Âşık Remzâni |
Namık Kemal DOĞANAY
AŞIK KEMTER HAKKINDA BİLİNMEYENLER VE KEMTERİ AŞIKLIK KOLU’NUN DİĞER OZANLARI Deyişlerinde Kemter
Baba, Sefil Kemter, Dertli Kemter,
Kemter mahlaslarını kullanan Kemteri’nin deyişleri, gerek
Alevi-Bektaşilerce ve gerekse edebi çevrelerde bilinmesine rağmen, yaşamı
hakkında yeterince bilgi sahibi olunmamış, nereli olduğu, hangi tarihler
arasında yaşadığı, adının ne olduğu vb. konularında hep eksik/hatalı bilgiler
verilmiştir. 1985 yılında Erman Yayınları‘ndan çıkan “Söz
Mülkünün Sultanları“ adlı kitabıyla İbrahim Arslanoğlu; “Kemter Baba’nın asıl
adının Hüseyin Ali Baba olduğunu, Hacı Bektaş Tekkesi ile yakın ilişkisi
olduğu, sık sık ziyarete gittiği, hatta bazen görevli olarak bir süre oralarda
kaldığının bilindiğini, bir nefesinde Bin
İbrahim Seyit Mehmet Dedemiz diyor ki sözünden onun Seyyit Mehmet Dede’nin
müridi olduğunun anlaşıldığını, 18.
yüzyılın ikinci yarısında Kangal’ın Minarekaya köyünde doğduğunu, Şarkışla’nın Kale köyüne yerleşip, 1818/1819
yılında Kale köyünde öldüğünü, İğdecikli Aşık Veli’nin, onun çırağı
olduğunu“ belirtmiştir. (Sy.93-102)
“Emlek Yöresinde Tutulmuş Bir Cönkte Geçen Halk
Şairleri“ adlı çalışmasıyla Kutlu ÖZEN, İbrahim Arslanoğlu’nun kitabını kaynak
göstererek yukarıdakı benzer bilgileri aktarmıştır. “Şarkışlalı Kemter Baba“ adlı çalışmasıyla da Şahamettin Kuzucular, İbrahim Arslanoğlu‘nun çalışmasındaki benzer açıklamaları yapmıştır.
“Alevi Bektaşi Şiirleri Antolojisi“ adlı beş
ciltlik çalışmasıyla İsmail ÖZMEN ise, Kemteri’ye 3. ciltte (17.-18. Yüzyıl)
yer vererek “asıl adının Hüseyin Ali olduğunu, Kale köyünde doğduğunu, Aşık
Veli’nin çağdaşı ve hemşehrisi olduğunu, doğum tarihinin belirsiz olduğunu,
Anadolu’da bir çok yeri gezdiğini, şiirlerinde Kemter, Dertli Kemter, Aşık
Kemter, Sefil Kemter, Kemteri mahlaslarını kullandığını“ belirtmiştir.(3.Cilt,
Sy.367-369)
İsmail Özmen, aynı isimli kitabın yine üçüncü
ciltinde, Kemteri’nin oğlu Sefil Edna (Ebuzer Doğanay 1900-1965) hakkında da hatalı
bilgilere yer vermiştir. Özmen, Fakir Edna’nın onyedinci yüzyılda yaşadığının
sanıldığını, yaşamı hakkında ayrıntılı bilginin olmadığını, Erdebil dergahından
el aldığının söylendiğini, Hatayi’nin etkisi altında kaldığını, ancak Hatayi
zamanında yaşamadığının kesin bilindiğini, nefeslerinde yaşantısını
aydınlatacak bir iz‘in bulunmadığını, İmam Hüseyin için yazdığı mersiyesinin
çok meşhur olduğunu“ belirterek çok sayıda deyişlerini kitabına
almıştır.(3.Cilt, Sy.75-80) Yukarıdaki örneklerde de görüldüğü üzere, Kemteri
hakkındaki ortak bilgiler, eksik ve hatalıdır. Yapılan bu çalışmalarda,
Kemteri’nin yaşamı hakkında bilgi sahibi olunmadığı, Kale köyünde yaşadığı,
Aşık Veli’yi yetiştirdiği belirtilmekte; ancak adı, soyu, hangi tarihler
arasında yaşadığı, mezarının nerede olduğu vb. bilgiler verilmemektedir. Kale
Köyünde doğdu ve öldü ise, mezarının
niçin Kale Köyünde bulunmadığı,
Kemteri’nin soyundan gelen torunlarının Yıldızeli’nin Kale Köyü’nde
niçin yaşamadığı, konularına açıklık getirilmemiştir.
Kemteri ile ilgili yapılan yukarıdaki çalışmalar dışında, en tatmin edici bilgileri “Yüzyıllar Boyu Zileli Halk
Ozanları“ ve “16.Yüzyıldan Günümüze İz Bırakan Zileli Şairler“ adlı
kitaplarıyla Yrd.Doç.Dr. Mehmet Yardımcı ve “Aşık Sadık Doğanay ve Soyağacı“
adlı çalışmayla Araştırmacı-Yazar Necdet Kurt vermiştir.
Mehmet Yardımcı, kitabında Kemteri’nin nefeslerine
yer vererek, “Kale köyünde doğan ve Sivaslı Kemter olarak bilinen Kemteri’nin
esasında Zileli olduğunu, annesinin Kale Köyünden olması nedeniyle Kale köyüne
sıksık gidip-geldiğini, o dönemde başka Kemteri’nin yaşamadığını, mezarının
Zile’nin Yücepınar köyünde olduğunu“ yazmış ve çeşitli seminerler ve
konferanslarda bu görüşünü savunmuştur.
Ekim 2011’de yapılan “Tarihi ve Kültürüyle II. Zile
Sempozyumu“nda “Aşık Sadık Doğanay ve Soyağacı“ adlı bildiri sunan
Araştırmacı-Yazar Necdet Kurt ise; aşağıda sunulacak açıklamalara benzer
bilgiler aktararak, “Sivas’ın Şarkışla ilçesinden olduğu söylenen Kemteri ile
Zileli Kemter‘in aynı kişi olduğunu, yaşamını Zile’de geçiren Kemteri’nin sık
sık Sivas’a gittiğinden ve her iki yörede de eserlerine sıkça rastlandığından
Sivaslı olduğunun sanıldığını, ikinci bir Kemteri’nin bulunmadığı kanısında
olduğunu, bu durumun 16-17 Mayıs 1998 tarihinde yapılan, 1. Emlek Yöresi ve
Çevresi Halk Ozanları Sempozyumunda Prof.Dr. Hayrettin İvgin tarafından “Aşık
Kemter Baba ve Düzeltmeler“ adlı bildiriyle gün ışığına çıktığını“
belirtmiştir. Kemter Kimdir? Kemter Baba, Kemter Dede, Sefil Kemter,
Dertli Kemter mahlaslarıyla tanınan Kemteri, Tunceli’nin Pertek ilçesinin
Koçpınar köyünden Zile’nin Yücepınar köyüne gelip yerleşen Seyit Süleyman’ın
oğludur.
Kemteri’nin babası Seyit Süleyman, Pertek’e
bağlı Koçpınar köyünde Seyit Mehmet’in oğlu olarak doğmuştur. (
Kemteri’nin, Dedesi Seyit Mehmet için söylemiş olduğu beş kıtalık bir nefesi
bulunmaktadır.) İmam Rıza Ocağı’na bağlı olan soyu, aynı köyde türbesi
de bulunan yol önderlerinden Hasan Halife’ye çıkmaktadır.
Dersim’de Hasan
Halife olarak bilinir. Sözlü tarih içinde; Hasan Halife’nin gerçek adı, Hasan-ül
Zılhi’dir. Bir anlatıma göre; Bağdat’ta bir müddet halifelik
yaptığı için, kendisi “Hasan-ul Halife-i Bağdati” unvanını almıştır.
Bununla birlikte, Abbasi halifeleri
(750-1258) listesinde adına rastlanılmamaktadır. Çeşitli kaynaklara göre
soy olarak İmam Taki’( 809-835) nin evladıdır. Buna göre, 800’lü yılların
ortasında yaşadığı tahmin edilebilinir. Çünkü bir başka anlatımında Hasan
Halife; Babası İmam Taki’nin, Harun Reşid (786-809)’in oğlu Memnu zamanında
(813-833) Memnu’nun kızı ile evliliğinden dünyaya gelmiştir. Doğum tarihi
bilinmemektedir. Pertek ilçesinin Koçpınar köyüne yerleşmiş ve burada Hakk’a
yürümüştür. Türbesi Koçpınar Köyündedir. Başka bir sözlü anlatımlara göre Hasan
Halife Bağdat’ta bir dönem halifelik yapar. Abbasi Halifesiyle arası açılınca
ayrılır ve Pertek’e gelir. Pertek kalesi ve çevresi Mengüceklerin elindedir. Elazığ’dan Pertek’e geçmek ister
ama Murat nehrinin suyundan dolayı geçemez. Parası da olmadığı için sala
binemez. Hırkasını suyun üstüne atar, oturur ve karşıya Pertek tarafına geçer.
Bu durum Mengücek askerleri tarafından görülür. Askerler Hasan Halife’yi
yakalayıp, hükümdarın karşısında çıkarırlar. Orada sorgulanır ve bir sihirbaz
olduğuna kanaat getirirler. Hasan Halife sihirbaz olmadığını, soyunun
Ehli-Beyt’e dayandığını söyler. Bunun üzerine onu ateşle sınarlar. Fırını
hazırlarlar ve Hasan Halife’yi bu fırına atarlar. Saraydan olan Hürrem adındaki
bir çocuk da onunla beraber fırına girer. Bir kaç gün sonra fırın açılır.
İçinden her ikisi de sağlam bir şekilde dışarıya çıkarlar. Hasan Halife’nin
sakalları buz tutmuş, çocuğun üstü başı da odun külleriyle dolmuştur. Çocuk, “Bir fırtına oldu, çok soğuktu içerisi, bu dede
beni hırkasının altına aldı ve korudu.” der. Kale Beyleri, bunun üzerine
Hasan Halife’ye inanarak Koçpınar’a yerleşmesine izin vererek talip olurlar.
Seyit Süleyman
ve küçük kardeşi Seyit Ali tahmini olarak Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması ve
Alevi-Bektaşi dergahlarının kapatılmasından hemen sonra Koçpınar köyünden
ayrılırlar. Soyun bir kısmı Koçpınar köyünü terketmezler. Seyit Süleyman ve
Seyit Ali, bugün Yıldızeli’ne bağlı Kale köyüne yerleşirler. Seyit Süleyman,
Kale köyünden olan Esme ile evlenir. Seyit Süleyman’ın bu evlilikten asıl adı
Yusuf olan oğlu Kemteri 1841 yılında ve kızı Senem, Kale köyünde doğar. Seyit Süleyman ve küçük
kardeşi Seyit Ali, Kemteri’nin ergenlik
döneminde Kale köyünü terkederek tekrar yollara düşerler ve Zile’ye gelirler.
Zile’nin Reşadiye ve Kağızman köylerinde bir-iki yıl kaldıktan sonra; gerek bu
köylerdeki sivrisinek ve sıtma salgınları, gerekse bu köylerin katı sünni
köyleri olmaları nedeniyle buraları da terkederek, devlet görevlilerinin kolay
kolay gelemeyeceği, cemlerini rahatça yapabilecekleri yüksek ve uzak bir yer
olan bugünkü ismi Yücepınar olan köye yerleşirler. Seyit Süleyman Zile’ye
yerleştiğinde oğlu olan Kemteri(Yusuf) henüz 12-13 yaşlarındadır.
Seyit
Süleyman’ın küçük kardeşi olan Seyit Ali, belirli bir süre Yücepınar köyünde
kaldıktan sonra başka yerlere gitmek ister ve oradan ayrılır. Seyit Ali, bugün
Tarsus-Mersin karayolu üzerinde olan Tarsus’a bağlı Tekeliören köyüne
yerleşerek orada evlenir ve kalır.
Seyit Süleyman,
ömrünün son yıllarında kardeşi Seyit Ali’yi köyünde ziyaret etmek ister ve
yaklaşık 1890’lı yıllarda Tarsus’a tek başına atıyla gider. Orada hastalanarak
Hakk’a yürür. (Seyit Süleyman’ın Hakk’a yürümesinden sonra atının Zile-Yücepınar
Köyüne tek başına döndüğünü, atın gözünden yaşların gelmesi üzerine Seyit
Süleyman’ın Hakk’a yürüdüğünün anlaşıldığını; Kemteri’nin 1983 yılında 104
yaşında Hakk’a yürüyen gelini Fatma Doğanay tarafından anlatıldığına şahit
olmuştum. NKD) Seyit Süleyman ve kardeşi Seyit Ali’nin türbeleri
Tekeliören köyü merkezinde olup, ziyaretgah olduğundan, kurbanlar
kesilmektedir. Tarsus-Tekeliören köyündeki Seyit Ali’nin evlatları, Seyit
Süleyman’ın Zile-Yücepınar köyündeki evlatları ve Pertek-Koçpınar köyündeki
akrabalar arasındaki ilişkiler halen devam etmektedir.
Asıl adı Yusuf olan Kemteri,
Yıldızeli-Kale köyünde doğmasına rağmen; Zile-Yücepınar’da büyümüş, annesinin Kale
köyünden olması nedeniyle Sivas’la ilişkisini kesmemiş, Kale köyündeki anne tarafından
akrabalarına sık sık gidip-gelmiştir.
Kemteri, Satı ile evlenmiş, Ali, Şah
İsmail, Mehmet, Süleyman, İbrahim ve Ebuzer(Sefil Edna) adlı altı oğlan, Elif,
Zöhre, Hürü, Hatice, Gülüzar ve küçük yaşta ölen adı bilinmeyen kızı olmak
üzere altı kız oniki çocuğu olmuştur. Oğullarından üçü savaşlarda şehit düşer. En
büyük oğlu olan Ali Yüzbaşı rütbesi ile Sarıkamış’ta, onun bir küçüğü olan Şah
İsmail Yemen cephesinde, onun küçüğü Mehmet askerde hastalanıp gönderilmesi
sonucu Zile’de bir talibin evinde şehit olur. Yemen’de şehit olan Şah İsmail’in
iki çoçuğu ve Kemteri’nin diğer üç oğlu ve beş kızı ile bunların çocukları Zile
merkezi ile Yücepınar köyünde yerleşip kalmışlardır.
Kemteri, dünya malında gözü olmayan gezginci bir halk
ozanıdır. Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı öncesinde
Hacıbektaş’ta görüştüğü Cemalettin Çelebi‘nin (Büyük Cemalettin Efendi)
icazetiyle, başta Rusya, Azerbeycan, Suriye, Irak ve Arabistan olmak üzere çok sayıda
ülkelere seyahatler yapmış ve Karakazan
hakkını Hacı Bektaş Dergahı‘na getirmiştir. Kemter mahlasını Hacı Bektaş Veli
Postnişini Cemalettin Çelebi vermiştir. Kırk yıldan fazla Dergah’a hizmet eden
Kemteri’nin, seyahatlerinde kullandığı pasaportlar ve diğer belgeler halen
torunlarında bulunmaktadır.
Pasaportların arka yüzünde çok sayıda gümrük giriş-çıkış mühürlerinin olduğu
görülmektedir. Veli’m
eydür Kemter gitti kimim var
Aldırdım Kemter’i yeni gamım var Usta
idi yapılacak damım var Hiç mi
iş gelmedi başına felek Hakk‘a yürümesinden sonra Kemteri’ye,
İğdecikli Aşık Veli tarafından söylendiği izafe edilen yukarıdaki ağıtın;
Hamdullah Çelebi zamanında yaşayan ve yaklaşık 1853 yılında Hakk‘a yürüyen Aşık
Veli’ye ait olduğu konusunda kuşkular bulunmaktadır. Kemteri’nin Aşık Veli
isimli bir çırağı gerçekten vardır, ancak bu çırağın İğdecikli Aşık Veli
olmadığı, Amasyalı olan başka bir Aşık Veli’ye (Kul Veli) ait olduğuna
inanmaktayım. Çok sayıda Pir Sultan, Karacaoğlan olduğu gibi, çok sayıda Aşık
Veli deyişleri birbiri içine girmiştir.
Kemteri, Anadolu`nun her tarafını
gezmiş, gittiği yerlerde kendini çok sevdirmiştir. Zile, Yücepınar köyünde ve
Kars çevresinde hakkında birçok menkıbeler anlatılmakta; taliplerinin
çoğunlukta bulunduğu Kars ve çevresinde insanlar Kemteri adına yemin (ant)
içmekte ve keramet sahibi ermiş bir kişi olduğuna inanmaktadırlar.
Tokat, Sivas ve
Kars bölgelerinde Kemteri’nin aynı zamanda ermiş bir kişi ve keramet sahibi
kişi olduğuna da inanılmaktadır. Bir sonbahar günü tarlada
bulunan armut ağaçlarından armutlar toplanıldığı zaman Kemteri, bir armut
ağacının gölgesinde oturur ve kendi kendine konuşarak karşısında birileri var
gibi davranır. Sonra Kemteri, çok neşelenerek “ohhh! gel keyfim gel..“der. Tarlada çalışan eşi ve gelini
Kemteri’ye sorarlar. “Dedem! ne bu
sevinç, sevinecek ne var?“ derler. Kemteri de “Gelenler beni götüreceklerdi. Ben de çocukların daha küçük olduğunu
söyleyerek iki yıl daha zaman istedim“ der. Kemteri’nin aldığı süre biter.
Süre bitiminde hiç bir hastalığı olmadığı halde Zile’ye birilerini göndererek
kendisine kefen aldıttırır. Kefeni, gelini Fatma‘ya vererek diğer odaya götürmesini ister. Gelin
Fatma kefeni eline almaktan çok korkar. Gelini Fatma’ya “korktun mu kızım?, korkma“ diyerek korkusunu alır. Kurban
kestirerek, yemeklerin pişirilmesini ister. Ertesi gün vedalaştıktan sonra
herkesin odadan çıkmasını ve kendisine bir tülbent verilmesini ister. Herkes
ağlaşarak diğer odaya geçerler. Bir süre sonra odaya geldiklerinde tülbent
yüzündedir ve kendisi Hakk‘a yürümüştür. (Kemteri’nin 1983 yılında 104 yaşında Hak’ka yürüyen
gelini Fatma DOĞANAY’dan (Sefil Edna’nın
eşi) çok dinlemiştim. NKD)
Kemteri, kırk yıldan fazla Dergah’a
hizmet etmiş, Karakazan hakkını getirmek için Anadolu toprakları dışına çok
seyahatler etmiştir. Seyahate çıktıktan iki yıldan sonra eve geri dönermiş.
Babası Seyit Süleyman, eşi ve çocukları yollarını beklermiş. Tabii ki nerede,
nasıl, ne zaman dönecek kimse bilmezmiş.
Yine böyle uzun bir seyahat etmiş, iki yıl geçmiş eve dönmemiş. Babası,
eşi ve çocuklar hasretle yolunu bekliyor. Kemteri’nin sevdiği, çırağı Derviş
Ali ile Kemteri’nin babası Seyit Süleyman oturuyorlar. Seyit Süleyman
sıkıntıdan devamlı Derviş Ali’ye, “Derviş!
oğlum Kemter ne zaman gelecek“ diyor. Derviş Ali de hep “Hak erenler bilir“ der. Seyit Süleyman
ara ara sorar, Derviş Ali de hep aynı cevabı verirmiş. Seyit Süleyman,
üzüntüden, sıkıntıdan bir daha Derviş Ali’ye Kemteri’nin ne zaman geleceğini
sorar ve aynı cevabı alınca, asasıyla Derviş Ali’nin sırtına iki-üç kere vurur.
Seyit Süleyman, Derviş Ali’ye “hak
erenler bilir de sen niye bilmezsin? Madem bilmezsin çık git“ der. Derviş
Ali sırtına bir kaç tane asayla vurulunca “dur!
erenler, yarın gelecek“ der. Seyit Süleyman, hemen köylülere Kemteri’nin
yarın geleceğini bildirir, kurbanlar kestittirir. Derviş Ali, divane birisi
olduğu için köylüler, Seyit Süleyman’a “bu
delinin sözüne inanıp ta nasıl kurbanlar kesiyorsun?“diye laflar da
söylerler. Ertesi günü köyün çıkışında Kemteri’yi beklerler ve gün batımında
Kemteri görünür. (Bu
söylenceyi de Fatma Doğanay’dan
dinlemiştim NKD)
1841 tarihinde doğan ve 1921 yılında 80
yaşının üzerinde Hak’ka yürüyen Kemteri`nin mezarı Zile-Yücepınar köyündedir.
Kemteri
Aşıklık Kolu’nun Diğer Aşıkları Araştırmacı-Yazar Necdet KURT, aşıklık
geleneğinde Kemteri kolunun varlığına dikkat çekerek, “Kemteri’nin çırağı Sefil Edna, Aşık Veli, Sefil Edna’nın çırağı Sadık
Doğanay ve Remzani’dir. Onların çırakları olan Hakiroğlu, İkrari gibi aşıklar
ise hala yörede aşıklık geleneğini sürdürmektedir. Kuşaklar boyu devam eden
gelenekte şiirler dikkatle incelendiğinde usta-çırak ilişkisinin boyutu da
ortaya çıkmaktadır, dolayısıyla Kemteri kolunun varlığı da böylece ortaya
koyulmuş olmaktadır.“ demiştir. Kemteri aşıklık kolunu incelediğimizde
ise; Kemteri’nin oğlu Sefil Edna,
torunu Sadık Doğanay, müsahip torunu
ve Sefil Edna’nın çırağı Aşık Remzani
karşımıza çıkmaktadır.
1900 yılında doğup 1965`te Hak’ka
yürüyen halk ozanı Sefil Edna (Ebuzer
Doğanay) Kemteri`nin oğludur. Sefil Edna; bağlamanın yanı sıra keman da
çalabilen bir âşıktır. Çok iyi bağlama çalan Sefil Edna, Aşık Sadık Doğanay’ın
bağlama çalış tekniğini ilk kullanan ozandır. Sefil Edna‘nın Ustaları başta
babası Kemteri ve Toramanlı Can Hatayî Baba’dır.
“Alevi Bektaşi Şiirleri Antolojisi“ adlı beş
ciltlik çalışmasının üçüncü ciltinde İsmail Özmen, Kemteri’nin
oğlu Sefil Edna (Ebuzer Doğanay 1900-1965) hakkında da hatalı bilgilere yer
vermiştir. Özmen, Fakir Edna’nın onyedinci yüzyılda yaşadığının sanıldığını,
yaşamı hakkında ayrıntılı bilginin olmadığını, Erdebil dergahından el aldığının
söylendiğini, Hatayi’nin etkisi altında kaldığını, ancak Hatayi zamanında
yaşamadığının kesin bilindiğini, nefeslerinde yaşantısını aydınlatacak bir izin
bulunmadığını, İmam Hüseyin için yazdığı mersiyesinin çok meşhur olduğunu“
belirterek çok sayıda deyişlerini kitabına almıştır.(3.Cilt, Sy.75-80)
Sefil Edna, hemen hemen bütün
nefeslerinde Hatayi’ye yer vermiştir. Fakat nefeslerindeki Hatayi, Şah Hatayi
değildir, “Üstadım Hatayi“ dediği
Toramanlı Can Hatayi Baba(Yozgat/Aydıncık-B.Toraman köyünden)’dır. Sefil Edna’nın
şiirlerinin bazıları sözlü olarak dilden dile aktarıldığı için günümüze kadar
gelmiştir. Ancak; yazıya aktarılmadığından dolayı, büyük bir kısmı ölümüyle
beraber yok olmuştur. Deyişlerinde Fakir
Edna, Sefil Edna, Edna mahlaslarını kullanmıştır.
Çok sayıda nefesleri olan Sefil Edna,
aynı zamanda oğlu Ali Rıza Doğanay’ın da musahip kardeşi olan Zile’nin tanınmış
ozanlarından Aşık Remzani’ye(1937-1979)
ve Sadık Doğanay’a ustalık
yapmıştır. Ustadım
Sefil Edna Kemteri oğlu Bu aşkın
elinden sinemiz dağlı Remzani başımız ol Şaha bağlı Görürsün
halimiz muhanet dost ******* Ustadımdır Sefil Edna pazar
eyledim Aşkına düştüm gönül eğledim Remzani hanemde mehman eyledim Sakla cevherini kapan olmasın Radyo ve televizyonlarda mahalli
sanatçı olarak tanınan, doğuştan iki gözü görmeyen Aşık Sadık Doğanay da (1933-1979) Kemteri`nin diğer oğlundan
torunudur. İsmim Aşık Sadık dedem Kemteri Er
olanlar sever böyle erleri
Bulamadım sizin gibi bir sadık yari Merhaba
sevdiğim safa geldiniz
******* Dünya alemine dahil etmeden Bu
aşıklık bana bir pirden geldi Daha
yaşım kemaline ermeden Bu
aşkın badesi Kemter’den geldi
|