Âşık Remzâni

 

 

 

Neden Laiklik?

 

Veliyettin Hürrem ULUSOY

Haziran  2016

 

Laik bir ülke olan Hindistan’da Hinduizm’in canlanması üzerine özellikle Amritsar Tapınağı” çevresinde, Hindular ile Müslümanlar arasında karşılıklı katliamlar; Keşmir’de bu bölünmüş yörenin Hint tarafında, Pakistan’ın desteklediği İslamcı gruplar; Filipinler’deki ayaklanmalar; Müslüman nüfusun en yoğun olduğu Endonezya’daki kanlı terör eylemleri; Lübnan’ın en az yirmi beş yıl süre ile cemaatler arası çatışmaların esiri olması; birçok toplumsal kesimden oluşan Bosna, yok olan Yugoslavya’nın içinde darmadağın olması; Çeçenistan, Sri Lanka, Afganistan ve Talibanlar; 1990’lı yıllardaki Cezayir katliamları; yüzlerce yıl birarada yaşayan Irak’taki toplulukların çeyrek asırdır kanlı bir savaşın içinde olması; son beş yıllık zaman diliminde Suriye, Mısır, Tunus, Nijerya, Yemen, Sudan vb. birçok ülke şiddet sarmalıyla çevrilmiş, çerçevelenmiş, sıkıştırılmıştır.

 

Batı dünyası din, mezhep, Yüzyıl”, “Otuzyıl Savaşları”; 18. yüzyıla kadar devam eden Engizisyon Mahkemeleri” ve yargılamalarının bedelini çok ağır bir şekilde ödedi ve bugünden beş altı asır geriye dönüp baktıklarında yapılan savaşların, katliamların, dökülen kanların, yok edilen insanlığın kendileri için ne kadar pahalıya mal olduğunu çok açık bir şekilde görmektedirler. İslam dünyası ile Batı dünyasını bu anlamda karşılaştırmak tarihin sürekliliği yönünde çok doğru sayılmasa da İslam coğrafyasında bugün yaşanan kırılmalar, sarsıntılar ve buhranlar yönünde benzerlik taşır.

 

Mevcut savrulma, kırılma, savaş, yıkım, katliam, ölümlerin kanıksanması, kendisi gibi olmayanın ötekileştirilmesi; öteki olarak görülenin evvela “hasım sonra “şer” olarak tanımlanması ve hatta “şeytanlaştırılma”ya çalışılması insanlığın hafızasında sanki geçmişte bütün yaşanılanları silinmiş gibi bir hissiyat uyandırmaktadır. Oysa yaşanan dram, trajedi ve kıyımlar, günün sonunda insanlığı bir bütün olarak yutacak ve yok edecek bir güce sahiptir. Yok etme özelliğine sahip olan bu güç karşısında durabilmek, bir arada olmayı sağlayabilecek; bir arada yaşamayı mümkün kılacak; akılcı, etik ilkelerin bireylerin özgürlüklerini, temel haklarını, yaşam haklarını; demokratik ve tarafsızlık ilkeleri doğrultusunda teminat altına alınmasında çıkış yolu aranıyorsa laikliğin bir eşik olarak dikkate alınmasında yarar vardır. Çünkü akıldışılık, hoşgörüsüzlük, despotluk, itaat, boyun eğdirme, otoriterlik ve tahammülsüzlük patlaması karşısında farklı inanç grupları, farklı toplumsal kesimleri, inananı veya inanmayanı bir arada ve ortak paydada bir toplumu buluşturmanın en ideal yolu laikliktir.

 

Dünya değişim, dönüşüm ve gerçekliğinden kopmuş; “olay” üretme ve tüketme hususlarında bir türlü doyuma varmayan bir toplum olarak yaşadığımız coğrafyadaki trajediler dikkate alındığında en azından dünyevi işlerde laikliğin uygulanması gerekir. Bu uygulamaya dönüş çok zor, hayli çaba, emek, enerji ve zaman gerektiren bir durumdur fakat değişim ufkunun tamamen karanlık olduğunu kim iddia edebilir ki?

 

Dini tekelciliğe, mezhepçiliğe, fanatizme, adeta tekerrür eden acı ve şiddette, hırsların tırmanışına, parçalanmışlıklara ve otoriterleşmeye karşı birleştirici, bütünleştirici, uzlaşmacı, barışçıl ve bir arada yaşamanın imkânı için laiklik bir nevi bulmaca içerisindeki anahtar sözcüktür. Bir demokrasi, bir parça da olsa insan olma özelliğini koruyabilme adına eğer insanlığımızdan bir bütün olarak kopup, geçmiş ile gelecek arasındaki bağı koparmadıysak en azından bu buhranlı dönemden çıkış için laikliğin etkin bir şekilde uygulanması yönünde çaba harcamalıyız.

 

Böyle bir çaba içine girmediğimiz takdirde başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere, hâkim çoğunluğun ve otoritenin dışında kalan her toplumsal kesim evvela “hasım”, şer” grup olarak işaret edilir ve sonrasında ise ötekileştirilen, dışlanan, kendisine yaşam hakkı dahi tanınmayan kategoriye dâhil edilir.

 

Veliyettin Hürrem Çelebi (Hürremî)

 

Sabahtan Uğradım Pîr Kapısına

 

Sabahtan uğradım pîr kapısına

Gördüm pîrin kapıları sürmeli

Çare dedim yâremin acısına

Dedi: “Seni bir mehenge sürmeli

 

Hiç bina görmedim senin yapında

Oynanılmaz urganında ipinde

Dedim: “Pîrim çok mu kalam kapında?

Dedi: “Seni bir mahâle sürmeli

 

Beklemeli o sultânın eşiğin

Eşiğin bekleyen bulur keşiğin

Ay ile gün gibi cemâl ışığın

Günde yüz bin kere yüzler sürmeli

 

Ne dedim efendim yüzümden bezdin?

Yoksa âmâlimde isyan mı sezdin?

Âşık öldürmeye silah mı dizdin?

Martini mavzeri birden sürmeli

 

Hürremi, âh eder kanlı yaş ile

Gündüz hayal ile gece düş ile

Menzil alamazsın bu gidiş ile

Hemen aşk atına binip sürmeli

 

 

Sözlük:

 

Âmâl: Niyetler, dilekler, istekler.

Cemâl ışığı: Yüz nuru.

Martin - Mavzer: Tüfek markaları.

Menzil: Yol katetme.

Sürme: Ceza olarak başka yere gönderme.

Sürmeli: Sürgü ile kapatılmış.

Urgan: Kalın kenevir ip.

 

Not:

 

Ali Celâlettin Ulusoy, Pir Dergâhından Nefesler, Hacı Bektaş Çelebilerinin Deyişleri, Genişletilmiş İkinci Basım, Yayına Hazırlayan: Hüseyin Hürrem Ulusoy, Ankara, 2014.

 

                                                          -  Makaleler  -