Âşık Remzâni |
TARİH TEKERRÜRDEN İBARET
Emel SUNGUR
Uzun
yıllarımı verdiğim demokratik Alevi Örgütlenmesinde” çok büyük farklılıklar
yoksa bir araya gelinsin söyleminin” en fazla yaşama geçmesi için uğraşanlardan
biriyim. 2 Temmuz sonrası yaşanan onlarca çelişkiye rağmen çağrılı olsam da
olmasam da demokrasi, Alevi sorunları, Barış, Zorunlu Din Dersleri vs.
başlıkları altında yapılan her eylemde olmaya çalıştım. Çağrıyı yapan kuruma
dikkat ettim ancak ondan fazlada söyleneni anlamaya çalıştım. Vakıf
başkanı olmama rağmen en diplerde, vakfımızın adı okunmasa da olmaya çalıştım.
Birincil olarak yapmamız gereken; Demokratik Taleplerimizin dile
getirilmesiydi, elbette getirenlerin bunun gerçeklemesini istiyorlar mıydı,
söylediklerine inanıyorlar mıydı o da çok önemliydi. Bizler yıllarca bazı
söylemleri hiç değiştirmeden ısrarla söyledik. Biz söyledik bizlerle başlayan
bu süreçte bazı kavram ve kurumlar tartışılmaya başladı. Bu süreçtir ilk defa
Diyanet İşleri Başkanlığını tartışmaya açan.
Diyanetİşleri Başkanlığı ile ilgili tartışmalar 1980 yılından sonra SHP’nin parti
programı tartışmasında dikkatle anlamaya çalıştığım bir söylemdi. İsimlerinin
bir kısmını hatırladığım komisyon üyeleri içinde Tevfik Çavdar Hoca ve Türkan
Akyol’u, Yiğit Gülöksüz’ü hatırlıyorum. En çokta o dönem Ercan Karakaş’ın il
başkanı olduğu İstanbul ilin önerilerini. Direnen bir yapı vardı karşımızda
Diyanet İşlerinin yapısı tartışılamaz diyen bir yapı. Böyle başlayan süreç bizi
2 Temmuz 1993 yılında Sivas Katliamıyla karşı karşıya getirdi. Sivas’a gitmeden
önce bundan tam 21 yıl önce bir kurultay çalışması başlatılmıştı ve uzun
tartışmalar yaşandı o süreçte kurultayın adı ALEVİ KURULTAYI’mı olsun,
DEMOKRASİ KURULTAYI’mı diye kurultay tam olarak gerçekleşemedi ancak karar
Demokrasi Kurultayından yana çıkmıştı. 1993
yılının ardından gelenler kimimizce belleklerden silinmeyecek biçimde
zihnimizdeki yerini koruyor. Sivas davasının devamı ve Alevilerin Demokratik
taleplerinin sesli dile getirildiği günler ardı ardını kovalamaya başladı.
Artık toplumun vicdanlı kesimi Diyanete dair tartışmaya, kurumda büyük
haksızlık olduğunu söylemeye başlamıştı. Toplumun pek çoğunun ilgi alanında
olmayan bu kurum Alevi Örgütlerinin düğmeye basmasıyla dikkatleri üzerine
çeliyordu artık. Toplum Diyanet İşleri Başkanlığının yapısını, personel
sayısını, bütçesini tartışmaya başlamıştı, toplumun duyarlı kesimlerinin ilgi
alanı olmuştu. İşte o süreci başlatan Alevi kurumları bu süreçle birlikte
toplumun demokratikleşmesi için de yola çıkmıştı. Hiç unutmadığım bir tarihte
sekretaryasını yürüttüğüm DEMOKRASİ KURULTAYI bileşenlerinin tartışma konu
başlıklarının biri de mutlaka Diyanet İşleri Başkanlığı oluyordu. Demokratik
Alevi Kurumlarıyla birlikte çalışmayı yürüten TTB, TMMOB, TOB, DİSK, KESK
hepsinin büyük ölçüde ilgi alanlarından olmuştu bu salt Hanefi mezhebine hizmet
eden ve laiklikten uzak olan bu kurum. Herkes toplu halde başlamıştı “DİYANET
İŞLERİ BAŞKANLIĞI KALDIRILMALI “ demeye. Biz bunları söylerken ortak bir tavır
sergilemeye çalışırken bir Alevi Örgütlü yapısı ısrarla Diyanet İşleri
Başkanlığında bir genel müdürlükte olsa almayı savunmaya başlamıştı. Çok iyi
hatırlıyorum o süreci bir genel müdürlüğe bile eyvallah denilmişti, dedelerin
maaşa bağlanmasından bahsederken iştahlar bile kabarıyordu. Hani
kararlıydık ya Diyanet İşleri Başkanlığı kaldırılsın demeye. Bu süreç böyle
devam ederken bizler meydanlarda demokratik taleplerimizi dile getirmeye
çalışırken birileri de “ÖRTÜLÜ ÖDENEK” kanalıyla bir yandan kendini, bir yandan
az da olsa yapısını beslemeye çalışıyordu. Elbette
İnançsal beklentilerimiz vardı ama bunu bize sağlayacak olan EBUSUUD
ZİHNİYETİNİ yaşam biçimi haline dönüştüren bu devlet yapısı olamazdı. Tarih
sayfalarına binlerce katliam ve kıyamla geçen bu tarihi değiştirmek ancak kendi
direncimiz ve örgütlü yapımızla mevcuttu. Bize bir Alevi Çalıştayı adı altında
tamamen Sünni ve Arap Aleviliği projesini sunmaya çalıştılar. Elbette oralarda
neler konuşuldu, nasıl bir süreç yaşandı onları anımsıyoruz. Muhabbetlerine (
neden güvenilirse) güvenilip yapılan samimi konuşmalar aradan zaman geçince
bizlere tam bir zehirli ok olarak döndü. Ham bir hayaldi bu zihniyetin CEMEVİNİ
İBADETHANE olarak kabul etmesi, DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞINI KALDIRMASI,
ZORUNLUDİN DERSLERİNİ KALDIRMASI. Kapıldı bazı canlar bu hayalin peşine
gördüler ki bu hayal binlerce yüzyılın dünyasını yok edecekti, gecikmeden
bazıları fark ettiler. Teker teker ayrılanlar oldu çalıştay sürecinde elbette
saman altından su yürütenlerde. Artık seslendirmenin zamanıydı bu süreçte
kimler nerelerde görev almıştı, yoksa arsamı almışlardı, kendileri için bir
çıkarı mı vardı onu bilemem ama elbette şunu bilirim oralarda dolanan
Alevilerde vardı artık.
Sonuçtamilletvekili listesine yansıyan topu topu 3 – 5 kişiydi toplumsal talepler
yerine kişisel taleplerini öne çıkaran. Siyasi iktidar son yıllarda artık alenen
savaş açmıştı Kızılbaşlara Suriye ile kavgasını sürdürürken asıl kavganın
Türkiye’de yaşayan Kızılbaşlara yansıyacağı alenen belliydi. Yaşam biçimimizi
değiştiriyorlardı, değerlerimizle alay ediyorlardı, inanç merkezimize ucube
diyorlardı ama bizlerde çağırınca bunları unutup koşuveriyorduk huzura.
Muharrem ayında adını “İFTAR YEMEĞİ” dediler hiç sorgulamadan,” bizde iftar
yemeği yok” demeden gittik, hadi velev ki gittiğimiz zaman söyledik ne değişti
olumlu olarak o günden bugüne Alevilerin yaşamında çağrılsak ama yine gitmek
için sıraya gireceğimiz kesin. Biz
suyun yüzünde açık açık taleplerimizi ifade ederken din dersi yerine yetmez bir
daha olsun dediler, Cemevlerimize tapusu olmasına rağmen engel koymaya
çalıştılar binlerce baskı devam ediyordu ama bir kısım Aleviler için herhalde
böyle değildi. Çünkü o cenahta ses yoktu. Bu sessiz kesim yıllardır
Cemevlerinde verdiği “ALEVİ İSLAM HİZMETLERİNİ” bugün geldi ve İslam Bayrağı
altında barış noktasına taşıdı. Kızılbaşım,
kendi tercihim, böyle inandım, doğru olduğunu, adaleti, eşitliği, hak ve
hukuku, edep ve erkanı, eşikten içeriye girdikten sonra üryan olmayı, boş gelip
dolu dönmeyi öğrendim. Zaten bütün bunlar için Kızılbaşım Aşk ile yola baş
koydum. Eğer ki benim adım Alevi İslam’sa burada olmazdım, adım Kızılbaş ve
öyle kalacak. Tablo
vahim AKİL ADAM TABLOSU içinde yola çıkacağım hiç kimse yok yandık yine bize
yeni büyük bir tehlike var ve de AKİLLERDEN.
|