Âşık Remzâni

 

 

 

Kısas’tan Nimri’ye, Nimri’den Çokyaşar’lara Bir Yol Eyledik

 

Ahmet KOÇAK

 

Bir dizi etkinlik ve sevgili arkadaşım Ulaş Özdemir’in düğününe katılmak üzere 29 Temmuz günü İstanbul’dan uçakla Urfa, Kısas’a gittim. Havaalanında beni, Kısas’ın Babalık hizmetini yürüten Ahmet Aykut Baba karşıladı. Yolda sohbet ederek giderken Ahmet Baba, “Bu akşam cemimiz var. Bu konuları cemde de muhabbet edelim” dedi. Ben de, “Tabii ki, seve seve” diye yanıtladım.

 

Gönülleri Birledik

 

Kısas’lı canlar Hacı Bektaş Dergâhı’nın talibidirler. Yüzlerce yıllık bağlılık halen devam etmekte, canlılığını korumaktadır. O nedenledir ki, geleneksel yapı bozulmamış; yıl on iki ay, her Perşembe akşamı düzenli “Cumalık” denilen hizmet cemlerini yapmaktadırlar.

 

Kısas’a gittiğimiz o gün Perşembe idi. Ve o akşam yapılan ceme mihman olduk. Postta oturan Ahmet Baba canlara, bağlı oldukları Hacı Bektaş Veli ocağının vakıf kurarak kurumsal olarak yapılandıklarını söyledikten sonra, bu yapılaşmanın hazırladığı tanıtım broşürünü okudu. Ceme katılan canların yeni kurulan bu vakfa destek olmalarını, vakfın yayınladığı kitap ve dergiye katkı vermelerini söyledikten sonra konuşmam için bana söz verdi.

 

Konuşmamda, kısaca vakfın kuruluş amacını ve yeniden yayınlanmaya başlayan Serçeşme Dergisi’nin niçin yeniden yayınlanmaya başladığını anlattım. Alevi-Bektaşiler olarak bugün yaşadığımız tehlikenin boyutunun dünden daha fazla olduğunu, Mürşit Veliyettin Ulusoy’un bu konudaki uyarılarının dikkatle dinlenilmesi ve okunması gerektiğini vurguladım. Canlardan gelen sorulara yanıtlar verdikten sonra cemin muhabbet kısmı mühürlendi, hizmetlere geçildi.

 

Kısaslı zâkirlerin okuduğu deyişlerle miraç yolculuğuna çıktık, miraç’ta semahlarla benliğimizden arındık, benliğimizden arınmış halde diz kırdık tevhit olduk. Sofralar kuruldu, Hak lokmalarını paylaştık. “Oturan duran…” gülbankı ile hanelere aktık.

 

Bir Canın Feryadı

 

Cem’de sohbet ettiğimiz Kemal can, yaşadığı bir olaydan yola çıkarak devletin Alevi-Bektaşi politikasını eleştirdi. Ben de bunun üzerine kendisine yaşadığı bu olayı bize yazmasını istedim. Kemal canın e-posta üzerinden gönderdiği yazısı devletin Alevi politikasını bir kez daha net biçimde ortaya koyuyor. E-posta ile gelen yazısını küçük düzeltmelerle aşağıya alıyorum.

 

Bu feryada hep birlikte kula verelim. Özellikle, “cami-cemevi yan yana olsun” diyenler, sizler kulak verin.

 

“Sayın Koçak,

 

Şanlıurfa Alevi Derneğinin 7 Temmuz 2011 tarihinde yapılan olağanüstü kongresinde dernek başkanı oldum. Görevimin hemen başlarında, l3 Ocak 2012 tarihinde ilk işimiz, Şanlıurfa merkezinde yapmaya çalıştığımız Cemevi inşaatı ile ilgili olarak Şanlıurfa İl Genel Meclisine maddi ve manevi destek talebinde bulunmak oldu.

 

Bu talebimiz, İl Meclis Başkanımız Sayın Mustafa Yavuz tarafından ilgiyle karşılandı. Ön çalışmalardan ve komisyonlarda yapılan incelemelerden sonra talebimiz uygun görüldü. İl Genel Meclisinde bulunan BDP’li üyelerin desteklemeleri sonucu 16 Mart 2012 oturumunda oy çokluğu ile 70 bin lira “Ayni Yardım” yapılması kararı alındı.

 

Bu karar Şanlıurfa Valiliğince 29 Mart 2012 tahinde onaylandı. Bu karar, o günlerde gerek mahalli basında gerekse ulusal medyada Urfa’da ve Türkiye’de bir ilk olarak yankı buldu.

 

Dernek Başkanı sıfatı Valilikte karar sonrası teşekkür konuşmamda Sayın Valimiz Celalettin Güvenç’e hitaben, “Urfa’nın bir çiçek bahçesi olduğunu ve bahçe içerisinde her cinsten çiçeklerin olduğunu, bunun bakım ve geliştirilmesinin de bahçıvan olarak siz sayın valimize düştüğünü” ifade ettim.

 

Ne var ki Valiliğin de onayladığı Meclis kararı, üzerinden aylar geçtiği halde bir türlü uygulanmadı. Bu kararın uygulanması için defalarca randevu talebinde bulunduk, ama valilikten herhangi bir geri dönüş olmadı.

 

Bu konu üzerine aradaki dostlarla ve bazı görevlilerle yüz yüze görüştük. Edindiğimiz izlenime, aldığımız duyumlara göre valiler arasındaki genel toplantılarda ve kendi aralarındaki özel sohbetlerde, “Bu kararın uygulanması halinde, Türkiye de bir ilk olacağını ve bir emsal oluşturacağı; bundan sonra böyle istem ve uygulamaların önünün alınamayacağın; bu nedenle bu kararın uygulanmaması gerektiği” yaklaşımı ağır basmıştır.

 

Bu gayri resmi görüşmelerden aldığımız izlenim ve duyumlar uygulamanın bir türlü gündeme gelmemesi konusunda bizim kuşkularımızı iki katına çıkarttı. Aradan bir yılı aşkın süre geçmesine rağmen kararın hâlâ uygulanmaması bizleri rahatsız etmektedir.

 

7 Aralık 2012 tarihli olağan kongremizde başkanlık görevini başka bir canımıza devrettim. Ancak alınan kararın takipçisi olmaya devam ettim. 21 Mart 2013 Newroz’u ile başlatılan toplumsal barış süreci içinde, umutlarımızı yeniden yeşertmek üzere yaptığımız tüm girişimlerimiz de sonuçsuz kaldı.

 

Akil İnsanlar Güneydoğu Grubu, Urfa’da bir toplantı yapıncaya kadar hiçbir gelişme olmadı. Bu toplantıda, heyete yazılı ve sözlü olarak sunduğumuz taleplerimiz ilgi gördü ve dikkate alınarak Başbakanlığa iletildi. Bakanlık, bu konu ile ilgili olarak Urfa Valiliğini aramış. Sonunda bizimle bir görüşme yapmak istediler. Bu bize iletilince, naçizane olarak benim de katıldığım yeni dernek yönetimi, 30 Temmuz’da valilik makamını ziyaret etti. Hoşbeşten sonra konuyu gündeme getirince Sayın Vali, “Biraz sabırlı olmamızı; hükümetin bu konuda çalışmalarının olduğunu; onların sonucunu beklememiz gerektiğini ve böylece işin resmi olacağını” vurguladı.

 

Ben de, “İl Genel Meclisinin aldığı kararın resmi olduğunu ve onaydan geçmesine rağmen neden bu konuda herhangi bir uygulama yapılmadığını” sordum.

 

Sayı Vali, “Meclisin kararının resmi olmadığını” beyan etti. Bunun üzerine ben de, “Yeni Hal Pazarında, Merkez Cemevine bir kilometre uzaklıkta yapılan beş bin kişilik Mevlevi Camii inşaatına 450 bin lira nakdi yardım yapılması kararı da aynı Meclis tarafından alındı. Bu karar, bizimle ilgili karardan altı ay sonra alındı. Buna rağmen o ödeme çoktan yapıldı.” diyerek çelişik ve ayrımcı uygulama olduğunu belirttim.

 

Vali bey, “O ödeme bir inanç ve ibadet yerine yapılmıştır; başka şekillerde yaptık” dedi. Ben de, “Cemevine de ödemeyi aynı yöntemle yapabilirdiniz.” dedim.

 

Bunun üzerine Sayın Vali’den, “Bizim tabularımız var. Bu tabuları yıkmadan ya da devlet tarafından resmi izin çıkmadan…” diye başlayan bir cevap aldım. Ben de, “Sizin tabularınız var, ama bizim tabularımız yok. İşte Sayın Vali, aramızdaki fark bu.” dedim.

 

Bunun üzerine Vali Bey konuşmanın yönünü değiştirip, benimle kişisel konularda bir sohbet açmaya yönelik olarak, “Sen ne mezunusun, ne iş yapıyorsun?” vb., gibi sorular sordu. Bu, psikolojik yöntemli sorularla konuşmanın yönünü değiştirerek esas derdimizden saptırmaya çalıştı.

 

Ben sonunda, “Sayın Valim, şimdi ne yapacaksınız?” diye sordum. O da, “Bu durum olmaz, emsal olur yapamamx kendimi sıkıntıya sokamam” deyince dayanamadım, “Sayın Valim, şimdi siz bahçıvan oldunuz mu?” dedim.

 

Bunun üzerine ortam gerginleşti, daha üstelemenin bir anlamının olmadığı ortaya çıktı. Cemevlerini tanımama ve kabul etmeme gibi bir lükslerinin olmadığını kendilerine söyledim. Bu yapılanın, kötü bir oyalama politikası olduğunu belirttim. “Ödeme yapılacak olsaydı bunca seremoniye gerek olmazdı, demek ki olmayacak. Olmayacak duaya âmin demenin anlamı yok.” deyip huzurdan(!) ayrıldık.

 

Saygılarımla…

 

Kemal Atalar,

Eski Dernek Başkanı.”

 

Nimri’de (Pınarlar) Lokma – Dinleti ve Birlik Cemi

 

30 Ağustos, Cuma günü sabah erkenden Urfa, Kısas’tan yola çıktık. Saat bir gibi Elazığ, Keban’a bağlı eski adı Nimri, yeni adı Pınarlar olan köye ulaştık. Nimri’nin ismi 1970’lerde değiştirilmiş.

 

Köyün hemen yanı başında Ağbaba Tepesinde bir ziyaret var. Yüzlerce yıl öncesine dayanan bu ziyaret için çeşitli söylenceler var. Ziyaret yerinde bugün türbesi bulunan Koca Dede, Nimri’lilerin inançsal hizmetlerini yürüten dedesi. Yaklaşık kırk yıl önce Hakk’a yürüdüğünde buraya defnedilmiş. Köylüler adak, vb., kurbanlarını burada tığlıyor, lokmalar burada yeniyor.

 

Biz Ağbaba’ya vardığımızda konuklar lokmaları yemeye başlamışlardı. Mihmandar canlar, bize yer gösterdiler, bizler de lokmalarımızı yedik.

 

Daha sonra Dertli Divani Baba’nın muhabbetini dinledik. Divani Baba deyişlerin arasında yaptığı küçük sohbetlerinde güncel konulara değinerek, “İnancımızı kimsenin tarif etmesine ihtiyacımız yok, bizi herkes olduğumuz gibi kabullenmeli, inancımıza yönelik asimilasyon politikalarından vazgeçilmesi” fikrini dillendirdi.

 

Gündüz yapılan etkinlikten sonra akşam köy içinde okulun bahçesinde açık alanda Birlik Cemi yapıldı.

 

Dertli Divani Baba’nın yürüttüğü birlik ceminde bir sürprizle karşılaştık. Musahip olmak isteyen iki can eşleri ile birlikte meydana çıktılar. Ocak dedeleri olan Halil Dede’nin de hazırda bulunduğu cemde musahip ikrarına şahit olduk. Canların musahiplik ikrarının kabulünden sonra Birlik Cemi, Musahiplik Cemine dönüştü. Musahip olan canlar rehber eşliğinde, Dört Kapıdan geçirilerek ikrarları sabit kılındı. Yol kardeşliği cemde hazır bulunan canlar tarafından onaylandı.

 

Diğer hizmetlerin tamamlanmasının ardından lokmalar yenildi. “Oturan duran…” gülbankı ile cem mühürlendi. Daha sonra kalan canlarla güncel konular üzerine muhabbet edildi. Gençlerin bu muhabbete kalması, kulak verip, katkıda bulunması belki de etkinliğin en önemli yanıydı.

 

Zaten köy derneği de Mayıs ayı içerisinde yapılan kongre ile gençlere bırakılmış. Dernek başkanlığını da Mine Tan Dehmen adlı canımız üstlenmiş. Yönetimde bulunan gençlerin hepsi iyi eğitimli ve meslek sahibi canlar. Bu etkinliği de görevi yeni üstlenen bu gençler düzenlemişler.

 

Gençler yaptıkları etkinliği bastırdıkları bir broşürle anlatmaya çalışmışlar. Broşürde anlatılan aslında sadece Nimrililerin değil, tüm Alevilerin hikâyesi:

 

“Köyü ile buluşan kentli bir genç kuşağın hikâyesi…

 

Göç ile sönen Anadolu köyü yeniden doğuyor.

50’li yıllarda büyük kentlere ve özellikle İstanbul’a başlayan göç, Nimri köyünün (Elazığ-Keban) 80’lerin sonunda neredeyse tamamen boşalmasına sebep oldu. İstanbul’da doğan ilk nesil ve bugün 30’lu yaşlarda olan bu gençler iki sene önce küçük bir grup halinde büyüklerinin doğduğu ve koptuğu uzaktaki köklerini, kültürlerini ve coğrafyalarını solumak üzere Nimri’ye toplu bir seyahat gerçekleştirdi. Geçen sene bu geziyi daha büyük bir kalabalıkla düzenleyen gençler, Mayıs ayında Nimri (Pınarlar Köyü) Dayanışma Derneği yönetimine seçildi. Yarısı kadınlardan oluşan yönetim kurulunda mimar, akademisyen, esnaf, kültür/sanat görevlisi gibi farklı alanlardan insanlar bulunuyor. Derneğin başkanı da bir kadın...

 

Kadın erkek eşitliği, tartışma ve katılımcılık, kolektif hareket etme ilkelerini benimseyen genç yönetim kurulu, günümüzün koşullarında köyle çeşitli kanallarla köprü kurulmasını hedefliyor: bellek, kültür, çevre ve doğa çalışmaları, vb.

 

Genç neslin başlattığı dinamikle Nimrililer arasında büyük bir dayanışma ruhu yeniden yeşeriyor. Yaratılan bu ivme ile kimisi köyde yerli mimariye uygun şekilde eski evini restore ediyor, su gözelerini onarıp canlandırıyor, ağaçlandırma kampanyası organize ediyor, eski deyiş ve efsaneleri araştırıp arşivliyor.

 

Bu yaz giderek artan bir katılımla köye üçüncü toplu gezi yapılıyor. 30 Ağustos – 1 Eylül arasında “Nimri’ye Hep Birlikte -3” adı altında düzenlenen etkinliğin programı oldukça yoğun. Doğa, kültür, sanat, dayanışma gibi temalar çerçevesinde çeşitli etkinlikler gerçekleştirilecek. Geleneksel köy kurbanı ve cem töreninin yanında, su gözeleri onarımı, şifalı otlar hakkında bir atölye çalışması, yöresel yemeklerin tanıtılacağı bir ortak sofra, şiir/hikâye/efsane okumaları, müzik dinletileri ile köyün sorunları ve projelerin konuşulacağı bir “köy meclisi” gerçekleştirilecek diğer etkinlikler arasında…

 

Nimri’de 45 yıl aradan sonra ikinci kez yapılacak cem töreninde değerli bir konuk olacak. Alevi-Bektaşi geleneğinin önemli bir temsilcisi olan Dertli Divani... Köyün dedesiyle bir muhabbet cemi yürütecek olan Dertli Divani, sadece cemin nasıl yapıldığını değil, hangi anlamlar taşıdığını, hangi köklere dayandığını, bir olmanın nasıl gerçekleştirildiğini paylaşacak. Tıpkı genç neslinin girdiği arayışta olduğu gibi…

 

Kente göçün ardından, iki sene önce köy ziyareti ile başlayan bu süreç ve arayış, Türkiye’nin son altmış senede yaşadığı sosyolojik dönüşümün bir mikro örneği…”

 

 

Çokyaşarlar Köyünde Kurban

 

31 Ağustos sabahı kahvaltımızı yaptıktan sonra Maraş’a gitmek üzere yola çıktık. Akşam saatlerine doğru Adıyaman, Gölbaşı’ya geldik. Burada bir süre dinlendikten sonra Ulaş Özdemir canın düğününe katılmak için Maraş’a yakın Kapıçam’a gittik. Ulaş canın düğününe postnişin Veliyettin Ulusoy olmak üzere Antep, Adıyaman, Gölbaşı, Nurhak’tan gelen çok sayıda davetli katıldı. Açık alanda yapılan kır düğünü yorgunluğumuzu aldı. Bir kez daha Beyza ve Ulaş canlara mutluluklar diliyorum.

 

O akşam Maraş merkeze bağlı Çokyaşarlar köyünden Hüseyin Doğan can bizi evinde mihman etti. Hüseyin Doğan, Almanya’da yaşayan canlarımızdan birisi. Yaşadıkları bir sıkıntıda kurtulmaları üzerine bir kurban adamış. Divani Baba ve Hüseyin Doğan can sabah erken kalkıp bu kurbanı tığladılar.

 

Gün içerisinde eve gelen canlarla tanış olduk, muhabbet ettik. Akşam saatlerinde muhabbet için evin terasına çıktık. On iki hizmetlerin de yapıldığı muhabbet çok coşkulu geçti. Gelen canlar uzun yıllardır ilk defa böyle bir ortam yaşadıklarını söylediler. Bu köydeki canlarda ne yazık ki, birçok bölgemizde olduğu gibi inançlarını, kültürlerini yaşayamaz hale gelmişler. Dede talip irtibatı kopmuş, ne cem, ne musahiplik kalmış.

 

Cemin mühürlenmesinin ardından, yanımızda götürdüğümüz dergi ve Hamdullah Çelebi Savunması kitapçığımız bütün canlar tarafından ilgiyle karşılandı. Bazı canlarımız dergimize abone oldular. Bundan sonra sürekli katkılarını sunacaklarını ifade ettiler. Canların bu ilgisine teşekkür ederek yola çıkmak üzere izin istedik. Gecenin ilerleyen saatlerinde yola koyulduk, İstanbul’a dönmek için Urfa’ya doğru…

 

Aşk ile

 

Âşık Nimri Dede (İsmail Dehmenoğlu)

 

İnsan Olmaya Geldim

 

İkilik kinini içimden atıp
Özde ben bir insan olmaya geldim
Taht kuralı ariflerin gönlüne
Sözde ben bir insan olmaya geldim
Serimi meydana koymaya geldim

 

Meğerse aşk imiş canın mayası
Ona mihrab olmuş kaşın arası
Hakkın işlediği kudret boyası
Yüzde ben bir insan olmaya geldim
Serimi meydana koymaya geldim

 

Bütün mürşidlerin tarif ettiği
Sadıkların menziline yettiği
Embiyanın evliyanın gittiği
İzde ben bir insan olmaya geldim
Serimi meydana koymaya geldim

 

Ben de bir zamanlar baktım bakıldım
Nice yıllar bir kemende takıldım
O aşkı mecazla yandım yakıldım
Közde ben bir insan olmaya geldim
Serimi meydana koymaya geldim

 

Süregeldim aşk meyini içerek
Her bir akı karasından seçerek
Varlık dağlarını delip geçerek
Düzde ben bir insan olmaya geldim
Serimi meydana koymaya geldim

 

Gör ki Nimri Dede şimdi neyleyi
Gerçek aşkı her gönüle söyleyi
Her türlü sefaya veda eyleyi
Sazda ben bir insan olmaya geldim
Serimi meydana koymaya geldim

 

                                                      - Makaleler -