Âşık Remzâni

 

 

 

Sevdiklerini Bırakıp Gitmektir

Zor Olan

 

Emel  SUNGUR UZMAN

Ekim 2015

 

Hani Yahya Kemal der ya;

 

“Günler kısaldı Kanlıca’nın ihtiyarları, Bir bir hatırlamakta geçen sonbaharları. Yalnız bu semti sevmek için ömrümüz kısa, Yazlar yavaşça bitmese, günler kısalmasa. İçtik bu nâdir içki’yi yıllarca kanmadık, Bir böyle zevke tek bir ömür yetmiyor, yazık! Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor; Lâkin vatandan ayrılışın ızdırâbı zor. Hiç dönmemek ölüm gecesinden bu sâhile, Bitmez bir özleyiştir, ölümden beter bile.”

 

Eğer zaman hızlı akıp geçmeye başladıysa veya fark ediyorsak zamanın akışını, yokuşu tırmanmaya başladığımız zaman değildir, artık o zaman, yokuşun sonuna gelmişiz demektir. Önümüzden akıp giden yol artık yokuş aşağı olduğu için öylesine çabuk geçer ki yolun sonu ve don değiştirme zamanıdır artık.

 

Yolun bittiği yere geldiğinde bir kez ardına bakarsın veya bakmalısın, bu artık insanın kendi ile hesaplaşması bile değildir, ama yine bakarsın aklına gelip seni gülümseten, kaşını çattıran, gözünü dolduran şeyler olur.

 

İşte bütün bu yüzünün çizgilerini oluşturan mimiklerin nedeninin tek adı vardır: Yaşam.

 

Hayat yazılı olarak verilmiş olur insanların ellerine doğarken, pembe ve mavi zarflar içinde. Korkarak açarsınız zarfları eğer size düşen pembe zarfsa çekeceğiniz acı ve sancılar daha fazladır, yanan yürek sancınız yine sancı ile dünyaya getirdiğiniz bebelerinizle kapanması mümkün olmayan acı ve mutluluğa dönüşür. Bu yazılı metni değiştirmektir yaşam denilen sürede mücadelen.

 

İç içedir her şey ana olduğun da parmağını kapıp meme diye emen bebeğin hayat boyu kendisi için güvence olacak bu parmağı arayacaktır artık. Elbette siz anne olarak da o minicik parmağı, pamuk bedeni, süt kokan şirin şeyi yaşı kaç olsa da koynunuza alacak ve sımsıkı sarıp koruyacaksınızdır.

 

Elbette yaşam sadece bu değildir. Merkez belli olmuştur, ancak hayat seni bunun dışında binlerce kavga ile tanıştıracaktır. Dünyan, kendin ve senin dışındakilerin ortak duracağı terazinin kefelerini aynı yapma çaban, ayakları çıplak bebelerin ayağına taş batmasın diye, toprak ayaklarını yakmasın diye, susayan dudaklar kanamasın diye ve her çocuğun ayakkabısının olduğu bir dünya yaratmanın mücadelesi; sadece elmayı tanıyan değil, muzu da bilen çocukların dünyasını kurma çabası bir ömrün zincirleri gibi birleşerek işte geldiğimiz yolun rotasını tayin edecektir.

 

Basit gibi görünen dilekler ne denli önemlidir çocuk dünyasında. İlk okumayı altı yaşında annemin yanında otobüsle Anıttepe’den Ulus’a annemin iş yerine giden bir çocuk olarak baklavacının adını okuduğum da öğrendiğim fark edilmişti. Bitmeyecek kavgamı o gün baklava alanlar ve alamayanlar arasında tercih yapıp belirlemiştim belki de.

 

Yıllar, gençken nasıl geçtiği belli olmayan yıllar, belki de hiç yaşanmamış gibi geçen duvara asılı her gün sararan fotoğraftan yaşanıldığı anımsatılan yıllar. “Sen mi böyle yaşadın sadece yoksa herkes mi böyle yaşıyor sorusunun yanıtı da “herkes” olmalı. Ve her yaşayan alacakları olarak terk ettiğini söylüyor bu dünyayı, seksen yaşında da insan “daha ne gün gördüm ki” diyor, on yedi yaşındakinden bahsederken yanında onun annesi yaşında birisi varsa, hemen o da aynı yaş grubuna girip “bizler” demeye başlıyor.

 

 

Demek ki yaşanılan tüm zorluklara ve her şeye rağmen hayat güzel kimse bu hayattan vazgeçmek istemiyor. Dileğim bunun farkında olanlar, kendi dışındaki insanlar için de hayatın güzel olduğunun farkında olup onlara da hayatı rezil etmesinler.

 

Ölüm için Yahya Kemal, “Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor/Lakin vatandan ayrılışın ızdırabı zor” dese de zor olan sevgiliden ayrılıştır, sevdiklerinden ayrılıştır. Yaşanan acıların izleri ile kavrulsak da zor olan yaşamdan ayrılmaktır ve elbette sevdiklerinden ayrılmak, gencecik bedenleri toprağa veren anaları anlamak gerekir.

 

Nerede, nasıl, kim için öldüğü veya öldürüldüğü hiç önemli değil, parmağını meme yerine emen yavrusu yoktur artık. Çünkü zor olan sevdiklerinin terk etmesi, bırakıp gitmesidir. Adına “don değiştirmek” desek de bir ayrılıktır, bir daha sarılmamak üzere ve bu ayrılıkların çoğu bu aralar Hak’tan değil, benlik duygusu ile yanan kuldan gelmektedir. İşte o nokta da kul hakkı ile don değiştirenler bu acılar sizden sorulmadan giderseniz biz de don değiştirene kadar bu acı ile kavrulacağız demektir.

 

Hünkâr bize yolu göstermiş “kul hakkı ile gitme” demiş. Hak bu kullarına da Hünkârın gösterdiği yoldan ders almayı öğretsin.

 

Aşk ile.

 

                                                          -  Makaleler  -