Âşık Remzâni

 

 

 

Pir Sultan Ocağı

 

Hüseyin ELMAS

 

 

Aleviliği incelediğimizde tarihin her döneminde katliamlarla, kıyımlarla, zindanlarla, oradan oraya göçlerle savrulan, her zaman haktan yana, haklıdan yana bir toplumun tarihiyle karşılaşırız. Yaşadıkları her coğrafyada, yönetici otoritelerin toplumlar üzerinde uyguladıkları baskılar, adaletsizlikler ve zulümlere karşı canları pahasına isyan edenler Aleviler olmuştur.

 

Kıyıma uğrayan sadece canları olmamıştır; inançları, gelenekleri, inanç merkezleri ve önderleri de her dönemde defalarca bu akıbete uğramıştır.

 

Başta Kerbelâ katliamı olmak üzere, Ehlibeyt ailesi mensubu yetmiş üç Kerbelâ Şehidi ile İmam Hüseyin ve diğer imamlar, Hallac-ı Mansur, Seyit Nesimi, Kalender Çelebi ve birçok yol uluları haksızlığa karşı direnişleri sonucu serlerini, canlarını vermişlerdir. Anadolu erenlerinin birçoğunun da o günün yöneticileri tarafından şehit edildiklerine, katledildiklerine şahit oluyoruz.

 

Bu yol ulularının en bilineni, en tanınanı bildiğimiz gibi Pir Sultan Abdal’dır. Zulme, haksızlığa, sömürüye karşı direniş deyince ilk akla gelen yol ulularının başında gelir. Beş yüz yıldır Balkanlardan, İran’a, Azerbaycan’a, Irak’a kadar uzanan Anadolu merkezli bu coğrafyada deyişleri dillerde marş olarak okunmuş, okunmaktadır. Yakın tarihimizin, 68 ve 78 kuşağı olarak bilinen toplumsal hareketlerde Pir Sultan Abdal’ın deyişleri hep dillerde olmuştur.

 

“Uyur idik uyardılar.”

“Gelin canlar bir olalım.”

“Kızılırmak gibi bendinden boşan.”

 

gibi deyişleri, insanların haksızlıklara karşı direnişinde dimdik ayakta kalmalarını, coşku dolu mücadele azimlerini hep zinde tutmayı özendirmiştir. Onun için, gerek yaşadığı dönemde gerekse beş yüz yıldır yönetici otoriteler tarafından, Pir Sultan Abdal tarihinin bir şekilde yok edilmesi, unutturulması gereken tarih olarak görülmüştür.

 

Pir Sultan Abdal hep kötülenen, başkalaştırılmaya, çeşitli iftiralarla itibarsızlaştırılmaya çalışılan bir kişi olarak görülmüştür. Her dönemde sisteme yakın duran kesimlerce öyle görülmüş, fakat ona candan, yürekten bağlı olan kesimlerin uğruna seve seve can verilecek bir yol ulusu, halk ve Hak ozanı olarak görülmüş, görülmeye de devam etmektedir.

 

İdam edilmesinin üzerinden dört yüz elli yıl geçmesine rağmen halkın belleğinde, dilinde tüm canlılığı ile yaşamaktadır. Unutturulmaya padişahların, fermanların gücü yetmemiştir.

 

Pir Sultan aynı zamanda adı ile anılan Pir Sultan Ocağı’nın da kurucusudur. Onun bir de dedelik, ocakzade ve inanç önderi olma özelliği vardır. Deyişlerinden anladığımız asıl adı Haydar’dır, soyu Yemen’e (Yakın tarihe kadar Yemen olarak bilinen bölge, Ortadoğu’dan başlayan ve Arap Yarımadasının tümünü kapsayan coğrafyanın adıdır) dayanır. O ünlü deyişi şöyledir:

 

Pir Sultan Abdal’ım destim damanda

İsmim Koca Haydar neslim Yemen’de

Garip başa bir hal gelse zamanda

Orda her kişinin dostu bulunmaz

 

Emevilerin ve ardından Abbasilerin zulümleri sonucu sekiz yüzlü yıllara doğru sekizinci imam olan İmam Ali Rıza ile birlikte Türkistan-Horasan bölgesine göç etmek zorunda kalan, üçbin kişilik Ehlibeyt soyu ve yakınlarının soyundan süzülüp, Anadolu’ya gelen erenler sulbünden gelir. Dolayısıyla İmam Zeynel Abidin ile yürüyen Ehlibeyt soyundandır.

 

Sivas-Yıldızeli ilçesi Banaz köyünde doğmuştur, asıl adı Haydar’dır, Koca Haydar da denilmektedir. Doğum tarihi 1400’lü yılların son çeyreğindedir.

 

Gençlik yılları Safevi Devletinin yükseliş ve parlama döneminde geçmiştir. Şah İsmail henüz on beş yaşında iken 1502 yılında kurmuş olduğu Kızılbaş-Türkmen Safevi Devletinin sınırlarını belirlemek için bir danışma toplantısı düzenlemek ister. 1509 yılında Pir Sultan Abdal’a haber gönderir ve böyle bir toplantı düzenlemesi için görevlendirir.

 

Türkmen Kurultayı olarak adlandırılan bu toplantı, Yıldızeli ilçesinde Yıldız Dağı eteklerinde, Banaz ile Bedirli arasında bulunan Sarıkaya yaylasında yapılır. Ordusuyla buraya gelen Şah İsmail toplantıya katılır.

 

Bu toplantıda büyük bir Ayn-i Cem yürütülür, Hacı Bektaş Dergâhı postnişini Balım Sultan, kardeşi Kalender Çelebi’yi gönderir. Yapılan bu Ayn-i Cem’de Kalender Çelebi sercem görevini üstlenir. Zakirliği Pir Sultan ve Kul Himmet, sakiliği Koyun Baba tekkesi postnişini Hasan Efendi yapar. Hubyar Abdal bacılar ve sofularla semah döner. On iki hizmetlerin tümünü dönemin post dedeleri yerine getirir. Sercem olarak postta oturan Kalender Çelebinin sağında-solunda yine bölgenin dergâhlarının postnişinleri oturur ve gülbenkleri ile görev ifa ederler. Bunlardan birisi de Yalıncak Sultan dergâhı postnişini Seyit Mehmet Emin Dede’dir.

 

Bu kurultayda Anadolu halkının ahvali değerlendirilir. Safevi Kızılbaş Türk Devletinin sınırları olarak Dicle-Fırat’tan Orta Asya’daki Ceyhun Nehri’ne kadar olan büyük bir coğrafi bölge belirlenir. Şah İsmail burada alınan kararları uygulamak üzere ordusu ile Yıldız Dağından ayrılır.

 

Bu kurultaydan sonra Anadolu’daki Kızılbaş Türkmenlerin Şah İsmail’e karşı sempatileri artar. Bu durum Osmanlı’yı çok rahatsız eder ve bölgedeki Alevi-Kızılbaşlar üzerinde yoğun baskılar kurmaya başlar. Bu bölgeler Babai İsyanlarından başlamak üzere Celali İsyanları ve yer yer gerçekleşen isyanlarla Alevilerin Osmanlı’ya karşı başkaldırdığı yerler olmuştur.

 

Pir Sultan Abdal da bu toplantının düzenleyicisi ve destekçisi olduğu için Osmanlı merkezi otoritesinin birinci derecede boy hedefi olmuştur.

 

Bölge halkı üzerindeki Osmanlı baskısı bu halkın Pir Sultan Abdal’ın çevresinde toplanmasına sebep olmuş, baskı gören zulüm gören halk tarafından Pir Sultan adeta bir kurtarıcı gibi görülmeye başlanmıştır. Pir Sultan Banaz’da dergâhını kurmuş, artık herkes bu dergâhtan nasiplenir, derman arar olmuştur. Dergâh artık bir ocak olmuştur. Pir Sultan Ocağı olarak anılır.

 

1512 yılında babası ikinci Beyazıt’ı tahttan indiren Yavuz Sultan Selim, 1514 yılında büyük bir sefer düzenleyerek Şah İsmail’in üzerine yürümüştür. 1514 yılında Çaldıran’da karşılaşan Osmanlı ordusu ile Safevi ordusu çarpışmış bu çarpışma sonucu (Yavuz’un İdrisi Bitlisi ile yaptığı işbirliğiyle) Şah İsmail yenilmiştir.

 

Bunun üzerine Osmanlı, yönünü inançsal ve kültürel olarak Arabistan ve Araplara dönmüştür. Çünkü savaştığı Şah İsmail, Kızılbaş-Türkmen Alevidir. (Onun karşısına onun düşmanı olan bir anlayışla çıkmak gerekiyordu, bu da Emevi Arap İslam anlayışıdır.)

 

Takip eden süreçte Yavuz Mısır’da Emevi Hilafeti ile İslam coğrafyasına hükmeden Memlük Devleti’ni yıkarak 1517 yılında Emevi Hilafetini İstanbul’a getirmiştir. Yavuz bununla da yetinmeyip bin tane de Emevi-Arap mollayı Anadolu’ya getirerek Anadolu’da Sünni İslam’ın yaygınlaşmasını sağlamıştır. Artık Yavuz hem padişahtır hem de halifedir. Alevi-Kızılbaşlar için büyük bir baskı ve zulüm dönemi başlamıştır.

 

1520 yılında Yavuz henüz genç iken (Aleviler, Yavuz’un babası ikinci Beyazıt’ın bedduası sonucu genç yaşta öldüğüne inanırlar) ölmüş ve yerine oğlu Kanuni gelmiştir. Kanuni’de babası gibi Alevi-Kızılbaşlar üzerine yoğun baskı kurdu. Aleviler isyan ettiler, bu isyanın başını Hacı Bektaş Pir Dergâhı Postnişini Kalender Çelebi çekmiştir.

 

Tüm ocak temsilcileri de bu isyana katılmışlardır, ancak 1528 yılında Kalender Çelebi Nurhak Dağlarında katledilmiş ve kellesi İstanbul’a, padişah Kanuni’ye getirilmiştir. Bundan sonra Hacı Bektaş Dergâhı 1551 yılına kadar kapalı kalmış ve 1551 yılında dergâha Kanuni’nin Nakşibendi olan kayınbiraderi Server Ali Paşa (Sersem Ali Baba) tayin edilmiştir.

 

Pir Sultan’ın da defterinin dürülmesi gerekiyordu. Sivas-Hafik arasında bulunan Sofular köyünden Hızır adında birisi Pir Sultan Dergâhında bir süre hizmet etmiştir, kendisi Alevidir. (Köy sonradan Sünnileşmiştir) Pir Sultan’dan izin isteyen Hızır İstanbul’a gitmek istediğini söyler. Pir Sultan, “Hızır, sen İstanbul’a gidersin, bir gün buralara paşa olarak dönersin ve bizi asarsın.” der. O da, “Hâşâ pirim nasıl söz öyle!” der ve gider.

 

Birkaç yıl İstanbul’da Osmanlı sarayında iyi yetişen Hızır, bölgeyi ve Pir Sultan’ın çevresini iyi bildiğinden padişah Kanuni tarafından Sivas’a vali olarak tayin olur. İlk işi Pir Sultan’ı hizaya getirmektir, ancak başarılı olamaz. Pir Sultan yolundan dönmez, defalarca içeri alınır, Kara Kadı ve Sarı Kadı tarafından sorguya çekilir.

 

Sonuçta Hızır Paşa Pir Sultan’a şart koşar. Pir Sultan’ı affetmek için üç deyiş söyleyecektir ki, içinde şah kelimesi geçmeyecektir, fakat O:

 

“Karşıda görünen ne güzel yayla,

Bende bu yayladan şaha giderim”

 

der. İkinci kez:

 

“Hızır Paşa bizi berdar etmeden,

Açılın kapılar şaha gidelim”

 

der. Üçüncü kez:

 

“Şu kanlı zalimin ettiği işler,

Garip bülbül gibi zar eyler beni”

 

der ve boyun eğmez. Neticede Sivas’ta Kepçeli Meydanında idam edilir. İdam sehpasında iken Hızır Paşa’nın korkusu ile herkes Pir Sultan’ı taşlar, fakat musahibi Ali Baba da gül atar, Pir Sultan da:

 

“Şu ellerin taşı bana hiç değmez,

İlle dostun gülü yaralar beni”

 

deyişini söyleyerek idam edilir.

 

İdamdan sonra halk tarafından Pir Sultan’ın ölmediği ve Sivas’ın dört çıkış yolu ile dört tarafa gittiği rivayet edilir. Zaten beş yüz yıldır şiirleri, deyişleri ile ölmediği ve yaşamaya devam ettiği aşikârdır. Daha nice beş yüz yıllar yaşayacaktır.

 

Pir Sultan’ın üç oğlu, bir kızı olmuştur. Oğlu Seyid Ali yirmi yedi yıllık sürgünden sonra bacısı Senem ile Banaz’a dönmüş, Banaz’ın üst yanındaki çam korusunda yatmaktadır. Oğlu Pir Mehmet Tokat’ın Daduk (Çambulak) köyünde, üçüncü oğlu Er Gayıp da Dersim Pülümür’de Haçulu köyünde yatmaktadır. Kızı Sanem’in nerede yattığı bilinmemektedir. İhtimaldir ki o da Banaz’dadır. Elif adında bir bacısı olduğu söylenmektedir.

 

Osmanlı’nın bu baskı ve kıyım ortamında Pir Sultan Ocağına mensup bazı kesimlerin Safevilerin sınırları içindeki Tebriz’e göç etmişler ve burada Pir Sultan Köyü adında bir köy kurmuşlardır.

 

Yine, Gence yakınlarında bir dağa Pir Sultan Dağı adı verilmiş ve burada da Pir Sultan adında bir köy daha kurulmuştur. Pir Sultan Dağı’nın doruğunda Pir Sultan Ziyaretgâhı bulunmaktadır.

 

Pir Sultan Ocağı talipleri çoğunlukla Çorum, Yozgat, Tokat, Sivas, Erzincan ve Tunceli bölgelerinde bulunmaktadır. Özellikle buralar Alevi-Kızılbaş toplumunun yaşadığı, Hacı Bektaş ve Erdebil Dergâhlarının etkilerinin yoğun olduğu, Osmanlı yönetiminin denetim altına alamadığı, içten içe kaynayan bölgelerdir. Aynı zamanda Osmanlı-Safevi toprakları arasında sürekli gelgitlerin yaşandığı geçiş bölgesidir.

 

Ocağın merkezi olan Banaz köyünde; Şarkışla’nın Kavak, Alaca’nın Çomar ve Kıcılı, Almus’un Serince köylerinde ocak mensubu dedeler yaşamaktadır.

 

Yine Almus’un Çambulak köyünde Pir Mehmet soyundan, Pülümür’ün Hacılı köyünde Ergaip soyundan ocak mensubu dedeler vardır.

 

Talipler ise Almus’un Arısu, Dereköy, Gölgeli, Karadere, Kınık, Mescit, Serince köylerinde; Niksar’ın Dönekse (Boğazbaşı) köyünde, Şarkışla’nın Kavak köyünde bulunmaktadır. Yine Yıldızeli’nin Yakupköy, Aydoğdu, Yusufoğlan, Kale köylerinde; Şarkışla’nın Alaçayır, Kavak, Beyyurdu köylerinde; Hafik’in Akpınar, Divan, Asarcık, Emre köylerinde; Terme’nin Sivaslılar, Sepetçiler köylerinde; Ardahan’ın Saskara; Göle’nin İmbat; Kocaeli’nin Bayraktar; Alaca’nın Çomar, Divan, Gelhayır, Güllüce, Koyunoğlu, Kıcılı köylerinde; Zile’nin Ağcakeçi, Kızılköy; Almus’un Cihet, Sarsı köylerinde ocak talipleri vardır.

 

Pir Sultanca yaşayanlara aşk olsun.

 

                                                            - Makaleler -