Âşık Remzâni |
VARMA YEZİDİN YANINA
Emel SUNGUR
“Varma
Yezidin Yanına Kokusu siner tenine” Bu
bizim camiada çok bilinen, çok nefret ettiğiniz, kin duyduğunuz kişilere
söylenen bir sözdür. Kimi ne ifade etmek istediğini bilir, kinlenmiştir onun
için söyler kimi de duymuştur dilden dökülen bu kelimeleri söyler çıkmıştır
artık bu söz ağızdan hak etmeyen bir kişiye ithaf edildiyse yakar onu ölene
kadar kalan bir sızıdır artık yürekte. Böyle
bir olaya şahit oldum onu sizlerle paylaşacağım buna her halde Edebiyatta
kıssadan hisse kapmak diyorlar. Çok
uzun yıllar önce tanıdığım iki yakın arkadaş vardı içtikleri su ayrı gitmezdi,
dosttular, yoldaştılar, candılar. Dertler paylaşılırdı bu dostluk öyle saatlik
falan bir dostluk değildi yılların dostluğuydu. Artık öylesine kaynaşmışlardı
ki “et tırnak” misaliydi, birbirlerine gücendikleri, kırıldıkları anlar elbette
olmuştu ama aşmışlardı bütün bu düzenin dayattığı örseleyen sorunları, sorsalar
hangisi Alevi, hanginiz Sünni diye yanıt o kadar basitti ki “can’ız” derlerdi. Dedim
ya bu dostluk yılların dostluğuydu, 30 yıl önce 70’li yılların sonunda ki
yıllarda böylesine etraf dostlarla! dolu değildi, o nedenle bir birlerinin her
türlü feryadını birlikte yaşadılar. Yıllar
geçti öylesine kanıtlandı ki bu “can” olmak çok demişlerdi bir birlerine
kardeşten öte diye. Ama
nasıl bir içten içe yaşanan kin varmış ki bir gün su yüzüne çıktı ve yazının
başlığını can dediği canı için söyledi “varma yezidin yanına” kimdi bu yezit
acılarını paylaşan, dost elini esirgemeyen, acısını kendi acısı hisseden,
yaşanan acılarda kavrulan, diğer canın yaşadığı acıyı, ateşi kendi evine
düşürüp, ayni derinlikte damarlarından akan kanı donan, gece kavrulan,
dudakları kuruyan, bağrı yırtılıp, yüreği dışarı düşen bu yezit kimdi bu canın
söylediği? İçine
dert olmuştu canın yol arkadaşının ona söylediği sözler. Can
dediğine söylenmeyecek kelamdı söylenenler, yoluna yoldaş olana kondurulmayacak
karalamaydı yalandı söylenenler, iftiraydı. Yüzyılların
hesaplaşması mıydı, geçmişin yaşanmışlığının sorumluluğunu kırk yıllık dostluğa
yapıştırmak mıydı, belki de yezitlik oydu, işte o zaman kokusundan uzak durmak
gerekirdi. Canı
acıdı yılları tekrar gözden geçirdi, tarihi anımsadı bu sözler onu böylesine
yakan sözler ona Maraş’ı hatırlattı bir gece önce komşu olanların nasıl bir
birini ertesi gün yaktığını, yok ettiğini, katlettiğini anımsadı. Bunu
yapanlar insan olamazdı. Ama can dediğine ölene kadar kapanmayacak bu yarayı
açanlarda Yol için, Aşk ile inanarak yola çıkanlar olamazdı, hani 72 millete
bir nazarla bakmak, hani can olmak. Ne
can olun, ne de can dediğinize yezit deyin. Ve
bırakın inandığım can olmayı yaşayayım dedi yılların dostu ve kapıyı kapattı
sessizce uzaklaştı oralardan, nereye gittiğini ben biliyorum, karar vermişti
yıllarını inandığı yolu, bu Aşkı aracısız yaşamaya belki hep bekledi ve
anlamaya çalıştı “ GELME, GELME, DÖNME, DÖNME”’ nin ne anlama geldiğini. Anlamaya
çalıştı “BELDEN GELEN DEĞİL YOLDAN GELENİN” ne demek olduğunu, Duydum
ki dil yarası onarılmaz dertlere neden olurmuş, duydum ki dostluk parayla
satılırmış, duydum ki mal, mülkmüş gerçek dünya birilerine göre o zaman yeniden
anladım Pir’im Pir Sultan’ın yaşadığı acıları, dostun gülünü, etrafındakilerin
terk edişini ve tekrar döndüm tanıdığım cana ve eğer böyle ciğerler olmasaydı
Pir’im olmazdı dedim. Bu sana yezit diyenlerde olacak, 72 millete bir nazarla
bakanlarda. Bizim yolumuzu 72 millete bir nazarla bakanların yolu bu yoldan
bizi hak ayırmasın, can dostuna yezit diyenleri düştükleri bu gafletten Alevi
uluları uyandırsın. AŞK
İÇİN YOLA ÇIKANLARLA, HAK İÇİN HAKKA YÜRÜMEYİ GÖZE ALANLARLA, CEKETLERİNİN VE
KOLTUKLARININ İÇİNE SIĞINANLAR ARASINDAKİ AYRIMIDA YOL GÖSTERİCİLERİMİZ
İNANIYORUMKİ DEĞERLENDİRECEKLERDİR. |