Sivas
Şehitleri Londra’da Anıldı
Ahmet
KOÇAK
Sivas
Katliamı 2 Temmuz 2014 günü Londra’da yapılan bir yürüyüşle protesto edildi.
Londra’da İngiltere Alevi Kültür Merkezi ve Cemevinin önünde toplanan yaklaşık
yüz elli can, Hackney Common Park’da bulunan “Pir Sultan Abdal, Sivas Şehitleri
Anıtı”na kadar sloganlar atarak yürüdü. Yürüyüşe katılan canlar, “Sivas’ın
Işığı Sönmeyecek”, “Sivas’ı Unutma Unutturma”, “Yaşasın Halkların Kardeşliği”
sloganlarını attıktan sonra Sivas’ta yitirdiğimiz her can için yoklama aldı.
Britanya
Federasyonunca düzenlenen anma, katılan canların bir dakikalık saygı duruşuyla
başladı. Daha sonra Britanya Alevi Federasyonu adına basın açıklamasını Hüsnü
Dalkılıç okudu. Basın açıklamasında özetle şunlar söylendi:
“2
Temmuz 1993 günü Pir Sultan Abdal’ı anma etkinlikleri için Sivas’a giden ve
aralarında on iki yaşında çocuklarımızın da olduğu canlarımız devletin
tezgâhıyla gericiler tarafından öldürüldü. Sivas Madımak Oteli’nde on binlerce
dinci gerici ve faşist güruh otuz beş yazar, aydın, sanatçı ve otel işçisini
katlettiler.
Aradan
yirmi bir yıl geçmesine rağmen devlet sorumluları bulmak ve yargılamak
istemedi. Davayı zaman aşımına uğratarak katilleri mükâfatlandırdı. Sivas
katliamı davasında katillerin avukatlığını yapan kişiler TBMM’de milletvekili
ve bakan yapıldılar. Katilerinin avukatlarının pek çoğu bugün AKP hükümetinin
içinde bakan ya da milletvekili olarak görevlerini sürdürüyor.
2
Temmuz 1993’ten günümüze kadar her 2 Temmuz’da katledilen canlarımızı anmak
için Madımak önüne giden ailelerimiz, kurumlarımız ve demokratik kitle
örgütleri polisin saldırısı ve baskısıyla karşılaştı.
Yirmi bir yıldır ‘Madımak utanç müzesi olsun’ çağrımıza kulak tıkayan devlet, önce
acımızla dalga geçti ve aynı mekânın uzun yıllar kebapçı olarak işletilmesine
destek verdi. Uzun mücadelelerimiz sonucu kebapçıyı kapatmak zorunda kalan
devlet dalga geçer gibi aynı binayı sözde bilim ve kültür merkezi olarak
değiştirdi. Binanın giriş salonuna bir tabela koyarak orada katledilen
canlarımızın isimlerini yazdı. İnsanlarımızı katleden ve otel binasına gelerek
daha fazla insanımızı yakmak isteyen ama kendi ateşlerinde yanarak ölen o iki
katilinde adları aynı tabela da yazıldı.
Biz Aleviler, Madımak utanç müzesi
oluncaya kadar bir daha tekrarlanmaması için bu ve benzeri katliamların eğitim
sistemi içinde gelecek nesillere anlatılıncaya kadar, katliamın tüm sorumluları
yargılanıncaya ve cezalandırıncaya kadar mücadelemize devam edeceğiz.
Bugün kapımızda olan tehlikeler
örgütlenmeyi ve korunmayı gerektirmektedir. Bu nedenle örgütlenerek, bir, iri
ve diri kalmaya, katillerden hesap sormaya ve yeni madımaklara asla izin
vermemeye kararlıyız.”
Basın açıklamasını okunmasından sonra İAKM
Cemevi Başkanı Yaşar Demiralay kısa bir konuşma yaptı. Demiralay özetle şunları
söyledi:
“Merhaba arkadaşlar…
Artık biliyorsunuz, biz tarihi
yazmıyoruz, yaşayarak, görerek yaşıyoruz. Kerbelâ’dan bu güne kadar aynı
katliamlar devam ediyor. Yalnız renk ve isim değiştirerek geliyor. Biliyorsunuz
bugün otuz üç canımız canlarının bedelini canlarıyla ödediler… Bunun gelecek
günlerde de gelecek yıllarda da olmayacak garantisi yoktur.
Bizim yapabileceğimiz tek şey
birbirimizi sayarak, severek güçlü bir örgütlenme modelini ortaya koymamızdır.
Onun dışında sürekli küçülerek, parçalanarak, zayıf düşerek; her on yılda bir
dayanılmaz acılar yaşıyoruz. Bunları yaşamamak için mutlaka örgütlenmemiz
lazım. Mutlaka gerekli tedbirleri almamız gerekiyor. Başka çaremiz yoktur. Tek
çare örgütlenmedir.
Bugün Alevi’dir, Sünni’dir Kürt’tür
diye bizi bölüyorlar. Sünni dostlarımızda da bizi destekleyenler var. Bizi
böldükçe küçültüyorlar, küçülttükçe de bize katliamlar uyguluyorlar. Bizim
artık iki sınıf olarak bu zihniyete karşı mücadele etmemiz gerekiyor. Ezilen ve
ezenler olarak… Ezilenler olarak ezenler karşısında dik durmamız gerekiyor.
Bunun dışında pek bir çaremiz yoktur.
Saygılarımı sunuyorum.”
İAKM Başkanından sonra konuşmasını
yapması için Edinburgh Pir Sultan Abdal Kültür Derneği ve Cemevi Başkan
Yardımcısı Eren Tepe’ye söz verildi. Eren Tepe şunları söyledi:
“Değerli arkadaşlar…
Edinburgh Pir Sultan Abdal Kültür
Derneği ve Cemevi adına sizlerle beraber olmaktan gurur duyuyoruz. Hepimizin de
bildiği gibi Madımak Katliamı demokrasi tarihinin gördüğü, insanlık vicdanının
canlarla birlikte yakıldığı kara bir leke olarak kalacaktır. Bu kararmış
zihniyetten dolayı utanç duyması gerekenler bizler, yirmi bir yıldır sadece
karanlık kalmış Madımak Katliamı için değil, kültürümüz uğruna yaşanmış bütün
katliamların aydınlığa çıkması için mücadele veriyoruz. Bizler unutmamak,
unutturmamak adına, sesi çıkmayan sesler adına, hesap sormak adına
alanlardayız; hep de olacağız. Ta ki gereken hesaplar verilene kadar.”
Sivas üzerine yazılan şiirlerin
okunmasından sonra İngiltere Alevi Gençlik adına Elvan Asutay konuştu:
“Sevdanın güzelliğinde, canın cana
hasretinde, inançlı yürekleriyle sevdanın ateşlerinde yananlara selam olsun.
Otuz üç masum yürek türkü söylüyor,
semah dönüyor, şiir okuyor, cem olmuş bir halkada… Küçüğü büyük, büyüğü küçük,
eşit özgür bir dünyanın özlemiyle barışa ve dostluğa yürüyorlar.
Tarih 2 Temmuz 1993… insanlık yeni bir
katliamla sarsılıyor. Kıyıcılar, yobazlar, iş birlikçiler iş başındaydı. Devlet
desteğiyle katlettiler. Sandılar ki, biteriz biz Madımak’ta yakılarak,
katledilerek Maraş’ta, Çorum’da, Gazi’de ve son olarak Gezi’de… İşte yine Temmuzun
ikisinde dünyanın her yerinde gençliğimizle, geleceğimizle ve örgütlü gücümüzle
alanlardayız.
Aleviler inancına daha çok sahip
çıkıyor. Bu yüzden Sivas daha da seslendirilecektir. Hakk’a yürüyen canlarımız
sadece 2 Temmuzda değil her gün yaşatılacak. Bize bıraktıkları dava yaşadığımız
her alanda bayrağımız olacak. Bizler İngiltere Alevi Gençliği olarak and olsun
ki aldığımız nefes var oldukça Sivas davamız sürecek. Madımak müze olana kadar
mücadelemiz devam edecek. Her alanda, her davada bilin ki Alevilik sevdamız
büyüyecek.”
Daha sonra konuşmamı yapmam için bana
söz verildi. Anmada özetle şunları söyledim:
“Merhaba canlar…
Federasyon bildirisinde, Sivas
olaylarının nereden geldiğini, kimin tarafından yapıldığını arkadaşlar detaylı
bir biçimde açıklamışlar. Aynı şeyi tekrar tekrar söylemenin bir âlemi yok.
Şunun altını çizmekte fayda var: Bu katliam devlet katliamıydı, geçmişten bu
güne kadar devletin uyguladığı katliamlardan, özellikle Alevilere uyguladığı
katliamlardan, Ermenilere uyguladığı katliamlardan, diğer azınlıklara
uyguladığı katliamlardan farklı bir katliam değildi.
Evet, ‘Geçmişte ne oldu ne bitti?’yi konuşmaktan ziyade bugün ne yapmamız
gerekiyor? Dünyadaki özellikle Orta Doğu’daki konjonktürel-siyasal duruma
yönelik Alevi-Bektaşi toplumu nasıl bir gard alacak? Sürekli hükümetin ya da
benzeri grupların, belirlemiş olduğu gündemin peşine
takılıp gitmekten artık Alevi-Bektaşi örgütlülüğü vazgeçmek zorunda. Hem inanç
örgütlülüğü hem demokratik örgütlülüğü kendi gündemini yaratabilmeli ve kendi
gündemiyle demokrasi mücadelesinde bir adım ileri gidebilmeli. Yoksa
başkalarının getirmiş olduğu, önüne koyduğu yapay sorunlarla Alevi-Bektaşi
toplumu hala örgütlenmede sıkıntı yaşayacak ve – bunu dilim söylemeye varmıyor
ama– Suriye’deki benzeri olaylar kapısının önüne gelip dayanacak. Bu tespiti
yapmak için, bunu görmek için siyasal anlamda, çok derin bilgilere sahip olmaya
gerek yok. Bunun tarihte çok örneğini yaşadık. Hatta yakın bir zamanda yaşadık.
O nedenle, şunun altını çizmek
istiyorum. Örgütlenmek ama kendi dinamikleriyle örgütlenmek, başkalarının
dinamikleriyle değil. Alevi-Bektaşi toplumu Federasyon, Konfederasyon ve Alevi Kültür
Merkezleriyle örgütlenmesi lazım! Alevi-Bektaşi toplumu başta Hünkâr Hacı
Bektaş Veli Vakfı ve Serçeşme olmak üzere inançsal anlamda birliği sağlamak
zorunda.
Hünkâr ‘Bir olalım, iri olalım, diri olalım.’ diyor. Demek ki, o günde de
yani Hünkâr zamanında da aynı sorun varmış. Demek ki yine biz bir değilmişiz,
iri değilmişiz, diri değilmişiz ki Hünkâr o günde söylemiş. Ve ne hikmettir ki
sekiz yüz yıldır hala bir olup, iri olup, diri olamıyoruz. Artık olalım.
Bugün elimizde çok güçlü olanaklarımız
var. Çok güçlü iletişim ağlarımız var. Geçmişteki gibi değiliz. Bugün mevcut
olan durumu lehimize çevirebiliriz.
Evet, son cümle ben de arkadaşların
söylediği gibi, ‘Bir olalım, iri olalım,
diri olalım.’ diyorum. Hakk’a yürüyen canlarımızın devri daim olsun.”
Benim konuşmamdan sonra Sivas’ta katledilen
canlarımız için yoklama alındı. Sonra Britanya Demokratik Güç Birliği’nin
bildirisi okundu. Bildiri de özetle şunlar söylendi:
“2 Temmuz 1993’te Sivas’ta aydın,
sanatçı ve yazarlardan oluşan otuz üç canımızın dinci, gerici yobazlar
tarafından yakılarak katledilmesinin üzerinden yirmi bir yıl geçti.
Son yıllarda AKP gericiliğinin başını
çektiği devlet geleneği Alevinin direngen sesini yenemediği için yeni bir
saldırı hamlesini içerden yapmaya çalıştı. Satılmış uşaklarla Alevileri
yollarından çevirmeye çalıştı ama başaramadı. Buna karşılık örgütlerini
pekiştirmek isteyen Aleviler, cem evlerinin ibadethane sayılması, Alevi
inancının ders kitaplarında yer alması, zorunlu din derslerinin kaldırılması
konularında Türkiye'de ve Avrupa’da pek çok noktada sayıları yüz binleri bulan
tepkiler örgütlediler.
Kendilerince Alevileri hizaya getirmek
isteyenler Yavuz Sultan Selim gibi tarihin en büyük katliamlarından birine imza
atan, bir kimliğe proje ismi olarak kullanmalarını unutmayacağız.
Bizler Britanya Demokratik Güç Birliği
olarak Sivas katliamının yirmi birinci yılında hayatını kaybetmiş tüm
canlarımızı saygıyla anıyor, onların anılarının mücadelesini vereceğimize söz
veriyoruz. Unutmadık, unutturmayacağız…”
Bildirinin okunmasından sonra Sivas’ta
katledilen canlar için gülbank okundu. Anma töreni genç kızlarımızın döndüğü
semahla sona erdi.
- Makaleler -
|