Âşık Remzâni

 

 

 

AĞUİÇEN OCAĞI (KARADONLU CANBABA)

 

Hüseyin ELMAS

 

           Alevilik, Bektaşilik, Kızılbaşlık inancı Ön Asya Türkistan coğrafyasından Horasan’a, Maveraünnehir’e, İran-Acem, Ortadoğu’nun tüm kuzey kesiminden Balkanlar’a, yer yer Kuzey Afrika’nın bazı ülkelerine, özellikle tüm Anadolu ve Trakya coğrafyasında olmak üzere çok büyük bir alana yayılmıştır. Ocak sistemiyle, pirlik, rehberlik mürşitlik ve taliplik şeklinde bir işlevle yüzyıllardır, binyıllardır süregelen, insan sevgisi üzerine temellenen, insanı her şeyin merkezine koyan, Tanrı’yı insanda arayan, insana hizmet etmeyi hakka hizmet olarak yorumlayan bir inanç biçimidir. İnsan temelli bir inanç olduğu için de insanlığın başlangıcına kadar dayanan köklü bir geçmişi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Yani ilk insan ile bu inancın doğduğunu söyleyebiliriz.

 

             Özellikle Anadolu coğrafyasında vücut bulan Ocak sistemi ile de ideal kalitede ahlaklı toplum, yani insanı kamil yaratmak üzerine kurgulanmıştır.  Musahiplik sistemi ile her ailenin bir başka aile ile musahip olmasını sağlamış ve böylece de toplum içerisinde bir oto kontrol sistemi geliştirmiştir. Görgü erkanı ile sorgulama sistemini oturtarak her bireyin topluma karşı sorumluluğunu geliştirerek kamil-insan-kamil toplum yaratmayı amaçlamıştır. Bu amacını da yüzyıllar boyu kadılıklara ve mahkemelere intikal eden her hangi bir davasının olmadığını, sorunlarını kendi içinde çözen mekanizmalarını geliştirdiğini gördüğümüzde anlıyoruz. Pir, rehber, mürşit ve talip ilişkisinin saygın bir temele oturmuş olması bu yolun sürdürülmesinin kolaylaşmasını ve başarılmasını sağlamıştır. Kuranı natık (Konuşan Kuran) diye son derece değer verdiği ulu ozanların, aşıkların, sadıkların, zakirlerin deyişleri, mersiyeleri, devriyeleri, şatiyeleri ve demelerini en üst düzeyde ibadet erkanına katarak onların bu söylemlerini insanı kamil olma yolunda kendilerine rehber edinmişlerdir. Üstelik bunları telli Kuran diye nitelendirdikleri sazları eşliğinde dillendirmişlerdir.

 

              Köylerinde ve yerleşim alanlarında her türlü baskı, zulüm ve saldırıya karşın yollarını-erkanlarını, inançlarının gereği olan tüm ritüellerini genellikle gizli yapmak zorunda kalsalar bile sürdürmüşlerdir. Ancak günümüzde köyden kente göç bu erkanın yürütülmesini zorlaştırmıştır, dede-talip buluşması kent koşullarında yer yer imkansız hale gelmiştir. Aleviler-Bektaşiler-Kızılbaşlar bu yeni durumda yol ve erkanlarının sürdürülebilmesi için arayış içine girmişlerdir. Şehirlerde kurdukları cem evlerinde yeniden yol ve erkanlarını yaşatabilmenin mücadelesini vermektedirler. Ancak yönetici otoriteler geçmiş yüzyıllarda Aleviliğe olan kör bakışlarını bu gün de sürdürdüklerinden hala cem evlerini ibadethane olarak  tanımamış, asimilasyon politikalarını sürdürmeyi daha da hızlandırmışlardır. Demokratik yönetimlerde en tabii hak olan, eşit yurttaşlık hakkından yoksun bırakılmışlardır. İnançsal ve insani talepleri hala karşılık bulmamıştır.

 

               Ocak sisteminin en önemli kurumsal yapı olduğu Anadolu coğrafyasındaki en önemli ve en yaygın talip ağına sahip olan ocaklardan birisi de AĞUİÇEN ocağıdır. Büyük mürşit ocaklarından birisidir. Anadolu’nun 17 vilayetinde, Irak’ta ve Suriye’de en etkin şekilde yapılanmış bir ocaktır. Alevilik inancına ait yazılı kaynaklar çeşitli dönemlerde saldırıya uğradığından, her seferinde bu kaynaklar o zamanın egemenlerince yakılıp yok edildiğinden (Biraz da bu inancın mensuplarınca yeterince korunmadığından) yine tam anlamıyla sağlıklı bilgiye erişilememektedir. Elde kalabilmiş çeşitli kaynaklara göre ve özellikle sözlü kültürün günümüze kadar taşıyabildiği bilgilere göre bu ocağın kurucuları 4 kardeştir. Bunlar Koca Seyit, Köse Seyit, Mir Seyit ve Seyit Mençektir. Doğum ve hakka yürüme tarihleri kesin olarak bilinmemektedir. İmam Hüseyin’in oğlu Kerbela vakasında hayatta kalabilmiş olan İmam Zeynel soyundan gelmektedirler. İmam Zeynel’in oğlu Zeyd soyundan gelmektedirler. Büyük Dedeleri bu soydan gelen ünlü bilgin Muhammet Kebir oğlu Ebul Vefa’dır (925-1017). Pirlerin Piri olarak anılan, Hoca Ahmet Yesevi’nin 1166 yılında hakka yürümesinden sonra onun okulunun başına geçen, bir çok ulu pire eğitim veren Lokman Perende, Ebul Vefa’nın 5.kuşaktan torunudur. İşte yukarda isimlerini saydığımız AĞUİÇEN ocağı kurucuları olan 4 kardeş Lokman Perende’nin torunlarından olan Seyit Temiz ve Seyit Can kardeşlerden Seyit Temiz’in çocuklarıdır. Hz.Muhammet “Benden sonra 12 halife (Yani 12 imam) gelecektir” der. Bildiğimiz gibi bu imamlar, İmam Ali, İmam Hasan, İmam Hüseyin, İmam Zeynel, İmam Bakır, İmam Cafer, İmam Musa, İmam Ali Rıza, İmam Taki, İmam Naki, İmam Ali Asgar ve İmam Mehdi’dir. 12 İmamların hayatları, yaşadıkları dönemlerde gerek Emevilerce gerekse Abbasilerce kendilerine reva görülen zulümler ve nasıl zehirletildikleri, katledildikleri, zindanlara atılıp işkencelere maruz kaldıkları, ilgili kaynaklardan okunarak tek tek öğrenilebilir.

 

              İşte Abbasiler döneminde Abbasi Sultanı Harun Reşit’in zulmüne artık dayanamayarak 3000 kişilik aile efradı ve sevenleri ile birlikte 8.inci imam olan İmam Ali Rıza (İmam Zeynel oğlu Zeyd şehit edilir ve Zeyd’in oğlu Seyit Yahya’da İmam Ali Rıza ile birlikte göçer. Ağuiçen bu Seyit Yahya’dan gelir.) Türkistan-Horasan bölgesinde, bugün İran sınırları içerisinde kalan Tahran’ın Kuzey bölgesindeki Elburz dağları eteklerine göçerek yerleştiler. Bu bölgede kölelerle birlikte 845 yılında o bölgedeki halkla birlikte Deylem Devletini kurdular. Bu devletin sınırları Elburz dağlarından Basra körfezine kadar genişledi. Samanoğulları ve Moğollar bu devlete sürekli baskı yapmışlardır. Abbasiler bu devletin daha da büyümesinden ve kendilerini tehdit edeceğinden korkarak sürekli olmak üzere rahatsız etmişlerdir ve 950 yılında Deylem Devleti yıkılmıştır. Emevi ve Abbasi zulmünden kaçarak Türkistan’a göç eden bu ehlibeyt soyu, Türkmenler tarafından korunmuş, kızlarıyla evlendirilmiş, Türk kültürü ve şamanizmden etkilenmişlerdir. Sonuçta Anadolu’daki dedelerin kökenleri Türkistan’dır. İmamlardan süzülüp buraya gelmişlerdir. 1071 Malazgirt savaşından sonra Anadolu’ya akın akın Türkistan-Horasan-İran’dan göçler gelmeye başladı. Bu göçler çok uzun yıllar sürdü.Anadolu’da o dönem karışıklıklarla karşılaştıkları gibi bir de Moğol istilası başladı.

 

              İşte Ağuiçen ocağı kurucuları bu 4 kardeş Anadolu’ya Ağuiçen ocakları grubundan bir grup eren ile gelmişlerdir. Bunlar Hıdır Abdal, Üryan Hızır, Garip Musalılar, Sarı Satıklar, Kızıldeliler, Sarı Bal Ocakları, Hubyar Abdal ve Kara Dutlardır. Bu ocak erenleri ve bunlara rehberlik eden 4 kardeş 13.ncü yüzyıl başlarında (bazı kaynaklarda 1222) Anadolu’ya birlikte gelmişlerdir. Uzunca bir süre sonra Rumeli erenlerinin başı olan Hacı Bektaş Veli ile görüşmüşlerdir. O zamanın kıyafeti olan kara şalvar giymişlerdir, bu yüzden karadonlular denmiştir. Hacı Bektaş Veli Moğal Hanı istilasını Karadonlular’ın durdurduğunu şöyle dile getirmiştir, “Anadolu’ya geldi Hanlar, onu durduracak Karadonlu’lar”  demiştir. Kösedağı eteklerindeki  Erzincan Çibice boğazında Moğol ordusuyla karşılaşan Karadonlular ile Moğol Hanı arasında tartışma çıkar. (Cengiz Han’ın oğlu Kavus Han olarak rivayet edilir) Han bunları huzuruna çağırır ve bunların sınanmasını ister. Ardından  “Kazanı kurun ve bunları kaynatın, eğer ermiş iseler bunlara bir şey olmaz” der. En küçük kardeşleri Seyit Mençek ağabeylerinden izin ister ve kazana girer, bir gün sonra kazandan hiç bir şey olmadan çıkar. Yine ikna olmayan Kavus Han kendi din ulusu şamanın (İnanç Önderi) önerisiyle Seyit Mençek’in fırına atılmasını ister.  Seyit Mençek Kavus Han’a dönerek “Keşiş de benimle fırına girsin” der. Keşiş korkmaya başlar ve Seyit Mençek’e dönerek  “Ben yanmaya yanacağım da çocuklarım sana emanet” der ve birlikte fırına girerler. Uzunca bir süreden sonra fırını açarlar ki Seyit Mençek (Ağuiçen)’in sakalları buz tutmuş ve elinde de keşişin sadece eli kalmış ve tüm gövdesi yanmıştır. Ağuiçen der ki “Keşiş bana sadece elini verdi eğer özünü verseydi yanmayacaktı” der ve fırından çıkar. Şamanın çocuklarından gelen soyun Kürmeş aşireti olduğu ve Ağuiçen tarafından korunup kollandıkları ve en büyük talip kitlesi olduğu bilinir. Bu kez Han’ın hanımı onlara zehir (ağu) içirerek sınamak ister. Yine Seyit Mençek “Destur kardeşlerim, büyükten himmet, küçükten hizmet” diyerek ağuyu aldığı gibi içer. Büyük kardeşler  “Mey içer gibi iç, mey niyetine olsun” derler. Zehir (ağu) parmaklarından şerbet gibi süzülür. Bu durumu gören Moğollar Müslüman olmuşlardır. Adı da Ağuiçen olmuştur.  Erzincan Çibice boğazından karakazanı alıp Hacı Bektaş’a getirdiği ve bu kazanın islerinin elbisesine bulaştığı için adına KARADONLU CAN BABA denildiği de rivayet edilmektedir. Dervişlerin tümü Seyit Mençek’in elini öpmüş niyaz etmişlerdir. Bu dört kardeşe Ağuiçenler ve soyundan gelenlere de Ağuiçen Ocağı grubu denmiştir.

 

                  Bu dört kardeşten Koca Seyit Elazığ yakınındaki Sün köyüne yerleşmiş ve türbesi burada bulunmaktadır. Mir Seyit ile Köse Seyit Çemişgezek’in Ulugala (Ulukale) köyüne yerleşmişlerdir. Küçük kardeşleri Seyit Mençek ise Tunceli Hozat Bargini (Karabakır) köyüne yerleşmiştir ve türbesi Bargini köyündedir. Yoğun ziyaretçi akınına uğrar. Ağuiçen kardeşlerin Baba İshak isyanına da katıldıkları söylenmektedir(1246). Ağuiçen ocağının tarihi ile ilgili çeşitli kaynaklar var. Bazı kaynaklara göre de Ağuiçen’in bizzat Seyit Temiz’in kendisi olduğu ve Karadonlu Canbaba’nın da Seyit Temiz’in kardeşi Seyit Can olduğudur. Yukarıda anlattığımız Moğol Han’ının (Kavus Han) bu sınamaları ve ağu içirmesinin bizzat Seyit Temiz ile gerçekleştiği, Koca Seyit, Mir Seyit, Köse Seyit ve Seyit Mençek’in Seyit Temiz’in çocukları olduğu söylenmektedir.

 

                 Seyit Temiz’in kardeşi Seyit Can’ın 1246 yılında Hacı Bektaş Veli ile birlikte Sulucakarahöyük’e gittiği rivayet edilmektedir. Hacı Bektaş Veli ve Ağuiçen birlikte güçlerini birleştirerek Anadolu’da ki boyların çeşitli ocaklara bağlanmasını sağlıyorlar. Yani her bir veya birkaç aşireti bir ocak talibi yapıyorlar. Büyük bir boy olan Kürmeş aşireti (Kumraş Karafesliler) de Ağuiçen ocağına bağlanarak Ağuiçen talibi oluyor. Ağuiçen ocağında çok büyük mürşitler yetişiyor. Ağuiçen Bargini’de Bizanslılar tarafından şehit edildikten sonra evlatları Seyit Kalender ve diğer çocukları bir süre daha burada yaşadıktan sonra Maraş’a, Narlı Pişinik köyüne göçüyorlar. Daha sonra bir kısmı tekrar Bargini’ye göçüyor ve Ağuiçen türbesine yeniden yerleşiyorlar.

 

                  1528 de Hacı Bektaş dergahı postnişini Kalender Çelebi isyanına Ağuiçen evlatları Kalender Çelebi ile birlikte katılmışlardır, ancak Kalender Çelebi Osmanlılarca katledilerek kellesi İstanbul’a padişahın sarayına gönderilmiştir. Yine 1910’lu yıllarda dönemin Hacı Bektaş dergahı postnişini Çelebi Cemalettin ile Yalıncakta ki Ağuiçen ocağı büyüklerinden Seyit İsmail oğlu Seyit Aziz birlikte Erzincan Kiştim tekkesinde toplantı yaparak Görgü cemindeki Tarık-Pençeyialiaba ritüeli üzerine yaptıkları uzlaşma ile Görgünün Pençeyialiaba ile yapılması gerektiği konusunda ortak tavır almışlardır.

 

                 Ağuiçen soyu çok geniş bir soy olup bu soy dedeleri Türkiye’nin çeşitli vilayetlerine yine talipler arasına, yol ve erkanı kesintisiz sürdürmek için göçmüşlerdir. Bugün bir çok vilayette Ağuiçen ocak dedeleri ile ocak talipleri yoğun olarak yaşamaktadır. Köse Seyit mücerrettir, çocuğu olmamıştır.

 

                 Elazığ Sün köyünde Koca Seyit Evlatları yaşamaktadır. Büyük bir kısmı günümüzde köyden kente göçten dolayı çeşitli büyük şehirlere göçmüşlerdir. Yine Erzincan Merkez Ekinci köyünde, Ilıç Nordin köyünde ve daha bir çok Erzincan’a bağlı köylerde ocak dedeleri ve talipleri bulunmaktadır. Amasya’ya bağlı Tencirli köyünde, Sivas Hafik Tepeköy’de de yine Koca Seyitli dede aileleri vardır. Mir Seyit evlatları Malatya Kırlangıç köyünde ve daha bir çok yerleşim alanına dağılmışlardır. Yine Sivas’ta bulunan Koca Leşkerliler de Mir Seyit soyundan gelmektedirler. Büyükkadıhan’da (Gümüştarla)  yine ocak dedeleri bulunmaktadır.

 

                 Seyit Mençek evlatları olan bir kısım dedeler ise Sivas Yalıncak köyüne, Alduvaz, Pir Hüseyin, Demirci, Aktaş köylerine yerleşmişlerdir. Diyarbakır Şaradi köyünde soyadı Ulugerçek olan dedeler vardır ve Diyarbakır’da ki ocak talibi köylerin yol erkan hizmetlerini sürdürmektedirler.

 

                Çorum’da, Adıyaman  Bulam köyünde, Maraş’ta, Elbistan’da, Amasya’da, Erzincan Hınzori köyünde ocak dedeleri bulunmaktadır. Daha ismini sayamadığım ve tanımadığım bir çok yerleşim alanında ocak dedelerinin olması muhtemeldir.

 

               Talipler ise Türkiye’nin çeşitli vilayetlerine dağılmışlardır. Genellikle Sivas, Tunceli, Erzincan, Malatya, Adıyaman, Elazığ, Maraş, İzmir, Mersin, Ankara, Samsun, Balıkesir, Kayseri, İstanbul, Bursa, Aydın, Çorum, Erzurum, Gümüşhane, Bayburt, Kars, Amasya, Diyarbakır illerinde ocak talipleri olduğu gibi, Avrupa’ya da göçen çok yoğun talip kitlesi vardır. Maraş Berçenek köyü (Bargini) de Tunceli’den göçmedir.(Aşık Mahzuni’nin köyü)

          

             Seyyit Mençek türbesinin olduğu Bargini (Karabakır) köyünde yine 4 koldan ocak dedeleri bulunmaktadır. Bunlar;

           

1)   Seyit Haliller soyu olup Baran, Dolu, Yıldırım, Gırtaş ve Ağuiçen soyadlı dede ailelerdir.

2)   Seyit Beram kolundan Cihan, Bakır, Ay, Kalmaz, Karaduman, Bayram, Mahmutoğlu, Demir, Aktaş, Harita soyadını taşıyan dede ailelerdir.

3)   Seyit Tacim takımı olarak bilinen Tacimoğlu, Yıldız, Işık (Daha sonra Sivas Hafik Demirci köyüne yerleşmişlerdir) soyadlı dede ailelerdir.

4)   Seyit Ali takımı olarak bilinen Canan, Cansız, Kamber, Gündüz, Engin, Güngör, Aktepe, Gündoğdu,Çelik, Klavus, Çelebi ve Bulut soyadını taşıyan dede ailelerdir.

 

             Şimdiye kadar bu satırlara, kollarını ve soyadlarını yazmış olduğum, bilemediğim için  yazamadıklarım ve 800 yıldır bu coğrafya da canları, malları pahasına çiftini, çubuğunu, ailesini, evini, barkını, çoluğunu, çocuğunu, karısını, eşini, dostunu bırakıp yolsuz, araçsız dağ başlarında, derelerde, vadilerde, kuytuluklarda yerleşmek zorunda kalmış talip köylerine karda, kışta, yağmurda, fırtınada, eşek sırtında, yaya giderek yol ve erkanı yürünmek için canlarını dişlerine takmış bu dede soylarına ve diğer tüm ocak dedeleri soylarına saygı duyulması gerekir, takdir edilmesi gerekir. Bir çok dede görgü, yol erkanı sürdürmek için gittikleri köylerde hakka yürümüş ve oralarda kalmıştır. Kendi soyum olan büyük dedelerimden onlarcasını sayabilirim. Çeşitli konularda bu ocak dedelerine ve soylarına atılan iftiraları (onlar dede değildir, dönmedir gibi safsatalar) cehaletin ürünü olarak görüyorum, ya da çekememezlik olarak görüyorum.

 

               700 haneden daha fazla büyüyen ve yeni yerleşim alanı arayan Pertek Kürmeş (Gülbahçe) köyünden takriben 1800’lerin ilk çeyreğinde Ağuiçen ocağı talibi olan Kürmeş aşiretinden bir grup İsmail Hakkı Ağa ve çocukları Mustafa Ağa ile Seyithan Ağa önderliğinde Sivas bölgesine,  Gürlevik dağı eteklerine gelip yerleşmişler. Burada 12 pare köy kurmuşlardır. İsmail Hakkı Ağa ve çocuklarıda YALINCAK köyüne yerleşmişlerdir. Yol ve erkan hizmetlerinin yürütülmesini sağlamak için de Seyit Mençek kolundan yine Seyit Mençek’in türbesinin bulunduğu Hozat-Bargini (Karabakır) köyündeki dedelerini de birlikte Sivas bölgesine getirmişlerdir. Bu ocakzade dedelere Mahmutoğulları denilmektedir. Seyit Kalender oğlu Kakko Dede ve onun oğlu olan Seyit Mahmut’un 3 oğlu bulunmakta idi. Büyük oğlu Seyit Mehmet Ali’nin 2 oğlu vardır. Bir oğlu Güzel Ağa ve Diğer oğlu Halil Ağa’dır. Sivas bölgesinde yol ve erkan Seyit Mehmet Ali dede ile yürütülmektedir. Eşi Zara Okçul köyünden İmam Rıza ocağından Canbekli Ana adıyla bilinen İsmihan anadır. Ancak eşi Seyit Mehmet Ali zamansız ve genç yaşta hakka yürümüştür. Diğer iki kardeşi Seyit İsmail 10 yaşında ve Seyit Hüseyin 7-8 yaşında çok küçüktürler. Canbekli Ana hem iki çocuğuna hem yaşları küçük olan kayınlarına analık ve babalık etmiştir. Yol ve erkanı yürütme hizmeti de yine bu ananın omuzlarına binmiştir, birkaç yıl kadar bu hizmeti yürütmüş, büyük kaynı Seyit İsmail gençlik yaşına gelince görevi ona devretmiş ve çocukları yetim kaldığından büyük kaynı Seyit İsmail ile evlenmiştir. Seyit İsmail’den de Seyit Mustafa, İnce Hasan, Seyit İbrahim adında 3 oğlu olmuştur. Bugün Mercan soyadlı soy bu soydandır. Daha sonraki yıllarda, eşi olan Seyit İsmail Adıyaman Bulam köyündeki yine Ağuiçen ocağına mensup aileden Elif Ana adında bir kızı kuma getirmiştir. Yeni eşi ile Seyit İsmail Yalıncak köyüne geldiklerinde eski eşi Canbekli Ana’nın cenazesi ile karşılaşmıştır ve Canbekli Ana’nın Seyit Mehmet Ali’den olan 2 oğlu Halil Ağa ve Güzel Ağa, gönül koyduklarından Tunceline, Hozat Hıdırdamı köyüne dönmüşlerdir. Bir süre sonra Güzel Ağa küçük amcası Seyit Hüseyin’in desteği ile Yalıncak köyüne tekrar dönmüş, Halil Ağa ise Hıdırdamı köyünde kalmıştır. Bugün aynı köyde Güler, Rüzgar ve Genç soyadında Halil Ağa’nın torunları yaşamaktadır.

 

                  Güzel Ağu soyu ise Yalıncak köyünde Elmas soyadı ile devam etmektedir. (Yazarın notu: Biz de bu soydanız)

 

                  Seyit İsmail’in Elif Ana’dan 3 oğlu olmuştur. 1-Seyit Küçük Güzel (Büyük Güzel amcasının oğlu yani üvey ağabeyidir) soyu Ulusoy soyadlı ailelerdir. 2-Seyit Aziz soyu Güler soyadlı ailelerdir. 3-Seyit Mahmut soyu ise Karadamla soyadlı ailelerdir.

 

                 En küçük kardeş olan Seyit Hüseyin’in ise Seyit Mehmet Ali adında (yine büyük amcasının adıdır) bir oğlu olmuştur. Yalıncak köyünde hakka yürümüştür ve bu soydan gelen aileler Ağcagül soyadı ile anılmaktadır.

 

                 Hozat-Karabakır (Bargini) köyündeki Ağuiçen yani Seyit Mençek türbesini onarmak ve çeşitli etkinlikler yapmak amacıyla 2002 yılında kurulan AĞUİÇEN DERNEĞİ şu anda başkanı bulunan Aziz Güler dede ve yönetim kurulu ile birlikte bu Alanda başarılı çalışmalar yapmaktadırlar. Uzun yıllardır yıkılmaya yüz tutmuş türbenin onarımı için çalışmalar devam etmektedir. Başta Ağuiçen Sultan ve cümle erenler yardımcıları olsun.

 

                Ağuiçen Sultan ile ilgili Alevi-Bektaşi şairler çok sayıda şiirler yazmışlardır, 18. Yüzyıl öncesi yaşadığı tahmin edilen Katip (Dertli Katip) mahlaslı bir Alevi-Bektaşi şairin Ağuiçen Sultan ile ilgili yazdığı bir şiir aşağıdadır.

 

Benim pirim ağu içti gaziler

Zikrederim daim pirim ismini

Açılmış bahçede tomurcuk olmuş

Şükür kokuladım cennet gülünü

 

Ağuiçen cümle erenler şahı

Alnına gün doğmuş alemler mahı

Sevmeyen Kafire lanet billahi

Nura gark olmuştur gördüm cismini

 

Elleri yeşildir nurdandır cismi

Atası imamı Ali’nin nesli

Celali cemali hak bülbül sesli

Muhabbet ederken duydum sesini

 

Evlad-ı Resuldür seyyid-i saadet

Esirub coşunca kopar kıyamet

Yanında gaziler gördüm tamamet

Yeşiller urunmuş gördüm tacını

 

Katib Ednam daim zikrim pirime

Medet Mürvet merhamet kıl zarıma

Halimi gör pirim bakma fiilime

Dönmem ikrarımdan yüzselere beni.

 

              Yine Asıl adı İbrahim, babasının adı İsmail olan ve Elazığ Sün köyünde Ağuiçen ocak dedelerinden Sadık Dede (Koca Seyitli)’den nasipli ve mahlasını da Sadık Dede’nin verdiği Erzurumlu NOKSANİ BABA’dan bir şiir (Noksani Baba’nın Ağuiçen ve Koca Seyit ile ilgili çok sayıda şiiri vardır);

 

Ruz ü şeb işimiz cevr ile isyan

Mürvet Ağuiçen sen imdat eyle

Şan-ı devletindir lutf ile ihsan

Mürvet Ağuiçen sen imdat eyle

 

Merhamet kanisin asi kullara

Sen uğratma korktuğumuz yerlere

Kıl müesser bizi doğru yollara

Mürvet Ağuiçen sen imdat eyle

 

Ceddin Halil-ul rahman hürmeti

Atan Zeynel Abidin’in izzeti

Nasip eyle bize ruh-i rahmeti

Mürvet Ağuiçen sen imdat eyle

 

Dilimde ezberim kalbimde fikrim

Muhammet Ali’dir daima zikrim

Kusurum çok lakin kesmenem şükrüm

Mürvet Ağuiçen sen imdat eyle

 

Dedin lataknatu min rahmetullah

Kesmenem ümidim cömertsin billah

Ali evladına dedik eyvallah

Mürvet Ağuiçen sen imdat eyle

 

Elestüde ikrar vermişiz pirim

Ruz-i mahşer ümidim varım

NOKSANİ der dağlarca var kusurum

Mürvet Ağuiçen sen imdat eyle

 

                                                      - Makaleler -