Âşık Remzâni

 

 

 

Ali Rıza Doğanay ile Âşık Remzani’yle Musahipliği Üzerine Söyleştik

 

Musahiplik, Rıza Şehrinde Yaşamdır

 

Ali Rıza Doğanay ve eşi Arife Ana ile Âşık Remzani ve eşi ile girdikleri musahiplik kavli üzerine 27 Haziran 2015 tarihinde söyleştik.

 

 

Namık Kemal DOĞANAY

 

 

Oğlunuz olmakla birlikte, röportaj yapacağım için size, “Ali Rıza Dede ve Arife Ana” diye hitap edeceğim. Ali Rıza Dede, siz ile Âşık Remzâni’nin musahipliği, Alevi-Bektaşi toplumunda “örnek bir musahip kardeşlik” olarak biliniyor ve gösteriliyor. Bu konuya geçmeden önce kendiniz ve musahibiniz Âşık Remzâni hakkında kısaca bilgi verir misiniz?

 

Ali Rıza Dede : 1934 yılında Zile’nin Yücepınar Köyü’nde doğdum. Babamın adı Ebuzer, annemin adı Fatma’dır. Dedem, “Sefil Kemter-Dertli Kemter-Kemter Baba” mahlaslarıyla tanınan âşıktır. Babam da “Sefil-Fakir Edna” mahlaslarıyla tanınan kişidir. Her ikisi de başta Kars, Iğdır, Sivas, Tokat, Amasya, Çorum, Yozgat yöresinde olmak üzere Anadolu’da, Irak ve Azerbeycan’da çok tanınırlar.

 

Dedem Kemteri, Dergâhın görevlisi olarak Cemalettin Çelebi zamanında Rusya, Irak, İran, Azerbaycan ve Doğu Anadolu’ya gitmiş; oralardan aldığı hakkullahları Dergâha getirmiş, kırk yılın üzerinde hizmet etmiştir. Kemteri’nin bu görevlerde kullandığı pasaport ve diğer belgeler bizlerdedir. Babam Fakir Edna da Dergâha çok hizmet etti.

 

Arife ile evliyim. Beş çocuğum vardı. Kızım Fadime, 1986 yılında trafik kazasında Hakk’a yürüdü. Halen dört çocuğum ve altı torunum var. 1992 yılında emekli oldum, Ankara’da ikamet ediyorum.

 

Âşık Remzâni, 1937 yılında Zile’de doğdu. Asıl ismi Hacı Sadık Oytun’dur. Babasının ismi Sadık, annesinin ismi Sultan’dır. Altı kardeşin dördüncüsüdür. Almanya’ya çalışmaya gitmeden önce, Devlet Demiryolları’nda işçiydi. Remzâni çok becerikli birisiydi. Demircilik, elektrik-su tesisatçılığı, oto tamirciliği, velhasıl her türlü tamirat işleri yapardı. Zöhre ile evlendi, üç çocuğu bulunmaktadır. 1973 yılında Almanya’ya işçi olarak gitti.

 

1979 yılında Almanya’da geçirdiği trafik kazası sonrasında, çok genç denilebilecek kırk iki yaşında Hakk’a yürüdü. Eşi ve çocukları halen Almanya’da ikamet etmektedirler. Eşi ve çocuklarıyla musahip ilişkilerimiz devam etmektedir.

 

Arife Ana, siz de kendiniz ve musahip bacınız Zöhre Oytun hakkında bize bilgi verir misiniz?

 

Arife Ana : 1940 yılında Zile’nin Ağcakeçili Köyü’nde doğdum. Babamın adı Mustafa, annemin adı Eşe’dir. Bizim köy, Doğanay’ların (Eşine, “Doğanay” diye hitap etmektedir- NKD) köyüne yirmi kilometre uzaklıktadır. Doğanay’ın köyünde o zaman ilkokul yoktu, köyümüzde bizim evde kalarak ilkokulu bitirdi. Annem, babam ve akrabalarımız Ebuzer Dede’ye (Sefil Edna) çok inanır ve severlerdi. Annem-Babam, Doğanay’a kendi oğluna gösterdiği ilgiden fazlasını gösterirdi. O dönemde biz de birbirimizi sevdik. 1958 yılında da evlendik.

 

Musahibim Zöhre Oytun, 1945 yılında Zile’nin yakın köyü Fırtıman’da doğdu. Annesinin ismi Satı, babasının ismi Hüseyin’dir. Remzâni ile 1962 yılında evlendi. Remzâni, 1979 yılında Hakk’a yürüdükten sonra üç çocuğuna hem analık, hem babalık yapmıştır. Halen Almanya’da yaşamaktadır. Zöhre ve çocuklarıyla musahipliğimiz, Remzâni’nin Hakk’a yürümesinden sonra da en iyi şekilde devam etmektedir.

 

Âşık Remzâni ile ilk tanışmanızı anlatır mısınız?

 

Ali Rıza Dede : Bizim köy Zile’ye kırk beş kilometre uzaklıktadır. Zile’ye gerek alışveriş için gerekse eş-dost için gittiğimizde, bizi sevensayan taliplerin-muhiplerin evlerinde konaklardık. Dedem Kemter ve babam Sefil Edna da Zile’de bilinen, muhabbetleri dinlenen kişilerdi. Babam Zile’ye gidip, muhiplerin evlerinde kaldıkça, on dört-on beş yaşlarında olan Hacı da gelir, babamın muhabbetlerini dinlerdi. Babamı çok genç yaşta tanıdı. Hacı da Yol-Hak Aşkı çok fazlaydı; devamlı yolun inceliklerini öğrenmeye çalışırdı. Babamın muhabbetini dinlemek, sorularına cevap almak için çok kereler köye yürüyerek, koşarak gelmişliği olurdu. Gerek köyümüze geldiğinde, gerekse ben Zile’ye gidip-geldikçe birbirimizi çok yakından tanıdık.

 

Arife Ana : Ebuzer Dede, Zile’de oturan Naciye Abaların (Giral), Melek Bacıların (Korkmaz) ve Hacı’nın babası Sadık Oytun’ların evlerine gelir, kalırdı. Ebuzer Baba’nın engin bir bilgisi vardı, sazı ve sözü çok dinlenirdi. Çok güzel saz çalar, sesi de çok iyiydi. Âşık Sadık Doğanay’a ve Hacı’ya da saz çalmayı o öğretmişti. Hacı, Ebuzer Dede’nin muhabbetlerini dinleyerek Doğanay’ı tanıdı ve sevdi.

 

Ben ilkokulu bitirdikten sonra on üç yaşında iken, Zile’ye terzilik öğrenmek için gelmiştim. Ebuzer Dede’nin, Hacı’nın babasının evine geldiğini duyduk. Naciye Aba ile Ebuzer Dede’nin muhabbetini dinlemek için gitmiştim.

 

 

On altı yaşında olan Hacı, kendisine ait olan, fakat şah beyiti (mahlası) bulunmayan iki deyişini sazla söyledi. Saz bittikten sonra Hacı’nın babası, Ebuzer Dede’den Hacı için bir mahlas vermesini istedi. Ebuzer Dede ona o gün “Remzâni” mahlasını verdi.

 

Ali Rıza Dede, Remzâni ile birlikte sizin dedelik, onun da zâkirlik yapmak için Kars’a gitmişliğiniz var. Bu konuda bizi aydınlatır mısınız?

 

Ali Rıza Dede : Biz de Ocakzadelik vardır. Soyumuz İmam Rıza Ocağına dayanır. Taliplerimizin bir kısmı, Kars ve Iğdır’a bağlı ilçelerin köylerinde bulunmaktadır. Dedem Kemteri ve babam Sefil Edna da bu bölgelere gerek Dergâh için, gerekse taliplerimizi sorgudan geçirmek için çok defa gittiler. 1960’lı yılların başında da ben ve babamla birlikte Kars’a, dedeliğe gittik.

 

Hacı, Zöhre ile yeni nişanlanmıştı. Zöhre’nin babası başlık parası olarak dört yüz lira istemiş. O tarihlerde bu parayı bulması zordu. Babası ile de arası iyi değildi; kendi düğününü kendisi yapacaktı. Ben “dede”, o da benim “zakirim olarak, 1961 yılının son aylarında, uzun bir tren yolculuğu ile Zile’den Kars’a gittik.

 

        

 

Ta Ezelden İkrarımız

 

Ta ezelden ikrarımız

Şah-ı Merdan Ali’dedir

On İki İmam bu dâr’ımız

O da gerçek Veli’dedir

 

Erenlerle sohbetimiz

Hakk’a bağlı niyetimiz

Kayıptadır hüviyetimiz

O da gizli celildedir

 

Okur dilim Al-i İmran

Sağım solum huri gılman

Kırklar Dâr’ında Selman

Elindeki doludandır

 

Nasıl geçer günüm bilmem

Ağlar gözyaşım silmem

İkrarımdan asla dönmem

O da Sefa uludadır

 

Budur erenlerden dolum

Hep açıktır solmaz gülüm

Dostlar ile coşkun halim

Böyle şahın yolundadır

 

Remzânî der gerçek böyle

Hakk’a canın kurban eyle

Hakikatı doğru söyle

Hacı Bektaş Veli’dedir

 

O zaman şimdiki gibi otomobil, otobüs yoktu; Zile’den Kars’a gitmek bir haftayı buluyordu. Hava çok soğuktu. Bir metrenin üzerinde kar vardı. Trenden indikten sonra, dondurucu soğukta, bavullarımız ve sazımızla yaya olarak Selim İlçesinin köyüne gidiyoruz. Tam donmak üzereyken, talipler bize yetişti ve köylerine götürdüler.

 

Üç aydan fazla Kars’ta talipler arasında kaldık. Sorgu-görgülerini yaptık, cemlerde gönülleri birledik. Hacı da cemlerde zakirlik yaptı. Havalar biraz ısınınca ve yollar açınca, Zile’ye döndük.

 

Zile’ye geldiğimizde, Kars’ta talipler tarafından verilen hakkullahı eşit bir şekilde paylaştık. Payımıza altı yüzer lira düştü. O zaman için iyi paraydı. Hacı, kendi payının dört yüz lirasını başlık parası olarak verdi, geri kalan para ile de 1962 yılının Mayıs ayında düğününü yaptı.

 

Kars’tan geldikten sonra Zile’de neler oldu? Musahipliğe nasıl karar verdiniz?

 

Ali Rıza Dede : Hacı’yla, 1950’li yıllardan itibaren tanışıyorduk. Zile’ye gittikçe veya köyümüze geldikçe birbirimize olan sevgimiz ve bağlılığımız arttı. Yolun, musahipliğin kurallarını ikimizde iyice öğrendik.

 

Kars’ta üç aydan fazla birlikte olduk. Kars’ta birbirimizi iyice tarttık, ikimiz de birbirimizi sınavlardan geçirdik. Birbirimize muhabbetimiz arttı.

 

Kars’tan geldikten kısa bir süre sonra Zöhre ile evlendi. Düğünden bir-iki ay sonra da musahip olmayı dördümüz de istedik.

 

Ali Rıza Dede, musahipliğinize geçmeden önce bize kısaca musahiplik hakkında, bir şeyler söyler misiniz? Musahiplik neden önemli?

 

Ali Rıza Dede : Musahiplikte maldan, candan, halden gizlilik olmaz, senlik-benlik edilmez. Rıza kapısında teslim olunmazsa, gönül verilmezse, birlik olunmazsa verilen ikrar geçersiz olur. Musahipler malını mala, canını cana katmaları gerekir. Musahip, musahibin evine teklifsiz gider, teklifsiz yemeğini yer. Birbirinin yoluna baş ve candan hiçbir şey esirgememelidir.

 

İmam Cafer, “musahip, musahipsiz cennete giremez” der. Pir Sultan Abdal da musahipliği şöyle anlatır:

 

Musahip musahibe demezse beli

Ona şefaat etmez Muhammed Ali

Dünyada ahrette eğridir yolu

Söyleyen Muhammed dinleyen Ali

 

Musahip musahiple nice bozula

Sakın defterine lanet yazıla

Balı sönmüş arı gibi sızıla

Söyleyen Muhammed izleyen Ali

 

Musahip musahipten malın ayıra

Şahı Merdan durağını duyura

Yedi tamu narın ona buyura

Söyleyen Muhammed dinleyen Ali

 

Musahibine kim söylese kem sözü

Cehennem kelpinden karadır yüzü

Dünyada ahrette eğridir yüzü

Söyleyen Muhammed dinleyen Ali

 

Musahiple bozulan Hakk’a kanlıdır

Atayla bozulan peygamberle kinlidir

Mihmanla bozulan yedi dinlidir

Söyleyen Muhammed dinleyen Ali

 

Hak da bir kuluna eylese nazar

Kalem divit neyler kendisi yazar

Abdal Pir Sultan’ım güherler düzer

Söyleyen Muhammed dinleyen Ali

 

Nasıl musahip kardeş oldunuz?

Musahipliğinizi kimler yaptı?

 

Ali Rıza Dede : Hacı, ben ve Arife musahipliği düşünüyorduk. Hacı, Zöhre ile evlendikten sonra Zöhre de bizleri iyice tanıdı. Evliliklerinin üzerinden beş-altı ay sonra, 1962 yılı Eylül Ekim ayında, Zile’de babam ve Keçeci Baba Ocağı’ndan Sukuti Baba’nın bulunduğu muhabbet ortamında, dördümüzde musahip olma ikrarımızı bildirdik. Bunun üzerine Babam, Sukuti Baba’dan musahipliğe giriş duası vermesini istedi. Sukuti Baba da bizi dualadı. Hacı’lar, Şah İbrahim Ocağı’nın talibiydiler.

 

Kısa bir süre sonra, Şah İbrahim Ocağı Dedesi olan, soyadını hatırlayamadığım, Küçük İsmail Dede geldi. Mürşit postunda onun oturduğu Cem’de, musahiplik kurbanımızı kestik ve ikrarımızı verdik.

 

Arife Ana : Hacı ile musahip olarak ikrarlanmamıza, Hacı’nın babası çok karşı çıktı. Hacı’nın babası, Ebuzer Dede’yi çok sevmesine rağmen, musahip kardeş olmamızı istemedi. Çünkü kendisi oğlu Hacı ile musahip olmak istiyordu. Oğluyla musahip olarak, Yol’un gereklerini çok iyi yerine getireceğini düşünüyordu.

 

Karşı çıkma sebebi olarak, Doğanay’ın “Dede”, Hacı’nın “Talip” olduğunu ileri sürüyordu. Musahiplikte, “Dede talibiyle musahip olamaz” kuralı, Efendimlere (Çelebiler), bilgili dedelere soruldu.

 

Hacı’nın, Doğanay’ların ocağı olan İmam Rıza Ocağı’nın talibi olmaması nedeniyle, “Musahip olabilirler” kararı çıktı.

 

Âşık Remzâni

 

Gel Kardeş Seninle Yola Gidelim

 

Gel kardeş seninle yola gidelim

Sakın yücelerden bakmamasına

Bağlanıp da bir ikrarı güdelim

Yapılmış gönülleri yıkmamasına

 

Engin turablarda mahsul bol olur

Âdemin gönlünde Hakk’a yol olur

Arifler sohbeti her dem bal olur

Bal yapalım yedikçe bıkmamasına

 

Gönlümüz sırlıdır kimse bilmesin

El âlem duyup bize gülmesin

Açsın güllerimiz her dem solmasın

Gayrı çiçeklere bakmamasına

 

Gel nutuf haklayalım her şeyin başı

Beyhude ömrü vermeyelim yaşı

Muhammed Ali’dir Kırklar’ın başı

Korumuza yabanı sokmamasına

 

Remzânî turabdır herkesten engin

Gönlümüzde olmasın kibirle kin

Bu aşkın atına gel doğru bin

Beyhude yollara sapmamasına

 

1973 yılına kadar musahipliğinizi anlatır mısınız? Musahipliğin kurallarına ne kadar uyuyordunuz?

 

Ali Rıza Dede : Babam Şubat 1965’de Hakk’a yürüdükten sonra, çiftçiliği sevmemem nedeniyle, köyden Zile’ye gidip orada çalışmayı düşündüm, fakat bir mesleğim yoktu. Hacı ise Zile’de oturuyor, sık sık köye yaya geliyordu. Baktı bu böyle olmayacak, Zile’ye taşınmamızı istedi.

 

Bir yıl kadar özel bir işyerinde çalıştım. Hacı, çok gözü açık, becerikli, iş bitirici birisiydi. Zile’ye geldikten bir yıl kadar sonra, beni Milli Eğitim’de yardımcı hizmetli olarak işe aldırdı. Kendisi de Devlet Demiryolları’nda makinistti. Hacı’nın evinin olduğu sokakta önce ev kiraladık, kısa bir süre sonra da biz de ev aldık.

 

 

Evlerimizin uzaklığı yüz-yüz elli metre idi. Akşamları muhakkak bir araya geliyorduk. Evlerimiz ve sofralarımız birbirimize hep açıktı. 1967’de evlerimizde elektrik, su, banyo yoktu. Kendi evine ve bizim eve elektrik-su tesisatını, banyoyu Hacı yaptı. Mahallede kimsenin evinde bunlar yokken, ikimizin evinde bunlar vardı. Önce kendi evine, hemen arkasından bizim eve aynısını yapardı.

 

Yıllık görgümüzü hep yaptık. Çocuklarımız birlikte büyüdü. Efendimler ikimizin evine gelirlerdi. Rıza Şehri’nde yaşıyorduk. Hakk’a yürüyene kadar hiçbir bağımız zayıflamadı.

 

Arife Ana : Hacı kardeşim ve Zöhre ile musahipliğimiz bu zamanda yaşanılacak musahipliğin en iyi örneğiydi. Aramızda mal ayrımı yoktu. Evimiz, soframız teklifsizdi. Günümüz, gecemiz; Hacıbektaş’a, diğer türbelere gezilerimiz birlikteydi. Efendimler evlerimize sürekli gelirlerdi. Yol’a bağlı, çok geniş bir muhip çevremiz vardı.

 

Remzâni, Almanya’ya gittikten sonra musahipliğiniz nasıl devam etti?

 

Arife Ana : Hacı okuyan, araştıran dünyayı anlayan, hayalleri olan birisiydi. Varlıklı olup, çevredeki herkesi yoksulluktan kurtarmayı, yardım etmeyi düşünüyordu. Yurtdışına gidip, bir iki yıl çalışıp, para kazandıktan sonra herkesi rahatça yaşatmayı hayal etti.

 

Doğanay, gitmesine çok karşı çıktı. Musahiple musahibin, aynı mahallede, aynı köyde, aynı şehirde yaşaması gerektiğini söyledi. Fakat Hacı, “Birkaç yıl içinde para kazandıktan sonra geri geleceğine” ikna etti.

 

1973 yılında Almanya’ya tek başına gitti. İkinci yıl ise Zöhre’yi ve çocukları götürdü. Almanya’ya gittikten sonra da Hacı’nın musahipliğinden, Yol’a bağlılığından bir şey azalmadı, hatta aşkı, sevgisi arttı.

 

Deyişlerinin büyük bir kısmını bu ayrılık döneminde yazdı. Hep bağlı kaldı, hep yardım etti. Fakat Haziran 1979’da trafik kazasıyla Hakk’a yürüdü.

 

Biz hiç Almanya’ya gitmesini istemedik. Musahipliğin kuralından birisi olan “Aynı yerde olma” ilkesini çiğnemiştik. Hünkâr, “Gelme gelme, dönme dönme! Gelenin malı, gidenin canı” demiş. Dönmedik, ama Yol’un kuralını çiğnedik. Eksiğimiz, hatamız buydu.

 

Remzâni Hakk’a yürüdükten sonra musahip bacı ve çocuklarla ilişkiler nasıl yürümektedir?

 

Arife Ana : Musahibimiz ve çocuklarıyla sıcak ilişkilerimiz devam etmektedir. Devamlı telefonlaşıyoruz. Musahibimiz ve çocuklar, Türkiye’ye izine geldiklerinde muhakkak birkaç günü bizde geçirirler. Maddi ve manevi yardımlaşmamız devam ediyor. Doğanay, Hacı’nın çocukları için halen öz amca gibidir.

 

Günümüzde musahip olmak isteyen canlar için ne gibi tavsiyeleriniz var?

 

Ali Rıza Dede : Biraz önce Pir Sultan’dan musahiplikle ilgili bir deyiş okumuştum. Bu zamanda yolumuza uygun, gerçek manada musahip olmak, hele hele musahipliği devam ettirmek, iki ayrı çift için çok zor.

 

Dört yol ehli canın bir olması, rıza şehrinde yaşaması lazım. Mallarını mallarına, canlarını canlarına katabilecekseler, bunları yerine getirebilecekseler musahip olsunlar.

 

Dedem, Anam! Çok teşekkür ederim.

Sağlıklı uzun ömürler dilerim.

 

 

 

 

 

Âşık Remzâni

Yaşamı, Sanatı, Şiirleri ve Özdeyişleri

Yayına Hazırlayan: Ali Kızan - Namık Kemal Doğanay

İkinci Baskı, İstanbul, 2014 ISBN: 978-605-41175-04-4

13 cm x 19 cm boyutunda, 230 sayfa

Hünkâr Yayıncılık AŞ Tel: 0212 521 22 10

 

                                                          -  Makaleler  -