Âşık Remzâni

 

 

 

HÜSEYİN ABDAL (ÇAMŞEYHİ,ÇAMŞIHI) OCAĞI

 

Hüseyin ELMAS

 

            Türkiye’de Alevi nüfusunun en yoğun yaşadığı illerden birisi Sivas’tır. Sivas’ta da en yoğun Divriği ilçesi köyleri ile birlikte Divriği kent merkezidir. Türkiye’de alevi denilince ilk akla gelen yerlerden birisidir. 130 civarındaki köyünden 110 kadarı alevidir. Dolayısıyla Divriği başkentlik yaptığı Mengüceklilerden bu yana bir alevi merkezidir. Çok sayıda eren, evliya, ermiş türbesi ve yatırı bulunur. Hüseyin Gazi, Garip Musa, Seyyit Baba, Karadonlu Can Baba, Karapirbat, Seyyit Koca Haydar, Şemmas Pir, Kocasaçlı, Muhammet Gani Baba, Derviş Muhammet bu erenlerden bir kaçıdır. Birde Divriği denince ilk akla gelen Hüseyin Abdal türbesidir. Hüseyin Abdal Ocağı (Çamşeyhi, Çamşıhı) olarak bilinir. Hüseyin Abdal’ın soyu Horasandan gelmiştir. Hacı Bektaş Veli dergahında bir süre hizmet etmiş, sonra Aşudu Tekke (Güvenkaya) köyüne gelerek dergahını kurmuş, bölge halkını irşad etmiş ve burada hakka yürümüştür.

 

          Anneannem (Ebem) Asiye Ana Hüseyin Abdal Ocağı kızıdır. Hüseyin Abdal Ocağı ile ilgili menkıbeyi ondan sıkça dinlerdik. Hüseyin Abdal’ın atalarından Şemsettin Sultan adında bir zat yaşadığı bölge olan Aydın-Denizli bölgesinde yaşayan yoksul köylülere zulüm edenlerle, kötülük edenlerle, mazlumun hakkını yiyenlerle savaştı. Yoksulun, mazlumun, haklının yanında yer aldığı için yaşadığı yöre tarafından kendisine Kötülerin Kesicisi, Karaları Kesici sıfatı verilmiştir. Kara Kesici adıyla anılmaya başlandı. Mazlumların öcünü almak isteyenlerden, zalimlerden canı yananlardan bir eşkıya grubu kurmuştu. Dağlarda yaşıyorlardı ve çevrede yaşayanlar bir haksızlıkla karşılaştığında Karakesiciden yardım isterlerdi. O da ezilenin hakkını ezenden alır, o’na geri verirdi. Çevre halkı tarafından çok desteklenir oldu, onun korkusundan kimse kötülük yapamıyordu.

 

           Anlatılan menkıbeye göre Karakesici artık insan öldürmek istemiyor ve tövbe etmek istiyordu. Nereye gideceğini sorup Hünkar dergahını öğrendi ve tövbe kapısının Hünkar Hacı Bektaş Dergahı olduğuna karar verdi. Sulucakarahöyük’e  doğru yola çıktı ve nihayet Pir’in huzuruna çıktı, kendisini tanıttı. “Aydın-Denizli elinden gelirim pirim, adım Karakesici’dir. Çok günah işledim kötülere, kötülüklere karşı savaştım, yoksulun mazlumun öcünü aldım, hakkını aldım, malı davarı elinden alınan, karısı elinden alınan, çoluğu çocuğu ortada bırakılana yardım ettim. Tam 99 insan öldürdüm fakat bu kadar günah boynumda ağır bir yük oldu, bu yükten kurtulmak ve tövbe etmek istiyorum ya Hünkar”  dedi. Hünkar bu açık sözlü, mert insanla yakından ilgilendi, öğütler verdi. Karakesici dergahta bir süre kalarak hizmetlerde bulundu.

 

             Bir gün Pir’in huzuruna çıkarak “Ya Hünkar bir an önce günahlarımdan arınacak yolu bana göster”  dedi. Hünkar dergahta lokmaların piştiği büyük ocaktan yanmakta olan kuru bir çam odununu (köseği) eline alarak Karakesici’ye verdi ve; “Bu köseğiyi al, kendine uygun bir yer bul, yedi yolun kesiştiği yere bostan kur, bu köseğiyi de bostanın ortasına dik, bostandan yetişen sebzelerden gelen geçen yolcuya mutlaka yedir, çevredekilere yardım et, iyilik et, herkes bu bostandan nasiplensin. Ne zamanki bostanın ortasına diktiğin bu yanmış çam köseğisi yeşerirse o zaman günahların af olmuş olacaktır” der.

 

              Karakesici bir elinde teberi, bir elinde yanmış çam köseğisini alarak tekrar Aydın-Denizli bölgesine geldi. Daha önce eşkıyalık yaptığı bu bölgede yedi yolun kesiştiği bir yer buldu ve Hünkar’ın dediği gibi bostanı ekti, köseğisini dikti, gelene geçene bu bostandan yetişen sebze,meyveyi yedirdi. Tam 7 yıl boyunca bu şekilde hizmet etti. Artık Bostancı Baba deniyordu.

 

                Ebemin bize anlatıldığına göre bir gün bostanın yukarı taraflarında yer alan Kızılbaş-Alevi köyleri tarafından  bir atlı hızla bostanın yanından şehre doğru gidiyordu. Karakesici yolcunun atının önünü kesti ve bostandan bir şey ikram etmek istedi. Adam sinirlendi. “Bırak be adam acele işim var, beni yolumdan etme.”  dedi. Karakesici “Bir lokma almadan seni yollamam, peki bu acele işin nedirki bir lokma yiyecek kadar zamanın yok.” dedi. Atlı yolcu “Yukarıdaki Kızılbaş köyünde cem yapıyorlar, gidip Kadı’ya şikayet edeceğim.”  dedi.  Bu sözü duyan Karakesici çok sinirlendi çünkü askerler gelip cemi basacak, tüm ceme katılanları götürüp zindana atıp zulm edeceklerdi, köylerini yakıp yıkacaklardı. Kendi kendine “Kusura bakma ya Hünkar, sözümde duramayacağım, bu adam ölümü hak etti, tövbemi bozuyorum.” dedi. Teberini aldı yolcunun önüne durdu ve “Doksan dokuz adam öldürdüm, birde sen, yüz olsun, tekrar dağlara çıkacağım.” dedi ve adamı teberle (bir çeşit satır, balta) vurup öldürdü. Bostana dönüp eşyasını toplayıp buraları terk edecekti ki bostana döndüğünde köseğinin yemyeşil bir çam fidanına dönüştüğünü gördü ve yaptığının günahlarının affolmasına vesile olduğunu anladı, bir süre hıçkırarak ağladı. Kendine geldikten sonra toplanarak teberini eşyalarını ve yeşermiş çam köseğinide alıp Hünkar Dergahına döndü, olanları anlattı. Bir zaman Hünkar Dergah’ında hizmet etti yol ve erkan ile bilgilerle donandı artık Anadolu’ya gitmenin zamanının geldiğini düşündü ve  Pir’den himmet istedi. Hünkar yeşermiş köseğiyi havaya atarak, “Bu köseğinin düştüğü yeri bul, gittiğin yere mekanını kur, arayan seni orada bulsun.” dedi. Bostancı Baba Pir’in huzurundan ayrılıp yola koyuldu, köseğiyi tekrar geldiği yer olan Aydın-Denizli bölgesinde buldu ve bostanı ektiği yere dergahını kurdu. Karakesicinin, sonra Bostancı Baba diye ünlenen bu zat’ın asıl adı Şemsettin Sultan’dır. Çam köseğini yeşerttiğinden dolayı Çam Şeyhi dendi. Soyundan gelenlere de Çam Şeyhliler, Çamşeyhlioğulları denilir.

 

               Bostancı Babanın torunları Aydın-Denizli’de Şeyh Bedrettin isyanına katılmışlardır. Hanefi Mezhebinin Hüseyni Tarikatından olan Şeyh Bedrettin Osmanlı zulmüne baş kaldırmıştı, kendisini Aleviler destekliyorlardı. Bedrettin Serez’de asıldı. Alevi toplulukları da perişan edildi. Canlarını kurtaranlar başka taraflara göç ettiler. Bostancı Babanın torunları da Avrupa tarafına kaçtılar. Burada güçlendiler ve Bostancı Babanın torunlarından Kara Halil Baba Dimetoka Bektaşi dergahının lideri oldu. Bir süre sonra 1598 yılında Hacı Bektaş Dergahı’nın Dedebabası Seyit Ali Sultan hakka yürüyünce Dimetoka Dergahının lideri Kara Halil Baba (Karababa) seçimle Hacı Bektaş Dergahının Dedebabası seçildi. 34 yıl bu görevi sürdürdü ve 1632 yılında hakka yürüdü. Çamşeyhlioğulları soyu Karababa’nın oğlu Hüseyin ile devam etti.  Hüseyin Hacı Bektaşta çok iyi eğitim gördü ve çok iyi yetişti. Aleviliğin bütün öğretilerini donandı.

 

                Hüseyin bir gün Hünkar Dergahının o günkü Pir’inden himmet istedi. Pir kendisine “Ya Hüseyin, sen dergahtan alacağını aldın, Anadolu’ya açıl, dergahını kur.” dedi. Dedesi Karakesici’nin teberi, sazı, dergahta ceylan derisine yazılmış Beratname olmak üzere yola çıktı. Bu Beratname’de artık Hüseyin’den Hüseyin Abdal diye bahsediyordu. Hüseyin Abdal denmeye başlandı.

 

                Hacı Bektaş Dergahından ayrılınca şu şiiri mırıldanıyordu;

 

Hacı Bektaş Dergahından çıkınca

Gayri Anadolu yolu göründü

Göynüme ak hırkalar giyince

Gayri Anadolu yolu göründü

                 

Bir elimde teber birinde asa

Göynümde koymadım gam ile tasa

Bana yol gösterdi Bostancı Baba

Gayri Anadolu yolu göründü

 

Hüseyin Abdal’ım düştüm yollara

Adı sanı duyulmadık ellere

Belki ilaç olur fikrim kullara

Gayri Anadolu yolu göründü

 

               Hüseyin Abdal Hacı Bektaş Dergahı’ndan ayrıldıktan sonra Anadolu’nun bir çok yerini dolaştı.  Mısır, Suriye, Irak ve İran’a gitti. Ehlibeyt ulularının, Alevi-Bektaşi ulularının mezarlarını ziyaret etti. Tekrar Anadolu’ya gelerek önce Malatya’nın Karaköçek köyüne geldi. Burada Anlatılan bir menkıbede, Hüseyin Abdal bu köyde bir çocuk cenazesi ile karşılaşır, çocuğun annesi feryad etmektedir. Hüseyin Abdal çok etkilenir ve çocuğun cenazesinin üzerindeki örtünün altına kendi kafasını soktu bir süre sonra kafasını çıkardı, örtüyü çocuğun üzerine tekrar örttü ve gitti. Çocuğun üzerindeki örtü kımıldamaya başladı, çocuk elleriyle örtüyü kaldırıp ayaklandı. Köylüler Hüseyin Abdal’ın peşinden koştular, köylerine misafir ettiler ve kerametten sonra ona talip oldular. Erenlik yolu açılmış oldu.

 

               Malatya’nın Çiynir, Eynir, Atma, Brik, Yukarı Dejde, Sucuyen köylerine gitti, buralar kendisine talip oldular. Oradan Divriği’nin Palha köyüne geldi. Oradan Höbek köylüleri Hüseyin Abdal’ı kendi köylerine getirdiler. Köylü ile ağaların arazi sorunu vardı. Çevre köylüleri ağalara karşı örgütledi, devlet destekli ağalarla mücadele edildi. Bu baskılar sonucu Hüseyin Abdal Höbek köyünü terk etti. Yanındakilerle birlikte dağlara kaçtı, kendisine bir kale kurdu, bir süre sonra Sinemin yazısı denilen Çamşıhı tarafına gitti. Ağalar rahat bir nefes aldı fakat bir süre sonra tekrar dönerek ağalara karşı mücadele ettiler, kazandılar. Hüseyin Abdal Höbek köyüne yerleşti ve 3 yıl burada kaldı. Şimdiki Çaltıçayı kenarında Tekkesini kurdu. Burası Tekke (Avşan) köyüdür. Tüm çevre köylülerle birlikte çalışılarak kurulan bu tekkede cemler yapılmaya, kurbanlar kesilmeye başlandı. Şu şiir de Hüseyin Abdal’ındır;

 

Bir zamandünyaya eşkıya geldim

Yolsuz olanların boynunu vurdum

Gövertim köseviy kereme erdim

Aslım Karakesici Hüseyin Abdal

Aslım Karakesici Şemsettin Sultan

 

Denizli’den gelir bizim aslımız

Bektaşı Veli’ye çıkar neslimiz

Dördüncü Makamdır bizim postumuz.

Aslım Karakesici Hüseyin Abdal

Aslım Karakesici Şemsettin Sultan

 

Denizli’ den geldim Tekke köyüne

Talip mürit irşat olup sevine

Evlatlarım hırka giyip övüne

Aslım Karakesici Hüseyin Abdal

Aslım Karakesici Şemsettin Sultan

 

Tekkem gayet ulu erkaf aldırdım

Yemedi bostandan münkir öldürdüm

Doksan dokuz oldu yüz olsun dedim

Aslım Karakesici Hüseyin Abdal

Aslım Karakesici Şemsettin Sultan

 

Abdal oldum hırka giydim dalıma

Kemerbest bağladım ince belime

Gece gündüz yalvarırım pirime

Aslım Karakesici Hüseyin Abdal

Aslım Karakesici Şemsettin Sultan

 

HAYDAR HÜSEYİNİM içtim bir dolu

Pirini sevenler sürsün bu yolu

Pirim Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli

Aslım Karakesici Hüseyin Abdal

Aslım Karakesici Şemsettin Sultan

 

             Divriği ve Kangal’ın bir çok köyü Hüseyin Abdal’a talip oldu. Ayrıca Şarkışla, Arapkir, Zile, Darende, Akçadağ, Arguvan ilçelerinde, İç Anadolu’nun bir çok yerlerinde talipler vardır. Hüseyin Abdal Yeldizen köyünden, Sarı Hüseyin’in kızı Fatma ile evlendi. Sarı Hüseyin’de Tekke’de derviş oldu. Sarı Baba adıyla anılmaya başladı. Hüseyin Abdal’ın Ali adında bir çocuğu oldu. Saf ve temiz bir zattı ve kendisi de Budala Ali Baba adıyla anılır oldu. Bedduası keskindi. Bundan dolayı halk arasında “Çamşıklıların duası değil ama bedduası çok geçer.” derler.

 

              Hüseyin Abdal hakka yürüdükten sonra tekkenin başına Budala Ali Baba geçti. Büyük oğlu Mahmut, (Göğ Mahmut-Gözleri mavi olduğundan) Kamber, Süleyman ve Mehmet adlarında 4 oğlu oldu. Bu kardeşler ciddi bir güç oluşturunca bunlara subaşılık verildi. Bir süre Osmanlının baskısıyla köylülerden devlete ürünün yarısını vergi olarak topladılar. Daha sonra Göğ Mahmut köylülerle birlikte isyan etti. 2 kez Osmanlı askerini yenilgiye uğrattılar fakat daha güçlü bir askeri birlik karşısında direnemediler ve Göğ Mahmut teslim olmadan orada öldü. Divriği’de Kösepaşa adında Göğ Mahmut’la dost olan ve ona yardım eden bu zatta idam edildi. (Kaynak Av.İsmail Metin)

 

              Çamşık Hüseyin Abdal Derneği Hüseyin Abdal’ın ve eşinin mezarlarını 1996 yılında Çamşıhı köylerinin ortak noktasında bulunan Döldür Dağının eteğinde bulunan Gödüklü bölgesine nakletti. Daha önce Tekke köyünde (Avşar) bulunan türbe, çevre köylerin buraları terk etmesi ile unutulmuş ve ziyaretçileri hemen hemen gelemez olmuştu. Tüm Çamşıhı bölgesinin Pir’i olan Hüseyin Abdal, böylece kendisine bağlı olan toplulukların Çamşıhı ortak adıyla bir çok köyden oluşan bölgenin tam da merkezine nakledilmiş, üzerine mükemmel bir cemevi ve hizmetlerin yapılabilmesi için müştemilat yapılmıştır. Şimdi özellikle yaz aylarında çok yoğun ziyaretçi akınına uğramakta ve her yıl temmuz ayında Çamşıhı Hüseyin Abdal etkinlikleri düzenlenmektedir.             

 

              Çamşıhı yöresi çok önemli ozanlar yetiştirmiştir, yakın tarih ozanlardan Feyzullah Çınar, Mahmut Erdal, Ali Metin, Mehmet Ali Karababa, Ali Ertekin bunlardan bazılarıdır. Bölgeye has özellikler taşıyan türküleri, manileri ve makamları vardır. Sivas bölgesinde dilden dile söylenir.

 

Aşk ile..

 

                                                      - Makaleler -