Âşık Remzâni |
İsmail KAYGUSUZ MAKÂLÂT-I
HACI BEKTAŞ VELİ Makâlât'ı,Hacı Bektaş'ın bizzat kendisi mi Arapça yazmıştır, yoksa kendisinden edinilen
ve öğrenilen bilgiler, biri tarafından mı Arapça kitap haline sokulmuştur?
Kesin bilinmemektedir. Zamanın İmamının ve büyük inanç önderlerinin sözlerini,
konuşmalarını yaşarken veya ölümünden sonra müritleri-öğrencileri tarafından
toplayıp kitaplaştırma geleneği 5.İmam Muhammed Bakır (ö.733-4) dönemine kadar
inmektedir. Onun, tarafımızdan hazırlanıp Türkçe'de yayınlanan Ummü'l Kitab
adlı yapıtı ilk örneklerden biridir. Ayrıca Hacı Bektaş'ın dervişleriyle
konuşmalarını, bazı öğütleri ölümünden sonra toplanıp yazıldığı ve bunun
Farsça'ya çevrilerek, bir müstensihin farklı konuları ve değişik yazarların
risalelerini topladığı elyazması Mecmua'nın içinde Fevaid (Öğütler) adıyla
yayınladığı bilinmektedir. Makâlât
da tıpkı Şeyh Bedreddin'in (1357/8-1420/1) "Varidat"ıyla aynı
sorunsallığı taşımaktadır; ikisinin de büyük olasılıkla Arapça bilen Sünni din
bilginleri ve Medrese mollaları arasında okunması ve batıni inanç ve düşüncelerin
tanıtılması, propagandası için hazırlanmış olması ortak özelliktir. Hacı
Bektaş'ın kendisinin yazdığı ya da yazdırdığı yapıtlardan, bazıları kuşkulu
Şatiyye'leri ve Fevaid (Yararlı sözler) dışında sadece tam olarak Sadeddin
Molla'nın türkçeleştirdiği Makâlât (Sözler) elimizde bulunmaktadır. İçerikleri
Şeriat ögeleriyle donatılmış ve hiçbir biçimde ilişkisi olmadığı kişilerin
adları bulunan "Besmele'nin Şerhi ve Makâlât'ı Gaybiyye Kelimat-ı
Ayniyye"(Gizli sözler, açık sözcükler) isimli kitaplar bütünüyle Hacı
Bektaş Veli'ye ait olması olasılık dışıdır; yazıcı-müstensih tarafından Makâlât
tahrif edilmiştir. Bu
arada Makâlât'ın Hacı Bektaş Veli'ye ait olmadığını ileri sürenlerin
kuşkularını ortadan kaldıracak, çok yeni ve doğrulayıcı kanıtları da burada vermek
istiyoruz. 14.yüzyılın sonunda yazılmış Sâdık Abdâl Divânı'nın günümüze ulaşmış
nüshasında Makâlât'ın tanım ve içeriğine ilişkin beyitlerde şunları okuyoruz: Onun(Hacı
Bektaş'ın) ayin ve erkânı benzersiz nurdan delildir. Tanrıya kavuşmanın rehberi
onun işareti olan Makâlât'tır. Ve ondaki nur açıkça cümleye yolgöstericidir.
Makâlât'ta Tanrının varlıklarla bir olduğu (ilâh-ı vâhid-i mevcud) dolaylı
olarak anlatılmıştır. Onu okuyan olgunlaşır, kemal ehli olur ve kendilerine
yardım ulaşır. Hacı Bektaş'ın en kutsal sözleri Makâlât-ı Şerif'tedir.
Kelimeleri öyle güçlüdür ki, her birinde bin hikmet (bilgelik) vardır. Onun
erkân olarak buyurduğu ilkeler aynısıyla Hakk'ın sözleridir. O erkânı yürütmede
ehil olanlar bilsin ki, şerefli ve yücedir. Bize Pir'imizin o Makâlât'ı yeter! On
altıncı yüzyılda yaşamış olan büyük Alevi-Bektaşi ozanı Virânî Baba'nın İlm-i
Cavidan adlı eserinde şu alıntıya rastlıyoruz: "Makâlât-ı Hacı Bektaş
Veli'de buyurulur: 'Yel esmese dâneler samandan ayrılmaz" 2)Makâlât
bir şeriat kitabı olabilir mi? Ve Arapça ve Türkçe nüshalarında yapılan
tahrifatlar sorunu a-Şeriat
kapısının on makamının açıklanması abidler ve zahitlere (şeriatçılara) bir
çeşit uyarı ve Tanrıya karşı görevlerini anımsatmadır. b-Bir
Bâtıni dai'si olan Hacı Bektaş'ın Makâlât'ı bâtıni Aleviliğin propaganda
kitabıdır. Tanrıya ulaşmanın, yani insan-ı kâmil olabilmenin yol ve
yöntemlerini öğretir. Alevi-bektaşi inancının temel ilkelerini gösterir. Makâlât'taki
"Şeriat Kapısı ve On Makamı"na dayanarak, onu bir şeriat kitabı gibi
değerlendirenler; 'abidler'i, yani Şeriat ehlini anlatan kısmın sonunda "
(Pes (işte böyle) kibir ve haset (hainlik-kıskançlık) ve buhul (pintilik) ve
adavet (düşmanlık) bunlarda hemandır (ancak bunlardadır)" diye yazılı
olduğunu görmezlikten geliyorlar. Oysa insanları dört bölükte görmek isteyen
Hacı Bektaş Veli, Şeriat zümresi olan abidler'in bu kötü yanlarından
kurtulmaları için onlara on makam öneriyor. Bunlardan sadece ikincisi Sünni
İslamın beş şartıyla ilişkilidir. Onları adam edecek dindar yapacak olan madde
madde sunduğu diğer dokuz makamı uygulamaları gerektiğini vurguluyor. Hacı
Bektaş Veli bu bölümlerde Şeriat ehlinin eksikliklerini veriyor ve sadece beş
şartı yerine getirmekle (Sünni) Müslüman da olunamayacağını gösteriyor. Yine
şeriat ehlinin ulaşacağı son kapı olan Tarikat'ın zahidleri için de benzer
sözler ediyor. Makâlât'ta,
esas olarak şeriat, tarikat, marifet ve hakikat adlarıyla dört kapı ve onardan
kırk makamının açıklanması; Alevi-Bektaşi inancının felsefesi ve yol ilkeleri
yer almakla birlikte, mantık ve maddi dünyaya dönük yaşam felsefesiyle
birlikte, yazıldığı çağın bilim anlayışı üzerinde bilgiler de bulunmaktadır. Hacı
Bektaş Veli Makalat'ında, insan olmak, kendini tanımak için sadece şeriatın
yetmediğini, inancı tamamlamak ve "Hak ile hak olmak, onunla birleşmek
için" tarikat, marifet ve hakikat kapılarını da geçmek gerektiğini
anlatmıştır: "İnsandan ulusu yoktur... Arifler marifet tahtı üzerinde
oturur. Tanrıyla söyleşirler, konuşurlar. Ali'ye sordular, 'Tanrı'ya, görürmüsün
ki taparsın?' Ali eder: 'Görmesem tapmaz idim" diyor. Bu anlayış Sünniliğe
sığarmı ki, Makâlât'ı şeriat kitabı olarak görebiliyorlar? "...Akıldan
yararlanmasını bilen için gizli birşey yoktur. Bilim evrenin tüm değerlerinin
üzerindedir. Bilimle gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.." Akıl
ve bilim hakkında söylediği bu türden sözlerin şeriat dogmalarıyla hiçbir
ilgisi yoktur ? Ayrıca "Makalat"ta Hacı Bektaş kendisine bağlı
olanların ibadetlerini de gösteriyor, sonunu da "...Ve insanoğlu için en
önemli ibadet; doğruluk ve insan sevgisidir." diye bağlıyor. Gönlü
Kabe'ye benzeten Hacı Bektaş Veli, "Kabe'de ihram giymek demek, hakkı
batıldan seçmektir. Ve hem yoldan taş arıtmak, Kabe'de Arafatta taş atmaya,
kendi nefsini (kötü) heveslerini depelemek ise Kabe'de kurban kesmeğe
benzer"diyor. Bu ifadeler, Sünni İslamın Hac şartını yoksaymaktır,
reddidir. Arafatta şeytan taşlayacağına, yoldaki taşları temizle; hem sen hem
başkaları rahat yürürsünüz., anlamına gelir. Hacı Bektaş'ın önderliğini
yaptığı, kendi fadesiyle "Marifet ve Hakikat makamlarının" ehli olan
"arifler ve muhibler zümresidir", yani batıni Alevi inançlılardır.
Onlar için 8 Ağustos 1164 yılında Alamut'ta ilan edilen "Büyük Kıyamet
Çağrısı" ilkeleriyle "tatil-i Şeriat" dönemi başlamıştır; Şeriat
tam 847 yıldır tatilden dönemedi. Tahrifatlardan
üç örnek: 1-1314
tarihli Arapça nüshada "Hakikat'in beşinci makamı, konuğa ikramda
bulunmaktır"diye yazmış müstensih Fakih b. Hasan. Bu kişi, Hakikat
Kapısı'nın beşinci makamını, eğitimini aldığı ve bağlı bulunduğu Şeriat'a,
zahiri İslami ilimlere tamamyla aykırı bulduğundan, böylesine anlamsız bir
biçimde ve sorumsuzca değiştirmiştir. Saa'deddin çevirilerinde Hakikat'ın
"beşinci makâmı mülk ıssına yüz sürüb yüzsuyun hâsıl kılmakdur. Zirâ kim
vahdet dahi andadur, vahdet evindedir./21b/" biçiminde verilir. Bu
cümlenin bâtıni tasavvufta anlamı derindir: Evrenin sahibine, yani Tanrı'nın
huzuruna varıp, Kaygusuz Abdal'ın 'Veliler, araya Cebrail'i koymadan Tanrı ile
yüzyüze sohbet ederler'dediği gibi, O'na yüzünü sürmek, sohbete oturmaktır . Bu
makamda muhib, birlik (vahdet) evindedir; Tanrısal birliği yaşamaya başlar,
O'nda yokolup tanrıyla bütünleşmiştir artık. 2-Şeriat
kapısının on makamını sıralarken, Sünni İslamın beş şartını birer makam olarak
değiştirip onbeşe çıkarmış Fakih bin Hasan. Oysa Sa'adeddin çevirisinde bunlar
sadece bir makam olarak gösterilmiştir. Ayrıca yukarıda verdiğimiz Hacı
Bektaş'ın Şeriat ehli için söylemiş olduğu sözler atılmıştır. 3-"Soru:
Sevenler (muhipler), Yüce Tanrı'yı nasıl tanıdı? Cevap: Bazılarına göre,
[108b]O'nun özellikleri ve nitelikleri yoktur. O'nun anlatımıyla O'nu
tanıdılar." Bu, şeriat ehli Uzun Fakih'in kendi yanıtı. Saa'deddin
çevirisindeki bâtıni yanıt şöyledir: "/9a/eger muhibbe sorurlarsa kim
Tengri nite (nice, nasıl) bildün? dirlerse pes muhibler cevab virürler kim
Tengri'yi kendümüzden bildük ve hem kendümüzü Çalap Teâlâ ile bildük
dirler." 2)Makâlât'ın
içeriğinden bir örnek: İslâm toplumunun sınıflandırılması (Abidler, zahidler,
arifler ve muhibler) ve bu düşüncenin kaynağı a-Makâlât'ın
dayandığı yazılı kaynaklar ve bazı alıntılar b-Hünkâr'ın
sağlığında Makâlât'ı Türkçeye çeviren Molla Sa'adeddin, diğer adıyla Said
Emre'dir. Günümüze kalan nesir/düzyazı nüshalar onun kopyalarıdır. Makâlât'ın
giriş bölümünde "Ol din çerağı ve erenlerin durağı (Hacı Bektaş) şöyle
beyan kılurkim, 'Hak Sübhanallahu Teâla Âdem'i dürlü nesneden yarattı, hem dört
bölük kıldu: Abidler (ibadet edenler) şeriat topluluğu, aslı yeldir. Zahidler,
tarikat topluluğu ve aslı ateştir. Arifler, marifet kavmi ve aslı sudur.
Muhipler (sevenler), hakikat topluluğudur ve asılları topraktır ve toprak
teslim-i rıza olmaktır" biçiminde insan toplulukları dört bölükte
açıklanıyor. 1200
tarihinde bir İsmaili baş dai'si tarafından yazılmış Haft-ı Babı Baba Seyyidna
risalesinde taddad (muhalif halk), tarattüb (sıradan halk) ve vahdad ehli
(Birliğe, Tanrı-insan birliğine, yani Tanrının insanda tecellisine inanan
halk/batıni topluluklar) diye insanları üç bölüğe ayrıldığını görüyoruz. Bir
batıni dai'si olan Hacı Bektaş, bu ayrıştırmayı zamanının koşullarında
özelleştirerek İslami toplulukları idealize edip dört bölükte açıklamayı
yeğlemiştir. İçinde
adı geçen ve alıntı yapılan kişiler ve onların yapıtları Makâlât'ın
kaynaklarından bazılarını oluşturmaktadır. Kur'an ayetleri ve Muhammed'in
hadisleri dışında İmamAli (ö.661), İmam Cafer Sadık (ö.765), Saad bin Abdullah
(ö.656), Yahya bin Maaz' (ö.872-5) dan alıntılar bulunmaktadır. Örneğin
9.yüzyılda Rey ve Nişabur kentlerinde yaşamış Yahya bin Maaz (bin Cafer
Razi)'ın eserlerini incelemiş; gönülü tanımlarken ve marifet düşüncelerini
destekleyen şu sözlerini alıyor: "/32a/
...Benim gönlüm dünyadan ve ahretten yegdür. Zirâ kim dünya mihnet evidür. Ve
ahret nimet evidür. Benüm gönlüm mârifet evidür. Pes mârifet dünyadan ve
ahretten yegdür." Olasıdır ki İbn Maaz bu sözleri, "dünya sevgisini
terketmek gayet zordur, ama cennete kavuşmak için dünyayı terketmek
gerektir" demesinden sonra söylemiştir. Ayrıca
Hacı Bektaş'ın Fevaid'de, Ahmet Yesevi'nin (ö.1066-7) çağdaşı Heratlı Hace
Abdullah el Ensari'den (ö.1089) de bir alıntısı vardır. Şeyh Ebu'l Hasan el
Harakani'nin müridi bu coşkulu sûfi şair ve bilgin Hace Abdullah'ın dünya
hakkındaki görüşüne yer veriyor: "El
Ensari'ye Dünya hakkındaki görüşünü sordular; 'ne diyeyim ki, o şeyin
içerdiklerini insanlar zorlukla elde eder, cimrilikle korur ve hasretle
bırakırlar'dedi." Şimdi
sormak gerekiyor: Makalat'taki dört kapı ve kırk makamının Ahmet Yesevi'nin
Hikmetler'inden alındığını(!) ve Hacı Bektaş'ın Piri olduğunu ileri sürenler,
neden Makâlât'ta Ahmet Yesevi adını göremediklerini merak etmiyorlar? Öyle
olsaydı; bir tek cümlesini alıntıladığı sûfi bilginlerin bile adını anan Hacı
Bektaş, Ahmet Yesevi'den sözetmez miydi? Makâlât'ı
Türkçe'ye çeviren Said Emre'ye gelince; Hacı Bektaş ve onun düşüncelerinden
fışkıran sevgiye tutsaktır o. Bu aşk ile namazı, orucu ve hatta kendi varlığını
koyup gitmiş ve onun didarı uğruna yokluğu kabul kılmıştır. Hünkâr'ın sevgisini
övmezse Said, kendini işe yaramaz kabul etmektedir: ...... Işk
da'visi uludur ışk hısımı bellüdür İki
cihan ilmini ışk bir adımda direr
Işkyokluk kabul ider varluğın koyup gider Varluk
mülkinden sonra ışk ebed ömür sürer
Dirliğinışka virüb kendü ışka kul olup Hünkâr
ışkın öğmedin bu Said neye yarar *** Salâ
geldi müezzin geldi kaamet eyledi Kıbleye
karşı yüzin tutdı niyyet eyledi
Secdeyeindi yüzüm didar gördi bu gözüm Dağıldı
aklum sözüm zihnümi mat eyledi
Unutdumnamazımı dosta tutdum yüzümü Dost
kendü mürvetinden bir işaret eyledi
Netaat var ne salat ne zikir var ne tesbih Bu
beş vakit namazumı ışka gaaret eyledi (...) Kanda
baksam dopdolu Hacı Bektaş-ı Veli Bu
Said kemter kulı oldı adet eyledi
*İ.
Kaygusuz'un, 16 Kasım 2011 tarihinde 30.Kitap Fuarı'ında (TÜYAP) yeni çıkan
"Hacı Bektaş Veli, MAKÂLÂT (Her lâfzında var bin hikmet)" kitabı
üzerinde yaptığı tanıtım söyleşisi metni. [1]
Bu büyük gün için bkz. İsmail Kaygusuz, Nizari İsmaili Devletini Kurucusu Hasan
Sabbah ve Alamut (Öğretisi, Tarihi, Felsefesi), Su Yayınları, İstanbul, 2004,
s.85-89. [2]
Bkz. İsmail Kaygusuz, Hasan Sabbah ve Alamut (öğretisi, tarihi, felsefesi), Su
Yayınları, İstanbul-2004, s. 294-343 [3]
Hacı Bektaş Veli, Fevaid (Yararlı Öğütler), s.46
|