Âşık Remzâni

 

 

 

Karadonlu Canbaba Ocağı

 

Hüseyin ELMAS

Kasım 2016

 

Yüzyıllardır sözlü kültürün günümüze kadar taşıdığı menkıbeleri dedelerimizden, babalarımızdan dinlerdik. Ocak kurucusu ulularımızın yaşantılarını, felsefesini, yol ve erkân ile ilgili hizmetlerini, çeşitli menkıbelerini anlatırlardı. Karadonlu Can Baba menkıbelerinin birebir aynısı, Ağuiçen menkıbeleri; Ağuiçen menkıbelerinin birebir aynısı, Karadonlu Can Baba menkıbeleri olarak anlatılırdı. Karadonlu Can Baba Ocağı, Ağuiçen Ocağı olarak da bilinir. Ağuiçen Ocağı, Ağuiçen Karadonlu Can Baba Ocağı olarak anılır.

 

İki ocağın birbiriyle olan ilişkisi şöyledir. Ağuiçen Ocağı ve Karadonlu Can Baba Ocağı kurucuları, İmam Hüseyin’in Kerbelâ faciasında hayatta kalan oğlu İmam Zeynel’in oğlu olan, yani İmam Hüseyin’in torunu olan Zeyd’den gelen soydur.

 

Anlatılan menkıbelere göre sekizinci imam olan İmam Ali Rıza, Abbasiler döneminde Sultan Harun Reşit’in zulmüne dayanamayarak üç bin kişilik aile efradı ve sevenleri ile birlikte Horasan bölgesine, İran’ın kuzeyinde bulunan Elburz Dağları eteklerine göçer. Seyyid Zeyd daha önce Abbasiler döneminde şehit edilmiştir. Horasan’a göçen İmam Ali Rıza ile birlikte Seyyid Zeyd’in oğlu Seyyid Yahya da vardır.

 

Karadonlu Can Baba Ocağı ve Ağuiçen Ocağı kurucuları Seyyid Yahya soyundan gelirler. Ağuiçen Ocağı kurucuları Koca Seyyid, Mir Seyyid, Köse Seyyid ve Seyyid Mençek’in babaları Seyyid Temiz’dir. Karadonlu Can Baba Ocağının kurucusu ise Seyyid Temiz’in kardeşi Seyyid Can’dır. Seyyid Temiz ve Seyyid Can iki kardeştir. Büyük dedeleri, ünlü bilgin Muhammet Kebir’in oğlu Ebu’l Vefâ’dır. Ebu’l Vefâ 925 1017 yılları arasında yaşamıştır.

 

Ahmet Yesevi’nin 1167 yılında Hakk’a yürümesinden sonra onun okulunun başına geçen, birçok ulu Pir’e eğitim veren Lokman Perende, Ebu’l Vefâ’nın beşinci kuşaktan torunudur. İşte Ağuiçen Ocağı kurucusu olan dört kardeşin babası Seyyid Temiz ve Karadonlu Can Baba Ocağı kurucusu olan Seyyid Can kardeşler Lokman Perende’nin torunlarıdır.

 

Malazgirt meydan savaşından (1071) sonra Anadolu’ya başlayan göçler 150-180 yıl sürer. Bu göçlerle gelen kavimler ve başlarında bulunan erenlerin içerisinde Seyyid Temiz ve Seyyid Can kardeşler de bulunmaktadır. Üryan Hızır, Sarı Saltuk, Hıdır Abdal, Garip Musa, Kızıldeli, Hubyar Sultan, Sarıbal Ocakları ve Karadutlar adlı ocaklar grubu ile Anadolu’ya gelmişlerdir. Kıyafetleri kara şalvar olduğu için bunlara “Karadonlular” denir. Bir süre sonra Rum erenlerinin başı olan Hacı Bektaş Veli ile görüşürler.

 

Karışıklıklar içerisindeki Anadolu’ya bir yandan da Moğol saldırıları başlar. Hacı Bektaş Veli, Moğol istilalarını Karadonluların durdurduğunu “Anadolu’ya geldi Hanlar, onu durduracak Karadonlular” diyerek dile getirmiştir.

 

1243 yılında Moğollarla yapılan ve Selçukluların yenilgisi ile biten Kösedağ Savaşında Hacı Bektaş Veli ve birçok Alevi ereni de vardır. Bu savaşta Hacı Bektaş Veli’nin kardeşi Menteş ve Baba İshak şehit edilir. Bu savaşta kurtulan Hacı Bektaş Veli, Sarı Saltuk, Karaca Ahmet, Ağuiçen, Karadonlu Can Baba, Seyyid Samut, Hasan Gazi (Abdal Musa’nın babası), Seyyid Çoban, Seyyid Doğan Ata, Seyyid Mahmut Hayrani, Seyyid Ali gibi ulu erenler Hacı Bektaş Veli’yi Baş Pirliğe getirdiler. Hacı Bektaş Veli’nin babası ve dedelerinin başında bulunduğu Nişabur Dergâhının yerini Hacı Bektaş Veli Dergâhı aldı.

 

Bu dönemde Moğollar Anadolu’yu ve Mezopotamya’yı işgal etmiş, Anadolu Selçuklu devletini iyice zayıflatmış, bir takım karışıklıkların çıkmasına neden olmuştur. Bu karışıklıklar içerisinde Anadolu’da yer yer beylikler kurulmuştur. Bu tarihlerde Hacı Bektaş Veli Sulucakarahöyük’tedir. Anadolu’daki karışıklıkları fırsat bilen Bizanslılar da Ege ve İç Anadolu’ya seferler yapmışlardır.

 

Hacı Bektaş Veli önderliğinde Horasan erenleri örgütlenmiş, her bir erene çeşitli bölgelerde görevler verilmiş ve kendilerine verilen bölgelere gönderilmişlerdir. Bilindiği gibi Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde bu erenlerin dergâhları ve bu dergâhlar etrafında örgütlenmiş kavimler, aşiretler, topluluklar vardır. Bu erenlere Gaziyan-ı Rum denmektedir.

 

1243 Kösedağ Savaşından sonra Moğollar Anadolu’nun içlerine doğru ilerlediler. Moğol ordularının başında Cengiz Han’ın oğlu Kavus Han bulunuyordu. Karadonlu Can Baba ile ilgili Hacı Bektaş Veli Vilayetnamesi’nde uzunca menkıbe anlatılır.

 

* * *

 

Hacı Bektaş Veli, Kadıncık Ana’nın evinde otururken bir gün yanına eğnine kara elbise giymiş, üstüne kırmızı sarılmış kara bir külah takmış Karadonlu Can Baba yanına geldi. Tarih 1258’dir. Hünkâr, gözünü arkasını sıvazladı, nasibini verdi. Erin bakışı kimyadır, kara toprağa basar altın olur. Hünkâr, Can Babaya safa nazar eyledi ve “Ey Can Baba, bizden nasibini aldın, seni Tatar hanı Kavus Han’a gönderiyorum, git vilayetten kerametten ne isterlerse göster, seninle beraberiz, sana Rum ülkesine girmeye yol yokturder.

 

Can Baba, Hacı Bektaş Veli’nin emriyle yola düştü. Erzincan önünde Kavus Han’a rastladı, önünde durdu. “Buradan ileri yol yok size, ancak sünnet olur imana gelirseniz o başka” dedi. Can Babanın sözünü Kavus Han’a ulaştırdılar ve Can Babayı Han’ın huzuruna götürdüler, Can Baba sözünü tekrarladı. Kavus Han babası Cengiz Han’ın yanına kattığı ulu keşişi çağırdı ve “Ey dinimizin ulusu, sen ne diyorsun” dedi. Keşiş, “Cevabı hem kolay hem zordur. Kolayı şudur, sınarız. Zoru da şudur ki, üstün gelirse dinimizi bırakır onun dinine geçeriz” dedi. Kavus Han, “Hüküm üstün olanındır” dedi ve Can Babadan, keşişin önerisi olan büyük bir kazanın içerisine girmesini istedi. Can Babaya dönüp, “Razı oluyor musun dedi. Karadonlu Can Baba şartını yineledi. Büyük bir kazanı suyla doldurup ortaya getirdiler, Can Baba kazanın içine girdi, kapağını kapatıp etrafını sıvadılar ve altına büyük bir ateş yaktılar. Kazan kaynamaya başladı. Hünkâr o gün Kadıncık Ananın evinde iken Saru İsmail ile dışarı çıktılar, Höyük’e karşı oturdular. Saru İsmail Hünkâr’ın uzayan saçını tıraş ediyordu. Tam yarısını tıraş etmişti ki Hünkâr kalktı bir yere vardı, eliyle yeri kazdı, üç kez “Ak pınarım, ak pınarım, ak pınarım” dedi. Yerden arı duru bir su akmaya başladı. Saru İsmail’in de duyduğu ses ile Hünkâr, “Ak pınarım diye neden üç kez söylettin” dedi. Sudan şöyle bir ses geldi, “Erenler Şahı, ilkinde Horasan’dan Nişabur’a aktım, Erciyes’e geldim. İkinci de Erciyes’i yedi kez tavaf ettim. Üçüncüde ise buyruğunuzla kazdığınız yerden çıktımdedi. Hünkâr, Saru’ya, “Bu pınar Horasanda bizimleydi, nerede çağırsak oraya aktıdedi.

 

Hünkâr mübarek eliyle suyu çevreye serpti, serptiği yerlerden buharlar çıktı. Saru İsmail şaştı ve Hünkâr’a “Soğuk suyu taşa serpiyorsunuz buhar çıkıyor.” Hünkâr “Evet, Karadonlu Can Babayı Kavus Han kazana koymuş, onun suyunu ılıştırıyorum dedi. Uzunca bir süre sonra Kavus Hanın emriyle Can Babayı kazandan çıkardılar ki kazanın içine bağdaş kurmuş oturmakta, buram buram terlemiş sapasağlam duruyordu.

 

Keşişin yeni bir önerisi ile bu kez ortaya odun yığıp büyük bir ateş yaktılar. Kavus Han, “Gel derviş bu ateşe gir, biz de sözümüzde duralım” dedi. Can Baba, “Beni kazana koyup sınadınız bir şey olmadım. Bu ateşe sizin dininizin ulusu Keşiş de benimle birlikte girsin” dedi. Kavus Han, keşişin de birlikte ateşe girmesini söyledi. Keşiş Can Babaya, “Ey gerçek er, ben ne olacağını biliyorum, çocuklarım sana emanet” dedi. Ateşe birlikte girdiler, üç gün üç geceden sonra Karadonlu Can Baba elinde Keşişin parmakları ve kendisi sapasağlam olarak ateşten çıktı. Keşişin vücudu kül olmuştu.

 

Kavus Han, “Keşişe ne oldu?” dedi. Can Baba, “Keşiş bize parmaklarını verdi, gönlünü verseydi bir şey olmayacaktı” dedi. Kavus Han tüm bu olanları karısına anlattı. Bu kez Han’ın karısı elinde içi zehir dolu bir kadehi Karadonlu Can Babaya verdi.´“Bu kez de sana bir şey olmazsa sana inanır, senin dinine gireriz” dedi. Karadonlu Can Baba hiç tereddüt etmeden Hatunun elinden zehiri aldı içti. Tanrı elçisinin mucizeleriyle, erenlerin himmetiyle kendisine bir şey olmadı. Kavus Han ve yanındakiler bunu da görünce inandılar, imana geldiler.

 

Kavus Han, Kılıç Aslan’ın oğlu Sultan Alaeddin’e elçi gönderdi. “Ben Cengiz Han oğlu Kavus Han’ım, ordu toplayıp geldim, Bağdat sultanını yendim, ülkesini aldım. Senin de üstüne gelmeyi düşündüm, fakat Erzincan’da Karadonlu Can Baba adında bir derviş geldi, Rum erenlerinin ulusu Hacı Bektaş’ın yolladığını söyledi. Onun kerametlerini gördüm, inandım, Müslüman oldum ve geri dönmeyeceğim” dedi.

 

Kavus Han ile birlikte gelenlere Sivas’tan Kayseri’ye, Çorum’dan Ankara’ya kadar olan yerleri kışlak olarak verdiler. Han ve vezirleri, askerleri Hünkâr’a muhip oldular.

 

* * *

 

Anlatılan bu uzunca menkıbe birebir Seyyid Mençek’in (Ağuiçen) tarihinde de vardır. Kavus Han’ın Hatununun Seyyid Mençek’e verdiği zehiri parmaklarından süzdüğü ve Ağuiçen adının da buradan geldiği anlatılır. İç içe olan bu iki ocak yine bu iki isimle anılır. Ağuiçen-Karadonlu Can Baba Ocağı. Karadonlu Can Baba Ocağı mensupları da ocağın diğer isminin Ağuiçen olduğunu söylerler.

 

Yine mensubu olduğumuz Ağuiçen-Karadonlu Can Baba Ocağı soy mensuplarının kuşaktan kuşağa aktardığı ve günümüze kadar gelen söylenceye göre Karadonlu Can Baba, içerisine atıldığı kazanı Erzincan Çibice boğazından sırtlayıp Hacı Bektaş Dergâhına getirmiştir. Dergâhtaki ünlü Karakazan bu kazandır ve taşırken isleri Can Babanın elbisesine bulaştığı için kendisine Karadonlu Can Baba ismi verildiği gibi bir rivayet anlatılır. Hünkâr Dergâhında yedinci post olan Türbedar Postu, Karadonlu Can Baba Postudur.

 

Karadonlu Can Babanın doğum tarihi net olarak bilinmemektedir, ancak menkıbelerden de anlaşıldığı gibi Hacı Bektaş Veli zamanında yaşamıştır. Seyyid Temiz ve Seyyid Can kardeşler Anadolu’ya çok genç yaşta, 1222 tarihinde gelmişlerdir. Yaşadıkları dönem 1200-1300 yılları arasındaki zaman dilimidir. 1243 Kösedağ Savaşında orta yaşlardadırlar.

 

Keşişle birlikte ateşe girdiklerinde Keşişin Karadonlu Can Babaya emanet ettiği üç oğlunu alıp Orta Anadolu’ya geldiği, onları büyüttüğü, yetiştirdiği anlatılır. Keşişin oğullarından birisi Kırıkkale’nin Balışeyh kazasına adını veren Balışeyh’tir. İkinci oğlu Hıdırşeyh’tir. Üçüncü oğlu hakkında bilgi yoktur.

 

Balışeyh’te Karadonlu Can Baba adına bir türbe vardır. 2006 yılında Hakk’a yürüyen babam Mahmut Elmas Dede, Karadonlu Can Babanın gerçek türbesinin Balışeyh’te olduğunu anlatırdı ki, birçok kaynak da bunu doğrulamaktadır.

 

Çorum ili Oğuzlar (Karaören) ilçesinde de Karadonlu Can Baba adına bir türbe bulunmaktadır. Burada eşi ile birlikte yattığı söylenmektedir. Buradaki zatın Can Baba evlatlarından birisi olduğu kanaatindeyim.

 

Karadonlu Can Babanın sekiz oğlu olduğu rivayet edilir. Hasan Baba adındaki oğlunun Karageban’daki türbede yattığı, bir oğlunun Dersim-Ketek’te yattığı bilinmektedir. Diğer çocuklarının nerede olduğu bilinmemektedir. Ocak merkezi olarak daha çok öne çıkan yer Divriği’nin Karageban nahiyesine bağlı Onerli köyüdür. Bu köyün adı yakın tarihte Ömerli olarak değiştirilmiştir. Burada Karapirbat adında ulu bir erenin türbesi ve dergâhı bulunmaktadır. Kara Pirbat (Seyyid Abbas) adlı ulu erenin Karadonlu Can Baba soyundan, 1489-1560 yılları arasında yaşamış torunlarından olduğu bilinmektedir. Ulu bir zat olduğu için de adına dergâh kurulmuştur. Kara Pirbat Türbesi aynı zamanda Karadonlu Can Baba Türbesi olarak da anılmaktadır. Yedi- sekizinci göbekten torunudur. Türbede Ağuiçen Ocağı mensubu bir eren de yatmaktadır.

 

Karageban’daki ocak mensubu dedeler kendilerini, “Biz Karadonlu Can Baba Kara Pirbat evlatlarıyız” diye ifade ederler. Akdağ soyadlı ocak dedeleri yol ve erkân hizmetlerini kesintisiz sürdürmektedirler. Bu soydan gelen, dolayısıyla aynı soydan olduğumuz, Zara’nın Girit köyündeki ocak mensuplarından sevgili Sadegül Çavuş kardeşim de kendilerini bu şekilde ifade ettiklerini söylemektedir. Ocak dedeleri genellikle ocak taliplerinin yaşadığı bölgelerde bulunmaktadır. Çorum’da ocak mensubu dedeler vardır. Ocak talipleri Divriğideki bir kaç köyde, Zara’nın Bağlama, Üçoluk, Girit köylerinde; Çorum’da ve daha birçok bölgede bulunmaktadır. Tunceli Çemişgezek’te talipleri vardır. İstanbul Başakşehir ilçesi, Altınşehir de ikamet eden talip yoğunluğu vardır ve her yıl buradaki Ağuiçen Cemevinde yol erkân hizmetlerini sürdürmektedirler.

 

Kütahya merkezde Karadonlu Can Baba adına bir türbe bulunmaktadır, ancak ilgisi bilinmemektedir. Aşk ile erenler.

 

                                                          -  Makaleler  -