Âşık Remzâni

 

 
 
FUZULİ   (1504 – 1556)   25
 
Hazırlayan:  Hasan OYTUN
 
 
            Alevi inancında yedi ulu ozandan biri olan Fuzuli’nin asıl adı Mehmet’tir. 1504 ‘de Kerkük’te doğmuştur. Kerkük’te Bayat Türkmen boyunun Karyağdı soyundan gelmektedir. Bir gönül eri olan Fuzuli; yaşamı süresince Kerbela ve Bağdat çevresinden ayrılmamış, bir süre Hz. Ali’nin türbesinde türbedarlık yapmıştır. Fuzuli’nin en büyük dileği Kerbela’da ölmektir ve yakın çevresine Hz. Hüseyin’in türbesinin yanında toprağa verilmeyi ve mezarına taş konulmamasını vasiyet etmiştir. Kendisi veba hastalığı salgınında Hakk’a yürümüş ve vasiyeti yerine getirilmiştir. Fuzuli’nin en önemli yapıtı Kerbela katliamını da anlatan Hadikat-ü Süeda’dır (Mutluların Bahçesi). Fuzuli, Osmanlı divan edebiyatının tek Alevi şairidir. Fuzuli; yalnızca Türk ve Fars edebiyatında değil, dünya klasikleri arasında da saygın bir yer almış ozandır. Fuzuli’nin bu mahlası neden ve nasıl seçtiği farsça divanının ön sözünde şöyle anlatılmaktadır:

            ‘’Şiir yazmaya başladığımda seçtiğim mahlası, birkaç gün sonra başka bir şair kullanıyordu. Mahlasımı değiştiriyordum, kısa bir süre sonra yeni mahlasım da aynı akibete uğruyordu. Anladım ki daha önceki şairler şiirlerden çok mahlasları kapışmışlar. Bu durumda düşündüm ki başkalarıyla ortak mahlas kullandığımda başarılı olursam, şiirlerim ortaklarımın sanılır bana yazık olurdu, başarılı olamazsam mahlas ortaklarıma kötülük etmiş olurdum. Bu nedenle ben Fuzuli adını aldım. Kötü ad beni başkalarına karışmaktan uzak tuttu. Şükür olsun ki sonu iyi çıktı. Dikenim gül, taşımsa gevher oldu. Böylece alemde tek kaldım. Ayrıca, bütün ilim ve fenni özümde toplamaya gayret ediyorum. “Fuzul”, ilimler, fenler anlamına geldiği için amacım mahlasımda ifadesini buldu. Kaldı ki Fuzulilik halk katında edebe terbiyeye aykırı davranış anlamına gelir. Bense, yüce alimlerle pek az bulundum. Merhametli hükümdarlar tarafından yetiştirilmedim. Gezip tozmayı sevmediğim halde, haklı konularda filozofların sözüne itiraz ederim. Bilim konuşmalarında alimlerin sohbetine karışır, söz söyleme sanatında üstatlarla tartışırım. Belki de bu davranış bir taraftan Fuzuli’nin ilmine ve fazlına alamet sayılır, fakat o diyorki; bana göre düpedüz terbiyesizlik, fodullukdur.’’
 
            ‘’Benim şiirlerim altın değil, gümüş değil, elmas değil, la’l değil, topraktır fakat Kerbela toprağıdır.’’
 
            Fuzuli,aşka bir sevgilinin sıcak ürpertisi olarak değil,inancı için aradığı bir kurtuluş heyecanı olarak sarılmış ve aşkı,Tanrıya ulaşılan bir yol olarak benimsemiştir.
 
Ozanımızınhayatı ile ilgili daha geniş bilgi için "Yedi Ulu Ozanlar" bölümüne girebilirsiniz !
 
Fuzuli'den örnek şiirler ve günümüz Türkçesine çevirileri
 
-1-
Âşiyân-ı murg-ı dil zülf-i perîşânundadur
Kande olsam ey perî gönlüm senin yanundadur
 
(Gönül kuşunun yuvası senin dağınık saçlarındadır.
Ey sevgili nerede olsam gönlüm senin yanındadır)
 
Işk derdiyle hoşem el çek ilâcumdan tabîb
Kılma dermân kim helâküm zehri dermânundadur
 
(Aşk derdiyle hoşum ey tabip bana ilaç verme, derdime derman olma.
Çünkü beni helak edecek zehir senin vereceğin dermandadır)
 
Çekme dâmen nâz idüp üftâdelerden vehm kıl
Göklere açılmasun eller ki dâmânundadur
 
(Naz ederek düşkünlerden eteğini çekme.
Sen eteğine tutulmuş olan ellerin göklere açılmasından kork)
 
Gözlerüm yaşın görüp şûr itme nefret kim bu hem
Ol nemekdendür ki la’l-i şeker-efşânundadur
 
(Gözlerimin yaşını tuzlu görüp ondan nefret etme.
Çünkü o senin şeker saçan dudaklarındaki tuzdandır)
 
Mest-i hâb-ı nâz ol cem’ it dil-i sad-pâremi
Kim anun her pâresi bir nevk-i müjgânundadur
 
(Naz uykusunun sarhoşu olup, yüz parça olan gönlümü toparla.
Çünkü onun her parçası senin kirpiklerinin ucundadır)
 
Bes ki hicrânundadur hâsiyyet-i kat’-ı hayât
Ol hayât ehline hayrânem ki hicrânundadur
 
(Senden ayrı olmakta hayatı bitirme özelliği vardır.
Senden ayrı olup da hala yaşayanlara hayranım)
 
Ey Fuzûlî şem’ veş mutlak açılmaz yanmadın
Tâblar kim sünbülinden rişte-i cânundadur
 
(Ey Fuzuli senin can ipliğinde olan ve sevgilinin saçından
kaynaklanan kıvrımlar mum gibi yanmadan açılmaz)
 
-2-
Bende Mecnûn’dan füzûn âşıklık isti’dâdı var
Âşık-ı sâdık benem Mecnûn’un ancak adı var
 
(Bende Mecnun’dan daha fazla aşıklık yeteneği var.
Gerçek aşık benim, Mecnun’un sadece adı var)
 
N’ola kan tökmekde mâhir olsa çeşmüm merdümi
Nutfe-i kâbildürür gamzen kimi üstâdı var
 
(Göz bebeği kan dökmekte maharetli olsa ne olur.
O yetenekli bir tohumdur, senin gamzen gibi bir üstadı var)
 
Kıl tefâhür kim senün hem var ben tek âşıkun
Leyli’nün Mecnûn’ı Şîrîn’ün eger Ferhâd’ı var
 
(Eğer Leyla’nın Mecnun’u, Şirin’in de Ferhat’ı varsa,
senin de benim gibi bir aşığın var. Bununla iftihar et)
 
Ehl-i temkînem beni benzetme ey gül bülbüle
Derde yoh sabrı anun her lahza bin feryâdı var
 
(Ey gül ben temkinli birisiyim beni bülbüle benzetme.
Onun derde tahammülü yok, her an bin feryadı var)
 
Eyle bed-hâlem ki ahvâlüm görende şâd olur
Her kimün kim devr cevrinden dil-i nâ-şâdı var
 
(Öyle kötü haldeyim ki feleğin cevrinden dolayı mutsuz olan her kişi,
benim halimi görünce mutlu olur)
 
Gezme ey gönlüm kuşı gâfil fezâ-yı ışkda
Kim bu sahrânun güzergâhında çok sayyâdı var
 
(Ey gönül kuşum aşk semasında gafil gezme.
Çünkü bu sahranın yolunda çok avcı var)
 
Ey Fuzûlî ışk men’in kılma nâsıhdan kabûl
Akl tedbîridür ol sanma ki bir bünyâdı var
 
(Ey Fuzuli nasihatçinin aşkı yasaklamasını kabul etme.
O akılla ilgili bir tedbirdir. Bir temeli yoktur)
 
-3-
Benüm tek hîç kim zâr ü perîşân olmasun yâ Râb
Esîr-i derd-i ışk u dâg-ı hicrân olmasun yâ Râb
 
(Ya Rab benim gibi hiç kimse inlemesin ve perişan olmasın.
Hiç kimse aşk derdinin ve ayrılık yarasının esiri olmasın)
 
Dem-â-dem cevrlerdür çekdüğüm bî-rahm bütlerden
Bu kâfirler esîri bir müselmân olmasun yâ Râb
 
(Daima bu merhametsiz putlardan dolayı ızdırap çekiyorum.
Ya Rab bir müslüman bu kafirlerin esiri olmasın)
 
Görüp endîşe-i katlümde ol mâhı budur derdüm
Ki bu endîşeden ol meh peşîmân olmasun yâ Râb
 
(O ay yüzlünün beni öldürmeyi düşündüğünü görüp dert edindiğim
budur: düşüncesinden o ay yüzlü pişman olmasın ya Rab)
 
Çıharmak itseler tenden çeküp peykânın ol servün
Çıhan olsun dil-i mecrûh peykân olmasun yâ Râb
 
(O servi boylunun okunu tenden çıkarmak isteseler,
çıkan yaralı gönül olsun da temren olmasın ya Rab)
 
Cefâ vü cevr ile mu’tâdem anlarsuz n’olur hâlüm
Cefâsına had ü cevrine pâyân olmasun yâ Râb
 
(Onun eziyetine, cefasına alıştım. Onlar olmadan halim ne olur.
Onun cefasına sınır, cevrine son olmasın ya Rab)
 
Dimen kim adli yoh yâ zulmi çoh her hâl ile olsa
Gönül tahtına andan özge sultân olmasun yâ Râb
 
(Demeyin ki onun adaleti yok zulmü çok.
Nasıl olursa olsun ondan başkası gönül tahtına sultan olmasın ya Rab)
 
Fuzûlî buldı genc-i âfiyet meyhâne küncinde
Mübârek mülkdür ol mülk vîrân olmasun yâ Râb
 
(Fuzuli sağlık hazinesini meyhane köşesinde buldu.
Ya Rab o mülk mübarek bir mülktür viran olmasın)
 
-4-
Bir güzel meth edeyim bari alem yanmasın
Pervaneler gibi herdem can-u alem yanmasın
Hüsnüne mağrurlanırsın Yusuf-u Kenan`mısın
Mah yüzüne bir nikap tut ben yandım el yanmasın
 
Ebruların şemine yanmaktadır pervaneler
Al yanağın gamzesine dizilmiş durdaneler
Zülcelalın hikmetinden ne doğurur anneler
Mah yüzüne bir nikap tut ben yandım el yanmasın
 
Gözlerin inkara benzer ebrular keman olur
Her kaçan yüzüne baksam katlime ferman olur
Yüzünü görse bir kafir şüphesiz iman bulur
Mah yüzüne bir nikap tut ben yandım el yanmasın
 
Ey Fuzuli yeter eyledin bunca cefa
Serimi yoluna koydum gelmedin sen insafa
Güzellerin padişahı ya Muhammet Mustafa
Mah yüzüne bir nikap çek ben yandım el yanmasın
 
-5-
Biz cihan sarayını gerçekte viran bilmişiz;
Esenlik hazinesini bu virane içinde gizli bilmişiz.
 
Gerçi suretperest, taklit ile kendini alim bilir;
Gerçekler aleminde biz onu cahil bilmişiz.
 
Habersizler, şarabi, rahatlık içkisi sanırlar;
Biz zamanın bilgesiyiz; onu dökmüş; kan bilmişiz.
 
Anladık ki, alem mülkü kimseye vefa eylemez;
O zamandan beridir; onu Süleyman mülkü bilmişiz.
 
Ey Fuzuli! Ayrı sanmışın mescidi meyhaneden;
Meğer ne hata imiş ki, biz seni hep irfan ehli bilmişiz!
 
-6-
Can verme sakın aşka aşk afeti candır
Aşk afeti can olduğu meşhuru cihandır
 
Sakın isteme sevdayı gam aşkta her an
Kim istedi sevdayı gamlı aşk ziyandır
 
Her ebrulu güzel elinde bir hançeri honriz
Her zülfü siyah yanında bir zehirli yılandır
 
Yahşi görünür yüzleri güzellerin emma
Yahşi nazar ettikte sevdaları yamandır
 
Aşk içre azap olduğu bilirem kim
Her kimseki aşıktır işi ahü figandır
 
Yadetme güzel gözlülerin merdümi çeşmin
Merdüm deyip aldanma kim içtikleri kandır
 
Gel derse Fuzuli ki güzellerde vefa var
Aldanmaki şair sözü elbette yalandır.
 
-7-
Dôstum âlem senünçün ger olur düşmen bana
Gam degül zîrâ yetersin dôst ancak sen bana
 
(Dostum senin yüzünden herkes bana düşman olursa bu dert değil
zira bana dost olarak yalnız sen yetersin)
 
Işka saldum ben beni pend almayup bir dôstdan
Hîç düşmen eylemez anı ki itdüm ben bana
 
(Bir dosttan nasihat almayıp kendimi aşka saldım.
Benim kendime ettiğimi hiçbir düşman yapmaz)
 
Cân ü ten oldukça benden derd ü dâğ eksük degül
Çıhsa cân hâk olsa ten ni cân gerek ni ten bana
 
(Canım ve tenim var oldukça benden dert ve aşk yarası eksik olmaz.
Canım çıksa tenim toprak olsa daha iyi. Çünkü bana ne can ne de ten gerekir)
 
Vasl kadrin bilmedüm fürkat belâsın çekmedin
Zulmet-i hecr itdi çoh târîk işi rûşen bana
 
(Ayrılık belasını çekmeden kavuşmanın değerini bilmedim.
Çok karanlık bir işi bana ayrılık karanlığı aydınlattı)
 
Dûd ü ahkerdür bana serv ile gül ey bâğbân
N’eylerem ben gülşeni gülşen sana külhan bana
 
(Ey bahçivan! Benim gönlümün ateşi gül, ahımın dumanı da servidir.
Ben gülşeni ne yapayım. Gülşen senin olsun, külhan da benim)
 
Gamze tîgin çekdi ol mâh olma gâfil ey gönül
Kim mukarrerdür bu gün ölmek sana şîven bana
 
(Ey gönül! O ay yüzlü kılıcını çekti. Gafil olma.
Bugün senin ölmen benim de yas tutmam kararlaştırılmıştır)
 
Ey Fuzûlî çıhsa can çıhman tarîk-i ışkdan
Reh-güzâr-ı ehl-i ışk üzre kılun medfen bana
 
(Ey Fuzuli! Canım çıksa aşk yolundan çıkmam.
Mezarımı aşıkların gelip geçtiği yol üzerine yapın)
 
-8-
Ey beni çılgın eden: benden bu kaçış hali nedir?
Niye sormazsınki, bu çılgın gönlümün ahvali nedir?
 
Eğer bana halk içinde ilgi göstermezsen mazursun:
Ama tenhada da yüz vermezsin, bu korku nedir?
 
Halimi bilmediğin için bana açmıyorsan, anlarım;
Ya halimi bilip de kasten bilmezden gelmek nedir?
 
Bülbülün gayreti gül arzusu yolundadır derler;
Ama gulu gördüğünde meyletmez, peki bu dava nedir?
 
O peri yüzlü, ben rüsvaya hiç etmez iltifat...
Ey Fuzuli! Bilmem ki, ben rüsvanın sucu nedir?
 
-9-
Ey melek-sîmâ ki senden özge hayrandur sana
Hak bilür insan dimez her kim ki insandur sana
 
(Ey melek yüzlü, senden başka herkes sana hayrandır.
Allah bilir ya insan olan sana insan demez)
 
Virmeyen cânın sana bulmaz hayât-ı câvidân
Zinde-i câvîd ana dirler ki kurbandur sana
 
(Sana canını vermeyen ebedi hayatı bulamaz.
Sana kurban olana ebedi hayatı buldu derler)
 
Âlemi pervâne-i şem’-i cemâlün kıldı ışk
Cân-ı âlemsin fidâ her lahza bin candur sana
 
(Aşk bütün dünyayı güzelliğinin mumuna pervane yaptı.
Sen alemin canısın, sana her an bin can fedadır)
 
Âşıka şevkunla cân virmek inen müşkil degül
Çün Mesîh-i vaktsin can virmek âsandur sana
 
(Aşığa senin sevginle can vermek zor değildir.
Çünkü sen dönemin İsa’sısın senin için can vermek kolaydır)
 
Çıhma yârum giceler âğyâr ta’nından sakın
Sen meh-i evc-i melâhatsin bu noksandur sana
 
(Ey yarim geceleri dışarı çıkma, yabancıların ayıplamalarından kork.
Sen güzellik semasının ayısın, bu senin için noksandır)
 
Pâdişahum zulm idüp âşık seni zâlim dimiş
Hûb olanlardan yaman gelmez bu bühtandur sana
 
(Ey padişahım, aşık sana zalim diyerek zulmetmiş.
Güzel olanlardan kötülük gelmez, bu sana bir iftiradır)
 
Ey Fuzûlî hûb-rûlardan tegâfüldür yaman
Ger cefâ hem gelse anlardan bir ihsandur sana
 
(Ey Fuzuli, asıl kötü olan güzel yüzlülerin kayıtsızlığıdır.
Onlardan cefa bile gelse bu senin için bir ihsandır)
 
-10-
Eyy Tanrı! Lütfunu bana daima klavuz et
Sana götürmeyen yolu bana gösterme
Yabancı ile tanışıklığımı kes
Bana ancak kendi tanıdıklarını tanıt.
 
Eğer adaletin bana işlerime göre ceza verecekse
Ahh!  bende sana laik iş yok
Ben bana gerekeni bilmiyorum, sen bilgesin
Sana her ne gerekmezse onu bana verme
 
Senin dileğin ne ise benim dileğim de odur
Benim senden gayrı bir dileğim olmaz haşa
Fuzuli gibi beni arzu hapsine tutsak etme
Eyy Tanrı! bana ölümlülük yolunu göster.
 
-11-
Felek, bağrımı kan etmeden, gönlüm açılıp serpilmedi;
Beni böyle ağlatıp inletmeden sevindirmedi.
 
Kılmadan zulm ile yüz parça su yaralı göğsümü,
Bu bahçede, gül gibi, bir anlık bile güldürmedi.
 
Şükür ki, felek muradımı verdi de; ümitsiz kılıp,
Bu aşk ve sevgi isinde beni pişman eylemedi.
 
Dert yokmuş kimsede; yoksa, ask feyzi tabibi
Kimde dert gördü de, o derde derman eylemedi?..
 
İnsanoğlu sabırsızdır; yoksa zaman
Hangi isi yavaş yavaş kolaya döndürmedi?..
 
Gözyaslarımın seli yeryüzünü kapladı, ama mutluyum;
Çünkü o sel, sabrımın binasını viran eylemedi...
 
Aşk alış verisinde, dosta kavuşma kazancını elde ettim;
Ey Fuzuli! Canana canini veren, asla ziyan eylemedi...
 
-12-
Gönül hayalle avunup, vuslata meyletmez;
Gönül dışında bir yar olduğunu aşık hayal etmez.
 
Hakikat ehli, kendini güzellik ve cemale kaptırmamalı;
Gerçek aşk asla bir kusur kabul etmez...
 
Kamil aşk isteyen, sekil güzelliğinden sakınır;
Çünkü sekle bağlanmak, aşığı olgunluk sahibi etmez.
 
Şekilcilik, aşk ehlinin cehaletine delildir;
Halbuki, akilli olan, bir gün ayrılınacak olanla birleşmez.
 
Dost, gönülde yerleşse, gözde niçin dolaşsın?
Muhabbet, sabit olsa, öz mekanından göçüp gitmez...
 
Gönül levhası masiva lekesinden daima beri olmalı;
Tevhit ehli olan, idrak sayfasına zülüften ve benden nakış çekmez...
 
Mana ehli, sekil için iradesini kaybetmez asla;
Hakikat cevherini mecaz cahilliğine çiğnetmez...
 
Gönül ehli olan, suret ehlinin hilesine bağlanmaz;
Fuzuli ise bağlanmıştır; demek ki hali idrak etmez...
 
-13-
Gönülde bin gamum vardur ki pinhân eylemek olmaz
Bu hem bir gam ki il ta’nından efgân eylemek olmaz
 
(Gönülde bin gamım var, bunu gizlemem mümkün değil.
Bu öyle bir gamdır ki başkasının ayıplamasından figan etmek olmaz)
 
Ne müşkil derd olursa bulınur âlemde dermânı
Ne müşkil derd imiş ışkun ki dermân eylemek olmaz
 
(Alemde ne kadar zor dert olursa derman bulunur
Senin aşkın ne zor dert imiş ki derman bulmak mümkün değil)
 
Fenâ mülkine çoh azm itme ey dil çekme zahmet kim
Bu tedbîr ile def’-i derd-i hicrân eylemek olmaz
 
(Ey gönül, yokluk ülkesine çok yönelme, boşuna zahmet çekme.
Çünkü bu tedbir ile ayrılık derdini def etmek mümkün değildir)
 
Sahın gönlüm yıharsın pendden dem urma ey nâsih
Hevâ-yı nefs ile bir mülki vîrân eylemek olmaz
 
(Ey nasihatçi, sakın öğüde başlama, gönlümü yıkarsın
Nefsin arzusuyla bir mülkü viran etmek olmaz)
 
Dehânun üzre la’lün istemiş dil def’i müşkildür
Görinmez hîç cürmi yoh yire kan eylemek olmaz
 
(Gönül senin ağzının üstündeki lali istemiş. Bunun yerine getirilmesi zordur.
Onun hiçbir günahı görünmüyor. Yok yere kan dökmeye gerek yok)
 
Du’âlar eylerem benden yana bir dem güzâr itmez
Ne çâre sihr ile servi hırâmân eylemek olmaz
 
(Dualar ediyorum, benden tarafa bir an olsun gelmiyor.
Sihir ile servi yürütmenin çaresi yok ki)
 
Fuzûlî âlem-i kayd içresin dem urma ışkundan
Kemâl-i cehl ile da’vâ-yı irfân eylemek olmaz
 
(Ey Fuzuli, kayd aleminin içindesin, aşkından bahsetme.
Tam bir cehaletle kültür davasında bulunmak yanlıştır)
 
-14-
Hansı gülşen gülbüni serv-i hıramanunca var
Hansı gülbün üzre gonce la’l-i handanunca var
 
(Hangi gül bahçesinin gül fidanı senin salınan selvi boyun kadar uzundur?
Hangi gül fidanındaki gonca senin gülen dudaklarına benzer?)
 
Hansı gülzar içre bir gül açılur hüsnün kimi
Hansı gül bergi leb-i la’l-i dür-efşanunca var
 
(Hangi gül bahçesinde senin güzel yüzün gibi bir gül açılır?
Hangi gül yaprağı senin inci saçan kırmızı dudağın gibidir?)
 
Hansı bağun var bir nahli kadün tek bar-ver
Hansı nahlün hasılı sib-i zenahdanunca var
 
(Hangi bahçenin senin boyun gibi meyveli bir fidanı vardır.
Hangi fidanın meyvesi senin çenenin elmasına benzer?)
 
Hansı huni sen kimi cellada olmuşdur esir
Hansı celladun kılıcı nevk-i müjganunca var
 
(Hangi katil senin gibi bir cellada tutsak olmuştur.
Hangi celladın kılıcı senin kirpiklerinin ucu gibi sivri ve keskindir?)
 
Hansı bezm olmış münevver bir kadün tek şem’den
Hansı şem’ün şu’lesi ruhsar-ı tabanunca var
 
(Hangi toplantı senin boyun gibi bir mumla aydınlanmıştır?
Hangi mumun ışığı senin parlak yanağın gibidir?)
 
Hansı yerde tapılur nisbet sana bir genc-i hüsn
Hansı gencün ejderi zülf-i perişanunca var
 
(Sana benzeyen bir güzellik hazinesi nerede bulunur?
Hangi hazineyi bekleyen yılan senin dağınık saçlarına benzer.)
 
Hansı gülşen bülbüin derler Fuzuli sen kimi
Hansı bülbül nalesi feryad-u efganunca var
 
(Fuzuli, hangi gülbahçesinin bülbülünün sana benzediğini söyleyebilirler?
Hangi bülbülün iniltisi senin bağırışın, haykıırışın gibidir?
 
 -15-
Hâsılım yok ser-i kûyunda belâdan gayrı
Garazım yok reh-i aşkında fenâdan gayrı
 
Senin sokağının başında beladan başka elde ettiğim (bir şey) yok
Aşkının yolunda yok olmaktan (ölmekten) başka da bir amacım yok.
 
Ney-i bezm-i gamem ey âh ne bulsan yele ver
Oda yanmış kuru cisminde hevâdan gayrı
 
Ey ah! Gam (hüzün) meclisinin ney'iyim,
ateşeyanmış kuru vücudumda arzudan başka bir şey bulamazsın.
 
Perde çek çehreme hicran günü ey kanlu sirişk
Ki gözüm görmeye ol mâhlikadan gayrı
 
Perde çek ki bende eksik olmayan kanlı gözyaşı döken yüzüm görünmesin
Gözüm ay yüzlü olanları görsün başka şeyleri değil.
 
Yetti bi-kesliğim ol gayete kim çevremde
Kimse yok çizgine gird-âb-ı belâdan gayrı
 
Kimsesizliğim o dereceye vardı ki, çevremde
Keder ve acı döngüsü verenlerden başka kimse yok.
 
Bozma ey mevc gözüm yaşı habâbın ki bu seyı
Komadı hiç imâret bu binadan gayrı
 
Ey gözümden sel gibi akan su damlacıkları
Bu binaya (bedenime) olumlu, yapıcı bir şey eklemedin.
 
Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-i sebâdan gayrı
 
Bana, ne gönül ateşinden başka kimse yanar,
Ne de tan yelinden başka kimse kapımı açar.
 
Bez-mi aşk içre FUZULİ nice âh eylemeyem
Ne temettu' bulunur neyde sadâdan gayrı
 
Fuzûlî! Aşk meclisine girip de nasıl ah etmeyeyim?
Benim sesten başka bir kazancım bulunmaz.
 
-16-
Hüsnün oldukça füzûn ışk ehli artuk zâr olur
Hüsn ne mikdâr olursa ışk ol mikdâr olur
 
(Senin güzelliğin arttıkça aşk ehlinin inlemesi de fazlalaşır.
Çünkü güzellik ne kadar olursa aşk da o kadar olur)
 
Cennet içün men’ iden âşıkları dîdârdan
Bilmemiş kim cenneti âşıklarun dîdâr olur
 
(Aşıkları cennet için sevgilinin yüzüne bakmaktan men eden kişi,
bilmemiş ki aşıkların cenneti o yüzdür)
 
Aşk derdinden olur âşık mizâcı müstakîm
Âşıkun derdine dermân itseler bîmâr olur
 
(Aşığın mizacı aşk derdiyle mükemmelleşir.
Aşığın derdine derman olunursa o hastalanır)
 
Zâhid-i bî-hod ne bilsün zevkini ışk ehlinün
Bir aceb meydür mahabbet kim içen huşyâr olur
 
(Kendinde olmayan zahit, aşıkların derdini nasıl bilsin.
Muhabbet öyle bir şaraptır ki onu içen kendine gelir)
 
Işk sevdâsına sarf eyler Fuzûlî ömrini
Bilmezem bu hâb-ı gafletten kaçan bîdâr olur
 
(Fuzuli ömrünü aşk sevdasına sarf eder.
Bilmiyorum bu gaflet uykusundan ne zaman uyanır)
 
-17-
Mende Mecnundan füzun âşıklık istedadı var
Âşık-ı sadık menem Mecnunun ancak adı var
 
Bende Mecnun’dan daha fazla aşıklık özelliği var
Aşkına sadık olan benim Mecnun’un sadece adı var.
 
Kıl tefahür kim senin hem var ben tek aşıkın
Leyla’nın Mecnunu Şirinin eğer Ferhad’ı var
 
Ben senin aşığınım ki bununla övünmelisin
Nasıl Leyla’nın Mecnun’u Şirin’in Ferhat’ı var; benim de aşkım sensin.
 
Ehl-i temkinem beni benzetme ey gül bülbüle
Derde sabrı yok anın her lahza bin feryadı var
 
Ben ölçülü, ağırbaşlı ve akıllı bir insanım ey gül beni bülbüle benzetme
Derde sabrı yok onun, her an feryadı var
 
Öyle bek-halem ki ahvalim görende şad ol
Her kimin kim dehr cevrinden dil-i naşadı var
 
Öyle kötü bir haldeyim ki durumumu görenler sevinirler
Zamanın değişiminden, kimin neşesiz, sevgisiz, dili, gönlü var.
 
Gezme ey gönlüm kuşu gafil feza-yı aşkta
Kim bu sahranın güzer-gahında çok sayyadı var
 
Ey gönlümün kuşu, aşk âleminde boş boş gezme
Çünkü bu mekânın her yerinde (yolunda) birçok avcısı var.
 
Ey FUZULİ aşk men'in kılma nasihten kabul
Akıl tedbiridir ol sanma ki bir bünyadı var
 
Ey Fuzuli! Aşkı yasaklayan öğütlerden uzak dur. Bu tür sözlere uyma
Sanma ki o tür sözlerin bir temeli, aslı, esası olsun. O sözlerin gerçek bir anlamı yok. Aklını kullan ve bu asılsız sözlere karşı tedbirli ol.
 
-18-
O dilber ki, devamlı aşığa yüzünü göstermez;
Noksan kalır; bakış feyzi bulup, olgunluk kesbetmez...
 
Aşıkları kendine çekmeyen, gerçek maşuk sayılmaz;
Ne çıkar o suret güzelliğinden ki, hal ehlini cezp etmez?...
 
Maşukun yüzü, bilge olmayandan gizli kalmalı;
Çünkü bilge olmayan, Allah’ın sanatını idrak etmez...
 
Güzellerin vuslatına talip olan, nefsin arzusudur;
Yoksa gerçek aşk için: ayrılık: ya da vuslat: fark etmez...
 
Maşuk, aşığın var olan hayat nakdini harcıyor;
Korkulur ki, bu zulmü maşukuna aşık helal etmez!
 
Güzeller naz cilvelerini mecaz ehline göstersinler;
Hakikat ehli, kendini zülüf ve bene müptela etmez!
 
Fuzuli, suret aleminde şaşkın ve gafil gezer durur...
Nasıl gafil? Bu sevdanın sonunu hiç hayal etmez...
 
-19-
Ol ki her sa'at gülerdi çeşm-i giryânım görüp
Ağlar oldu hâlime bî-rahm cânânım görüp
 
(Bil ki her saat gülerdi, neşelenirdi ağlayan gözlerim
Halime acımayan, beni korumayan yârimi görüp de ağladım.)
 
Eyleyen ta'yin-i cezâ-yi müdâvâ derdime
Terk edip cem' etmedi hâl-i perîşânım görüp
 
( Ceza belirleyen (ceza veren) insandan derde deva arama
Perişan durumumu görüp,sormadan halimi terk edip gitti.)
 
Lâle-ruhlar göğsümün çâkine kılmazlar nazar
Hiç bir rahm eylemezler dâğ-i hicrânım görüp
 
(Güzel ruhlu (lale gibi, (Lale= güzelliğin simgesidir))insanlar (kadınlar) göğsümün üstünde, bende kötü etkiler bırakmazlar
Çok büyük ayrılıklar görüp, hiç acı bırakmazlar.)
 
Tut gözün ey dûd-i dil çerhin ki devrin terk edip
Kalmasın hayrette çeşm-i gevher efşânım görüp
 
(Gözünü kapat ey tatlı dilli kadın, geçmiş dönemi unut, terk et
Sonra hayrette kalmasın, gözümdeki cevherin dağıldığını görüp.)
 
Pertev-i hur-şîd sanmam yerde kim devr-i felek
Yere urmuş âf-tâbın mâh-i tâbânım görüp
 
(Güneş gibi parlayan, aydınlık olan yerde, keder, acı kalmaz
Yere düşen en iyi ve çok parlak ay ışığı gibi,)
 
Suda aks-i serv sanmam kim koparıp bağ-bân
Suya salmış servini serv-i hırâmânım görüp
 
(Suda sureti gözüken, kafayı, bahçeden (gövdeden) kimsenin kopardığını sanmam
Suya salmış bedenini, sallana salana, nazlı nazlı gezerken gördüm.)
 
Ey FUZULİ bil ki ol gül-'ârızı görmiş değil
Kim ki ayb eyler benim çâk-i girîbânım
 
( Ey Fuzuli, bilesin ki o gül, zarar görmemiştir
Kim ki bu güle zarar verirse, bu ayıbı yaparsa ben onun yakasını yırtarım.)
 
-20-
Öyle sarhoşum ki, idrak edemem, dünya nedir;
Ben kimim, saki olan kim, acaba bu şarap nedir?..
 
Gerçi, canandan çılgın gönlümün arzusunu istiyorum; ama,
Bilemem çılgın gönül arzusunu ki, canan sorsa, nedir?
 
Madem bir kez kavuşmak, aşığı vuslata kandırır;
Peki maşuktan aşığa her dem bu istiğna nedir?
 
Dünya ve alem felsefesinden anlayan, bilge sayılmaz;
Bilge ona derler ki bilmesin hiç, dünyadakiler ve dünya nedir!
 
Ey Fuzuli! Ah ve feryatların incitmekte alemi;
Eğer aşk belası ile başın hoşsa, o zaman bu dava nedir?
 
-21-
Perişan halin oldum sormadın hal-i perişanım
Gamından derde düştüm kılmadın tedbir-i dermanım
Ne dersin rüzgarım böyle mi geçsin güzel hanım
Gözüm canım efendim sevdiğim devletli sultanım
 
Esir-i dam-ı aşkın olalı senden vefa görmem
Seni her kanda görsem ehl-i derde aşina görmem
Vefa vü aşinalık resmini senden reva görmem
Gözüm canım efendim sevdiğim devletli sultanım
 
Değer her dem vefasız çerh yayından bana bin ok
Kime şerh eyleyem kim mihnet ü enduh u derdim çok
Sana kaldı mürüvvet senden özge hiç kimsem yok
Gözüm canım efendim sevdiğim devletli sultanım
 
Gözümden dembedem bağrım ezip yaşım gibi gitme
Seni terk eylemezem çün ben beni sen dahi terk eyleme
İgen hem zalim olma ben gibi mazlumu incitme
Gözüm canım efendim sevdiğim devletli sultanım
 
Katı gönlün neden bu zulm ile bidade ragıbtır
Güzeller sen tegi olmaz cefa senden vaciptir
Senin tek nazenine nazenin işler münasiptir
Gözüm canım efendim sevdiğim devletli sultanım
 
Nazar kılmazsan ehl-i derd gözden akıdan seyle
Yamanlıktır işin uşşak ile yahşı mıdır böyle
Gel Allah'ı seversen bendene cevr eyleme lutf eyle
Gözüm canım efendim sevdiğim devletli sultanım
 
Fuzuli şive-i ihsanın ister bir gedayındır
Dirildikçe seg-i kuyun ölende hak-i payındır
Gerek öldür gerek ko hükm hükmün ray rayındır
Gözüm canım efendim sevdiğim devletli sultanım
 
-22-
Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlara su
Kim bu denli dutuşan odlara kılmaz çare su
 
(Ey göz! Gönlümdeki ateşlere su saçma.
Çünkü bu kadar tutuşan ateşe su çare olmaz)
 
Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem
Yâ muhît olmış gözümden günbed-i devvâra su
 
(Dönen kümbetin rengi su rengi midir bilmiyorum.
Yoksa gözümden çıkan su mu dönen kümbeti doldurmuştur)
 
Zevk-i tîgünden aceb yoh olsa gönlüm çak çak
Kim mürûr ilen bırağur rahneler dîvâra su
 
(Kılıcının zevkinden gönlüm parça parça olsa şaşılmaz.
Çünkü devamlı geçmekle su duvarda yarıklar bırakır)
 
Vehm ilen söyler dil-i mecrûh peykânun sözin
İhtiyât ilen içer her kimde olsa yara su
 
(Yaralı gönül senin peykanının sözünü korkuyla söyler.
Her kimde yara varsa o suyu ihtiyatla içer)
 
Suya virsün bâğban gülzârı zahmet çekmesün
Bir gül açılmaz yüzün tek virse bin gülzâra su
 
(Bahçıvan gül bahçesini suya versin, boşuna zahmet çekmesin
Çünkü o bin gül bahçesine su verse bile senin yüzün gibi bir gül açılmaz)
 
Ohşadabilmez gubârını muharrer hattuna
Hâmenün bahmakdan inse gözlerine kara su
 
(Kalemin bakmaktan gözlerine kara su inse bile,
yazar gubar hatlı yazısını senin ayva tüylerine benzetemez)
 
Ârızun yâdiyle nemnâk olsa müjgânum n’ola
Zâyi’ olmaz gül temennâsiyle virmek hâra su
 
(Senin yanağını anarak kirpiklerim ıslansa ne olur
gül beklentisiyle dikene su vermek boşuna değildir)
 
Gam güni itme dil-i bîmârdan tîgün dirîg
Hayrdur virmek karanu gicede bîmâra su
 
(Gam günü hasta gönülden kılıcını esirgeme
Karanlık gecede hastaya su vermek sevaptır)
 
İste peykânun gönül hecrinde şevkum sâkin it
Susuzam bir kez bu sahrâda benümçün ara su
 
(Ey gönül, onun peykanını iste, ayrılığında benim ona karşı olan arzumu sakinleştirsin.
Susuzum, bu sahrada bir kez de benim için su ara)
 
Ben lebün müştâkıyam zühhâd kevser tâlibi
Nitekim meste mey içmek hoş gelür huşyâra su
 
(Ben senin dudaklarının tutkunuyum, zahidlerse kevser istiyor
Nitekim sarhoşa şarap içmek hoş gelir ayık insana su)
 
Ravzâ-i kûyına her dem durmayup eyler güzâr
Âşık olmuş gâlibâ ol serv-i hoş reftâra su
 
(Su galiba o hoş yürüyüşlü serviye aşık olmuş ki ,
her an onun köyünün bahçesine gidiyor)
 
Su yolın ol kûydan toprag olup dutsam gerek
Çün rakîbümdür dahı ol kûya koyman vara su
 
(Toprak olup suyun yolunu tutup o köye varmasını engellemem gerekir.
Çünkü su benim rakibimdir. Bırakmam ki o köye varsın)
 
Dest-bûsı ârzûsıyla ger ölsem dostlar
Kûze eylen toprağum sunun anunla yâra su
 
(Ey dostlar! Eğer onun elini öpmek arzusuyla ölürsem,
toprağımdan testi yapıp onunla yare su sunun)
 
Serv ser-keşlük kılur kumrî niyâzından meger
Dâmenün duta ayağına düşe yalvara su
 
(Servi kumrunun duasına karşı aksilik eder
Su onun eteğini tutsun ve ayağına düşüp yalvarsın)
 
İçmek ister bülbülün kanın meger bir reng ile
Gül budağınun mizâcına gire kurtara su
 
(Bir hile ile bülbülün kanını içmek istiyor.
Su gül budağının mizacına girsin ve bülbülü kurtarsın)
 
Tînet-i pâkini rûşen kılmış ehl-i âleme
İktidâ kılmış tarîk-i Ahmed-i Muhtâra su
 
(O güzel ahlakını insanlara ilan etmiş.
Su seçilmiş Ahmet’in yoluna tabi olmuş.)
 
Seyyid-i nev’-i beşer deryâ-yı dürr-i ıstıfâ
Kim sepüpdür mu’cizâtı âteş-i eşrâra su
 
(O insanoğlunun efendisidir. Seçilmiş incilerin deryasıdır.
Ki onun mucizeleri kötülerin ateşine su serpmiştir)
 
Kılmagiçün tâze gülzâr-ı nübüvvet revnâkın
Mu’cizinden eylemiş izhâr seng-i hâra su
 
(O peygamberlik bahçesinin parlaklığını tazelemek için,
mucizeyle mermerden su çıkarmıştır)
 
Mu’cizi bir bahr-i bî-pâyân imiş âlemde kim
Yetmiş andan bin bin âteş-hâne-i küffâra su
 
(Onun mucizesi alemde öyle sonsuz bir denizmiş ki o denizden binlerce
ateşe tapan kafirin ibadethanesine gidip ateşlerini söndürsün su)
 
Hayret ilen barmağın dişler kim itse istimâ’
Barmağından virdüği şiddet güni Ensâr’a su
 
(Onun savaş günü parmağından Ensar’a su verdiğini
kim işitse, hayretinden parmağını ısırır)
 
Dostı ger zehr-i mâr içse olur âb-ı hayât
Hasmı su içse döner elbette zehr-i mâra su
 
(Onun dostu yılan zehri içse, içtiği zehir ab-ı hayat olur.
Düşmanı su içse içtiği su yılan zehrine dönüşür)
 
Eylemiş her katreden bin bahr-i rahmet mevc-hîz
El sunup urgaç vuzû’ içün gül-i ruhsâra su
 
(O abdest almak için gül gibi olan yüzüne eliyle su serptiğinde,
o suyun her damlasında binlerce rahmet denizi dalgalanmıştır)
 
Hâk-i pâyine yetem dir ömrlerdür muttasıl
Başını daşdan daşa urup gezer âvâre su
 
(Onun ayağının toprağına erişeyim diye su,
ömür boyu başını taştan taşa vurup avare gezer)
 
Zerre zerre hâk-i dergâhına ister sala nûr
Dönmez ol dergâhdan ger olsa pâre pâre su
 
(Su, onun türbesinin toprağına zerre zerre nur salmak ister.
Su parça parça da olsa o dergahtan dönmez)
 
Zikr-i na’tün virdini derman bilür ehl-i hatâ
Eyle kim def’-i humâr içün içer mey-hâre su
 
(Sarhoşun baş ağrısını gidermek için su içtiği gibi, günah işleyenler de
senin na’tının zikrini daima dillerinde tekrarlamayı dertlerine derman bilirler)
 
Yâ Habîba’llâh yâ Hayre’l-beşer müştâkunam
Eyle kim leb-teşneler yanup diler hemvâre su
 
(Ey Allah’ın sevgilisi, insanların hayırlısı, susuzluktan yanıp
dudağı kuruyanların su istemeleri gibi ben de seni özlüyorum)
 
Sensen ol bahr-i kerâmet kim Şeb-i Mi’racda
Şebnem-i feyzün yetürmiş sâbit ü seyyâra su
 
(Sen o keramet denizisin ki, Miraç gecesinde senin feyzinin çiğ taneleri,
sabit ve seyyar bütün yıldızlara su eriştirmiştir)
 
Çeşme-i hurşîdden her dem zülâl-i feyz iner
Hâcet olsa merkadün tecdîd iden mi’mâra su
 
(Senin mezarını onaran mimara su lazım olsa
güneş çeşmesinden her an çokça saf ve tatlı su akar)
 
Bîm-i dûzah nâr-ı gam salmış dil-i sûzânuma
Var ümîdüm ebr-i ihsânun sepe ol nâra su
 
(Cehennem korkusu, yanık gönlüme gam ateşi salmıştır.
Senin ihsan bulutunun o ateşe su serpeceğini umuyorum)
 
Yümn-i na’tünden güher olmış Fuzûlî sözleri
Ebr-i nîsandan dönen tek lü’lü’-i şehvâra su
 
(Seni övmenin bereketiyle Fuzuli’nin sözleri, nisan bulutundan
düşüp büyük inciye dönen su damlası gibi birer inci olmuştur)
 
Hâb-ı gafletden olan bîdâr olanda Rûz-ı Haşr
Eşk-i hasretden tökende dîde-i bîdâra su
 
(Mahşer günü gaflet uykusundan uyanıp
gözünden hasret göz yaşı döktüğü vakit)
 
Umduğum oldur ki Rûz-ı Haşr mahrûm olmayan
Çeşme-i vaslun vire ben teşne-i dîdâra su
 
(Senin yüzünü görmeye susamış Fuzuli’yi vuslat
çeşmenden mahrum etmeyeceğini ummaktayım)
 
-23-
Vefa her kimseden kim istedim ondan cefa gördüm
Kimi kim bîvefa dünyada gördüm bîvefa gördüm
 
(Her kimden vefa istediysem ondan cefa gördüm;
kimi gördüysem vefasız dünyada, onun vefasızlığını da gördüm)
 
Kime kim derdimi izhar kıldım isteyip derman
Özümden bin beter derd ü belaya mübtela gördüm
 
(Kime derman için derdimi açtıysam,
onu benden bin beter dertli gördüm.)
 
Mükedder hatırımdan kılmadı bir kimse gam def'in
Safadan dem uran hemdemleri ehl-i riya gördüm
 
(Kederli gönlümden kimse üzüntülerimi gidermedi.
Esenlikten dem vurarak beni teselli edecek dostlarımı iki yüzlü gördüm)
 
Ayak bastım reh-i ümmide, sergerdanlık el verdi
Emel serriştesin tuttum elimde ejderha gördüm
 
(Ne zaman umut yoluna ayak bastım, başım dönüp durdu.
Emel ipinin ucuna yapıştım elimde ejderha gördüm)
 
Fuzuli ayb kılma yüz çevirsem ehl-i âlemden
Neden kim her kime yüz tuttum andan yüz bela gördüm
 
(Ey Fuzuli, artık insanlardan yüz çevirirsem beni ayıplama.
Çünkü kime yaklaştıysam ondan belanın yüz türlüsünü gördüm)
 
-24-
Yâ Rab bela-yı aşk ile kıl âşîna beni
Bir dem bela-yı aşktan kılma cüdâ beni
 
(Ya Rab aşk belasıyla içli dışlı kıl beni,
bir an bile ayırma aşk belasından beni)
 
Az eyleme inayetini ehl-i dertten
Yani ki çoh belâlara kıl müptelâ beni
 
(Az eyleme yardımını dertlilerden,
Yani çok aşk belaları ver bana)
 
Gittikçe hüsnün eyle ziyâde nigârımın
Geldikçe derdine beter et müptelâ beni
 
(Gittikçe artır sevgilimin güzelliğini,
Bana gelince onun derdine daha çok müptela et beni)
 
Öyle zaîf kıl tenimi firkatinde kim
Vaslına mümkün ola yetürmek sabâ beni
 
(Onun ayrılığında öyle zayıflat beni ki
Saba yeli beni ona ulaştırabilsin)
 
Nahvet kılıp nasîb Fuzuli gibi bana
Yâ Rab mukayyed eyleme mutlak bana beni
 
(Ya Rabbi bana Fuzuli gibi gurur verme
beni bana asla bırakma)
 
-25-
Yâ Rab hemîşe lütfunı it reh-nümâ bana
Gösterme ol tarîki ki yetmez sana bana
 
(Ya Rabbi lütfunu her zaman bana yol gösterici kıl.
Sana ulaşmayan yolu bana gösterme)
 
Kat’ eyle âşinâluğum andan ki gayrdur
Ancak öz âşinâlarun it âşinâ bana
 
(Sana yabancı kişilerle olan dostluğumu kes.
Sadece kendi dostlarına beni dost et)
 
Bir yirde sabit it kadem-i i’tibârumı
Kim rehber-i şerî’at ola muktedâ bana
 
(İtibar adımımı öyle bir yerde durdur ki,
şeriat kılavuzu Hz. Muhammed bana önder olsun)
 
Yoh bende bir amel sana şâyeste âh eger
A’mâlüme göre vire adlün cezâ bana
 
(Eğer senin adaletin bana amellerime göre bir ceza verirse yazık,
çünkü bende sana yakışır bir amel yok)
 
Havf-i hatâda muztaribem var ümîd kim
Lütfun vire bişâret-i afv-i hatâ bana
 
(Hata korkusuyla müzdaribim. Senin lütfunun bana
hatamın bağışlanacağı müjdesini vereceğini ümit ediyorum)
 
Ben bilmezem bana gereken sen hâkîmsin
Men’ eyle virme her ne gerekmez bana bana
 
(ben bana gerekeni bilmem. Sen hakimsin.
Bana ne gerekmiyorsa beni ondan uzaklaştır, onu verme)
 
Oldur bana murâd ki oldur sana murâd
Hâşâ ki senden özge ola müdde’â bana
 
(benim istediğim senin istediğindir. Haşa!
Çünkü benim senden başka bir isteğim yoktur)
 
Habs-i hevâda koyma Fuzûlî-sıfat esîr
Yâ Rab hidâyet eyle tarîk-i fenâ bana
 
(Beni Fuzuli gibi heves hapsinde bırakma.
Ya Rabbi beni yokluk yoluna yönelt)
 
 
Kaynak
 
Edebiyat Türkiye Meşveret Divanı
 
 

                                              - Ozanlarımız -