YALINCAK
SULTAN (SEYYİT MUHAMMET NURİ) OCAĞI
Hüseyin
ELMAS
13.ncü yüzyıl Anadolu’da pek çok
kargaşanın yaşandığı dönemdir. O dönem Anadolu’da Selçuklular, İlhanlılar,
Bizans ve Trabzon Rum İmparatorluğu olmak üzere 4 devlet vardır. Bunlardan en
güçlüsü Anadolu Selçuklu Devleti idi.1240
yılında vukubulan Baba İshak ayaklanması (Babai isyanı) ile Anadolu Selçuklu
Devleti zayıflamış ve bir otorite boşluğu doğmuştur. Anadolu Selçuklu
Devletini, Moğollarla 1243 yılındaki Kösedağ savaşı zayıflatmıştır ve (yıkılış
1318) Anadolu’da bir çok beylikler kurulmuştur. Beyliklerin her biri kendi
bağımsızlığını ilan etti. Bu kez beylikler arası savaşlar başladı. Bir taraftan
da Arap kültür Emperyalizmi Anadolu’yu etkisi altına almakta idi. Bir taraftan
Moğol istilası ve baskıları Anadolu’yu kasıp kavurmakta idi. Moğol akınlarından
korunmak amacıyla Türkistan-Horasandan Anadolu’ya akın akın göçler sürmekte
idi. İşte tüm bu kargaşa ve karmaşa içerisinde Hacı Bektaş Veli ile birlikte
Anadolu’ya pek çokta Alperen göçmekte idi ve Anadolu’da bir hümanist düşünce
yükselmeye başlamıştı.
13.ncü yüzyıl, Anadolu’da Hacı Bektaş Veli merkezli düşüncenin etkinlik
gösterdiği ve bu hümanist söylemin aktif nitelik kazandığı dönemdir. Tarihsel
kimliğini Hacı Bektaş Veli ile ifade eden bu düşünce geleneği Hacı Bektaş Veli
ile beraber hareket eden onlarca tarihsel kişilikle temsil edilir. Hacı Bektaş
Veli Velayetnamesinde adı geçen Tapduk Emre, Yunus Emre, Karadonlu Canbaba,
Sarı Saltuk, Ahi Evran, Karaca Ahmet Sultan, Kolu Açık Hacım Sultan, Seyit
Cemal Sultan, Pir Eba Sultan (Pirebi Sultan) gibi birçok eren Anadolu’nun hatta
balkanların dört bir yanında bu felsefenin temellenmesini sağlamışlardır. Hacı Bektaş
Veli ile beraber adı anılan erenlerin en önemlilerinden biri de Pir Eba Sultan
(Pirebi Sultan) dır. Pirebi Sultan Hacı Bektaş Velayetnamesinde tasavvufi bir
menkıbede geçen , tanınan bir Alevi Bektaşi erenidir. Hünkar Hacı Bektaş
Veli’nin 5.hizmet postu sahibi ve hünkarın cemlerinde çerağcısı idi.Soyu İmam
Zeynel oğlu 6.imam Muhammet Bakır’a dayanır.
Konya’da bulunan Mevlana (Bazı
kaynaklara göre de aynı dönemde yaşayan ünlü bilgin Molla Sadettin Konyevi)
Hacı Bektaş Veli’ye bir haber gönderir. “Ya
Hünkar,Şems-i kaybettim bana birini gönder,muhabbetine ihtiyacım var.”
diyerek bir eren göndermesini ister. Hünkar da Pirebi Sultan’a dönerek “Mevlana gamdadır onu teselli bize düşer.”
der. Pirebi Sultan, Hünkarın emri ile eşi Hurzem Hatem ana, oğulları Seyyid
Mehmet, Seyyid İbrahim ve en küçük oğlu Seyyid Muhammet Nuri’yi de alarak
Konya’ya gider. Şemsi Tebrizi’nin Konyalılarca başı kesilerek katledilmesinden
sonra Pirebi Sultan Konya’da Mevlana tarafından çok büyük bir muhabbetle
karşılanır ve kendisine Meram Bağlarında bir ev tahsis edilir çok sayıda
öğrenci yetiştirir. Birkaç yıldan sonra Konya’da şiddetli kıtlık ve yoksulluk
zuhur etmiş, taun (veba) hastalığı baş göstermiştir.
Pirebi Sultan’ın 2 oğlu Mehmet ve
İbrahim bu hastalıktan kurtulamayarak hakka yürürler. Rivayet olunur ki geride
kalan 3.oğlu Nuri de hastalıktan yatağa düşer annesi Hurzem Hatem ana eşi
Pirebi Sultana dönerek “Hünkara onca
hizmetin var ona yalvarda çocuğumuz kurtulsun” der. Pirebi Sultan
eşine dönerek “İlahi hatun Kerbela da
olanları bilmezmisin,onlar onca acıya nasıl dayandı,benim hünkara olan
hizmetimi boşamı çıkaracaksın.” der.
Çocuğun hastalığı dahada ağırlaşır ve ölümün pençesine düşer. Pirebi Sultan
öğrencileri verilen talimat üzerine cenaze hazırlıkları yaparlar. Defin töreni
için cemaat toplanır. Pirebi Sultan cemaate dönerek “Ey cemaat ben çocuğumun cenaze namazını ölü niyetinemi diri niyetinemi
kılayım.” der. Cemaat hep bir
ağızdan “Diri niyetine” diye
bağırırlar. Pirebi Sultan bunun üzerine oğlunun göğsüne hafifçe vurarak “Hünkar aşkına ayağa kalk” der ve Muhammet Nuri ayağa kalkar. (Doğum tarihi ile ilgili çeşitli
kaynaklar farklı tarihler vermekle birlikte doğumunun 1230’lu yılların
ortalarında olduğu tahmin edilmektedir.) Bir süre sonra Seyit Muhammet Nuri
annesi Hurzem Hatem anayı ve 13-15 yaşlarında iken de babası Pirebi Sultanı
kaybeder. Pirebi Sultan eşi Hurzem Hatem Ana ve 2 oğlu ile birlikte Mevlana
külliyesi içinde, Horasan erenleri diye bilinen yerde yatmaktadırlar.
Seyyid Muhammet Nuri babasının
vasiyeti üzerine tekrar Hacı Bektaş Veli dergahına (Sulucakarahöyük) döner,
yaşı 13-15 civarlarında bıyıkları henüz terlememiştir. Hünkar Hacı Bektaş Veli
derin bir düşünceden sonra yanında bulunan Sarı İsmail Sultan ve Emir Cem Sultan’a
dönerek “Konya tarafından yalınayak
yalıncık bir delikanlı gelmektedir, gidin onu karşılayın.” diyerek karşılanmasını ister. Seyyit
Mehmet Nuri uzun ve yorucu bir yolculuktan dolayı yorgundur, elbiseleri
yırtıktır, ayakları yalınayaktır. Bu halde Hünkar’ın huzuruna çıkarılır. Hünkar
tarafından sırtı sıvazlanır, gülbangı verilir ve kendisini kucaklayarak “Andolsunki senden Pirebimin kokusu
geliyor,madem huzura yalınayak çıktın bundan sonra adın Yalıncak olsun.”
der ve adı YALINCAK SULTAN olarak kalır.
Hünkar tarafından başına bir
Hüseyni taç giydirilerek Emir Cem Sultan’ın yanına eğitilmek amacıyla verilir. Çeşitli
görevler verilerek hayata hazırlanır, ilimle bilimle donanır, tasavvuf ilmini
en ince detayına kadar özümser. Yıllar geçer ham iken pişer, çeşitli savaşlara
katılır, dergahta hizmet eder, görevler üstlenir, ilmi ve kerametleriyle pir
dergahında çok önemli bir yer edinir.
O dönem Anadolu’nun ( Rum Diyarı)
çeşitli yerlerinde karışıklıklar isyanlar Moğol istilaları vardır. Moğol ordu
artıklarının oluşturduğu çeteler bölgede yaşayan halka zulüm çektiriyor, soyuyor
ve öldürüyorlardı. Ayrıca doğuyu batıya bağlayan, Hindistan-Çini Avrupa’ya
bağlayan ve Anadolu’yu boydan boya kat eden tarihi İpek Yolu’nun bir kolu da KARABEL
(Sivas) bölgesinden geçmektedir. Doğudan batıya, batıdan doğuya taşıdıkları
mallarla insan ihtiyaçlarını karşılayan kervancıların güvenliği bu bölgede de
türeyen Moğol ordusu artıkları eşkıyalar ve çeteler tarafından tehdit
edilmekte, yolları kesilmekte, mallarına el konmakta ve öldürülmektedirler. Dönemin
Sivas Sancakbeyi Rüknettin Paşa (bazı kaynaklara göre Kadı Burhanettin) bu
çetelerle başa çıkamayınca dönemin Selçuklu Hükümdarından (bazı kaynaklara göre
Karamanoğlu Mehmet Bey-ki bence de doğru) yardım ister. O da Hacı Bektaş
Veli’ye haber göndererek yardımcı olmasını ister. Hacı Bektaş Veli’de Yalıncak
Sultan’a dönerek “Ya Nuri’m sana bir
görev vereceğiz git hizmetini gör,toprağın kefaretin olsun,arayan seni orada
bulsun.” der. YALINCAK SULTAN 1267
tarihinde Konya’da babası Pirep Sultan’ın türbesini ziyaret ettikten sonra
tekrar dergaha dönerek gönüllü bir grup arkadaşıyla (300 kişi olduğunu
duyduğumu hatırlıyorum) birlikte kendisine sancak verilerek KARABEL bölgesine
gelir ve dergahını kurar, uzun yıllar Moğollara karşı direnir, çetelerle
savaşır, çeteler imha edilir.
‘’Türkler ve Tatarlar Arasında’’
adlı bir kitaba göre bir Alman olan ve Niğbolu savaşında esir düşen, altı yıl
sonrada Timur’un ordusuna esir düşen ve 1394-1427 arasında Anadolu’da yaşayan
(1380-1440) Johannes Sehiltberg’e göre “bölgede
ünlenen Yalıncak Sultan’a Sivas’ta evkaf
(vakıf) reisliği ve bazı yetkiler verilir. Adına Yalıncak Sultan Vakfı
kurulur. Yalıncak Sultan halkın çoğu Türkmen olan bölge halkı tarafından
sevilip sayılmıştır.
Selçuklulara bağlı Eretna bey
Selçukluların zayıflığından faydalanıp Kayseri-Sivas- Tokat yöresinde devletini
ilan eder. Eretna Bey’in ölümüyle başa geçen oğlu Mehmet Bey öldürülür. Karamanoğulları
Kayseri’yi ele geçirir. Kadı Burhanettin tutuklanır ve daha sonra kurtarılır, Sivas’ta
beyliğini ilan eder, Ahi İsa’yı vezir yapar. Kadı Burhanettin’in Tokat’ta
olduğu bir dönemde Ahi esnafı isyan çıkarır isyan bastırılır ve Ayne Bey ve
taraftarları Hafik kalesine sürülür, tutuklanır, mal ve vakfına elkonulur. Kayseri
Valisi Şeyh Müheyyid Kadı Burhanettin’e karşı savaş ilan eder, Kadı,Yalıncak Sultan’ın
selamıyla Erzincan-Kemah-Divriği ,İlhanlı Devleti uçbeyi Karayülük Osman
Bey’den yardım ister. Karayülük Osman Bey görkemli bir karşılamayla Sivas’a
girer, Kadı rahatlar. Ancak Kadı Burhanettin Karayülük Osman Beyin bir gün
kendisini yok edeceğini düşünür ve Sivas’ta iken ortadan kaldırmayı düşünür. Zara-Divriği
arası Karabel’de tuzak kurulur ancak çarpışma sonucu Kadı Burhanettin esir
alınır, askeri dağılır. Karayülük tekrar Sivas’a döner ve Kadı Burhanettin’i
idam eder, bedeni dört parçaya bölünür, halka teşhir edilir. Şehirde kargaşa
başlar. Sonuçta Yalıncak Sultan’ın da bulunduğu bir heyet Darende’yi
Karayülük’e vererek Sivas’tan ayrılmasına razı ederler. Karayülükten kurtulan
Sivas, Kadı Burhanettin’in oğlu Alaattin
Ali’yi emir tayin eder. Aynı yıl bu zaafiyetten faydalanan Moğollar Sivas
üzerine yürürler. Erzincan ve Kelkit yöresinden gelen Moğol Karatatar
kuvvetlerini Yalıncak Sultan idaresindeki kuvvetler Karabelde, yani Yalıncak
köyünden geçen İpek Yolu geçiş noktasında karşılarlar, yapılan savaşta Moğol
Karatatar kuvvetleri yenilir. Ancak Yalıncak Sultan (Seyyid Muhammet Nuri)
şehit olmuştur. (Ancak Alman yazarın bu anlatımı bildiğimiz tarihlerden
yaklaşık 120 yıl sonrasını tarif eder, bu bakımdan tarih uyumsuzluğu bende
tereddüt doğuruyor.) Hünkara verdiği
söz yerine gelsin diye çetelerce başı kesildiği halde son çeteci de yok
oluncaya kadar kellesi koltuğu altında savaşır ve kellesi koltuğunun altında
şehit olduğu bilinen yerden 100 metre ilerde şu an türbesi bulunan yere kadar
gelerek toprağa teslim olur.Şehit olduğu
tarih kesin olarak bilinmemekle birlikte 1282-1285 tarihleri arası tahmin edilmektedir.Türbesi
Sivas-Hafik-Yalıncak köyünde bulunmaktadır.
Yukarda ki anlatımdan yaklaşık
120 yıl kadar sonra Sivas halkı, bir tarafta Timur-İlhanlılar-Osmanlı ve
Karamanlılar arasında sıkışınca 1400 yılında Osmanlının himayesini istemiş ve
Yıldırım Beyazıt Sivas’a girmiştir, ancak 1401 yılında Sivas Timur’un
saldırısına uğramış büyük zaiyatla Sivas halkı dağılmıştır. İşte bu dağılmada
Yalıncak Sultan’ın soyundan olup 3 kardeş olan kardeşlerden bir kardeşinin
ailesiyle birlikte İmranlıya bağlı (eskiden Divriği’ye bağlı idi) Örenik (Aydoğan) köyünde Talip ve
müritlerinin içersine yerleştiği. Diğer bir kardeşin ailesiyle Ankara
yakınlarında Yalıncak köyünü kurarak yerleştiği, bir kardeşin ailesiyle
birlikte Karadeniz bölgesinde (rivayete
göre Giresun Yalıncak beldesi, ancak Trabzon Yalıncak beldesi de dikkat
çekicidir) yerleştiği ifade edilmektedir. Bugün türbede bulunan dedemin soyu
olan Yalıncakoğlu ailesi Örenik’ten tekrar dergaha dönmüştür.
Yalıncak Sultan’ın Seyyit Ahmet
Nuri adında bir oğlu, Gönül Ana adında bir kızı olmuştur. Kızı Gönül Ana ünlü
Hubyar Sultan ile evlenmiştir. Sivas’ta kurulmuş olan 3 büyük vakıftan birisi
YALINCAK SULTAN VAKFI’dır. Diğerleri Kadı Burhanettin Vakfı ve Ayne Bey (AHİ)
vakfıdır.
Yalıncak Sultan soyu bir çok kola
ayrılmıştır. Bu kollara mensup aileler Divriği Örenikte, Çamşıhıda, Hafik
Yalıncakta, Karayaprakta, Aylıoğlunda, Akpınarda; Yıldızeli’nin ve Sarkışla’nın
bazı köylerine dağılmışlardır. Yine Çorum Çorum ve Ordu’nun bazı köylerine
yerleşmişlerdir.
Ocak talipleri ise Sivas, Ordu, Aydın,
Tokat, Erzincan, Refahiye, Amasya, Çorum,
Kırıkkale, Yozgat, Ankara, İstanbul, İzmir, Mersin, Adana gibi bir çok
vilayete dağılmışlardır.
Yalıncak adına Karaman Bozkandak
köyünde, Afyon Sandıklı ilçesinde, Ankara ODTÜ yakınlarında, Çorum Alaca
Koçhisar köyünde makam niteliğinde veya soydan olanların türbeleri
bulunmaktadır.
Yine Trabzon’da bir beldenin adı
Yalıncak’tır ve Urfa’da bir köyün adı Yalıncak’tır. Kütahya, Malatya, Manisa’da
Yalıncak izine rastlanmaktadır. Ancak Yalıncak Sultan ile ilgisi
bilinememektedir.
Türbe kuruluş tarihinden
itibaren 2 kez doğal sebeplerden yıkılmış bir kez 2.Mahmut’un büyük Alevi
kıyımında yıktırılmıştır. Dedem Mehmet Dede ve büyüklerimizin anlattığından
hatırımızda kalan, Dedelerimiz defalarca Divriği mahkemelerine götürülmüş
sorgulanmış, büyük Dedemiz Karamahmut Dede, Şeyhülislamlık tarafından özür dilenerek
köyüne getirilmiş teslim edilmiştir. Dergahtan uzaklaştırılan dedelerimiz
yaklaşık 80 km doğudaki Örenik’ten o zor coğrafi şartlara rağmen Yalıncak
Sultan türbesiyle ilişkilerini devam ettirmişlerdir. Osmanlı yönetimi Sivas’ta
bulunan değeri biçilemeyen Yalıncak vakfına el koymuş ve dergaha Nakşibendi
şeyhı tayin etmişlerdir. Büyük dedemiz postnişin İsmail ağa (Şair) 1840 lardan
sonra etraf köylerinde desteği ile Nakşi şeyhını kovmuştur.(İsmail Ağa Dedemiz
1840 larda 13 yıl boyunca Hacı Bektaş Dergahında kalmıştır ve Hamdullah Çelebinin
kız kardeşi KATİBİ mahlaslı Şair Güzide
ananın hizmetinde bulunmuş ve halifelik tacı giyerek dergaha dönmüştür.) 1907-1908
de dönemin Yalıncak Postnişini Mahmut Efendi (1800 lü yılların sonlarında 7 yıl
Hacı Bektaş’ta kalmıştır.) tarafından yaptırılan türbe 1937 de Tekke ve
Zaviyeler kanunu kapsamında tekrar yıktırılmıştır. Mahmut Efendi dedemizin 1917
de hakka yürümesiyle oğlu Hamza efendi postnişin olmuş ve 1926 da Örenik’ten
gelerek dergaha yerleşmiştir.
Büyük Dedemiz Hamza efendi,
Dedemiz Mehmet efendi türbenin yıkık haline bakıp çok ızdırap çekiyorlardı, yeniden
yapılma imkanı yoktu. Mehmet efendi oğlu dayım Hüseyin Feyzi Yalıncakoğlu
(Mahmut Yalıncakoğlu’nun babası) ile birlikte 1989 yılında giriştiğimiz dernek
kurma çalışmalarımız dayımın 1993 yılında 54 yaşında hakka yürümesiyle sekteye
uğradı. Ancak 2002 yılında kurduğumuz YALINCAK SULTAN DERNEĞİ tarafından 2003
ile 2008 yılları arasında YALINCAK SULTAN TÜRBESİ,KURTBABA TÜRBESİ, AŞEVİ, YEMEKHANE, MİHMANEVİ, ŞEHİTLİK ANITI ve bazı
türbe emektarların mezarları yaptırılarak YALINCAK SULTAN KÜLLİYESİ adı ile 31
Ağustos 2008 tarihinde hizmete açılmıştır.
Yalıncak Sultan türbesinin hemen
yanında,dergahta 1500 lü yıllarda hizmet etmiş olan Gökçe Abdal (Kurtbaba)
türbesi bulunmaktadır. Pir Sultan Abdal ile arkadaşlığı rivayet edilmektedir. Pir
Sultan Abdal bir dörtlüğünde şöyle diyor.
Derdimin dermanı Sultan Yalıncak
Bağlanıpta bir ikrarda kalıncak
Şefaat umarız senden ölüncek
Sıtk ile rehberim sen ol Yalıncak.
Başka bir deyişte ise
Seher vakti duraydım eşiğine
Ver benim muradım Sultan Yalıncak
Kurban kesen sofra seren hanına
Ver benim muradım Sultan
Yalıncak
Koca Pirde idi benim nazarım
Seyyah oldum şu alemi gezerim
Metahını aldım eşiğinde çözerim
Ver benim muradım Sultan Yalıncak
Zemheride gonca gülü bitirdin
Bunca canı eşiğine getirdin
Kırklarınan bir irfanda oturdun
Ver benim muradım Sultan Yalıncak
Aşık İbrahim ile orda görüştük
Kırklar meydanında yedik alıştık
*Emin
Dede ile derdim bölüştük
Ver benim muradım Sultan Yalıncak
PİR SULTAN ABDAL’ım ben seni bildim
Uzak gittim ama yakına geldim
Sultan Mıhlı eşiğine yüzümü sürdüm
Ver benim muradım Sultan Yalıncak
Bu deyiş ile Pir Sultan Abdal’ın
Yalıncak dergahına geldiğini anlıyoruz, zaten Kurtbaba ile arkadaş olduklarını
biliyorduk.
Yalıncak Sultan dergahında
postnişin olan (Güzide Ana’nın hizmetinde bulunan) Şair İsmail (Sarı İsmail Ağa
dede-Mezarı Karayaprak köyündedir.) Örenik’ten Yalıncak dergahına giderken
yazdığı şiirlerden birisi aşağıdadır.
İmam Hasan Yoldaş Kanber klavuz
Biz yolcuyuz dua edin erenler
Daim Al-i aba’ya yalvarırız
Biz yolcuyuz dua edin erenler
Mecliste gülbenkte cemde sırada
Lokma-yi niyazı yedik burada
Efendim haneniz şen ma’mür ede
Biz yolcuyuz dua edin erenler
Gelmek iradettir gitmek icazet
Buradaki canları prim hoş göz et
Gedik bekçileri eyleyin imdad
Biz yolcuyuz dua edin erenler
Yüz atlıya emanet her hallerden
Hayır himmet bize evliyalardan
Sağ selamet aşak gidek bellerden
Biz yolcuyuz dua edin erenler
Yükseğine çıktım göründü künbed
Gedik bekçileri eyleyin imdad
Cümlemize Hak’dan sağlık selamet
Biz yolcuyuz dua edin erenler
İsmail’im
pir eşiğine niyazım
Sultan Yalıncağ’a yüz sürmek arzum
Eşe dosta armağanım sağ sözüm
Biz yolcuyuz dua edin erenler.
Yine Yalıncak Sultan dergahında görev
yapan Derviş Hasan’ın bir şiiri.
Her nereden baksam parlar kümbeti
Erler buna Yalıncak Sultan derler
Yaratan Allah’a gerek minneti
Erler buna Sultan Yalıncak derler
Şehit düşmüş yakasında kanı var
Kafirlerin imamlara kini var
Hacı Bektaş dergahında ünü var
Erler buna Sultan Yalıncak derler
Sarı Saltık Kızıl deli aşkına
Car deyince ulaşırsın düşküne
Kerbela’da şehitlerin aşına
Erler buna Sultan Yalıncak derler
Dün gece seyrimde aldın elimi
Efendim ben arz ederim halimi
Halifemsin senden kesmem dilimi
Erler buna Sultan Yalıncak derler
SEFİL
HASAN’ımın belalı başı
Durmuyor akıyor gözümün yaşı
Rum erenlerinin can yoldaşı
Erler buna Sultan Yalıncak derler
1978-1993 arası dergahta
postnişinlik yapan ve PİŞMANİ mahlası ile şiirler yazan Hüseyin Feyzi
Yalıncakoğlu’na ait bir şiir.
Sen
variken kime yanam derdimi
Derdimin dermanı Sultan Yalıncak
Gece gündüz çağırırım virdimi
Derdimin dermanı Sultan Yalıncak
Bağlanmışım sana başka kimsem yok
Şu illerin sözlerine karnım tok
Yakacaksan beni ateşine yak
Derdimin dermanı Sultan Yalıncak
Çok cefalar çektim senin aşkına
Kavuştur sevdiğim gönül köşküne
İmdat et efendim fakir düşküne
Derdimin dermanı Sultan Yalıncak
Ne kadar dolaşsam gurbet elleri
Koklanır burnuma sıla gülleri
Seni söyler PİŞMANİ’nin dilleri
Derdimin dermanı
Sultan Yalıncak
Yalıncak Sultan’dan günümüze kadar
gelen Yalıncak Sultan soyu dergah postnişinleri
1-Seyit Mehmet Nuri (Yalıncak
Sultan)
2-Seyit Ahmet Nuri
3-Yalıncak Mehmet Nuri
4-Seyit Mustafa Nuri
5-Seyit Muhammet Nuri
6-Hacı Ahmet Nuri
7-Mehmet Emin Dede * (Pir Sultan ile görüşen zat)
8-Şeyh Ahmet Nuri
9-Seyit Kara Mahmut I
10-Yalıncak Halil Ağa
11-Kamber Dede
12-Yusuf Dede
13-Kara Mahmut Ağa II
14-Seyit Ali Ağa dede
15-Divane İbrahim
16-Sarı İsmail Ağa Dede (Şair)
17-Mahmut Efendi Dede
18-Hamza Efendi Dede
19-Mehmet Dede
20-Hüseyin Feyzi Yalıncakoğlu
21-Mahmut Yalıncakoğlu
Aşk-i muhabbetle… Hü gerçeğe, gerçeklerin
demine.
- Makaleler -
|