Âşık Remzâni

 

 

 

On İki Fidandan Ulu Bir Ormana

 

Namık Kemal DOĞANAY

Eylül  2016

 

Ağaçlar yeşermeyi, canlanmayı, yeniden doğuşu, verimliliği, tükenmez yaşamı, ölümsüz hayatı; yorulmadan yaşayan; yeni doğanların koruyucusu, destekçisi ve bekçisi; dalları, yaprakları, kökleri, çiçekleri ve meyveleri ile yeniden üreten; yaşayan gerçekliğin, diri bir hayatın ve yenilenmenin ifadesidir ve aynı zamanda bolluk, şans ve mutluluğun sembolü ve aynı mekânda bilgeliğin, ululuğun, kutsallığın, koruyuculuğun, kerametin simgesidir.

 

Yaşamımızda çok büyük öneme sahip olan ağaçlar, ilk uygarlıkların çıkmasından bu yana yeryüzünde yarı yarıya azalmıştır. Doğaya karşı yapılan tahrip, yıkım ve kesimleri gündeme getirmek; biz canlılara hayat ve yaşama olanağını veren doğaya karşı saygıyı ve ölçülü yaşamayı sağlamak; aldığımızın bir bölümünü geri doğaya vermek ve gelecek nesillere aktarmak amacı ile Hünkâr Hacı Bektaş Veli Dergâhı Postnişinleri Safa Ulusoy ve Veliyettin Hürrem Ulusoy, 27 Eylül 2015 tarihinde bir açıklama yaptılar.

 

Doğan her bir can için on iki fidan dikilmesini isteyen Postnişinler özetle şu açıklamada bulunmuşlardı:

 

“Doğa, bize sunmuş olduğu imkân ve olanakları geri isteme hakkına sahiptir, tıpkı Hakk’ın bizlere vermiş olduğu canı alması gibi. Bizler üzerinde yaşamış olduğumuz gezegen, kara parçası, coğrafya, doğa ve çevreye karşı sorumluyuz ve bu sorumluluğumuzun bir ödevi olarak bize hayat ve yaşama imkânı veren mekâna karşı saygılı ve ölçülü davranmalıyız...

 

Evet, artı ve eksileri ile bugüne kadar geldik fakat bundan sonrası için üzerinde yaşamış olduğumuz ve hayatımızı sürdürdüğümüz doğa ve çevre bizlere, daha öncesinde olduğu gibi aynı imkân ve olanakları sunmayacak gibi duruyor. Çünkü bizler toplum olarak doğadan aldıklarımızı bir borç, bir emanet bilip ve ödevimiz gereği vermesini öğrenemedik... Bu nedenle yarınlar için, çocuklarımızın geleceği için, daha sağlıklı bir doğa ve çevre için, yaşanılabilir bir dünya için ve üzerinde yaşamış olduğumuz gezegene saygı için belki tam bir çözüm olmayabilir ama en azından elimizde geldiği kadarıyla fidan dikimi yapmalıyız...”

 

Ulu Orman İlk Olarak Kaymazyayla’da Yeşerdi

 

Dergâh Postnişinleri Safa ve Veliyettin Ulusoy’un dilek ve istekleri üzerine, “On İki Fidandan Ulu Bir Ormana” projesi kapsamında Hünkâr Hacı Bektaş Veli Vakfı olarak 26 Mart 2016 tarihinde Eskişehir’in Mahmudiye İlçesi Kaymazyayla köyünde, bin üç yüz değişik ağaç türlerinin dikimi için bağış kampanyası düzenlendi. Bağış kampanyasına beklenilenden çok daha fazla canımız katkıda bulundu.

 

26 Mart 2016 tarihinde, Dergâh Postnişinleri Safa ve Veliyettin Hürrem Ulusoy olmak üzere Ulusoy Ailesi, dede/baba/ analar, sanatçı ve zâkirler, Hünkâr Vakfı mütevelli heyeti üyeleri ve yöneticileri, gençlik kolu ve kadın kolu üyeleri, Belediye Başkanları, çeşitli sivil toplum kuruluşları yöneticileri, bürokratlar ve dört yüze yakın canımızın katılımı ile fidan dikimi yapıldı. Kaymazyayla köyünde sevgi ile dikilen fidanların tamamı yeşerdi.

 

Eskişehir’deki fidan dikimi kampanyası etkinliğine maddi ve manevi destek veren, orman ve doğa sevdalısı Ahmet Tatar, bu kampanyanın ikincisinin 2009 yılında Hakk’a yürüyen kardeşi Yarbay Ali Tatar anısına, kendi köylerinde yapılmasını istedi. Tatar Ailesinin ve Yuva-Külahlı Köyleri Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneğinin istekleri ve Hünkâr Hacı Bektaş Veli Vakfının kumpas mağduru Yarbay Ali Tatar’ın anısına olan saygısı nedeniyle ikinci bir bağış kampanyası başlatıldı. İlk kampanya üzerinden fazla bir zaman geçmemesine rağmen, bu kampanya da beklenildiğinden fazla ilgi gördü; çok sayıda canımız maddi katkıda bulundu, yazılı, sözlü ve sosyal medyada kampanya paylaşıldı.

 

Anısına Ulu Orman Yeşertilen Yarbay Ali Tatar

 

11 Şubat 1967 tarihinde Ankara’da doğan Ali Tatar; İlk, orta ve liseyi Ankara Keçiören’de tamamladıktan sonra, Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesinden mezun oldu. Aynı Üniversitede yüksek lisans yaptı. 1989’da açılan sınavı kazanarak eğitim uzmanı olarak teğmen rütbesiyle Deniz Kuvvetlerine katıldı.

 

Deniz Kuvvetleri bünyesindeki Astsubay Hazırlama Okulu’nda öğretmenlik, Karamürsel Eğitim Komutanlığında şube müdürlüğü, Deniz Lisesi ve Deniz Harp Okulu Öğretim Başkanlığı bünyesinde kısım amirliği ile şube müdürlüğü yaptı. Yüksek lisans ve doktora yapmış; görev yaptığı birliklerde birçok başarı belgesi ve takdirname ile ödüllendirilmiş olan Ali Tatar; son görev yeri olan Beylerbeyi Deniz Eğitim ve Öğretim Komutanlığında, Okullar Eğitim Yönetim Şube Başkanlığı yapmaktaydı.

 

Bugün kumpas olduğu kesinleşen Ergenekon, Balyoz, Amirallere Suikast vb. Davalar sürecinde; 5 Aralık 2009 tarihinde Beşiktaş Adliyesinde Özel Yetkili savcılar tarafından sorguya çağrılan Dz. Yb. Ali Tatar aynı gün tutuklandı. Tutukluluğuna yapılan itirazlar sonunda 16 Aralık 2009 tarihinde tutuklu olarak bulunduğu Hasdal Askeri Cezaevinden serbest bırakıldı. Hiçbir yeni delil ya da bulgu olmaksızın savcının itirazı üzerine hakkında tekrar tutuklama kararı çıkarıldı.

 

Tutuklanması öncesinde, bazı basın yayın kuruluşları ile çeşitli internet sitelerinin hakkında yapmış oldukları karalayıcı ve yıpratıcı yayınlara maruz kaldı. Bu yalan bombardımanından ruhsal olarak olumsuz yönde etkilenen Dz. Yb. Ali Tatar kurumundan ve komutanlarından beklediği hukuki ve moral desteği bulamadı. Yeniden tutuklanma kararını kabullenemedi. Tüm bu yaşanan sürece karşı derin bir infial hali yaşayan Dz. Yb. Ali Tatar, 19 Aralık 2009 tarihinde evinde,

 

Hukuksuzluk sürecine hukuk adına saygı gösterilemez. Bu şekilde giderseniz ne yönetecek bir ordu, ne yaşayacak bir cumhuriyet, ne de bir ülke bulamayacaksınız. Şunu bilin ki, en küçük suçu ve günahı olmayan ben, bu yapılan hukuksuzluğa isyan ve bu karanlığa bir nebze ışık olabilmek için hayatıma son veriyorum.

 

diyerek yaşamına son verip, Hakk’a yürüdü.

 

Deccalin kurduğu tuzak içinde,

Ömrümü çaldılar, Mervan soyları.

Çok yakınlar vardır uzak içinde,

Bir günde devrildi eni, boyları.

 

Bizim mayamızda yoktur ihanet,

İnsana hizmeti bildik ibadet,

Dinin kisvesinde bunca kabahat,

Takiyye, tiyatro, imiş huyları.

 

Adım Ali Tatar, Özüm “Hüseyin”,

Mazlumlar mazlumu yüzüm “Hüseyin”,

Katlettiler beni gözüm “Hüseyin”,

Budanıp bir yana düşsün kolları

 

Halimi’yem, devrin daim olsun can,

Sana kıyan, dilim dilim olsun can,

Günü ömürleri zulüm olsun can,

Cehennem narına varsın yolları

 

Halimi-Kısas (Hacı İsa Özbay)

 

Ali Tatar’ın Köyü Ormana Hasret

 

Yarbay Ali Tatar’ın baba ocağı Sivas’ın Gürün İlçesine bağlı Yuva Köyü ve birkaç kilometre uzaklıktaki Külahlı Köyü yaklaşık bin yedi yüz rakımlı köylerdir. Ağaç, orman yok denecek kadar az. Rakımın çok yüksek olduğu, ağaçların nadiren bulunduğu burada, ulu bir ormanın yeşermesi çok büyük başarı olacaktır.

 

Dergâh’a bağlı çok sayıda canımız, gerek doğa ve çevreye karşı sorumluluklarını yerine getirmek, gerekse kumpas nedeniyle Hakk’a yürüyen Ali Tatar’ı diktiği fidanlarla yaşatmak için İstanbul, Ankara, Eskişehir, Urfa, Gaziantep, Maraş, Sivas, Malatya, Adıyaman, Tokat’tan sabahın ilk ışıklarıyla birlikte Ali Tatar’ın köyüne geldiler.

 

Öğlen saatlerine yakın programın başlaması öngörülmüştü. Yolda olan canların köye gelmesini beklemek ve programın belirlenen saatte başlaması görüşü nedeniyle, iki saate yakın zaman fazlalığı oluştu.

 

Bu oluşan fazla zaman diliminde, Ali Tatar adına yaptırılan Eğitim Kültür Sağlık ve Konukevi bahçesinde sanatçı Cevahir Karaca, zâkirler Âşık Güvercin, Hüseyin Uğur, Erdem Yıldırım, Hakan Erol, Devran Doğan deyiş, nefes ve duvazimamları havalandırdı.

 

Ali Tatar’ın eşi Nilüfer ve kızı Gökçen’in köye gelmesiyle fidan dikimi programı başladı.

 

Yuva-Külahlı Köyleri Dernek Başkanı Yusuf Gölpunar ilk konuşmayı yaptı:

 

“Hünkâr Hacı Bektaş Veli Vakfının ‘On iki Fidandan Ulu Bir Ormana’ adlı projenin İkincisi için Yuva Külahlı Köyleri Derneği olarak bizler bu projeye talip olduk. Hukuk ve Adalet Şehidimiz Yarbay Ali Tatar’ın anısını yaşatmak ve ona olan gönül borcumuzu bir nebze olsun ödemek için bu projeyi bir fırsat olarak gördük. Talebimiz kabul gördü. Vakıf ve Dernek olarak ele ele birlikte çalıştık. İşte bu gün çalışmalarımızın en önemli aşamalarından biri olarak, Yarbay Ali Tatar anısına ilk fidanları dikeceğiz.”

 

Laik demokratik cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, şehitler, Yol Uluları ve Yarbay Ali Tatar için saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasından sonra, Yuva Köyü Muhtarı Garip Tatar ve Külahlı Köyü Muhtarı Adnan Gölpunar, hoş geldiniz ve teşekkür konuşması yaptılar.

 

Köy muhtarların konuşmalarından sonra Yarbay Ali Tatar’ın ağabeyi Ahmet Tatar kürsüye geldi. Aile adına hitap eden ağabey Ahmet Tatar’ın konuşması şöyleydi:

 

Yeniden Devran Sürecektir Bu Fidanlarla Ali

 

Hak verdi Ali’yi bize, Hak aldı Ali’yi bizden. Biri alıp binleri verendir o. Kapanan kapılar gibi çivilenir belki tabutlarımız, ama tendir içine hapsedilen. Canlar özgürdür tutulmaz tutuklanamaz, bağlanmaz, hapsedilemez Bir nefestir gök kubbede. Sır olup gider ama kaybolmaz. Taşta, toprakta, akan suda, yürüyen karıncada, yeşerip dal veren ağaçtadır aynası. Her seferinde binlerce yaşam kapısıdır açılan. Her kapıda başka bir cisim olur. Yeter ki görsün gözler. Canlar her yerdedir. Can aramızda. Kimi zaman Ali olmuştur adı. Ateşlerle sınanmış, ışık olmuştur. Sırr-ı Hakikate ermek, devri tamam etmektir dileği. Bir sestir, Bir nefes, Bir başka şekilde bir başka biçimde aramızdadır hala.

 

Kim bilir belki şu taşın altında, şu çalının dalında, telaşlı serçenin kanadındadır. Belki toprağa düşmüş bir tohumdur Ali. Rüzgârla kavrulmuş yorgun şakaklardan inecek, bir damla terle yeşermeyi beklemektedir. Fışkırıp kök tutacaktır topraklarında. Bizden emek dilemektedir. Köklerine atılacak bir avuç topraktan başka istediği yoktur. Dikilecek her fidanda can bulacak, bu dağlara renk olacak, yorgun yolculara gölge olacaktır. Yeniden devran sürecektir bu fidanlarla Ali.

 

Her çocuk bir umuttur. Umutları kökleştirmek için her biri adına on iki fidan dikeceğiz Ali Ormanına. On ikişer fidanda yaşayacak adları. Ali yalnız kalmayacak, yeni umutlarla beslenecek daha da çoğalacaktır bu topraklarda.

 

Veliyettin Dedemin bu projenin başlangıcında vurguladığı “Yeniden Doğuş, Tükenmez Yaşam, Ölümsüz Hayat” budur. Her bir fidan, onun deyişiyle, “Yenilenmenin ifadesidir. Aynı zamanda bolluk, şans ve mutluluğun sembolü, aynı mekânda bilgeliğin, ululuğun, kutsallığın, koruyuculuğun ve kerametin simgesidir.

 

Bu yolun yolcuları, bu düsturun sahipleri kerameti şeyhte, şıhta, hacıda, hocada aramazlar. Keramet insanda, ellerimizde emeğimizdedir. Sadece Hakk’ın yolunda, bilimin ışığında giderek dünyayı cehennem olmaktan kurtarabiliriz. Yeter ki, bir olalım, birlikte olalım, paylaşalım ve en önemlisi bir yerden başlayalım. Büyük ideallerimiz hep olsun. Ama elimizi bir işe, elimizi birbirimize uzatalım. Bir fidan dikmek, bir dal yeşertmek tam da böyle bir şeydir işte.

 

Bu gün buraya, binlerce hektarlık boşluklara, kıraçlara, çıplak dağlara bakarak geldiniz. Eminim ki, terkedilmiş bakımsız kasabalara, köylere, viranelere içiniz acıdı. Bu terkedilmiş, viranelik haline ilişkin sorular oluştu kafanızda. Belki buraları daha bakımlı, mamur, yaşamın bütün canlılığıyla aktığı, dağları ormanlarla kaplı yerler olarak hayal ettiniz.

 

İşte “Oniki Fidandan Bir Ulu Ormanaprojesi bu hayalin ete kemiğe büründürülmesi projesidir. Karanlığa karşı yakılan bir meşaledir. Karanlık ne kadar koyu olursa olsun; umutsuzluk ne kadar yaygın olursa olsun bunlara karış çıkışın bir simgesidir. Tıpkı Ali’nin hukuksuzluğa karşı isyanı, karanlığa karşı kendini ışık etmesi gibi.

 

Ormanımız Sevginin Barışın Kardeşliğin Temsilcisi Ola

 

Ahmet Tatar’ın hitabından sonra İsa Uğur Baba, bir gülbenk verdi:

 

“Destur-u Pir, izni Mürşit Allah, Allah!

 

Sevgi Muhabbet kaynar yanan ocağımızda, Bülbüller şevke gelir gül açan bağımızda, Hırslar kinler yok olur aşkla meydanımızda, Aslanlarla ceylanlar dosttur kucağımızda’ diyen Pirimiz Hünkâr Hacı Bektaş Veli aşkına!

 

Hizmetler kabul ola muratlar hâsıl ola! Hazır gaip zahir batın Hak erenlerin hüsn-ü himmetleri üzerimizde hazır ve nazır ola! Gönüllerimiz cömert, kalplerimiz temiz ola!

 

Üçlerin, beşlerin, yedilerin, kırkların aşkına, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal’in, vatan uğruna canını feda eden şehitlerin, gazilerin aşkına. Üzücü bir olay sonucu aramızdan ayrılıp, Hakk’a yürüyen Yarbay Ali Tatar canımızın aşkına.

 

Ormanımız sevginin, barışın ve kardeşliğin temsilcisi ola! İlimin, irfanın, ahlakın, adaletin sembolü ola! Aslanla ceylanın doğadaki tüm canlıların ortak mekânı ola! Serçeşmeden akan sevginin pınarı ile aşısı sulanmış ola!

 

Enbiyanın, evliyanın, âşıkların, sadıkların, arifleri, bilgelerin aşkına! Gölgesi serin ola! Nefesi, dertlere derman, hastalara şifa, gönüllere vefa ola! Bülbüllerin güllerin Hakk’a âşık olan o güzel gönüllerin gülistan bahçesi ola! Damarı derin ola! Gövdesi gür ola! Dalları ve yaprakları ise hür ola! Hürriyetin, Cumhuriyetin, Demokrasinin bayrağı ola!

 

Nur-u Nebi, Kerem-i Ali. Gülbeng-i Muhammed Hünkâr Hacı Bektaş Veli. Dil bizden, nefes Mürşidimiz Muharrem Sefa ve Veliyettin Hürrem efendilerimizden ola!

 

Gerçeğe Hü! Mümine ya Ali!”

 

Doğanın Bir Parçası Olmak Gerek

 

İsa Uğur Babanın gülbenginin ardından, Hünkâr Hacı Bektaş Veli Dergâhı Postnişini ve Hünkâr Vakfı Başkanı Veliyettin Hürrem Ulusoy meydanda bulunan canlara, kısa bir konuşma yaptı. Veliyettin Hürrem Ulusoy konuşmasına şöyle başladı:

 

“Dostlar merhaba. Öncelikle bu etkinliğe emeği geçen herkese; bir sözle, bir maddiyatla, bir çalışmayla, ne olursa olsun hepsine minnettarlığımı belirtmek istiyorum özellikle. Dostlar, bizim inancımıza göre ölüm yok. Ölürse ten ölür canlar ölesi değil. Ali Tatar, burada ve gülümseyerek bize bakıyor. Onun manevi varlığını saygıyla selamlıyorum.”

 

Konuşmasında, “doğaya hükmetme yerine, doğanın bir parçası olunması; mutlu olmak için doğaya tekrar dönmemiz gerektiğini, Vakfımızın bunun bir örneğini vermeye çalıştığını” ifade eden Veliyettin Hürrem Ulusoy, Hünkâr Hacı Bektaş Veli Vakfının tarihsel ve tekrar kuruluş sürecini ve faaliyetlerini etkinlikte bulunan canlara anlattı.

 

Veliyettin Ulusoy, bu hitabından sonra, katkıda bulunan canlara ve yetkililere “teşekkür belgesi” verdi. Belgelerin verilmesinden sonra ilk olarak Yuva Köyünde fidanlar toprağa bağlandı. Daha sonra üç kilometre uzaklıktaki Külahlı köyünde çorak topraklar Veliyettin Ulusoy’un gülbengi ile fidanlara kavuştu.

 

Fidanların dikiminden sonra, Yuva köyünde bulunan Ali Tatar Eğitim Kültür Sağlık ve Konukevi’ne dönüldü. Lokmaların yenilmesi ve muhabbetlerin ardından etkinliğe katılan canlar geri dönüşe geçtiler.

 

Emekleriniz Hünkâr’ın Defterine Yazıla

 

İlki 26 Mart 2016 tarihinde Eskişehir Kaymazyayla köyünde; ikincisi Yarbay Ali Tatar anısına olmak üzere, Gürün Yuva ve Külahlı köylerinde toplam 32 dönümlük arazide iki bin adet fidan, Hünkâr Hacı Bektaş Veli Vakfının “On İki Fidandan Ulu Bir Ormana 2” projesi kapsamında toprağa bağlanmıştır.

 

Bu projenin hayata geçirilmesinde katkı ve desteklerinden dolayı başta Dergâh Postnişini ve Vakıf Başkanı Veliyettin Hürrem Ulusoy’a, etkinliğe katılan Vakıf Mütevelli Üyeleri Nazım Ulusoy ve Ali Yıldız’a, Vakıf Yönetim Kurulu Üyeleri Erdem Ulusoy ve Emel Sungur’a, Tatar Ailesi ve Ahmet Tatar’a, dede ve babalara, sanatçı ve zâkirlerimize, iki köyün muhtarlarına, köy halklarına, Eskişehir Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç’a, Dernek Başkanı Yusuf Gölpunar’a, Av. Şenol Gündoğdu’na, Halil Karaçalı’ya maddi ve manevi katkı yapan çok sayıda canlarımıza, uzak yerlerden gelerek etkinliğimize katılan tüm canlara çok teşekkür ederim.

 

Sizinle birlikte başlatmış olduğumuz bu döngünün daim olmasını diler, hizmetlerinizin, katkılarınızın Hünkâr’ın Defterine yazılmasını niyaz ederim.

 

Aşk ile...

 

                                                          -  Makaleler  -