Âşık Remzâni |
Hilal Cebeci
Alevi olabilir mi?
Aslında ‘kimler Alevi olur, nasıl Alevi olunur’ konusu, kamuoyunun
bilgilenmeye ihtiyaç hissettiği, benim de uzun zamandır değinmek istediğim bir
konuydu. Hilal Hanımın nereden depreştiğini bilmediğim ancak tahmin yürütebileceğim
‘Alevi olma’ arzusu medyada yer alınca, Barış Pehlivan ve Fethi Yılmaz
kardeşlerimin önermeleriyle yazmaya karar verdim. Özellikle (Sünni- Şii) İslam
dünyasının insanı ‘illallah’ dedirten ve dinden imandan eden; hoşgörü, barış,
bilim, demokrasi gibi çağcıl unsurlara uzak duran gerçeği, sürekli olarak
birbiriyle savaş, şiddet, nefret ve boğazlaşma hali, manevi tatmin arayan ancak
aradığı ruhu, yaygın (kitabi) dinlerde bulamayan insanları çağcıl, insani ve barışçı
bir inanç arayışına sevk etti. Ülkemizde dindarlık maskesiyle ortaya dökülerek,
kutsallarımızı siyaset ve ticaretlerine araç edenlerin maskelerinin düşmesiyle
birlikte, bu arayış daha da yaygın hale geldi. Hilal Hanımın medyatik bir isim
olarak, bu arayışını ifade etmesiyle fark edilen, şaşkınlıkla hatta hayretle karşılanan
ve ilgi çeken bu talep, özellikle seküler çevrelerden bana ve çevreme ulaşan arayışlardan
da biliyorum ki, çok yaygın. Bu yüzden meseleyi bir makale boyutunu aşmamaya
çalışarak, gücüm yettiğince çok özet
olarak vaaz etmeye gayret edeceğim; eksik ve hata mutlaka olacak,
affola… Hünkâr Hace Bektaş, ‘kimler Alevi-Bektaşi olabilir’ sorusunu;
‘benim evladım, sulbümden (belimden)
gelen değil, yolumdan gidendir’ diyerek yanıtlıyor. Yani, ‘oğlum-kızım da
olsa eğer YOL’u sürmüyorsa (yaşamıyorsa), O kişi Alevi değildir’ diyor. Dolaysıyla
şayet Hilal Hanım bu düsturu, yani Alevi YOL’una intisap etmeyi kabul ederse,
YOL’un kurallarına uyacağına dair önce kendine, daha sonra da YOL’a ikrar (söz)
vermesi ve onu yaşaması gerekir. Bu durumda Hilal Cebeci kardeşimizin bir
cemevine gitmeden önce özüne ikrar vermesi, ikrarında durması ve bu ikrarını
cem erkânında, Mansur Darı’nda, pir (dede) huzurunda tekrarlaması gerekir. Ancak bir hususu önemle
anımsatmalıyım; Alevi Yolu’nda ibadet ve inanç, farş (reklam) edilmez. Bu
anlamda Sn. Cebeci örneği üzerinden gidersek; ‘ben Alevi olmak için bir cemevine başvuracağım’ iradesini basına
açıklamak yerine, bir rehber (Alevi Yolu’nu süren bir tanıdık) aracılığıyla ya
da doğrudan cemevine gidip dedeye başvurmalıydı. Bu bir usul hatasıdır ve
hatanın nasıl tamir edileceğine dair taktir, cem ehlinindir. Zira Aleviler ibadetlerini
sessizce, huşu ve dinginlik içinde yerine getirir, reklam etmezler. Günlük
yaşamda herhangi birinin ibadetini yerine getiriyor olması, o kişiye üstünlük
sağlamadığı gibi, yerine getirmeyen kişi bakımından da bir eksiklik söz konusu
değildir. Çünkü kişi sadece vicdanına ve YOL’a karşı sorumludur ve bir eksiklik
varsa bu durum sadece pir divanında, yani görüm anında ortaya çıkar, belirlenir.
Peki, kişinin Alevi olması için
‘ben Aleviyim’ demesi ve özüne (kendine) ve pirine ikrar vermesi yeter mi? Elbette yetmez; Herhangi bir can; ‘ben
Aleviyim’ dediği andan itibaren Aleviliğe adım atmış olur ama bu ikrar, deryayı
fethetmek için deryanın kıyısına gelmek gibidir; yani daha kat edecek çok
menzil ve irşad makamları vardır. Dolaysıyla Cemevine salt YOL’a girmek için değil,
edep-erkân içre olmak, o maneviyatı yaşamak ve ‘insanlaşmak’ için gidilir. Kişinin ceme girmesi ve pir
(dede) darına durup niyaz olması için aşağıdaki aşamalardan mutlaka geçmesi gerekir; 1-
Musahip ya da yol
kardeşi edinmesi, 2-
Yol’a alınması, 3- Görgüden geçmesi.
Musahiplik Musahiplik, Alevi Kızılbaş
Yolunun dedegan kolunun almazsa olmaz ritüellerinden biridir ki, hele de kent
yaşamında bu ritüelin kurallarını yerine getirmek hayli zor hatta imkânsız
gibidir. Ancak YOL’un Babagan Kolu Postnişin Makamı, bu geleneği reforma tabi
tutarak kolaylaştırmış ve en yakın arkadaşlarınızdan biriyle, (Aleviliğe
intisap etmeye niyet eden kişi kadınsa kadın, erkekse erkek arkadaşıyla) Yol
Kardeşi olmayı önererek bu müşkülün aşılmasına olanak sağlamıştır. Musahiplik, Alevilerde yol kardeşliği anlamında
kullanılır. Bu kardeşlik ‘kan kardeşliği’, kan yolu ile akrabalık dışında
kurulan sosyal ve toplumsal bir akrabalıktır. Kan bağına dayanan akrabalık bir
anlamda zorunlu akrabalık iken, bu, tamamen gönüllülük esasına dayalı bir
akrabalıktır. Musahiplik makamı; malı mala, canı cana katmaktır. Kişinin Alevi-Bektaşi yoluna alınması
amacı ile yapılan cemdir. Genellikle çocukluktan buyana yol içinde olan ve
cemlere katılan Aleviler için yola alınma söz konusu değildir. Bu nedenle bu
cem nadiren yapılmaktadır. Bazı bölgelerde gençler ve musahipli olmayanlar yola
yani ceme alınmadıkları için, ilk defa musahip kavline girip, musahibi ile
birlikte hem yola alınma, hem de musahip cemi birlikte yapılmaktadır. Bir de
Alevilik yoluna dışarıdan girmek isteyenler uygun görüldüğü takdirde, ‘ikrar
verme cemi’ ile yola alınırlar. (C. Ulusoy, 1986: 261) Sorgu, görgü, görgüden
geçme Ceme
katılan kişi, (kadın-erkek) pirin darına çıkar niyaz eder ve sorgusu başlar.
Dede, cem ehline döner ve sorar; ‘bu
kişiden ağrınan incinen, alacağı olan, haksızlığını gören, küs-dargın olan var
mı’ der… Maruzatı (şikâyeti) olan kişi(ler) meydana çıkar, halleşilir,
halleşmeyenlerin, (alacaklının hakkını vermeyen-inkâr eden, barışmayan, cem
ehlinin belirlediği rızalığı reddedenler) görgüsü yapılmaz, cemden dışarı
çıkarılır. Müşküllerin
hallinden sonra dede, kişiye tekrar sorar; ‘ey can; seni sana, seni Hakka
havale ediyorum; döktüysen doldur, ağlattıysan güldür. Ey cem ehli
canlar; tekrar ediyorum, Mansur Darında duran bu candan ağrınan incinen
varsa ya şimdi söylesin ya da ebediyen sussun; şimdi söyleyin, bu candan kan-i
rıza mısınız’ diyerek üç kez tekrarlar. Kimsenin çıkmaması halinde o can,
geride bırakılan yılın hesabını vermiş, görgüden geçmiş olur. Dara
duran canlar, darın, görgünün ne olduğunu, ertesi yıl katılacağı görgüye değin
nasıl yaşaması gerektiğini, kolu-komşunun malına, ırzına-namusuna, ağacın,
böceğin hukukuna saygılı olacağını, bundan böyle yaşamını hangi disiplin içinde
süreceğini Yol içinde, Yol ehlinden öğrenmiştir. Vicdanı, her davranışını ve
düşüncesini bilmekte, hata ve yanlışlarında kendisini ikaz etmekte,
esirgemektedir. Yol içinde vicdan, başat konumdadır; kişi önce kendi vicdanında
temize çıkmalı, sonra Pir Divanına durmalıdır. Çünkü iş ve işleğinin hesabını öbür
dünyada değil bu dünyada verecek, ‘kıldan ince kılıçtan keskin köprüden’
bu dünyada geçecektir. Yaradan
her cana, hepimize, geçmişimizin hesabını verebilmeyi, kolunun, komşunun,
ağacın, kuşun, deryadaki balığın, tüyü bitmedik yetimin hakkını yemeden,
hukukunu gasp etmeden yaşamayı nasip eylesin… Aşk
ile, Allah,
eyvallah…
20.08.2014 Murtaza DEMİR
|