Âşık Remzâni |
ZİLE ÂŞIKLIK GELENEĞİNİN USTA ÂŞIKLARINDAN EMİNÎ DÜŞTÜ
Yrd. Doç. Dr. Mehmet YARDIMCI zileli.yardimci@gmail.com
Yaşamı
ve Dünya Görüşü Âşıklar yaşadıkları dönemin
sözcüleridir. Halkın duygularına, düşüncelerine, dünyasına ışık saçan bilge
kişilikli duygu adamıdır. Bir şiirinde: Âşık deyip de geçmeyin Halkın tellalıdır ozan diyen Âşık Eminî de Nail Tan’ın
yerinde bir saptamasıyla “Bu sanatçı kişiliğini yoğun olarak yaşayan,
çileyle sarmaş dolaş olmuş bir halk şairidir.” (1) Zile
âşıklar yurdudur. Talibî, Ceyhunî, Fedaî gibi
âşık edebiyatında önemli iz
bırakan âşıklar bu topraklarda yetişmiştir. İlçe bazında en çok âşık yetiştiren
Zile âşıklar kervanının son
temsilcilerinden biri de Âşık Eminî Düştü’dür. O, toplumu ilgilendiren her
konuda yüreğinin tellerini titretip, kendine özgü edasıyla dizelere yansıtıp, bağlamasıyla seslendirmeyi bilmiştir.
Ozan halk için çalışır İster sorun ister
sorman Her gün Şeytan’la
güreşir İster görün ister
görmen deyişi bu görüşün
kanıtlarındandır. Tokat’ın Zile ilçesinin Hatip
Pınarı Köyü’nde 1943’te dünyaya gelen Emini Düştü, kendisini çeşitli şiirlerinde: Kundak yapıp beni
sardılar beze Tokat vilayetim
Zile’dir kaza Köyüm Hatippınar
söyleyim size Daha dil bilmezdim
çaylak idim ben ve “Eğer kim olduğumu sorarsan
bana Halk ozanı Âşık Emini’
yim ben Ne bir noksan ne bir
fazla tanıma Halk ozanı Âşık Emini’
yim ben” biçiminde tanımlamıştır. Dört çocuklu babası
tarlaya ektiği yöresel ürünlerle zor koşullarda geçimlerini sağlamaya çalışırken, ailesinin büyük destekçisi de. 11 yaşından itibaren
çobanlık yapmaya başlayan Emini
olmuştur. 7 yıla yakın çobanlık yapan Eminî, köyde okul olmadığı için İlkokula
da gidememiş, ancak okuma yazmayı kendi kendine öğrenmiştir. Yaşamının zor yıllarını Kimlik Kartı şiirinde: Yedi sene
koyun güttüm kuzusu Böyle imiş yaradanın
yazısı Dağın canavarı köyün
tazısı Çok çileler çektim
gülmemiştim ben ve Şu dünyaya ben de
doğdum yaşadım Yaşam girdabıma çile
döşedim dizelerinle
dillendirmiştir. Köyün sosyal yapısı
gereği çevresinde çoğu kişi saz çaldığından Eminî de küçük yaşta saza merak
salmış, saz istediğinde babasından
“Karnımızı doyuramazken saz neyimize?” yanıtını aldığından bu yaşlarda saz sahibi de olamamıştır. Zaten
yoksulluğunu ta o yıllarda yazdığı: Eminî’yim ayak yalın Nedir çektiği bu kulun gibi
dizelerinde açık seçik sergilemiştir. Yaşadığı olaylar ve
hayata duyarlı oluşu onu şiir yazmaya yönlendirmiştir. 1957’de henüz 14
yaşındayken köyünde yaşanan sel felaketi ona ilk şiirini yazdırmış: “Koca
köye kara bulut oturdu Bu sene de ekinleri
batırdı Hepisini sel süpürdü
götürdü Ekinleri dolu vurdu bu
sene” diyerek
yaşanılanlardan duyduğu üzüntüyü, sıkıntıyı anlatmış, yine o yıllarda çeşitli olaylara
şiirler yazarak ilk şiir denemelerini gerçekleştirmiştir. Bu denemelerini destan türünde yazıp Zile’de
tek sayfalık halk destanı biçiminde bastırarak çarşıda ve pazar yerlerinde
bağıra bağıra okuyup satarak o dönemlerde yaygın olan halk destancılığı geleneğini sürdürmüştür. Babasının “Sen köyde hep çobanlık mı yapacaksın, git
köyden kendini kurtar.” (2) demesi üzerine 18 yaşında köyü terk etmiş 1961 yılında Ankara’ya gitmiştir. Ankara’da amelelik
yaparak ekmeğini kazanmış, ardından bir lokantada bulaşıkçılık, benzin istasyonunda
işçilik yapmıştır. Bu dönemlerde arkadaşları ile beraber ortak bir saz almışlar;
en iyi çalan Eminî olduğu için. Saz ona verilmiştir. Askerlik yaptığı
1963-1965 yılları arasında sazını geliştirmiş, terhis olunca Ankara’ya dönmüş, askerlikte
öğrendiği paraşütle atlama eğiticiliği dahil çeşitli ara işlerde çalışmış, gazinolarda
solistlere eşlik etmiştir. Bu dönemde dışarıdan sınavlara girerek ilkokul
diploması almıştır. 1966’da da Hacettepe Hastanesi’ne hizmetli olarak girmiş, burada
dürüstlüğü ve çalışkanlığı ile dikkat
çekerek yükseltilmiştir. “Aşık Eminî Ankara’ya
geldiği 1961’den itibaren zamanın önde gelen âşıklarıyla tanışmış. onların konser listelerinde yer
almıştır. Aşık Veysel, Davut Sularî, Daimî, Feyzullah Çınar, Nesimî Çimen,
Mahsunî Şerif, Şekip Şahadoğru, Gürünlü Âşık Gülhani, Hüseyin Çırakman, Müslüm
Sümbül, İsmail İpek, Coşkun Devrani, Âşık Reyhani, Murat Çobanoğlu, Şeref
Taşlıova, Âşık Gülabi gibi ünlü âşıkların sohbetine katılmış hatta bazılarıyla aile dostu olmuştur..(3) 1961 yılında
eşi Suna hanımla evlenmiş, geçim sıkıntısı da çektiğini: Yoksulluk
bağrıma çöktü çökeli Ayazlarda buyayım mı
vicdansız ve: Keramet yoktur duada Ömrüm çürüdü kirada Eminî’ye bir tek oda İster verin ister
vermen ya da: Eminîyim dolaştığım Çilelere alıştığım Gece gündüz çalıştığım Bir dilim ekmek parası biçiminde
dile getiren Eminî İki erkek, iki kız olmak üzere dört çocuk sahibi olmuştur. Sazlı sözlü ortamlarda çok
bulunan Eminî âşıklarla çeşitli sohbetlere katılmıştır.. Bu sohbetlerinden
çocukları da etkilenerek halk şiirinin geleneksel yapısını öğrenmişler, Özenle babalarının yolunda gitmişlerdir.
Özellikle büyük oğlu Selman Düştü bu sohbetlerden etkilenerek, iyi bir saz
eğitimi almıştır. Selman Düştü 32 yaşında
geçirdiği bir trafik kazasında yaşamını yitirmesi sonucu. Emini Düştü oğlu için: Aşk ile sazını çalan
Salman’ım Muradı göğsünde kalan
Salman’ım Çok söyledim dünya
yalan Salman’ım Gayri umutlarım sönüyor
oğul Eminî’yim
omzumda götürdüm Elim ile mezarına
yatırdım Büyüttüm beslettim
erken yitirdim Öz vicdanım beni
kınıyor oğul ve İki Kasım ikibin üç
yaşımdır Duymuyon mu bu
çığlıklar sesimdir Ben âşığım feryadımdır
sazımdır Bak sazım duvarda
söylemiyorum biçiminde çok içli
şiirler söylemiştir. 1988’de Devlet Sanatçısı
ünvanını alan Aşık Eminî, gerek
yaşadıkları, gerek dostlarından aldığı destek ile tam bir gönül adamı olmuş,
doğru bildiğini savunmaktan geri durmamış, şiirleriyle kendini en iyi biçimde
anlatmıştır. Emini’yim benim özüm
hak ile Minnet etmem asla
bülbüle güle Ömür boyu bana verdiler
çile Defterim dürdüler yine
dönmedim diyerek ne denli
seviyeli bir kişiliğe sahibi olduğunu
göstermiştir. Olgun kişiliği, örnek bir baba oluşu, toplum içinde sevilmesi;
onu halkın sevgisini kazanan önemli âşıklar kervanına katmıştır. İlkin 1975’te,
Hacı Bektaş Şenlikleri’nde son dörtlüğü: Eminî’yim dosta doğru
gelirsin Hedefimiz insanlıktır
bilirsin Başa, dişe muska yazan
silinsin Öz Türkçe söyleyen
dilimiz vardır biçiminde olan “Yetmiş Bin Köşeli Gönlümüz Vardır” adlı şiiriyle birincilik ödülü alıp kendini
duyuran Eminî Düştü, TRT’nin Atatürk’ün doğumunun 100. yılı nedeniyle açtığı
“Atatürk Destanı” yarışmasında: Silip karanlığın
fırtınasını Yelleriyle Cumhuriyet
kurdular Mustafa Kemal’in
önderliğinde Elleriyle Cumhuriyet
kurdular biçiminde başlayan şiiriyle
üçüncülük ödülü almış, 1988’de TDK’nın açtığı âşıklar Arası Dedem Korkut Şiir
Yarışması’nda: Ölmemiştir Korkut Atam
diridir Ozanın sevdası sazın
piridir Gönül deryasının ulu
eridir Bize ışık tutan
cananımız var gibi dörtlüklerle yüklü Destanlar Çiçeği adlı şiiriyle mansiyon almış ve çağımızın
yaşayan en iyi ozanları arasına girmiştir. İLESAM’ın ilk üyelerinden olan ve
Atatürkçü Düşünce Derneği, Halk Ozanları Vakfı gibi kuruluşlarda görev alan Eminî,
âşıkların örgütlenmesinde de etkili olmuş, bazı dernek ve kuruluşların
kuruculuğunda yer almıştır. Örneğin; Hüseyin Çırakman’la 12 Eylül döneminde Halk Ozanları Kültür Derneğini kurmuş, daha sonra da yine Hüseyin
Çırakman’la; Halk Âşıkları, Halk
Sanatçıları Yayın ve Üretim Kooperatifini kurmuştur. Bu dönemde bir yandan
da plaklar çıkarmış, kasetler yayınlamış ve adını iyice duyurmuştur. 1993
yılında çalıştığı kurumdan emekli olan Eminî, 2003 yılında oğlunu kaybedişinin ardından
hayata sazı, sözü ve şiirleriyle tutunmaya çalışmıştır. İlkokulu bile dışardan
bitirmesine karşın, kendini çok iyi geliştirmiş, herkesi -dil,
din, renk, ırk ayırt etmeksizin sevmiş, kardeş saymış, İnsan sevgisini
şiirlerine de yansıtmıştır. Anadolu insanının yüzyıllardır maruz kaldığı inanç
sömürüsünü yoğun bir biçimde işlemiştir. “Emini’yim
arşın kürşün binası Adem
balçıktandır çamur mayası Nedir
ırk mezhep kavgası Kulu
kuldan ayırdılar yaratan” ve Dinleri, dilleri ne
olursa olsun Severim insanları
insancasına İnsanlık kardeştir
diyen canları Baş tacı ederim
sultancasına gibi deyişleri bu duyguları
yansıtan söylemleridir. İnsan sevgisi öylesine
yüksektir ki kendi ağzıyla bunu şöyle anlatır: “Benim dünyada; birlik, beraberlik ve kardeşlik anlayışı içinde,
insancıl duygularla karşılıklı saygı ve sevgi tek dileğim olmuştur.” Hümanist
oluşu onu toplum içinde sevilen sayılan biri haline getirmiştir.Halkbilimci İhsan
Öztürk onun için : “Benim
için Eminî, önce alçak gönüllü, sevecen, hoşgörülü, sözü sohbeti dinlenir bir
güzel insandır. Bu özelliklerinin yanı sıra saz çalma, söz söyleme konularında
da çok mahir bir usta, engin bilgi ve birikimiyle, eserleriyle ozan camiasında
saygın bir yeri olan; herkesin sevip saydığı yürekli bir dosttur.” (4) demektedir. Aşık Eminî’nin dünyasında
kötülük yoktur. Deyişleriyle, birlik beraberlik duygularını halka aşılamak
ister. “Eminî barışa yanaş Ayıp değil midir savaş Tüm insanlar olsak
gardaş Anlaşsak kötü mü olur” ve Dünya haritası çizenler
biziz Barış dünyasında
yüzenler biziz Eski tarihleri yazanlar
biziz Zulüm çağlarını delmek
muradım biçiminde savaşı yerip barışı
överek insanları birlik ve beraberliğe çağırırken: “Kılıçtan damlayan kan
izlerini Sevgi suyu ile silmek
muradım Ta ezelden beri insan
hakları Cümle alem ile gülmek
muradım” sözleriyle, savaş karşıtı, barış yanlısı olduğunu dile
getirmiştir. Ruhun kendisini Tanrı sevgisine
bağlama, adama olarak da yorumlanan ve her şeyden önce bir gönül terbiyesi olan
tasavvuf, Eminî Düştü’nün şiirlerinde belirgin bir etken olarak görülmektedir. Ona göre dost olunmalı,
dostluklar yitirilmemelidir. Tanrı sevgisi öylesine yüksektir ki, tanrının
ayırt etmeden yarattığı kullarını “bir” görmüş: “Gel hey insanoğlu
özünü yokla Seni yaratanı sen de
bul sakla” ve Eminî’yim düştüm insan
hanına Vicdanına danış, sor
Süphanına Vahdet-i vücut’un ol
ummanına Ermesini bilmeyenler
kör kalır gibi deyişleriyle tasavvuf
inancı sergilemiştir. Gerçek aşkın da yaşanması
gerektiğini düşünenlerdendir. Dünyaya geliş nedenlerimizden
biri de aşkı sevgiyi bulup en güzel biçimde yaşamaktır. Aşk için ölmeye razıdır. Ona göre insan
gönlünü ruhunu aşkla avutmalıdır. “Eminî’yim şu alemi
gezerim Her ne görsem ona aşkı
yazarım Güzellerin gönlü olsun
mezarım Ruhumu beslerim
mutfaklarından” biçiminde her fırsatta
şiirlerine bu düşüncesini yansıtmıştır. İyi bir öğrenim alamamış
olmasına karşın, çağının düşünce yapısını yakalamış, hatta bazılarına göre
aşmış bir âşıktır. Atatürk devrimlerine içtenlikle bağlıdır. Cumhuriyeti
devrimleri korumayı görev bilenlerdendir. En çok da halkçılık ve laiklik
ilkeleri üzerinde durur. 1990’da Ayhan
Aydın’la yaptığı bir röportajda: “Hak ve adaleti koymuş Mustafa Kemal. Cumhuriyet hak ve adaletin yasasıyla
ilgili eee nerede adalet? Bakıyorsunuz hak, adalet yok ortada. Uçurumlar, uçurumlar,
uçurumlar git gide büyüyor. Ha demek ki cumhuriyetçilik bu değil. Cumhuriyet
yakasına rozet takmakla olmuyor, lafla olmuyor. Cumhuriyet gönülde olacak. Gönlüne
yazacaksın, onu yaşayacaksın. Birlik beraberlikle yaşayacaksın. Dövüşle,
kavgayla, vurmayla, kırmayla … şunla bunla olmaz bunlar. Cumhuriyet,
hakla, adaletle yaşanır, insan haklarıyla yaşanır, eşitlikle yaşanır, dönüşümle
yaşanır, topluma sahip çıkmakla yaşanır. Ben cumhuriyeti böyle algılıyorum.
Laikliği böyle algılıyorum” demektedir. Çağın bilim ve teknoloji çağı
olduğunu bildiğinden, laiklik ilkesi doğrultusunda, bilimin peşinden koşmak
gerektiğini düşünmüş, bunu yaparken de birlik beraberlikten uzaklaşılmaması
gereğini işaret etmiştir. Eminiyim halka açık
bağrımız Sarılsın yaralar dinsin
ağrımız Birlik, beraberlik,
dostluk çağrımız Bir istiklâl, bir
özgürlük bir vatan biçiminde vurgulayan
Eminî Kemalist bir yaklaşıma sahip olduğunu göstermiştir. Kavgayı, çekişmeyi
bir yana bırakıp, Atatürk ilkelerinde birleşmemiz gerekir demiş, bu doğrultuda
çağa ayak uydurulması gerektiğini savunup: Özgürlüğün simgesi İnsanca yaşamaktır Atatürk devrimleri Engelleri aşmaktır biçiminde devrimleri övmüştür. SANATI Eserlerini genellikle düz
koşmadan hareketle türkü formunda oluşturan her usta âşık gibi Eminî’nin
de şiirlerinde sağlam bir uyak örgüsü ve uyak düzeni varken serbest ölçü ile yazılmış iki şiiri bu kuralı
zedelemiştir. Yaşama ve çevresinde oluşan
bütün olaylara duyarlı bir tavır sergileyen Eminî, âşıklık geleneklerini önemli
bir bölümüne sahip görülmektedir. Aşıklık geleneklerinin başında
gelen saz çalma Eminî’de üst düzeydedir.
Mahlas alma geleneği gereği, adının sonundaki
(i)’yi nisbet (î)’si biçimine çevirerek düzenli şekilde kullanmıştır. Yeri
gelmiş, b,p,m,v,f seslerini kullanmadan lebdeğmez örneği vermiş, yeri gelmiş, usta
âşıklarla atışarak geleneğin önemli bir bölümüne sahip olduğunu göstermiştir. Sade bir dille, hece ölçüsünün
genellikle 8 ve 11’li kalıplarını kullanıp düz koşmanın ağıt, güzelleme, taşlama türlerinin güzel örneklerini sergilemiştir. Eminî
de pek çok âşık gibi kendinden önce yaşamış bazı âşıkların etkisi altında kalmıştır.
Eminî’nin: Kudüs’te, Mekke’de
Hac’da değildir Türbede, tekkede, tacda
değildir Hak’la Hak olanlar ucda
değildir Benden içeride bende
mevcuttur dizelerinde açıkçı Yunus Emre
etkisi görülürken bir şiirinde, Ala
gözlerini sevdiğim dilber dizesini aynen yinelemesi Karacaoğlan’ı
anımsatmaktadır. Bunların ötesinde asıl
belirgin olan Eminî’nin şiirlerinin
tema ve söyleyiş özellikleri Emrah kolundaki âşıkları andırmasıdır. Bu kolda, güçlü saz, iyi söylem ana ilkedir.
Emrah’ın: “Yahşı himmet gerek râh-ı
talebde Beyhude laf ile menzil alınmaz” (5) tarzındaki söylemin, Emrah
çırağı Zileli Talibî’nin: “Adım mevt yazılmış
levhime özel Tel varaktan, yazı
aktan ayrılmaz” edasının, Talibî çırağı Zileli
Ceyhunî’nin: “Ne derttir bilmeyen
sızlatan beni Can gider visale cânan bulunmaz” (6) biçimindeki söylemi ve yine
Talibî çıraklarından Zileli Fedaî’nin: Uydur işleğini Hakk’a
hoş ola Bala bal demekle ağız bal olmaz” (7) gibi deyişlerinin özünde
Emini’nin: Sualimi ben dünyada
vermişim Sual vermeyene şefaat
olmaz biçimindeki söyleminde
hissedilmektedir. Bu da âşık kollarının oluşum ve devamında usta âşığı mutlaka
yakından tanıma ve yaşadığı dönemde yaşamış olmakla değil, onun söylemini
benimsemekle mümkün olduğunun işaretidir. Emrah Kolu’nun Zile’deki âşıklar
üzerine harmanlanmasını da bu noktada aramak gerekmektedir. Bu harmandan nasibini alanlardan biri de
Eminî’dir. Emrah Kolu’ndaki Zileli Âşıkların,
köyünün yapısı gereği köye sık sık uğraması nedeniyle küçük yaşta âşıkları
tanıyan Eminî’nin kulağının, Zileli âşıklar tarzına ve söylemlerine alışık
olması bu edayı yakalamasının nedenlerinden biri olarak görülebilir. Şiirlerinde çile düşürmek, sevgi suyu ile silmek, barış deryasında yüzmek gibi söz kümeleri kimliği,
kişiliği oturmuş edebi haddeden geçmiş usta âşıklara özgü söylemler olduğu
kuşkusuzdur. Âşıklık sanatının yaşayan son büyük ustalarından biri olarak
görülen Eminî de, pek çok âşığımız gibi
sanatı taktir edilemeyen ve zamanında gerekli ilgiyi göremeyenlerden biridir. İŞLEDİĞİ
ANA DUYGULAR A.
TOPLUMSAL KONULAR Âşık her türlü haksızlık
karşısında sazıyla, sözüyle direnen, sözünü çekinmeden söyleyen kişidir. Eminî
de bu geleneği en iyi sürdürenlerden biri görünümündedir. Bir şiirinde: İşte âleme çattığım Kimse bilmez aç yattığım Ömrümü zindan ettiğim Bir dilim ekmek parası biçimindeki söylemiyle
yoksulluğunu sergilerken bir şiirinde: “Dönen dönsün ben dönmezem
yolumdan” diyen Pir
Sultan edasıyla: Düşüncemden inancımdan
fikrimden Yıllarca yoruldum yine
dönmedim diyen Eminî, yeri gelmiş: Hele bakın memleketin
haline Zam üstüne zam yüklüyor
her gelen biçiminde yönetimi eleştirmiş,
yeri gelmiş: Gerçekler uğruna bunca
ölenler Kanlarıyla gül yaptılar
gittiler diye yaşanan acı olaylara
gönderme yapmış, yeri gelmiş: Tellal oldum size ey
koca millet Bakın koca yurtta talan
var talan diye önemli bir toplum yarasını dile getirmiştir. Kimi zaman: Marifet devridir
çağımız bizim Teknoloji olmuş bağımız
bizim diye teknolojinin toplumda
yarattığı değişimi vurgularken yeri geldiğinde de: Hele dinle beni örümcek
kafa Değişim olmadan gelişim
olmaz diyerek toplumdaki gelişmelere
ayak uyduramayanları yermiştir. Kimi zaman: Seviyorum desen inanır
mıyım Şu alın terimi
çaldıktan sonra ve Pırıl pırıl alnımızda
terimiz Çalışanın hakkı
verilmelidir dizeleriyle işçi sınıfının
sözcülüğünü üstlenmiş, kimi zaman da: Barış, sevgi, dostluk
demek çok kolay Sözde değil özde barış
olmalı gibi söyleyişlerle takiye
yapanları yermiştir. Barıştan, dostluktan,
kardeşlikten yana olduğunu hep vurgulayan Eminî’nin: Bütün dünya insanları Barışsak kötü mü olur Hep bir olup insanlığa Dönüşsek kötü mü olur deyişi, yapıcı, birleştirici
yüreğinin içten duygularının dile gelişidir. B. DOĞA Bozkır kültürünün etkisiyle
Türklerin sosyal yaşamında ve inancında doğa kültürünün çok önemli yer tuttuğu bilinmektedir. Anadolu insanının en iyi
tanıdığı şey doğadır. Yaşamı hep doğa ile iç içe geçen Anadolu insanı için doğa
sanki ilk sevgilidir. Yaşadığı ve gördüğü yerleri dizelerine aktaran Eminî
onların güzelliklerini över. Doğa Eminî Düştü için çok önemlidir. O, çevresini
ve doğayı: Yeryüzünün yağmurusun
selisin Denizlerin dalgasısın
gülüsün Bulutların tufanısın
yelisin Şimşeklerin çakışısın
çiçeğim deyişindeki kendine özgü doğal
biçimiyle anlatmıştır. Bir şiirinde: İnsanlığa mesajımız
çağrımız Çevreni temiz tut
yeşili koru diyen Eminî’de sanki Tanrı’nın insanlara ve bütün canlılara verdiği
en büyük armağandır. O, doğanın korunması gerektiğini vurgulamış, doğayı övmüştür.
Onda, doğa ve insan bir birinin bütünü gibidir. Suna boylum nazlı yârim
durma gel, Sen gelmeden bizim
güller açmıyor deyişi bu görüşümüzün
kanıtlarındandır. Dünyada kadını asla hor
görme Lâledir, sümbüldür,
güldür kadınlar ya da Ağaçta titreyen
yapraklar gibi Yeşerip kuruyan dallar
gibisin biçimindeki deyişlere bakınca
Eminî’de doğa başlı başına bir tema olmaktan öte, benzetme ve sembol unsuru
olarak görülmektedir. Onun şiirlerinde Anadolu âşıklarının ortak kullandıkları suna boy, kömür
göz, ceren vb. söyleyişlere özenle yer verilmiştir. Kimi dizelerinde: On para etmez darası Herkesle açık arası Koca köyün yüz karası Şu bizim köyün şeytanı biçiminde Anadolu köyünü
dillendirip köylü âşık kimliği ile: Eminî’yim lak lak
leylek Zaten battık evlek
evlek gibi şiirlerine damgasını
vurmuştur. Büyük kentlerde uzun yıllar kalmasına karşın hep köy kültürünü
yaşatmış âşıklardandır. Köy ortamında yetişmiş bir
âşığın doğa karşısında tutumu, zamanında yağan yağmurun bereketi, “Bir çekirdek verdim dört bostan verdi” diyen
Veysel’in dillendirdiği gibi mahsulün verimi vb. yönde olur. Kimi kez Eminî’de de: Bir afet erişti reçbere
bu yıl Ekinleri dolu vurdu bu
sene gibi doğal bir söylem olarak
yer yer görülürken: Her bahçeye girip talan
eyleme Bülbülün tarifi gül ile
olur ve Satır satır yaprak
yaprak okudum Ağaçtan, meyveden,
daldan geçtik biz deyişlerindeki gibi yarar
düşünülmeyen doğa konumunda sergilenmiştir. C.
AŞK Âşık edebiyatında ustalığın
belgesi ele aldığı konuları en iyi biçimde işleyebilmesidir. Âşıkların da
işledikleri temel konuların başında aşk gelmektedir. Her varlık aşk
denizindedir fakat hepsinin aşk algılayış biçimi aynı değildir. Her biri
yeteneği ölçüsünde ve düzeyinde aşk duygularını yansıtır. Sevdiğim aşkınla yandım
tutuştum Hasretin bağrımı yaktı
ha gel gel ve Aşk ile sevgidir insan
mayası Bizi yaratanın cemal-i
aşktır ya da İnsanlığın temelini aşk
ile Örmesini bilmeyenler
kör kalır Her baktığı yerde
Hakk’ın nurunu Görmesini bilmeyenler
kör kalır diyen Eminî’de beşeri aşk ve
ilahi aşk bir ırmağın iki ayrı kolu gibidir. Aşkın iki vadisini Eminî’de ayrı
ayrı ele almak gerekir. I.
Eminî’de Beşeri Aşk Aşk, âşıklık geleneğinin temel
konusudur. Sevgi ve sevgili kavramları çerçevesinde âşığın duyguları
biçimlenir. Eminî’de kadınların ayrı bir
yeri vardır. Güzelleri tanımlamak için ilginç benzetmelere yer verip: Sarı çiçek selvi boylu
maralım Esen acı poyraz
yelimsin benim biçiminde mazmunlardan
yararlanmış, doğadaki ahenkle yaşama sevincini bütünleştirip estestik duyguları
canlı tutmuştur. Aşkı dile getirirken: Bülbüller öter güllerde Ben yaralı yar yaralı biçimindeki söylemleriyle de âşık
edebiyatında çok bilinen gelenekçi bir tutum sergilemiştir. Gerek halk şiirinde, gerekse divan
şiirinde âşık daima bir özlem ve ıstırap içinde zamanı ah vah ile geçiren
kişidir. Sevgiliden hep ilgi beklemesine karşın her zaman sitem görür. Âşık için sevgili güzellerin
şahı gönlünün sultanıdır. O da pek çok âşık gibi güzellerin aşkından yanıp tutuşmuş: Âşık oldum olalı Sana gönül vereli Kurudum gazel oldum Seni sevdim seveli gibi deyişleriyle duygularını
gizlememiştir. Güzelleri tanımlamak için
kullandığı benzetmeler şiirine ayrı bir hava katmıştır. Onun şiirlerinde selvi
boy, şeker dudak, gül yüz, gül kokusu, maral, bağban, ak göğüs gibi
söylemlerle: Gönül düştü bir güzelin
bendine Eylenip yanında kalasım
gelir İzin verir mi ki sorsam
kendine Ak göğsün üstünde
ölesim gelir deyişinde olduğu gibi Karacaoğlan edasının yanı sıra: “Bu maral ey peri suret Çok açtı bağrımda yara gözlerin” (8) diyen Emrah tarzını akla getirmektedir. Senin ateşine düştüm
düşeli Şu dünya başıma dar
Leyla Leyla biçiminde türkü formunda aşkı,
sevdayı ünleyen Eminî: Ahu gözlüm sen bu elden
gideli Garip gönlüm bir hoş
oldu gel gayrı diyerek sevdiğinden ayrı
kalmanın hüznünü tele dökmüş, Aklımı başımdan aldı Gamlı gözler kara
gözler Beni dertten derde
saldı Gamlı gözler kara
gözler ve: Aşkın sahrasına geçtim
oturdum Leyla’yı Mecnun’a çölü
bana sor Acıyı tatlıyı yedim
bitirdim Çiçeği arıya balı bana
sor ya da: Eminî’yim yeter artık
yoruldum Nice yıllar aktım aktım
duruldum Tabiatta her güzele
vuruldum Şu aşkın atına
binmekten bıktım diyerek aşk acısının gönlünde
yaptığı tahribatı dile getirmiştir. Karacaoğlan ve pek çok âşık gibi doğadaki birliğin ve ahengin farkında
olan Eminî de: Her sevginin simgesidir Bülbüller, güllere âşık Her çiçeğe konar kalkar Arılar, ballara âşık diyerek kimi şiirlerinde
doğanın insan üzerine yaptığı etkiyi vurgulayıp gölleri, pınar başlarını yaşama
sevinciyle bütünleştirerek betimlemiş, güzeli anlatırken: Sönük kalır mevsimlerin
gülleri Misk amberin kokususun
çiçeğim Her şey solar sen
solmazsın içimde Âlemlerin nakışısın çiçeğim gibi söyleyişlerle insanın estetik
duygularını canlı tutup yaşama sevincini aşılamıştır. Eminî, sevince tam seven
Anadolu delikanlısı gibi davranmış, bu davranışını içten ve samimi duygularla
dizelere ustaca aktarmıştır. Güzel seni candan sevmemek
için Ya toprak
olsaydım, ya taş olsaydım deyişindeki açık sözlülüğü,
yine: Ela gözlerine kurban
olduğum Kesme selamını bir
selam gönder dizelerindeki içtenliği: Güzellerin gönlü olsun
mezarım Ruhumu beslerim
mutfaklarından söylemi gerçek aşk adamı
kimliğini sergilemiştir. II.
Eminî’de Tasavvuf ve İlahî Aşk Ruhun kendisini Tanrı sevgisine
adama olarak da yorumlanan tasavvuf,
İslâmiyetin kaynaklarından hareketle dini prensiplerin konu ile ilgili
yönlerini inceleyen, derinleştiren, bunları yaşam biçimine sokup başkalarına
aktarma yollarını gösteren bir etkinliktir.
Her şeyden
önce bir gönül terbiyesi olan tasavvuf ve ilahî aşk, Eminî’nin şiirlerinin önemli bir bölümünde
kendini hissettirmektedir.
Eminî, mutasavvuflar gibi kendini ve bütün evreni, tümvarlıklarıyla mutlak birliğin yani Tanrı’nın nesnel görüntüsü sayar. Eğer bulmak istiyorsan
Mevlâ’yı Toprakta, betonda,
taşta ara bul Tüm gördüğün varlık
onun resmidir Tipide, boranda, kışta
ara bul Görmek isteyene bunca
serdedir Görmek istemezsen elbet
sırdadır Her nereye baksan işte
ordadır İnsanda, balıkta, kuşta
ara bul ve: Şu dünyaya kaç kez
gelip gittiğim Zindancı başıyla
cellada sorun Hak için canımı feda
ettiğim Zindancı başıyla
cellada sorun Bir zamanlar Mansur
geldim kestiler Nesimî’yim dedim derim
yüzdüler Pir Sultan’ım dedim
tuttu astılar Zindancı başıyla
cellada sorun gibi deyişleri bu görüşün
kanıtlarıdır. Yaratılan her şeyde tanrıyı görmek tasavvufun temelini
oluşturmaktadır. Bu görüşleri nedeniyle Hallac-ı Mansur ve Nesimî canlarından
olmuşlardır. Tasavvufî aşk yolunu şiirlerinde
dile getiren Eminî, başka din anlayışlarına da karşı değildir. Eminî Tevrat’ı,
kur’an’ı bildi İncil’i sen yazdın bir
kitap oldu gibi deyişleri bunun kanıtları
arasındadır. Dini unsurları birçok şiirinde
konu eden, Kur’an, Peygamber, cennet, cehennem, melekler ve kimi din ulularını sık sık dile getiren
Eminî Alevi-Bektaşi kültüründen gelme oluşu nedeniyle ve yaşamı boyu bu
kültürle haşır neşir olması sonucu Bektaşi kültürüyle kimliğini
şekillendirmiştir. Pek çok şiirinde Allah-Muhammet-Ali üçlemesi ön planda
gelmiştir. Ehlibeyt’e saygıda kusur etmemiş, yari geldikçe 12 İmam’ı
dizelerinde zikrederek duvazların güzel örneklerini vermiştir. Burada göz ardı edilmemesi
gereken ince bir nokta vardır. Tasavvufi şiirler genellikle Sünni, bunların
Alevi-Bektaşi felsefesini içerenleriyse Batinî özellikler taşır. Mevlâna,
Mahmut Hüdaî, Erzurumlu İbrahim Hakkı gibi mutaavvuflar Sünni; Ahmed Yesevî,
Yunus Emre, Pir Sultan Abdal gibi Alevi-Bektaşî felsefesi içinde şiirler
söyleyen âşıklar ise daha çok Batinî özellikler taşır. Bunlardan tasavvufî görüşle
söylenmiş aynı bağlamdaki şiirlere bir grubu nefes, ilahi vb. derken, diğer
grubu deyiş, deme, duvaz vb. adını vermektedir. İkinci gruptakilerin şiirleri
ilerici özle yoğrulmuş olup Ehl-i Beyt sevgisiyle örülmüştür. Âşık Eminî de
ikinci gruptaki âşıkların yaşayan önemli
temsilcilerindendir. Ç.
CUMHURİYET VE ATATÜRK SEVGİSİ Türk edebiyatında en çok
işlenen konulardan biri Atatürk ve Cumhuriyettir. Yurtsever bir kimliğe sahip
Eminî de bu konuyu dile getiren pek çok şiir yazmıştır. Bu şiirlerin ortak
teması çağdaş düşünceli bir insana yaraşır biçimde cumhuriyete ve Atatürk’e
bağlılık olarak öne çıkmaktadır. Vatan
sevgisini her fırsatta dile getiren Eminî: Silip karanlığın
fırtınasını Yelleriyle Cumhuriyet
kurdular Mustafa Kemal’in
önderliğinde Elleriyle Cumhuriyet
kurdular ve: Hayranım vatanın her
iklimine Bir cennete benzer eli
bu yurdun Kış gider yaz gelir
mevsim değişir Lâle sümbül kokar gülü
bu yurdun. derken aynı zamanda doğayı
sembol kullanmış, gülün lale, sümbül kokması, bir nevi vatan topraklarında
yaşayan farklı kültürdeki insanların iç içe geçmişliğini, oluşan mozayiği
simgelemiştir. Atatürk’e büyük hayranlık duyan
Eminî, her fırsatta ona olan sevgisini dile getirmiş: Ulusça birleşip birlik
olmamız Atatürk’ün önder
oluşundandır Zalimin zulmünden tüm
kurtulmamız Lanet defterini
dürüşündendir biçiminde dile getirmiş, Atatürk’ü
bir kurtarıcı olarak görmüş, hayranlığı onu tanıdıkça katlanarak artmıştır. Öyle bir kükreyiş ki Atatürk’ün izinde Medeni anlayış ki Uygarlığın yüzünde Cumhuriyet şan bizim Yolumuz Kemalizm” biçiminde dizelerin yer aldığı
“Cumhuriyet Şan Bizim” adlı şiir
gibi birkaç şiiri, 1981’de TRT’nin açtığı Atatürk’ün doğumunun 100. yılı
“Atatürk Destanı” yarışmasında yayınlanabilir nitelikte bulunmuştur. Atatürk ve Cumhuriyet içerikli şiirlerinde: Hep beraber bağlıyız Biz bu Cumhuriyet’e Babamızın oğluyuz Kavuştuk hürriyet’e diyerek dile getirdiği gibi, vatan, millet ve bağımsızlık aşkı onun için tek
idealdir. Çalışan bir millet
geride kalmaz Vatanın aşkıyla koşan
yorulmaz Ulusun gücünün sınırı
olmaz Bir istiklâl bir
özgürlük bir vatan gibi hamasi duygularla yüklü
şiirler söyleyen ve çağdaş bir Türkiye özlemi çeken Eminî cumhuriyete
bağlılığını gençliğe: Bu ulusun eseri Koru Cumhuriyeti Atatürk’tür önderi Koru Cumhuriyeti” biçiminde öğütlemiştir.
[1] Âşık Eminî Düştü, Ummanda Zerreyim Deryada Nokta, Ank. 2009, s.21 (Nail Tan’ın Sunuş Yazısı) [2] Ayhan Aydın, Cem Vakfı Veb Sitesi [3] Âşık Emini Düştü, Ummanda Zerreyim Deryada Nokta, 2009, Ank. s.35 [4] Âşık Eminî Düştü, Ummanda Zerreyim Deryada Nokta, Ank. 2009, s.24 [5] Metin Karadağ, Erzurumlu Emrah, Yaşamı, sanatı. Şiirleri, Ank. 1992, s.155 [6] Hayrettin İvgin, Mehmet Yardımcı, Zileli Ceyhunî, Hayatı, Sanatı, Şiirleri ve Diğer Ceyhuniler, Ank. 1996, s.38 [7] Mehmet Yardımcı, Hayrettin İvgin, Zileli Fedaî, Ankara 1983. s.46 [8] M. Karadağ, a.g.e. s.64
KAYNAKÇA DÜŞTÜ, Eminî: Atatürk’ün Türkiyesi,
Ankara,1981 DÜŞTÜ, Eminî: Gönül Deryası,
Ankara,1990 DÜŞTÜ, Eminî: Ummanda Zerreyim Deryada
Nokta, Ankara, 2009 İVGİN, Hayrettin: Tellerimiz Atatürk’ü Çağırır,
Ankara, 2004
|