Âşık Remzâni

 

 

 

Hünkâr’ın Bel ve Yol Evladı

 

Sakine Ana Hakk’a Yürüdü

 

Namık Kemal DOĞANAY

Ocak  2016

 

Alevi -Bektaşilikte “yaşam, arlanma; ölüm, sırlanma”dır. “Arlanma”, Dört Kapı Kırk Makamı uygulayarak, kâmil insan olmak anlamındadır; “sırlanma” ise tenin biyolojik ölümüyle canın Hakk’a kavuşmasıdır.

 

Alevilikte, Hakk’a yürümenin iki yorumu vardır. Birincisi İkrar törenindeki “Ölmeden Evvel” ölümdür. Muhammed-Ali yoluna girmek; ölmeden evvel ölmek, yani ikinci kez doğuşa ermek demektir. Ölmeden evvel Hakk’a yürümek için yapılan törenlere İkrar Cemi adı verilmektedir.

 

İkinci ölüm ise, biyolojik ölümdür. Alevi- Bektaşi inancında, “yok olma” anlamına gelen ölüme inanılmamaktadır. İnancımızda Can’ın ölümü yoktur, aslına dönüşü vardır. Hakk’ın özünü taşıyan insan, Hakk’a yürümesiyle (biyolojik ölümüyle) birlikte, tekrar Hakk’a kavuşacak ve bütünleşecektir.

 

Ten fanidir, can ölmez

Gidenler geri gelmez

Ölür ise ten ölür

Canlar ölesi değil

               Yunus Emre

 

Hak Aşığı Sakine Ana

 

Ten fanidir, can ölmez” diyor Yunus Emre. Evet, inancımıza göre can ölmez, ten aramızdan ayrılır.

 

Sakine Anamızın da teni aramızdan ayrıldı.

 

Hasan Hulgu Rıza Efendim ve eşi Naile (Emine) Ananım kızı, Hünkâr Hacı Bektaş Veli Vakfı Mütevelli Üyesi Ali Doğan Ulusoy’un ablası, Dergâh Postnişinleri ve Vakıf Başkanı Safa Ulusoy ve Veliyettin Hürrem Ulusoy’un baldızı, Vakıf Mütevelli Üyesi Hasan İzkaya ve Hüseyin İzkaya’nın annesi, Sakine Ana’nın teni 28 Ocak 2016, Perşembe günü sabaha karşı aramızdan ayrıldı.

 

 

Hacıbektaş’ta 5 Mart 1937 tarihinde dünyaya gelen Sakine Anayı, çocukluğumdan beri tanırım. Benim ve ailem için Sakine Ana çok ayrı bir öneme sahiptir. Sakine Ana ve eşi Nejat Amca yazları Zile’deki evimize gelirlerdi. Zile ve köylerindeki taliplerin görgülerini yaparlardı. Bu durum babamların 1987 yılında Ankara’ya taşınmalarına kadar devam etti.

 

Musahip amcam Âşık Remzani’nin 1979 yılında Hakk’a yürümesi üzerine Zile’ye gelip, babama sarılıp ağlamasını; “Bundan sonra senin musahibin benim” demesini ve 1986 yılında Hakk’a yürüyen ablam Fadime için aynı gün İstanbul’dan gelip, annem ve babama sarılıp ağlamasını, teselli edişini hiçbir zaman unutmadım. O’nun, bu acılı günlerimizde yanımızda olması acımızı azaltmıştı. İstanbul’da sekiz yıl yatılı okulda okuyan kardeşimin de velisi Nejat amcam oldu. Kardeşim, bütün hafta sonlarını Sakine Ana’nın evinde geçirirdi. Kardeşime kendi çocukları gibi baktılar, giydirdiler, yedirdiler.

 

Sakine Ana, sadece benim ve ailem için önemli değildi; onu hayatında bir kez bile görmüş, tanışmış tüm canlar için de ayrı bir öneme sahipti. Adeta, Dergâh’ın İstanbul şubesiydi. Dergâh’a gidemeyen canlar, Dergâh niyetine onun evine giderlerdi. İstanbul’da Dergâh’a bağlı canları bir araya getirmede, kaynaşmayı sağlamada çok önemli işlevler yaptı.

 

Sakine Ananın evi, Dergâh’a yüz sürmek isteyip de gidemeyen, hastalıklarına veya hastalarına şifa bulmak isteyen, çocuk sahibi olmak isteyip de olamayan canların deva aradıkları ve inancını yaşamak isteyen taliplerin uğradığı yerdi. Muharrem aylarında ve aşure gününde evi canlarla, taliplerle doluydu. O, hep gülen yüzü ile taliplerini karşıladı ve uğurladı.

 

Muharrem ayında çilen bitiyor

Kerbelâ yavrusu Anam Sakine

Dediler bir suna çölde ağlıyor

Hüseyin paresi Anam Sakine

 

Ağladıkça arş-ı rahman titriyor

Feleğin kırbacı sine deliyor

Yalvarsam yakarsam bize gülmüyor

Kolları çözülse Anam Sakine

 

Kuldanî’nin gözü onu arıyor

Kimseden istemez ondan istiyor

Her sabah her seher secde kılıyor

Yetiş Şah Hüseyin Anam Sakine

                        Âşık Kuldanî (Veli Kılınç)

 

Çocuk ve gençlere çok önem verdi. Onu çok seven, ona bağlı canlar içinde çok sayıda çocuk ve gençin olduğuna şahit oldum. Nitekim kendisinin Hakk’a yürüme erkânında, tabutunun çevresinde ağlayan, sızlayan, nefes ve mersiyeler söyleyen çok sayıda gençler vardı.

 

Sakine Ana, talipleri için yaşadı, taliplerine hizmet etti, hep taliplerine lokmalarını sundu. Sakine Ana, İstanbul’da Dergâh yolcularını bir tuttu, diri tuttu ve iri tuttu.

 

Biz Bu İlden Gider Olduk,

Kalanlara Selam Olsun

 

Biyolojik ölümden sonra, her toplum ve her inançta olduğu gibi Alevi-Bektaşilikte de, aramızdan ayrılan can için önemli tören ve ritüeller yapılır. Bedeni toprağa, canı canana uğurlama erkânı olan Hakk’a Yürüme Erkânı, yöreden yöreye küçük farklılıklar göstermekle birlikte, temelde birbirine benzer.

 

Bazı yörelerde bu tören ve ritüeller asimilasyonlara uğramış; Alevilerle Sünnilerin birlikte yaşadığı yerlerde ise, Sünnilerden (arkadaş, komşu, işveren-amir, vb., ilişkilerden dolayı) çekinildiği için uygulanamaz hale gelmiştir.

 

Yoğun asimilasyon ve mahalle baskılarına rağmen özellikle son yıllarda, Alevi- Bektaşi öğretisine ve inancına uygun Hakk’a Yürüme Erkânları da yapılmaktadır. Hünkâr Hacı Bektaş Veli Vakfı öncülüğünde, Dede, Baba, Anabacılardan oluşan komisyon “Hakk’a Yürüme Erkânı’nı” hazırlamış ve 2014 yılında yayınlanmıştır.

 

Sakine Ana’nın bedenini toprağa, canını cananına uğurlanması da bu erkâna uygun olarak gerçekleştirildi.

 

Hakk’a yürüme erkânı, bir veya birkaç yerde yapılabilir. Sakine Ana’nın da ilk Hakk’a Yürüme Erkânı, 29 Ocak, Cuma günü öğleden sonra Maltepe, Gülsuyu Cemevi’nde, bine yakın canın ve kardeşi Doğan Ulusoy’un, çocukları Hüseyin ve Hasan İzkaya’nın, gelini Sema ve torunu Eren İzkaya’nın katılımı ile yapıldı. Erkânı yürüten Mehmet Turan Dede, gülbanklar okuduktan sonra, rızalık meydanında bulunan canlardan üç defa rızalık istedi. Canlar hep bir ağızdan “Allah, Eyvallah!” diyerek rızalık verdiler.

 

 

Rızalıktan sonra erkânda bulunan tüm canlar, gözyaşlarıyla Sakine Ana’ya niyaz ettiler, saygı ve sevgilerini sundular. Niyazların bitiminden sonra, tüm canlara lokmalar verildi; gülbanklar, nefesler, duvaz imamlar söylendi. Akşam saat onda çok sayıda otobüsle Hacıbektaş’a hareket edildi.

 

Cümle Canlılar Aslına Döner,

Hakk’tan Geldik, Hakk’a Gideriz

 

30 Ocak, Cumartesi sabahı dokuzda Serçeşme’nin, Pir’in, Dergâh’ın bulunduğu Hacıbektaş’a gelindi. Sakine Ana, ilk önce kendi evine götürülerek, burada meydanda bulunan canlardan rızalık alındı. Sonra Hacıbektaş meydanda bulunan baba ocağı evinin önüne getirildi. Burada, Hünkâr’ın evlatları ve Türkiye’nin değişik yerlerinden gelen çok sayıda can, Sakine Ana’yı ortaya alarak büyük bir halka oluşturdular. Âşıklar ve talipleri tarafından mersiyeler, nefesler, duvazlar gözyaşları içinde okundu; meydandaki canlardan rızalık alındı.

 

Saat ona doğru Sakine Ana omuzlara alınarak Pir’in huzuruna götürüldü; Dergâh avlusuna konuldu. Akrabaları ve sevenleri Ana’yı ortaya aldılar. Dergâh Postnişini ve Hünkâr Hacı Bektaş Veli Vakfı Başkanı Veliyettin Hürrem Ulusoy bir konuşma yaptıktan sonra, âşıkları, talipler Rabia Çelebi, Oya Kaya, Âşık Kuldanî, Âşık Cemal Hakiroğlu, Hüseyin Yıldız, Âşık Güvercin, Hüseyin Uğur, Bahri Doğanay, Ergün İlhan, Baki Gök ve diğer canlar mersiyeler, duvazlar, nefes ve deyişler okudular.

 

Saat on buçukta Sakine Ana’nın bedeni sırlanmak üzere Çilehane’de bulunan aile mezarlığına götürülerek, Çilehane önünde bulunan katafalka konuldu. Hacıbektaş’taki ilk üç yerde yapılan rızalık almalarda olduğu gibi, burada da rızalık alma ve birleme (tevhit) hizmetlerini İsa Uğur Baba, Hünkâr Vakfı’nın yayınlamış olduğu Hakk’a Yürüme Erkânı’na göre yürüttü.

 

Saat on bire doğru Sakine Ana aile mezarlığında, İsa Uğur Babanın yürüttüğü hizmetle ve canların mersiye, duvaz imam, nefes ve gülbanklarıyla, erkânda bulunan ailesinin ve canların gözyaşları içinde toprağa sırlandı.

 

Sakine Ana’nın Hacıbektaş’taki Hakk’a Yürüme Erkânı çok kalabalıktı. Hani derler ya “yediden yetmişe herkes” vardı. Gerçekten yediden yetmişe çok sayıda can vardı. Hatta mezarlık girişinde o soğuk havada annesinin kucağında sarmalanmış birkaç aylık bebek de Sakine Ana için gelmişti.

 

Ana’nın sırlanmasından sonra dönerken çay içme amacıyla mola verdiğimizde, Veliyettin Efendimle tesadüfen yeniden kavuştuk. Veliyettin Efendim de kundaklı çocuğu görmüş ve çocuğun annesine; “Kızım bu soğukta küçücük yavruyu niye getirdin, hastalandırırsın” demiş. Annesi de ağlamaklı bir şekilde, “Efendim, bu çocuğu Sakine Anam verdi, fakat görememişti, onun için getirdim” demiş.

 

Dostlar Sakine Ana’yı Hatırlasın

 

Yeğeni ve gelini Sema İzkaya şöyle diyor:

 

“Geride koskocaman bir boşluk. Hepimizin üzerinde iz bırakarak yanımızdan ayrıldı. İyiliği, hoşgörüyü, cömertliği, fedakârlığı ve sabrı öğreten bir döngü daha son buldu. Özlemi yüreğimize çok ağır gelecek. Hakk’ın başka bir suretinde, inşallah karşılaşırız”

 

Sakine Ana’yı bir kere bile olsun görüp tanıyan hangi can, yukarıdaki duyguya sahip olmaz?

 

Alevi-Bektaşilikte Hakk’a yürüyenin arkasından “Ruh-u revanı şad olsun!” veya Devri asan olsun!” denilmektedir. Belirli bir olgunluk seviyesine gelen can için Ruh-u revanı şad olsun!” ya da “Devri daim olsun!” denilirken; yaşarken olgunlaşmamış kişinin Hakk’a yürümesinden sonra ruhunun dolaşacağı kalıplarda kolaylıklar olması anlamında “Devri asan olsun!” denilmektedir.

 

Sakine Ana’mızın, devri daim ola! Hak, bu Yol’un yolcularını Dergâh’tan, erkândan ayırmaya!

 

Aşk ile...

 

                                                          -  Makaleler  -