Âşık Remzâni

 

 

 

PİR SULTAN KOLUNDAKİ ÂŞIKLARDA SÖZ VARLIĞI

 

Yrd. Doç. Dr. Mehmet YARDIMCI

zileli.yardimci@gmail.com

 

Söz varlığı sadece sözcüklerin, deyimlerin, ikilemelerin sıralanması ile sınırlı değildir. Bir ulusun kültür değerleri, kavram dünyası, yaşam biçimleri söz varlığının incelenmesiyle belirlenebilir. Her toplum, kendi bakış açısı ekseninde yorumlayarak kültürünü oluşturur. Çünkü dil, çevre koşullarıyla biçimlenirken, çevre de o dili konuşan insanların bakış açıları doğrultusunda biçimlenir.  Dil, ulusal kültürün en önemli aktarıcısıdır.

 

Aksan'a göre, Bir dilin sözvarlığı denince, yalnızca o dilin sözcüklerini değil, deyimlerin, kalıp sözlerin, kalıplaşmış sözlerin, atasözlerinin, terimlerin ve çeşitli anlatım kalıplarının oluşturduğu bütün anlaşılır. Sözvarlığı sadece bir dilde birtakım seslerin bir araya gelmesiyle kurulmuş simgeler, kodlar olarak değil, aynı zamanda o dili konuşan toplumun kavramlar  dünyası, maddi ve manevi kültürünün yansıtıcısı, dünya görüşünün bir kesiti olarak düşünülmelidir (1).

 

Şiirlerini halkın konuştuğu dille yazan,kullandığı arı Türkçe ile kendinden sonra gelecek halka dönük şairlerin öncüsü ve tasavvuf felsefecisi olan Yunus Emre’de sanat, düşünce sistemiyle paraleldir. O, düşüncelerini işlerken kuru bir dil kullanmamış, fikirlerini estetik yapısı içinde kendine özgü bir ahenkle sunmuştur. Yunus şiiri, sözün yoğunlaştırılması biçiminde görmüş, bir şiirinde:

 

"Az sözeri n yüküdür

Çok söz hayvan yüküdür"

 

diyerek şiirin söz yoğunluğu olduğunu vurgulamıştır. 

 

Yunus çizgisinin ileriki yüzyıllarda en büyük izlekçisi Pir Sultan'dır. Adına önemli bir Âşık Kolu oluşan Pir Sultan'da zengin bir söz varlığı kendini göstermektedir. Pir Sultan'ın şiirlerinde yer verdiği terim, deyim ve sözcüklerin yanı sıra yer yer kullandığı atasözlerinden, Türkçenin ses ve yapı bilgisine tam olarak hâkim olduğu görülmektedir.  Halkın dilini iyi bilmek, halkın diliyle konuşup yazmak, bugün birer halk deyimi olarak yazılı kaynaklarda kalan sözcüklere şiirsel yük yükleyip işlerlik kazandırmak ustalık ister.

 

Benim ciğerciğim delik deliktir

Kaynayıp kaynayıp taşmadan gel gel

 

dizelerindeki sözcüklerin deyim niteliğinde oluşu Pir Sultan’ın dile ve şiire hakimiyetinin güzel bir göstergesidir. Dizelerde ustaca kullanılan ikilemeler şiirde söz varlıklarını kullanmadaki özenin işaretidir.

 

Gönül kuşu kalktı cevlan eyledi

Beklerim yolların gel efendim gel

 

dizelerindeki “gönül kuşu, cevlan etmek, yolları beklemek”gibi  deyimlerle yüklü söyleyiş ise  Pir Sultanın dil zenginliğinin göstergesidir. Söz varlıklarını  oluşturan öğeler içerisinde yer alan kalıp sözler tıpkı deyimler ve atasözleri gibi, bir dili konuşan toplumun kültürüne ışık tutmakta, onun inançlarını, insan ilişkilerindeki ayrıntıları, gelenek ve göreneklerini yansıtmaktadır.  Deyişlerinin içerik kadar biçimsel açıdan da belli bir düzey tutturmuş olması onu ölümsüz kılmıştır. Şiirlerinde 16. yüzyıl Anadolu halkının dilini kullanmıştır.

 

Ağaçlardan yeşil yaprak

Bastığımız kara toprak

Yer altında kefen yırtmak

Başımızdan geçer bir gün

 

deyişinde olduğu gibi şiirlerinin dili yalın, yapmacıksız, halk dilinin sıcaklığı, akıcılığı ve doğallığı içindedir. Bu nedenle Yunus Emre’yi andırır. Öyle ki, Yunus Emre’nin açtığı çığırda yürüdüğü bir şiirinde geçen;

 

İçim oyuk derdim büyük

Ben anınçin inilerim

 

biçimindeki söyleyişinin, Yunus Emre’nin çok bilinen:

 

Dolap niçin inilersin

Derdim vardır inilerim

Ben Mevlâ’ya âşık oldum

Anın için inilerim (2)

 

biçimindeki şiirini andırdığı görülmektedir.      

 

Şiirlerinde başlıca etken dil olan Pir Sultan, söyleyişlerinde kimi zaman yöresel kalmayı yeğlerken, kimi zaman da büyük yerleşme yerlerinin dilini kullanmıştır. Bugün için unutulmuş sanılan kimi sözcükler onun dizelerinde şimdi söyleniyormuş gibi canlıdır.

 

Yüklendi barhanam gidelendi gel deyişindeki gidelendi sözü bunlardandır.

 

Pir Sultan'ı ekol yapan, peşinden gelen âşıklar kafilesiyle Pir Sultan Kolu dediğimiz âşık kolunun oluşmasına neden olan ana unsur da, üst düzeydeki söz ve o orandaki saz hâkimiyetidir.  

 

Pir Sultan'ın söz varlığının dini kavramlara, itikat ve ibadet açısından bazı anekdotları çağrıştıran terimlere de dayandığı görülmektedir. Şiirlerine Allah; "Tanrı, Hüda, Hakk, Rab, Mevla, Hâlık, Yaradan, Kadir Mevla, Ya ilâhî, Bari Hüda, Bari Taala" terminolojileriyle  karşılanmaktadır.[1]


Bak Bari Taala hoş nazar kıldı,

İşini Mevla'ya salıp / İzzet ile selam alıp,

Ya İlâhî bizi kurtar tutsaktan

 

gibi kullanımlar bunlardandır. Pir Sultan'nı söz varlığı oldukça geniştir. Şiirlerinde:

 

İblis anlamadı Âdemde sırrı,

İbrahim'le od'a atıldım

Gülistan'da Nâr'a geldim,

Nuh-ı Nebi ile kaldık gemide

 

Pir Sultan Abdal'ım göğe kim uçtu

İdris Peygambere Hülle'ler biçti

Tur Dağı'nda Mûsâ ile

Münacatta dura geldim

 

gibi din uluları ve dini kavramlar önemli söz varlıkları olarak yer almaktadır.

 

Yaşadığı dönem ve kendinden sonraki devirlerde  Alevi-Bektaşi felsefesine yatkın  âşıklar tarafından benimsenmiş, izleyicileri artmış, gerek etrafında yetişen âşıklar, gerekse onu görmediği, yanında olmadığı halde manevi usta kabul eden âşıklar tarafından benimsenmiş, ve bu âşıklar Pir Sultan ile aynı konulu, aynı üsluplu şiirler yazmışlardır.[1](4)

 

Bu konuda Doğan Kaya da "Sivas'ta yaygın olan Ruhsatî Koluna bir kol daha eklemek istiyorum. Bu kolun adı Pir Sultan Kolu'dur. Pir Sultan, oğulları olduğu kuvvetle muhtemel olan Pir Ali ve Pir Garip Abdal ile kızı Senem başta olmak üzere Alevi inancında olan pek çok şairi etkileyen en önemli isimdir. Aynı konu, aynı tavır ve gelenek çerçevesinde şiir söylemiş  nice âşık için Pir Sultan mihver kolu olmuştur.[2](5) diye  Pir Sultan Kolu oluşumunu vurgulamaktadır.

 

Kemal Deniz ve Ramazan Çiftlikçi'nin yayımladıkları Hekimhanlı Sadık Baba adlı kitaplarında Kul Himmet, Derviş Ali, Noksanî, Sadık Baba, Molla Bektaş, Esirî, vb. âşıkları aynı katagoride görüp Sadık Baba Anadolu'da oluşan Pir Sultan Kolu'na mensup âşıklardandır diyerek Pir Sultan Kolu'nun akademik ortamda kapsamlı bir biçimde ele alınmasını önermektedir.[3](6)

 

Pir Sultan'ın şiir dili çok açık, anlam çok derindir. Onun, halk ağzı ile, arı, duru, özentisiz özünden gelen duyguların yansıması biçiminde çizdiği görüntülerin çağrışımları çığ gibi büyür.

 

Bize de Banaz'da Pir Sultan derler

Bizi de kem kişi bellemesinler

 

deyişindeki söz heybeti söyleyiş gücünün ifadesidir. 

Pir Sultan'ın dilindeki sözcük kadrosunun zenginliği, şiirlerin estetik değerini yükseltmektedir. O, şiir dilini halkın kullandığı sözcük, deyim ve kavramlarla zenginleştirerek şiirin halk toplulukları tarafından benimsenmesini sağlamıştır. O’nun Türkçesi, köylünün, çobanın, şehirdeki  halkın  Türkçesidir.

 

Halk şiiri geleneğini en iyi sürdürenlerden biri olan Pir Sultan halk şiiri tekniğine tam hakim olup ölçü hataları, sözcükleri bölme gibi acemilikler yapmamıştır. Deyişlerinin yüzlerce yıldır yaşıyor olmasında biçimsel yönün önemli bir ağırlığı vardır.

 

Pir Sultan'ın bütün şiirleri lirik ve âşikânedir.

 

Hangi dinden isen ona tapayım

Yarın mahşer günü bile kopayım

Eğil bir yol ak gerdandan öpeyim

Beri dur hey benli dilber beri dur  

 

söyleyişindeki lirizm, güzelin kim olduğunu öğrenmeye gerek duyurmadan dilin anlatım gücü insanı doyurmakta,  en ufak tutukluk ve duraksama sezilmemektedir. Yine;

 

Eser seher yeli teli ırganmaz

Sen gidelden deli gönül eğlenmez

 

gibi deyişlerine bakıldığında bütün sözcüklerin halk dilinden alındığı ve deli gönül, seher yeli, tel ırganmaz deyimleriyle şiirin halk kaynağından beslendiği görülür. 

 

Bir dilin temel söz varlığı içinde olan terimler; belli bir durumu, olayı, insanların tutum ve davranışlarını belirlemek üzere birden çok sözcükle anlatım bulan deyimler; bir ulusun bilgeliğini, yaşam deneyimlerini yansıtan atasözleri; ana dilimize büyük bir anlatım gücü kazandıran ikilemeler ve insanların toplum yaşamlarında belli bir kültürün ürünü olarak kullandıkları kalıp sözler;   

 

Gece hayalimde gündüz düşümde

Kumdan kuma savuruyor yel beni

 

biçiminde “kumdan kuma savurmak, hayalde düşte görmek” gibi örneklerde yer bulan birer halk söylemi olup Türkçenin söyleyiş gücünü arttırır.

 

Pir Sultan’ın şiirlerinde duygusal yan ağır basar. Kimi şiirlerinde yalnız duygularıyla konuşur gibidir. Şiirde ses-söz uyumu şaşırtıcı düzeyde kaynaşır.  Bir dizeden ötekine geçerken yumuşak bir ezginin sürükleyiciliği hissedilir. Tasavvuf konularına yer verdiği şiirlerinde bile bu yumuşaklık kendini gösterir.

 

Mecazlı söyleyişe geniş yer veren Pir Sultan’ın kullandığı sözcükler genellikle halkın o dönem konuşma dilinde geçen sözcüklerdir. Ağu, ayıtmak, balkımak, belik, bencileyin, börk, buymak, çığa, deyü, dölek, eğn, gövel, ıssı, kırcı, sayrı, tamu  vb. sözcükler bunlardandır. Kendi çağının konuşma dilini kullanan Pir Sultan’ın bu dili kullanışı düşüncelerini köylüsüne anlatmak zorunluluğundan doğmuştur. Halk konuşmasının tadını sıcak ve kıvrak bir söylemle yansıtmıştır. O, söylediklerini karşısındakine tam olarak ulaştırmak için dilin bütün olanaklarına yer vermiş, çağına göre yabancı sözcük ve tamlamalardan oldukça arınmış; arı, duru, düzgün ve temiz bir dil kullanmıştır.

 

Kullandığı sözcük ve deyimleri özenle seçtiği için halk dilinin kendisine özgü sıcaklığı, kıvraklığı ve yalınlığı ön plana çıkmıştır.

 

Şiirlerinde görülen  Âgâh, âhir, berdâr, cefâ, cûş, çarh, dergâh, erkân, evliyâ, gılman, gülbenk, hidayet, himmet, hüdâ, ihlâs, ikrâr, irşâd, kelâm, Kevser, libas, peymân râh, tâlib, türâb, üryân, vahdet, yeksân, zâhir gibi Arapça-Farsça sözcükler  din, tasavvuf ve tarikat yaşamının etkisi ile çoğunlukla da zorunluluktan kullanılan sözcüklerdir.

 

Pir Sultan, halkın söyleyişine yaslanarak kimi sözcükleri avara, kallaş, ilâyık, ırahmet, irehber, irenk, ilâzım, ala, alma, ilen vb. yöresel ağız özellikleriyle kullanmıştır.

         En çok kullandığı sözcüklerin de Alevi-Bektaşi  inancı gereği Ali, ahd, arslan, ayn-ı cem, Hacı Bektaş Veli, cûş, çerağ, dergâh, Düldül, erkân Ehl-i Beyt, Hasan, Hüseyin, gülbenk, ikrar, irşâd, Kerbelâ, Mehdi, Mervan, Muhammet, müsahip, mürşid, niyaz, vahdet, Yezit, zahid, zülfikâr gibi  inanca bağlı sözcükler olduğu görülmektedir.

 

Şiirlerinde genellikle:

 

Pir Sultan’ım ne ağlarsın

Gözünden kan yaş dağlarsın

Sen bizden ateş umarsın

Yanmış üfrülmüş külüz biz

 

biçiminde kısa, düz, yalın, akıcı, duru, açık ve daha çok eyleme yönelik söylem ön plandadır. Alevi öğretisi ile ilgili şiirlerinde bile tutum ve davranışlarında bir değişiklik görülmez:

 

Hünerin var ise kendini devşir

Söyleyecek sözü kalbinde pişir

Ululuk büyüklük Hakk’a yaraşır

Nasihatim dinle sakın gururdan

 

biçiminde onun doğruluktan ve doğallıktan yana oluşu nedeniyle hayalden çok gerçekçiliğin ön plana çıktığı:  Haram yemez itlerimiz / Bu sözümde yalan var mı diye sergilendiği görülmektedir.

 

Âşık edebiyatında geleneğe bağlılık en önemli unsurlardan biridir. Usta âşık, saza ve söze yeteneği olan bir genci çırak edinir, yanında gezdirir. Saz ve sözdeki edası çırağa yansır. Çırağın ustasında hâkim olan tavır kendinde yaşadığı gibi, bu eda kendinin yetiştirdiği çırağına da sirayet eder. Zamanla bu gelenek zinciri içinde aynı tarzda söyleyen bir âşık grubu oluşur. 

 

Türk halkı gelenek ve göreneğine sıkı sıkıya bağlı bir toplumdur. Geleneğe bağlılıkları gelenek ve göreneklerin canlı bir biçimde yaşatılmasına neden olmuştur.

 

Âşık edebiyatının yaşatılmasında da âşık kollarının önemi çok büyüktür.

 

Usta âşık çırağını ve çevresindekileri etkileyebildiği gibi kolun dışında kalan âşıkların üzerinde de etkili olur.  Böylelikle saza-söze  yetenekli gençlerle, halkın âşıklık sanatına olan ilgileri artarak sürer. Bir âşık kolunun var olabilmesi için belirleyici bazı unsurların yerine getirilmesi gerekmektedir.

 

Bunlar:

 

1. Âşık, odak konumundaki usta âşığın dil ve üslup özelliklerine iyi hakim olmalıdır.

 

2. Âşığın işlediği konular, usta konumdaki âşığın işlediği konularla örtüşmelidir.

 

3. Ustasının yanından ayrılmamalı, usta âşığa ait  ayakları iyi kullanmalıdır.

 

Henüz Âşık Kolları ile ilgili Lisans Üstü düzeyde hiçbir çalışma yapılmamıştır. Daha önce kimi nedenlerle başka âşık kollarının olabileceği dile getirilmiş, Pir Sultan Kolu’nun varlığından söz edilmiş fakat üzerinde durulmamıştır. Oysa Pir Sultan, çırakları olan, Alevi Bektaşi kültürüne sahip olsun olmasın bütün âşıkları etkileyen  önemli âşıkların başında gelir.

 

BUGÜNE KADAR SAPTANAN ÂŞIK KOLLARINDAN BAZILARI

 

Emrah Kolu  (Tokat – Kastamonu Yöresi)

Erbabî : Emrah

Emrah : Gedaî, Meydanî: Kastamonulu Kemalî Tokatlı Nuri: Ceyhunî, Gayretî

Ceyhunî:                                  Kemalî:  Kastamonulu  Hasan              

Tokatlı Cemalî                          Kastamonulu Hasan: İhsan  Ozanoğlu                  

Zileli Şermî

Zileli Mevcî          

Nagâmî 

Niksarlı Bedrî

Niksarlı Cesurî

Arap Hızrî

Yozgatlı Mes'udî

Yozgatlı Seyhunî

Sivaslı Pesendî                     

 

Ruhsatî Kolu (Sivas Yöresi)

Kusurî:  Ruhsatî:  Minhacî,  Emsalî: Gülhanî,  Meslekî: Noksanî,  Gülhanî: Mahsubî, 

Noksanî : Ali   

 

Ruhsatî Kolundaki Diğer Âşıklar: Feryadî, Bekir Kılıç, Tabibî, Firakî, Zakir,         

Gafilî, Hamza, Hitabî, Muzaffer, Nedimî, Kelamî, Ehramî, Dilhunî, Kenanî, Hasan

 

Dertli Kolu  (Bolu - Çankırı - Kastamonu Yöresi)

Dertli:  Geredeli Figanî   

            Geredeli Figanî: Çankırılı Pinhanî, Kastamonulu Cudî, Ilgazlı Naili 

            Ilgazlı Nailî:   Yorgansız Hakkı

 

Sümmanî Kolu: (Erzurum Yöresi)

Sümmanî:  Nihanî:  Mevlüt, Ahmet Çavuş, 

         Şevki Çavuş:  Hüseyin Sümmanîoğlu

         Fahri Çavuş: Ömer Yazıcı,  Torunî

         Torunî: İsrafil Taştan, Ebubekir

 

Huzurî Kolu (Artvin Yöresi)

İznî:    Huzurî:  İzharî,  Zuhurî,  Fahrî   

           Diğerleri:  Cevlanî, Pervanî, Müdamî

 

Şenlik Kolu (Doğu Anadolu – Azerbaycan Yöresi)

Hasta Hasan: Nuri : Şenlik
Şenlik:   Bala Kişi, İbrahim, Gazeli, Ali, Bala Mehmet, Namaz,
Namaz:  Kasım, Asker, Mevlüt,  Nesib, Süleyman,  Gülistan    

İbrahim: Çerkez, İsrafil, Hüseyin, İlyas   

Kasım: Nuri Şenlik, Yılmaz Şenlik, Fikret Şenlik, Salih Şenlik, Dursun Durdağı, İslâm Erdener,

Mehmet Hicranî,   Şeref Taşlıova

İlyas: Rüstem Alyansoğlu

 

Şeref Taşlıova:                               

Nuri Şahinoğlu, Sadrettin Ulu, Şah İsmail, Hikmet, Arif, Ataman

 

Gülistan:

Nusret Yurtmalı, Hakkı Baydar, Murat Yıldız,  Murat Çobanoğlu,

Murat Yıldız:                        

Günay Yıldız, Mahmut Karataş, İlgar Çiftçioğlu                      

Murat Çobanoğlu:

Mürsel Sinan,  Arif Çiftçi, Metin Bektaş    

 

Derviş Muhammed Kolu (Malatya Yöresi)

Derviş Muhammed:     Şah Sultan,    Âşıkî,       

Diğerleri:  Hüseyin, Bektaş Kaymaz, Hasan Hüseyin, Meftunî

 

Talibî Kolu (Zile Yöresi)

Zilelî Talibî:  Zileli Fedaî,   Ali,   Seferoğlu,   Esat,  Raşit

                     Zileli Fedaî:   Kâmilî,  Fanî, 

            Kâmilî: Sezaî    

            Fanî: Arifî             

            Arifî: Remzî, Lütfî

            Ali: İsmail

            İsmail: Kâmil, Rifat

 

Seferoğlu: Hatun

Pir Sultan Kolu (Sivas yöresi)

Pir Sultan Abdal:  Pir Ali, Pir Garip Abdal, Pir Sultan kızı Senem, Kul Himmet

Kul Himmet: Kul Himmet Üstadım,  Kul Hüseyin, Âşık Veli, Er Mustafa

Diğerleri: Derviş Ali, Noksanî, Sadık Baba, Molla Bektaş, Esirî, Kemterî, Kul Nesimî, Ahî, Kâtibî vb.

biçimindedir.

 

İşte, usta çırak geleneği içinde, bir biri ardınca yetişen âşıklar tarafından odak hüviyetindeki usta âşığa bağlılık duyarak ona ait üslup, dil, ayak, ezgi, konu ve anıları devam ettiren gruba âşık kolu denir.(7) Âşık Edebiyatının yaşatılmasında usta-çırak geleneği içinde oluşan âşık kollarının önemi yadsınamaz.

 

Bir şiirinde:

 

Kul Himmet daima eder niyazı

Pir Sultan yolundan ayırma bizi

 

diyen Kul Himmet Pir Sultan Kolu'nun en önemli âşığıdır. Ustasına bu denli bağlılık ve saygı gösteren âşığın elbette ustasının edasına uyup onun söz varlığından yararlanması doğaldır.  Pir Sultan çıraklarından  Kul Himmet'te söz varlıklarının ustası Pir Sultan'dan farklı olmadığı görülmektedir.

 

"Siir dili, sairin sanatkârca bir görüsle, kendine özgü bir biçimde tamamiyle sahsi tasarruflariyla ürettigi bir dildir."(8) Kul Himmet'in kimi siirlerinin dili süslü ve sanatlidir. Ancak unutulmamasi gereken en önemli nokta her sairin dilinin ana kaynagi halkin konustugu canli dildir. Özellikle temel amaçlarinin halki irsad etmek, onlarin yüreklerindeki sevdayi dillendirmek olan Alevi-Bektâsi sairlerinin dilleri halkin günlük hayatta konustuklari dildir. Ancak bu onlarin tümden basit bir dille siirler söylediklerini düsünmeye yol açmamalidir. Her dilin sahip oldugu atasözleri, deyimler, kalip sözler o dilin zenginligini gösteren unsurlardir. Sair, gündelik yasantimizda kullandigimiz ortak dilden hareketle, sözcükleri gerçek anlamlari disinda  kullanarak olusturdugu imgelerle kendine özgü bir siir dili yaratir.

 

Kul Himmet de aldığı eğitim, yetiştiği ortam ve sanat gücünün sentezinde kendine özgü bir dil yaratmıştır. Bu dil 16. yüzyıl Anadolu Türkçesine yaslanan bir dildir. Bir dörtlüğündeki:

 

"Deryanın yüzünde döner üç gemi

Yiyelim, içelim sürelim demi

Deryanın bekçisi ol Hızır Nebi

Ayrılık derdinin dermanı nedir

 

dizelerinde Hızır Nebi, denizlerin bekçisi olarak hayal edilerek farklı bir imge meydana getirilmiştir."(9) Türkçeyi sade ve herkesin anlayabileceği bir üslup içinde kullanan Kul Himmet'in, Osmanlının zirvesini yaşadığı 16 ve 17. yüzyıllar, hiç şüphe yoktur ki,  Osmanlı Türkçesi'nin de en ağır ve ağdalı olduğu zamandır. Bu dönemlerde yaşayan ve Türkçeyi sade, herkesin anlayabileceği bir üslup içinde kullanan  Kul Himmet'in dili ise oldukça sade ve halkın konuştuğu öz Türkçedir. Ancak kendisinin bağlı bulunduğu tekkenin öğretilerini dile getirdiği şiirlerde  aruzu, tekke terminolojisini ve dini kavramlar nedeniyle dilini ağdalı bir biçimde kullandığı da görülmektdir.

                 

Alırsan lâl ü gevherden sebak al ilm-i Câ'fer'den

Kâzım Irıza'ya yetken kân-ı  kârhaneye düştü

 

beyitinde, Kul Himmet'in, konuşma dilinden oldukça uzaklaştığı görülür.

 

Ancak şiirlerinin çoğunluğunu oluşturan hece ile yazdıklarında doğal ve sade bir dil kullandığını ve halk diline yaklaştığını görürüz.

 

Kul Himmet'in şiirlerinde çağdaşları gibi Arap ve Acem kökenli tamlamalarla yapmacık ve basit değil, atasözleri kadar olgun ve etkili söylemler göze çarpar. Atasözleri, deyimler ve ikilemelerle birlikte dil birimlerini oluşturan kalıp sözler, araştırmacılar tarafından çeşitli adlarla ve farklı ölçütlere dayanılarak tanımlanan, kültür birim ya da ilişki sözleri olarak da adlandırılan kalıp sözler şiirlerinde halk kültürü konularını işlerken ustaca yerleştirdiği söz varlıklarından:

 

Ayağın kayarsa yakana yapış

Sakın bir kardaştan bilme divane

 

El sana ilişsin sakın  ilişme

Koy desinler sana deli divane

 

Demircinin dükkânında oturma

Üstüne bulaşır kara divane

 

gibi dizeler, Kul Himmet'in Türkçe'ye fazlasıyla hakim olduğu ve atasözü tadında dizeler yazdığının birer göstergesidir. Bu durum Pir Sultan  takipçilerinde, büyük bir benzerlikle görmektedir.

 

Kul Himmet'in bir süre Arapça öğrenim gördüğünü ve üstün bir tekke kültürüne sahip olduğunu tasavvuf ve tarikata yönelik şiirlerinden de ortaya koymak mümkündür.

 

Arap hocasına vardım okudum

Hatibine dahi küstüm kakıdım

 

Kul Himmet, dilde Yunus'un açtığı yoldan ilerlemiş, halkın dilini ustaca kullanıp halkın hayatından kesitleri şiirlerinde ustaca yansıtmıştır.

 

Dönemin şartları içinde dili, edebiyat anlayışı, yaşamı, iktisadi ve sosyal hayat bakımından ikinci plana atılan Türkçe'yi, Halk Şiirini ve Türk toplumunu şiirlerinde binlerce yılın birikimini kendi zihninde harmanlamış ve halkın sesi olmayı başarmıştır.

 

Zaten halkın sesi olduğu için sürgünler ve zindanlar onun talihi olmuştur.

 

Kul Himmet'in şiirlerinde,

 

Sabakın bilmeden sabak alırsın

Dün sabakın verdim idi ben sana

 

örneğinde olduğu gibi sesli harflerin benzeşmesiyle  asonans,

 

Daim ören ne zamandan berisin

Neler geldi neler geçti başıma

 

sessiz harflerin benzeşmesiyle de aliterasyon meydana getirdiği de görülmektedir.

 

Kul Himmet'in şiirlerinde ahenk unsuru olarak yinelemeler de kullanılmıştır.

                 

Bir kesikbaş geldi aslan Ali'ye

Dev elinden aman aman çağırdı

 

Hak katında saf saf oldu melekler

Ziyeret kıldılar güzel hocamı

 

biçimindeki deyişler ikilemelerin ustaca kullanıldığı yerlerdir.

Pir Sultan Kolu'nun önemli izlekçilerinden biri de Hekimhanlı Esirî'dir. Ondokuzuncu yüzyılın genel şiir dünyasını gözden geçirince Esiri’nin şiirlerinin sade, yapmacıksız ve samimi bir eda içinde söylendiği görülür. Doğallık ve canlılık onun en göze çarpan özelliğidir.

                  

Esirî der ilmi hali bilen var

Arif olup bir manayı bulan var

 

deyişinin yanında

 

Gel Esirî oku dercet bu dersi

İsm-i âzam budur âyet-i kürsi

 

Ne Süryanî ne Arabî ne Farsî

Aşka düşüp Türki lisana geldim

 

deyişi öz be öz Anadolu Türkü olan âşığın Türkçe’ye olan sevgisinin önemli bir ifadesidir.

 

Şiirlerini incelediğimizde dilinin Hekimhan ve yöresinde sıkça kullanılan dem, bostan, çöp, em, revan, kemha, gazel, tevek, pay, kıtmir, kendir, çec, kücü, bocu, ürmek, yelmek, savmak, ecel, üdmek, çulha gibi sözcüklerle yüklü olması yöresel dili ve mahalli kültürü ustaca dizelerine aktardığını göstermektedir. Bir dildeki kavramlar, çeşitli atasözleri, deyimler, kalıplaşmış sözler incelenir, ilgili oldukları kavram alanlarına göre öbekleştirilirse kimi alanlardaki öğelerin kabarık olduğu, öbürlerine oranla fazlalık gösterdiği göze çarpar. Dikkat edilirse bu kabarık öbekler, dili konuşan kitlenin tarih boyunca en çok ilgilendiği, yaşayışında büyük yer tutan kavramlar ve konulara aittir. Toplumlar, kendi yaşantıları ve gereksinimleri doğrultusunda sözcükler üretip, dillerini zenginleştirirler.

 

Bir şiirinde:

 

Batıl dava kılmam birdir pazarım

Anın içün böyle sermest gezerim

Üç huruftan dört kitabı yazarım

Okudum defteri divana geldim

 

diyen Esirî'deki söz varlığı Alevi-Bektaşi kültürünün özünü yansıtan İlm-i Ledün, Üçler, Yediler, Kırklar, Kırk  Makam, Şeriat Kapısı, Tarikat Kapısı, Marifet Kapısı, Hakikat Kapısı, On Yedi Erkân,  Ehl-i Beyt, Elif Lâm Mim biçimindeki kavramlar çerçevesinde kümelenmektedir.

 

Pir Sultan Kolu'ndaki âşıklardan Kul Nesimî de Esirî gibi;

 

Nesimî'yem yüzün beni

Derim meydanda meydanda

 

Kâh çıkarım gök yüzüne, hükmederim kaf be kaf

Kâh inerim yer yüzüne, yâr severim kime ne

 

Ateş-i aşkına yaktım özümü

Halil İbrahim'le nâr'dan gelirim

 

biçimindeki söyleyişleriyle Pir Sultan'ın söz varlığı çerçevesinde deyişlerini söylemiştir.

 

Ulusal kültürün gelecek kuşaklara aktarılmasında, geliştirilmesinde ve yaygınlaştırılmasında dilin önemi açıktır. Dildeki her sözcük, her cümle, kültüre ait bir göstergeyi temsil etmektedir. Pir Sultan'dan üç asır sonra yaşayan Alevi-Bektaşi âşıklarının önde gelenlerinden Malatyalı Sadık Baba da Pir Sultan Kolu'nun önemli âşıklarından olup aynı gelenek ve görenek çerçevesinde eserler vücuda getirmiş, geleneği ödünsüz sürdürmüştür. Dilin kültür açısından önemi sadece kültür taşıyıcılığından değildir. Her dilden o dili konuşan halkın kültürünün, dünya görüşü çıkar. Ne kültür dilden bağımsız bir şeydir  ne de dil kültürün dışında kalır.

 

Kâmil olan kâmil söyler dür saçar

Cennetin  kapısın cömertler açar

 

diyen Sadık Baba yaşadığı yüzyılın konuşma diline   

 

Nefs askeri biner biner seğirdir,  

Gönül hulûsunu mohkem yapagör,

Sak ol dosttan diriğ tutma varını 

 

gibi dizelerinde yer verip, döneminin kültürel aynası olmuştur.

 

 

KAYNAKÇA

 

Aksan Doğan, Her Yönüyle Dil, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 2000 Çetin Nurullah, Şiir Çözümleme Yöntemi, Akçağ Yayınları,  Ankara 2008

Deniz, Kemal - Ramazan Çiftlikçi, Hekimhanlı Sadık Baba, Malatya Araştırmaları Derneği Yayını, Malatya, 2010

Eyüboğlu Sabahattin, Yunus Emre, İst. 1971

Gülçiçek Demet, Âşık Kollarında Gelenek, Etkileşim, Eğitim ve Pir Sultan Abdal Kolunun Oluşumu, DEÜ. Eğt. Bil. Ens.

Güzel, Abdurrahman, Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı, Akçay Yayınları,  Ankara, 2004

Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi

Kaya, Doğan, Sivasta Âşıklık Geleneği, Sivas Kültür Merkezi Paneli, 6 Kasım 2009 Sivas.

Özcan Selay, Kul Himmet'in Şiir Dünyası, Şiirlerinde Gelenek, Etkileşim ve Eğitim, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İzmir, 2011

Yardımcı Mehmet, Başlangıcından Günümüze Türk Halk Şiiri, Ürün Yayınları,  Ankara 2008



[1] Aksan,  Doğan, Her Yönüyle Dil, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2000,  s.7        

[2] Eyüboğlu Sabahattin, Yunus Emre, İst. 1971, s.220

[3] Güzel, Abdurrahman, Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı, Akçağ Yayınları, Ankara, 2004, s.446

[4] Demet Gülçiçek, Âşık Kollarında Gelenek, Etkileşim, Eğitim ve Pir Sultan Abdal Kolunun Oluşumu, DEÜ. Eğt. Bil. Ens. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, s.162

[5] Kaya, Doğan, Sivasta Âşıklık Geleneği, Sivas Kültür Merkezi Paneli, 6 Kasım 2009 Sivas.

[6] Deniz, Kemal - Ramazan Çiftlikçi, Hekimhanlı Sadık Baba, Malatya Araştırmaları Derneği Yayını, Malatya, 2010, s. 29.

[7] Yardımcı Mehmet, Başlangıcından Günümüze Türk Halk Şiiri, Ankara 2008

[8] Çetin, Nurullah, Şiir Çözümleme Yöntemi, Akçağ Yayınları,  Ankara. 2008, s. 165

[9] Özcan Selay, Kul Himmet'in Şiir Dünyası, Şiirlerinde Gelenek, Etkileşim ve Eğitim, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İzmir, 2011, s. 55

 

                                                      - Makaleler -