılında 104 yaşında Hakk’a yürüyen gelini Fatma Doğanay tarafından
anlatıldığına şahit olmuştum. Namık Kemal Doğanay) Seyit Süleyman ve kardeşi Seyit Ali’nin türbeleri
Tekeliören köyü merkezinde olup, ziyaretgah olduğundan, kurbanlar kesilmektedir.
Tarsus-Tekeliören köyündeki Seyit Ali’nin evlatları, Seyit Süleyman’ın
Zile-Yücepınar köyündeki evlatları ve Pertek-Koçpınar köyündeki akrabalar
arasındaki ilişkiler halen devam etmektedir. Asıl adı Yusuf olan Kemteri,
Yıldızeli-Kale köyünde doğmasına rağmen; Zile-Yücepınar’da büyümüş, annesinin Kale
köyünden olması nedeniyle Sivas’la ilişkisini kesmemiş, Kale köyündeki anne
tarafından akrabalarına sık sık gidip-gelmiştir. Kemteri, Satı ile evlenmiş, Ali,
Şah İsmail, Mehmet, Süleyman, İbrahim ve Ebuzer(Sefil Edna) adlı altı oğlan,
Elif, Zöhre, Hürü, Hatice, Gülüzar ve küçük yaşta ölen adı bilinmeyen kızı
olmak üzere altı kız oniki çocuğu olmuştur.
Oğullarından üçü savaşlarda şehit düşer.
En büyük oğlu olan Ali Yüzbaşı rütbesi ile Sarıkamış’ta, onun bir küçüğü olan
Şah İsmail Yemen cephesinde, onun küçüğü Mehmet askerde hastalanıp gönderilmesi
sonucu Zile’de bir talibin evinde şehit olur. Yemen’de şehit olan Şah İsmail’in
iki çoçuğu ve Kemteri’nin diğer üç oğlu ve beş kızı ile bunların çocukları Zile
merkezi ile Yücepınar köyünde yerleşip kalmışlardır.
Kemteri, dünya malında gözü olmayan gezginci bir halk
ozanıdır. Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı öncesinde
Hacıbektaş’ta görüştüğü Cemalettin Çelebi‘nin (Büyük Cemalettin Efendi)
icazetiyle, başta Rusya, Azerbeycan, Suriye, Irak ve Arabistan olmak üzere çok sayıda
ülkelere seyahatler yapmış ve Karakazan
hakkını Hacı Bektaş Dergahı‘na getirmiştir. Kemter mahlasını Hacı Bektaş Veli
Postnişini Cemalettin Çelebi vermiştir. Kırk yıldan fazla Dergah’a hizmet eden
Kemteri’nin, seyahatlerinde kullandığı pasaportlar ve diğer belgeler halen
torunlarında bulunmaktadır. Pasaportların
arka yüzünde çok sayıda gümrük giriş-çıkış mühürlerinin olduğu görülmektedir.
Veli’m eydür Kemter gitti kimim
var Aldırdım Kemter’i yeni gamım var Usta idi yapılacak damım var Hiç mi iş gelmedi başına felek
Hakk‘a yürümesinden sonra Kemteri’ye, İğdecikli
Aşık Veli tarafından söylendiği izafe edilen yukarıdaki ağıtın; Hamdullah
Çelebi zamanında yaşayan ve yaklaşık 1853 yılında Hakk‘a yürüyen Aşık Veli’ye
ait olduğu konusunda kuşkular bulunmaktadır. Kemteri’nin Aşık Veli isimli bir
çırağı gerçekten vardır, ancak bu çırağın İğdecikli Aşık Veli olmadığı,
Amasyalı olan başka bir Aşık Veli’ye (Kul Veli) ait olduğuna inanmaktayım. Çok
sayıda Pir Sultan, Karacaoğlan olduğu gibi, çok sayıda Aşık Veli deyişleri
birbiri içine girmiştir. Kemter, Anadolu`nun her tarafını
gezmiş, gittiği yerlerde kendini çok sevdirmiştir. Zile, Yücepınar köyünde ve
Kars çevresinde hakkında birçok menkıbeler anlatılmakta; taliplerinin
çoğunlukta bulunduğu Kars ve çevresinde insanlar Kemteri adına yemin (ant)
içmekte ve keramet sahibi ermiş bir kişi olduğuna inanmaktadırlar. Tokat, Sivas ve Kars
bölgelerinde Kemteri’nin aynı zamanda ermiş bir kişi ve keramet sahibi
kişi olduğuna da inanılmaktadır. Bir sonbahar
günü tarlada bulunan armut ağaçlarından armutlar toplanıldığı zaman Kemteri,
bir armut ağacının gölgesinde oturur ve kendi kendine konuşarak karşısında
birileri var gibi davranır. Sonra Kemteri, çok neşelenerek “ohhh! gel keyfim gel..“der. Tarlada çalışan eşi ve gelini Kemteri’ye
sorarlar. “Dedem! ne bu sevinç, sevinecek
ne var?“ derler. Kemteri de “Gelenler
beni götüreceklerdi. Ben de çocukların daha küçük olduğunu söyleyerek iki yıl
daha zaman istedim“ der. Kemteri’nin aldığı süre biter. Süre bitiminde hiç
bir hastalığı olmadığı halde Zile’ye birilerini göndererek kendisine kefen
aldıttırır. Kefeni gelini Fatma‘ya
vererek diğer odaya götürmesini ister. Gelin Fatma kefeni eline almaktan
çok korkar. Gelini Fatma’ya “korktun mu
kızım?, korkma“ diyerek korkusunu alır. Kurban kestirerek, yemeklerin
pişirilmesini ister. Ertesi gün vedalaştıktan sonra herkesin odadan çıkmasını
ve kendisine bir tülbent verilmesini ister. Herkes ağlaşarak diğer odaya
geçerler. Bir süre sonra odaya geldiklerinde tülbent yüzündedir ve kendisi Hakk‘a
yürümüştür. (Kemteri’nin
1983 yılında 104 yaşında Hak’ka yürüyen gelini
Fatma DOĞANAY’dan (Sefil Edna’nın eşi) çok dinlemiştim. Namık Kemal Doğanay) Kemteri, kırk yıldan fazla Dergah’a
hizmet etmiş, Karakazan hakkını getirmek için Anadolu toprakları dışına çok
seyahatler etmiştir. Seyahate çıktıktan iki yıldan sonra eve geri dönermiş.
Babası Seyit Süleyman, eşi ve çocukları yollarını beklermiş. Tabii ki nerede,
nasıl, ne zaman dönecek kimse bilmezmiş.
Yine böyle uzun bir seyahat etmiş, iki yıl geçmiş eve dönmemiş. Babası,
eşi ve çocuklar hasretle yolunu bekliyor. Kemteri’nin sevdiği, çırağı Derviş
Ali ile Kemteri’nin babası Seyit Süleyman oturuyorlar. Seyit Süleyman
sıkıntıdan devamlı Derviş Ali’ye, “Derviş!
oğlum Kemter ne zaman gelecek“ diyor. Derviş Ali de hep “Hak erenler bilir“ der. Seyit Süleyman
ara ara sorar, Derviş Ali de hep aynı cevabı verirmiş. Seyit Süleyman,
üzüntüden, sıkıntıdan bir daha Derviş Ali’ye Kemteri’nin ne zaman geleceğini
sorar ve aynı cevabı alınca, asasıyla Derviş Ali’nin sırtına iki-üç kere vurur.
Seyit Süleyman, Derviş Ali’ye “hak
erenler bilir de sen niye bilmezsin? Madem bilmezsin çık git“ der. Derviş
Ali sırtına bir kaç tane asayla vurulunca “dur!
erenler, yarın gelecek“ der. Seyit Süleyman, hemen köylülere Kemteri’nin
yarın geleceğini bildirir, kurbanlar kestittirir. Derviş Ali, divane birisi
olduğu için köylüler, Seyit Süleyman’a “bu
delinin sözüne inanıp ta nasıl kurbanlar kesiyorsun?“diye laflar da
söylerler. Ertesi günü köyün çıkışında Kemteri’yi beklerler ve gün batımında
Kemteri görünür. (Bu söylenceyi
de Fatma Doğanay’dan dinlemiştim Namık Kemal Doğanay) 1841 tarihinde doğan ve 1921
yılında 80 yaşının üzerinde Hak’ka yürüyen Kemteri`nin mezarı Zile-Yücepınar
köyündedir.
AŞIK KEMTER AŞIKLIK KOLU’NUN OZANLARI Hazırlayan: Namık Kemal DOĞANAY SERÇEŞME Dergisi, Sayı 10
Deyişlerinde Kemter Baba, Sefil
Kemter, Dertli Kemter, Kemter mahlaslarını kullanan Kemteri,
1841-1921 yılları arasında yaşamış gezginci bir halk ozanıdır. 1921 yılında 80
yaşının üzerinde Hakk‘a yürüyen Kemteri`nin mezarı Zile-Yücepınar köyündedir. (Bakınız:
Serçeşme Dergisi Nisan 2014 - 8.Sayısı) Araştırmacı-Yazar Necdet KURT,aşıklık geleneğinde Kemteri kolunun varlığına dikkat çekerek, “Kemteri’nin çırağı Sefil Edna, Aşık Veli, Sefil
Edna’nın çırağı Sadık Doğanay ve Remzani’dir. Onların çırakları olan Hakiroğlu,
İkrari gibi aşıklar ise hala yörede aşıklık geleneğini sürdürmektedir. Kuşaklar
boyu devam eden gelenekte şiirler dikkatle incelendiğinde usta-çırak
ilişkisinin boyutu da ortaya çıkmaktadır, dolayısıyla Kemteri kolunun varlığı
da böylece ortaya koyulmuş olmaktadır.“ demiştir. Kemteri aşıklık kolunu
incelediğimizde ise; Kemteri’nin oğlu Sefil
Edna, torunu Sadık Doğanay,
müsahip torunu ve Sefil Edna’nın çırağı Aşık
Remzani karşımıza çıkmaktadır.
Sefil - Fakir Edna (1900-1965)
1900 yılında doğup, 1965`te Hakk‘a
yürüyen halk ozanı Sefil Edna (Ebuzer
Doğanay) Kemteri`nin oğludur. Deyişlerinde Fakir Edna ve Sefil Edna
mahlaslarını kullanan ozan; bağlamanın yanı sıra keman da çalabilmektedir. Çok
iyi bağlama çalan Sefil Edna, Aşık Sadık Doğanay’ın bağlama çalış tekniğini ilk
kullanan ozandır. Sefil Edna‘nın Ustaları başta babası Kemteri ve Toramanlı Can
Hatayî Baba’dır.
“Alevi Bektaşi Şiirleri
Antolojisi“ adlı beş ciltlik çalışmasının üçüncü ciltinde İsmail Özmen,
Kemteri’nin oğlu Sefil Edna (Ebuzer Doğanay 1900-1965) hakkında da hatalı
bilgilere yer vermiştir. Özmen, Fakir Edna’nın onyedinci yüzyılda yaşadığının
sanıldığını, yaşamı hakkında ayrıntılı bilginin olmadığını, Erdebil dergahından
el aldığının söylendiğini, Hatayi’nin etkisi altında kaldığını, ancak Hatayi
zamanında yaşamadığının kesin bilindiğini, nefeslerinde yaşantısını
aydınlatacak bir izin bulunmadığını, İmam Hüseyin için yazdığı mersiyesinin çok
meşhur olduğunu“ belirterek çok sayıda deyişlerini kitabına almıştır.(3.Cilt,
Sy.75-80)
Sefil Edna, hemen hemen bütünnefeslerinde Hatayi’ye yer vermiştir. Fakat nefeslerindeki Hatayi, Şah Hatayi
değildir, “Üstadım Hatayi“ dediği
Toramanlı Can Hatayi Baba(Yozgat/Aydıncık-B.Toraman köyünden)’dır. Sefil
Edna’nın şiirlerinin bazıları sözlü olarak dilden dile aktarıldığı için
günümüze kadar gelmiştir. Ancak; yazıya aktarılmadığından dolayı, büyük bir
kısmı ölümüyle beraber yok olmuştur. Deyişlerinde Fakir Edna, Sefil Edna, Edna mahlaslarını kullanmıştır. Çok sayıda
nefesleri olan Sefil Edna, Zile’nin tanınmış ozanlarından Aşık Remzani’ye(1937-1979) ve Sadık
Doğanay’a (1933-1979) ustalık yapmıştır. (Bakiniz: asikremzani.net, ozanlar
bölümü)
Aşık Remzani (1937-1979)
Asıl ismi Hacı Sadık OYTUN olanAşık Remzani, 1937 yılında Zile’de doğmuştur. Küçük yaştan itibaren saz çalmaya
başlayan Remzani’ye, mahlasını Sefil Edna vermiştir. Sefil Edna’ya sıkı sıkıya
bağlı olan Remzani, Sefil Edna’yı ustaz kabul etmiş ve ona çıraklık etmiştir.
Genelde tasavvuf, Ehl’i Beyt ve Hacı Bektaş üzerine deyişleri olan Aşık Remzani,
Almanya’da geçirdiği bir trafik kazasıyla 1979 yılında Hakk’a yürümüştür. Ustadım
Sefil Edna Kemteri oğlu Bu
aşkın elinden sinemiz dağlı Remzani başımız ol Şaha bağlı Görürsün
halimiz muhanet dost ******* Ustadımdır
Sefil Edna pazar eyledim Aşkına
düştüm gönül eğledim Remzani hanemde mehman eyledim Sakla
cevherini kapan olmasın
Aşık Sadık Doğanay (1933-1979)
Radyo ve televizyonlarda mahalli sanatçı olaraktanınan, doğuştan iki gözü görmeyen Aşık
Sadık Doğanay da (1933-1979) Kemteri`nin diğer oğlundan torunudur. Doğuştan
gözü görmeyen Ozan, bağlamanın yanısıra keman da
çalabilmekteydi. Kendine has geliştirdiği bir bağlama çalma tekniği vardır.
Tezene vuruşlarını genellikle aşağıdan yukarı yapmakta, yöre âşıkları arasında “Âşıklama düzeni” de denilen bağlama
düzeninde saz çalmaktaydı.
“El vurup yaremi incitme tabip”, “Gönül
gel varalım gülşen bağına”, “Bir
güzel methedeyim” “Yandı yürek yar elinden” “Nasıl
yar diyeyim ben böyle yara” gibi ünlü olan birçok eserin sahibi olan
Aşık, 1979 yılında Hakk’a yürümüştür. Mezarı Zile-Yücepınar köyündedir. (Bakiniz: asikremzani.net
ozanlar bölümü) İsmim
Aşık Sadık dedem Kemteri Er
olanlar sever böyle erleri Bulamadım
sizin gibi bir sadık yari Merhaba
sevdiğim safa geldiniz *******
Dünya alemine dahil etmeden Bu aşıklık bana bir Pirden geldi Daha yaşım kemaline ermeden Bu aşkın badesi Kemter’den geldi Bir karar almıştım gerçek söz için Tarikat yolcusu bu yoldan geçin Söylerim dostlara gerçeği seçin Gerçek yol gerçek söz Ali’den geldi Sazım omuzumda hayli dolaştım Güzel sadık dosta şükür ulaştım Sizi bulmak için bir hayli çalıştım Sizinle kavuşmamız Hünkardan geldi Sadık Baba der ki
dilekli kuldum Çok şükür mevlaya can dostu buldum Bu hayırlı günden çok mutlu oldum Siz ile kavuşmamız Hünkardan geldi
Kemteri Deyişleri
-1- Ağlayı ağlayı durma karşımda Gel beni de gönder yar orada ağlar Top top olmuş kirpikleri saçları Gel beni de gönder yar orda ağlar
Yarimin saçları bölük bölüktür Dostumun ciğeri delik deliktir Muhabbet sonusu can ayrılıktır Gel beni de gönder yar orda ağlar
Başına bağlamış alınan sarı Söyleyin tabibe kılmasın zarı Şu Sefil Kemteri gül yüzlü yari Gel beni de gönder yar orda ağlar
-2- Ali’m Hûdur gülüm Hû Gülüme bülbülüm Hû Hünkar Bektaş Veli’nin Dem-ü devranına Hû
Erenler keremine Gerçeklerin demine Nuri Baba azizim Lutf-ü ihsanına Hû
Açıldı Hak kapusu Sunuldu aşk dolusu O dört kapudan içre Girenin canına Hû
Erenlerin yoluna Canlar feda oluna Baş açık yalın ayak Gelen kurbanına Hû
Anam çekti elimden Babam sordu dilimden Aşkın bahrına daldım Cesim ummânına Hû
Elim sundum elime Sarıldım dâmenine Gönlüm gözüm şen oldu Ahd-ü peymânına Hû
Kemine Kemteri’yim Gulâm-i Hayderiyim Erenlerin hemişe Yol-u erkânına Hû
-3- Be ey yezid be ey münkir be ey dûn Ne sebepten içmediniz bu sudan Muhammed Ali’ye bağladınız kin O sebepten içmediniz bu sudan
Hem zümrüttür hem kadîrdir hem gafûr Sorun, görün aslını bu nedir Şarâb-ı tahûr derler bu odur Ser-hoştan akîl olan içer bu sudan
Aşk âteşi bu simeni pişirir Dalga verir kaynar coşurur Göz göz eder didem başın taşırır Gerçek içer halk içmez bu sudan
Hakk’tan bir kula hidâyet ermezse güçtür Mehdi Dedem yakın sanma geçtir Bir mümin yezitlik eylese piçtir Hakiki taşlar durur bu sudan
Üçler, beşler, kırklar, yediler Ezdiler bir keşkûre koydular Size harâm bize helâl dediler Acep Kemter içti miola bu sudan
-4- Ben bir canan sevdim Kenan ilinde Yeri güzel kendi yerinden güzel Bir Yusuf dideli balı yerinde Nuru güzel kendi nurundan güzel
Hayran oldum yanağında lâli var Başka haysiyeti başka hali var Derununda Muhammed var Ali var Yari güzel kendi yarinden güzel
Ben o canı sevdim durmadım heman Zerrece kalmadı gönlümde güman Salınıp meydana durduğu zaman Darı güzel kendi darından güzel
Nasip olsa koklasak gülleri Benim sevdiceğim has bahçe narı Bir nutkuna muhtaç olan Kemteri Varı güzel kendi varından güzel
-5- Bir
erin medhini eyleye Kemter Bin
İbrahim Seyyit Mehmet dedemiz Zukur-i
Mustafa kulu bu Haydar Bin
İbrahim Seyyit Mehmet dedemiz Zeynel
Abini’in yeşildir donu Dünya
vu uhrevi inletme beni Ecdadımdır
fahr-i şefaat kani Bin
İbrahim Seyyit Mehmet dedemiz Seyitkane
emanettir her yanı Ali
evlat kalbi saf gönlü gani Zatından
can vermiş bulmuş cananı Bin
İbrahim Seyyit Mehmet dedemiz Şekli
budaladır alın himmeti Evlad-ı
Resul‘dur geçer minneti Bilmezse
öğretir farzı sünneti Bin
İbrahim Seyyit Mehmet dedemiz Kemter kurban olsun
gül yüzlü yare Bizi
hıfz eyleyip sağalttın yare Zeynel
Abidin’den teberrük zira Bin İbrahim Seyyit Mehmet dedemiz
-6- Bir kişiye bir hoş seda bürünse Ol kişiye gayri gurbet el eğler Kır at çekse aşk boynuna dolansa Sabır karar kalmaz cadde yol eğler
Viran ettin bunca biten bağları Melül koydun sayrı ile sağları Yükseğinde coşkun açan çayları Alçağında sakin olan göl eyler
On bir ay olmuştur cihanda yatar Aşık maşukunun damanın tutar Tan yüzüne kalkmış çağrışır öter Bülbülün gönlünü gonca gül eyler
Arıtıp da kalp evini sağlayan Mahrum kalmaz sıktın Hakk’a bağlayan Kemter’e sen gitme deyi eğleyen Gene hak nazarı olan kul eyler
-7- Bir kömür gözlünün kahrını çekerim Güzel ömrüm telef ettim az kaldı Başım alıp ne diyara gideyim Güvendiğim üç beş günlük güz kaldı
N’olaydı da göreyidim sağ seni Kolaylıkla terk etmezdim vatanı Çakır dikenine dağlattın beni Ne üst kaldı ne baş kaldı ne yüz kaldı
İşte böyle iyi olmaz halim var Alan da yok harçlık edem balım var Binişim yok bir köhnecik şalım var Safa gitti bir nükteli söz kaldı
Dertli Kemter neye kaldın bu vakit Ahır şerdir neye geldin bu vakit Cedde yollar batak oldu bu vakit Giden de yok bir körlecik iz kaldı
-8- Bu kadar cevretme aziz Sultanım Ne olur insafa gel bazı bazı Mürvet değil midir çeşmi Sultanım Perişan gönlümü al bazı bazı
Yoluna koymuşum can ile seri Hatasız billahi severim seni Bu kadar gözünden yok etme beni Kadir kıymetimi bil bazı bazı
Akan sular gibi çağlayıp akma Aşkın hançerini sineme çakma Noksanım var ise kusura bakma Bildiğinden şaşar kul bazı bazı
Arif isen dediğimi bilirsin Yaralı gönlüme merhem olursun Her beni gördükçe ebsar durursun Şadeyle gönlümü gül bazı bazı
Sefil Kemteri’yem lebim balımsın Canımın cananı selvi dalımsın Sen bir merhametli gönül kanımsın Bana da bir selam sal bazı bazı.
-9- Çoktan
beri hasretini çektiğim Gül
yüzlü yarimi göresim geldi Tatlı
canım feda olsun yoluna Yoluna
serimi veresim geldi Yedi
yıldır çeker idim yasını Doldur
ver içeyim bade tasını Çok
aradım muhabbetin halını Sevdiğim
yanına varasım geldi Her
ademi adem deyü tanıma Cemalin
göreyim otur yanıma Muhabbetin
tatlı dilde canıma Canını
canıma sarasım geldi Biz
de döndük Mecnun ile Leyla’ya Yaz
gelince bizde gidek yaylaya Şükür
olsun kavuşturan Mevlaya Anca
derdimizin çaresi geldi Sefil Kemter işte geldim
cihana Dostu
görem deyi ivmem bahane Hak
ceminde kavuşunca can cana Şimdi muhabbetin sırası geldi
-10- Elveda
sevdiğim işte ben gittim Günbegün
rahınız ürüşan olsun Ben
bir edna kulum değil davacı Dilerim
gönlünüz şaduman olsun Ahdim
olsun dost köyüne varayım Ben
yarimi yadlar ile görmeyim Hercai
dilbere meyil vermeyim İsterse
benleri zer-efşan olsun Sözünden
döner mi merd oğlu merdler Sineme
sen urdun düğümler dertler Tığ-ı
gamze ile attığın okmar Bırak
şu sinemde bir nişan olsun Hemi
bana sermayemden alıcı Gönlümdekin
kalbimdekin bilici Bir
ben bir yar yerde sadık kalıcı İsmimiz
dillerde alişan olsun Dertli Kemter emsem lebin
balını Her
emdikçe bal eyledi dilimi Güllab
suyu ile zülfün telini Taramayım gayri perişan olsun
-11- Gökyüzünde turnaların sesi var Eşinden ayrılmış yas havası var Şu garip gönlümün bir davası var Turnam böyle niyetiniz neredir
Sökün ettik Horasan’ın elinden Aştık geldik Acem dağın belinden Biz biliriz dertlilerin halinden Turnam böyle niyetiniz neredir
Turnam sen de Kerbela’ya vardın mı Muradına maksuduna erdin mi Kerbela’da Şah Hüseyni gördün mü Turnam böyle niyetiniz neredir
Biz de şehitlerle çok dertli öttük Ordan kalkıp Celal Abbas’ta yattık Şahı vilayeti ziyaret ettik Turnam böyle niyetiniz neredir
Şehitlerle Celal Abbas nerede Bizim gibi dertli var mı orada Cümlemizi eriştir sen murada Turnam böyle niyetiniz neredir
Turnam senin ne acayip halin var Şekerden şerbetten tatlı dilin var Bundan öte kaç gecelik yolun var Turnam böyle niyetiniz neredir
Sinemizi aşk oduna bağladık Dolanıp ta dost dilinde eylendik Sorarsan dün gece Sivas’tan kalktık Turnam böyle niyetiniz neredir
Kemteri’yem bunu böyle söyledim İnip aşkın deryasını boyladım İkrarımız Onikiye bağladım Niyetiniz kabul olsun turnalar.
-12- Gözünü sevdiğim beni ağlatma Aşıkı ağlatan ar değil midir Şu sinemi aşk oduna dağlatma Sinemdeki yanan yar değil midir
Ela gözlüm kapınızda eksilmem Turap olup değme ağa basılmam Varıp Mansur gibi darda asılmam Zülfün teli bana dar değil midir
Her nereye gitsem methin eylerim Hayalinle cünun gönlüm eylerim Senden özge kisbü kârı neylerim Didara baktığım kâr değil midir
Senin muhabbetin cesetten candan Gam çekme sevdiğim vazgeçmem senden Ela gözlüm niçin kaçarsın benden Dertli Kemter sana yar değil midir
-13- Hey erenler meydanınız şad olsun Kulluk benim olsun sultanlık senin Açılsın gül başın bahar yaz olsun Kulluk benim olsun sultanlık senin
Kadir mevlam baharımı kış etme İpeğimi kendir ile baş etme Böyle eza ile beni duş etme Kulluk benim olsun sultanlık senin
Onca benlik ile menzil almadı Şeytanlığın hak aleme uymadı Kirpikler ok oldu secde kılmadı Kulluk benim olsun sultanlık senin
Ben ne dedim ise sen inanmadın Benim kim olduğumu sen hiç bilmedin Ben buraya kavga için gelmedim Kulluk benim olsun sultanlık senin
Dertli Kemter ben bu sırra ermedim Söz kuşuydum cennete de girmedim Benden etna daha bir kul görmedim Kulluk benim olsun sultanlık senin.
-14- Horasan şehrinde zuhur eyleyen Hünkâr Hacı Bektaşi Veli pirimdir Gelip rum diyarın pirnur eyleyen Hünkâr Hacı Bektaşi Veli pirimdir
Güvercin donunda pervaz eyledi Rum erleri gelip niyaz eyledi Tevelli sırrına ağaz eyledi Hünkâr Hacı Bektaşi Veli pirimdir
Cansız duvarları odur yürüten Beştaşı getirip şahit eyleyen Kara taşı çamur gibi yoğuran Hünkâr Hacı Bektaşi Veli pirimdir
Burhan istediler ol dem pirinden Ak dedi Akpınar aktı yok iken Avucunda gösterdi nurdan yeşil ben Hünkâr Hacı Bektaşi Veli pirimdir
Pirim nesl-i isna aşar değil mi Muhammed Ali’nin varisi ilmi Kapısında kuldur bu aşık Kemter`i Hünkâr Hacı Bektaşi Veli pirimdir
-15- İzzetli hürmetli bilirim seni Erenlere yolu düş gelir böyle Kişi sevdiğini tenhada bulsa Dostun dosta huyu hoş gelir böyle
Zengülü zengüle vurup geçince Lokmanlar hallolur çiğler pişince Kadehler pas tutar sazlar coşunca Gerçek aşıklara coş gelir böyle
Kunduz
beği etti bizi bir nefer Kunduz
dalgasına aldık bir cevher Yalancı
sözleri fesh olur gider Gerçeğin
sözleri baş gelir böyle Muhannet
doludan doluya süner Fitili
söyünür çırası söner Erlerin
başına yüz bin er döner Yiğidin başına iş gelir böyle
Sefil Kemter hayal seni gezdirir Er olanlar çifte kantar kaldırır Ulu derya bulup kabın doldurur Arifler elinden iş gelir böyle
-16- Kırklar
meydanında Muhammed Ali Erkan
düşerken serdi bu postu Hatice
Kibriya Fatima Zühre Birlik
meydanında serdi bu postu İmam
Hasan ağu içip göçmeden Hüseyin-i
Kerbela serden geçmeden İmam
Zeynel ah-u figan etmeden Muhammed
Bakır serdi bu postu İmam
Cafer alimlerin ışığı Musa-i
Kazım’dır hakkın aşığı İmam
Rıza süzdü tenden zehiri Muhammed
Taki serdi bu postu Ali-yyel
Naki coştu söyledi Hasan-El
Askar’i ikrar eyledi MehtiSahib-i Zaman halen gelmedi Hünkar Hacı Bektaş serdi bu postu Kemter derviş hak
yoluna yanmışım Hizmet
için divanına durmuşum Sermek
için meydanına gelmişim Destur
eyle pirim serem bu postu
-17- Nazlı yare selam saldım almamış Almazsa gam değil almayı versin Nazlı yar da bana selam salmamış Salmazsa gam değil salmayı versin
İstemem kaşları kara ise de Hasretten ciğerim pare ise de Merhemi derdime çare ise de Çalmazsa gam değil çalmayı versin
Duydunuz mu şu yavrunun ahdını Yıktı viran etti gönül tahtını N’ettin yarim ikrarını, ahdını Gönül hayaline yelgeyi versin
Mansur gibi darım idin her zaman Kisb içinde kârım idin bir zaman Alem bilir yarim idin bir zaman Şimden geri yarim olmayı versin
Doksana vardı da yüz geçti ise Aradan ahd aman söz geçti ise Sevdiği Kemter’den vazgeçti ise Bergüzâr verdiğim elmayı versin
-18- Nola dost yüzünden atsa nikabın Kurban bayram seyran o zaman olur Atsa nikabını şaz olsa gülse Kurban bayram seyran o zaman olur La feta illa Ali’nin suresi Hemen mest-i hayran olmak çaresi Em bilirse bu sinemin yaresi Kurban bayram seyran o zaman olur Bugünkü zamanı koyma yarına Muhannetler haset eder pirine Aduvların kökü yuna arına Kurban bayram seyran o zaman olur Hattım arz eylesen gül yüzlü yare Arada kalmasa zerrece kara İki cemal geldiği an bir yere Kurban bayram seyran o zaman olur Kemter
himmet
alsa üstaddan pirden Serini kurtarsa tamudan nardan Gönlü halas olsa kurtulsa zardan Kurban bayram seyran o zaman olur
-19- Sana can diyene böyle cevretme Kulluk benim olsun sultanlık senin Tarikat ehliysen iler gitme Kulluk benim olsun sultanlık senin
Senlik benlik boş olduğun bilmedin Beni güldürmedin sende gülmedin Ben buraya kavga için gelmedim Kulluk benim olsun sultanlık senin
Çok bilirdin Kemteri`yi bağladın Her ne dediyse nükte eyledin Misafire izzet ikram eyledin Kulluk benim olsun sultanlık senin
-20- Şu gönlümü deleyleyen Bir güzelin gözleridir Çeşmim yaşın sel eyleyen Bir güzelin gözleridir
Yoktur sözümde hiç yalan Bir bakışta oldu olan Aklımı başımdan alan Bir güzelin gözleridir
Gitti çemen çayır iken Can bağrıma fidan diken Hayatta belimi büken Bir güzelin gözleridir
Pek yüce dağdaki güneş Güzellikte olma hiç eş Kemteri’yi yakan ateş Bir güzelin gözleridir.
-21- Şükür
olsun ol Hudanın demine Hünkar
Hacı Bektaş Sultan Balım var Medh-i
evsafını eyledim yine Hünkar
Hacı Bektaş Balım Sultan var Hoca
Ahmet Yesevi ol piridir Vilayeti
dağlar taşlar eritir Hazerat-ı
Hakk’ın gizli sırrıdır Hünkar
Hacı Bektaş Balım Sultan var Bir güneştir doğdu dünya yüzüne Cümle erler niyaz etti sözüne Aşıkların nur göründü gözüne Hünkar Hacı Bektaş Balım Sultan var Ol Şeyh-ül aktap postunda oturan Rum erleri hizmetini yetüren Zemheride dost elmasın bitüren Hünkar Hacı Bektaş Balım Sultan var Kemter
eyder
biat ettin ol erden Muhabbet kokusu çıkmaz ol serden Bizi ayırt etme ey Şah-ı Merdan Hünkar Hacı Bektaş Balım Sultan var
-22- Yaylada
bir dilber gördüm gaziler Aynı
yolcuların karına benzer Daha
hala sinelerim sızılar Ferhatın
sevdiği Şirine benzer Bir
kaba bakışın benzer şahana Asla
mislin gelmemiştir cihana Her
endamın uygun yoktur bahane Salınıp
duruşun sülüne benzer Aşıklar
neylesin namusu arı Uğruna
harcettim olanca varı Zelha’nın
Yusuf’u Yusuf’un yari Kaşların
Musa’nın Tur’una benzer Beni
aldı vücudumuz aynımız Yine
şulelendi sınık göynümüz Som
gümüşten arı altından temiz Hazreti
Meryem’in nuruna benzer Sefil Kemter düştü vahdet
yoluna Seyir
eyle şu mazlumun hali ne O
yar düşmüş kadrin bilmez eline Tımarsız bahçenin gülüne benzer
- Ozanlarımız - |