Âşık Remzâni

 

 

 

 

Hak Âşığı Melek Bacı

 

Erdoğan Korkmaz ile Söyleştik

 

Namık Kemal DOĞANAY

Kasım 2016

 

Diğer inançlara göre biz Alevi-Bektaşiler, kadınlarımıza göreceli olarak daha fazla önem veririz, kadın-erkek eşitliğine inanırız. Sosyal yaşamımızda ve ibadetlerimizde hep yan yanayızdır, ama yine de ataerkil toplum yapısına sahip olduğumuzdan dolayı, Alevi-Bektaşi önderi kadınların yeterince tanınmadığını, değerinin bilinmediğini veya değer verilmediğini düşünmekteyim.

 

Yolun önderleri olan erkek erenlerin, evliyaların, uluların, âşıklarımızın çok büyük kısmını biliriz, ama az sayıda Alevi-Bektaşi bacılardan eren, evliya, âşık, uluların ismini biliriz, haklarında bilgi sahibiyizdir.

 

Yolumuzun bugüne kadar değişmeden gelmesinde, ocakların ve dedelerin yanında; ana-bacıların da çok büyük katkısı olmuştur. Yolumuzun tavizsiz uygulayıcıları, karıncaları olan bacılarımızın, cemlerimizde her zaman sayı olarak fazlalığı dikkat çekmiştir.

 

Yolumuza büyük katkıda bulunan bacılardan birisi de 23 Ekim günü Hakk’a yürüyen; Alevilik öğretisi ve inancıyla, tarih bilgisiyle, hal ve yol ehli olmasıyla önemli hizmeti olan Melek Korkmaz, herkesin deyimiyle “Melek Bacı”dır.

 

Seksen yıllık yaşantısında hiçbir canlıyı incitmeyen, kırmayan, üzmeyen; herkesin çok sevdiği, saydığı; muhabbetine doyumun olmadığı, engin tarih ve Alevilik bilgisi ile yolun tavizsiz uygulayıcısı, tüm ömrü boyunca inancında zerre kadar değişiklik olmayan Melek Bacıyı oğlu Erdoğan Korkmaz’dan dinledik.

 

Tüm yaşamımız bir arada geçtiği için ben sana “Erdoğan’ım” diyeceğim. Erdoğan’ım, tekrar başın sağ olsun. Melek Bacımızın devri daim olsun. Sizlere ve sevenlerine sabır diliyorum.

 

  İllallah imanım. Tüm sevenlerinin başı sağ olsun. Evet, benimannem, ama herkesin Melek Bacısıydı.Yeni konuşmaya başlayan çocuklar bile onur yüzünü görünce Melek Bacı diyerek sözlerine başlarlardı. Büyük küçük herkes Melek Bacı derdi. Ben de söyleşimizde her zaman kendisine söylediğim “Annem” yerine Melek Bacım diyeceğim.

 

İnancımızda ölüm yoktur, “devri daimvardır. Bu kalıptaki süresini doldurdu. Başka bir surette, kalıpta, bedende vücut bulacak.

 

Erdoğan’ım, öncelikle kendini tanıtır mısın?

 

•   Eyvallah. 1965 yılında Zile’de doğdum. Külekli Köyü, Kangal, Sivaskütüğüne kayıtlıyım. Satı ablamın doğumu Külekli Köyünde gerçekleşmiş. Fadime ablam ve ben Zile’de doğup, büyüdük.

 

İlk ve orta öğrenimimden sonra İstanbul’a geldim. Özel bir şirketten emekli oldum. Çorlu’da yaşıyorum. Melek Bacının üzerimizdeki inanç ve ibadet öğretisi bizler de bir şeyler yapma arzusu uyandırdı. Askerden geldiğimden beri semah öğretmenliği yapmaya çalışıyorum, yola genç yetiştirmek amaçlı. Karınca misali bir yol alabilirsek ne mutlu.

 

Çeşitli cemevlerinde aktif görev aldım. Çocukluğum, gençliğim ve bugünlerimiz sizlerle birlikte; Çelebilerle, dedelerle, âşıklarla, yolun içinde geçti. Hünkârım bizi bu yoldan ayırmasın. Evliyim, iki çocuğum var. Çocuklarım yüksekokulda öğrenimlerini devam ettiriyorlar.

 

Melek Bacının ailesi, doğumu hakkında bilgi verir misin?

 

•   Sivas’ın Kangal ilçesi Külekli Köyünde, doğum tarihi net olmamaklabirlikte, 1936’da Zarife ve Hasan’dan dünyaya gelen Melek Bacının bir ablası, iki de erkek kardeşi vardır. Babası Hasan, askerden geldikten sonra rahatsızlanarak genç yaşta Hakk’a yürür. Annesi Zarife, yoksullukla mücadele ederek dört çocuğu yetiştirmeye çalışır.

 

Kangal, Sivas’tan hangi tarihte, neden Zile’ye geliyorlar? Zile’deki yaşamlarından bahseder misin?

 

•   Bulundukları bölgede çekirge istilası nedeniyle kıtlık olur. Geçimzorlukları hat safhaya çıkması sonucu, Kangal, Külekli Köyünden on-on beş hane ile birlikte anneannem Zarife çocukları alır, trenle Zile’ye gelir. Anneannemin annesi Sivas’ta kalır, teyzemi yanına alır, kendisi bakar büyütür ve evlendirir.

 

Genç yaşta kocasını kaybeden Zarife anneannem, köylüleri ile birlikte iki oğlu ve Melek Bacıyla yürüyerek Zile’ye yaklaşık otuz km uzaklıkta olan Cellokışla adında Sünni köyüne 1949’da gelirler. Diğer köylüler bir süre sonra geri dönerler.

 

Askerden gelen Babam Ali, Zarife ebemle amca çocukları olduğu için yanlarına yerleşir. Köye yerleşen ailemiz, el becerileri, dürüst ve saflıkları nedeniyle köy halkının sevgisini kazanır. Tarla, ev ve hayvan bakım işlerinde çalışırlar.

 

Köyde güzelliği ve çalışkanlığı ile dikkat çeken Melek Bacıya göz konulmaması, yabancılar tarafından kaçırılıp evlenmeye zorlanılmaması için, annemden on dört yaş büyük olan babamla isteksiz olsalar da büyüklerin kararı ile 1950 yılında evlendirilir.

 

Melek Bacının, anılan köyde zehirlendiği, günlerce koma halinde olduğu, mucizevi bir şekilde hayatta kaldığı bilinmektedir. Bu konuyu açar mısın?

 

•   Dillere destan güzelliği olan Melek Bacıyı, ev sahibinin kızı çokkıskanır ve babamı da çok istemektedir. Kızın babası, kızını babamla evlendirmek ister, çünkü adamın evinde iş yapacak erkek yoktur ve babam çalışkanlığı ve temiz yürekliliği ile dikkat çeker.

 

Evlenmek için Melek Bacının ortadan kaldırılması gerekmektedir. 1951’de babakız bir olup plan yaparlar; gözlemenin içine zehir koyarak Melek Bacıya yedirirler. Zehirden komaya giren Melek Bacının öleceğini düşünen köylüler, başında Kur’an okuması için hoca çağırırlar. Çağırdıkları hoca, Melek Bacının zehirlendiğini anlar ve “Bu zehirlenmiş, başında Kur’an okumam, ölürse cenaze namazını kılmam” der.

 

Komada olan Melek Bacı, sürekli yeşil zehir kusar. Üçüncü günün sonunda aksakallı bir dedeyi rüyasında görür. Dede: “Kızım sana dil verdim” deyip elini ağzına koyar, dilini çeker ve “Hadi konuş kızım, ne yaptılar sana anlat” der. Melek Bacı başından geçenleri anlatır. Aynı rüyada Sivas’ta, Yeşilpapuç Ocağının Postnişini İbrahim Dedeyi de görür. Yavaş yavaş komadan çıkmaya başlayan Melek Bacı gözlerini açar.

 

İyileşmeye başladıktan birkaç gün sonra, güneşlenmesi ve hava alması için evin önündeki ağacın gölgesine oturturlar. Bir müddet sonra uykuya dalan Melek Bacı, rüyasında kır atlı, beyaz sakallı bir Dede görür. Dede, Melek Bacıya, “Kızım kalk buradan. Davarlar (hayvanlar) geliyor seni ezecekler” der. Melek Bacı Dedeye kim olduğunu sorar. Dede, “Ben Kemteri’nin oğlu Abuzer Dedeyim” der. Rüyadan uyanan Melek Bacı, gerçekten de hayvanların neredeyse kendisini ezmek üzere olduklarını görür ve hemen oradan kalkar. Melek Bacı, Abuzer (Doğanay) Dedeyi (Âşık Sefil Fakir Edna) ve babası Kemter Babayı ilk kez rüyasında görmüştür.

 

Melek Bacı ve ebem (anneannem) Kemteri’nin yeğeni Hüseyin Dedeyle tanışırlar. Melek Bacı ve ailesini Abuzer Dedenin cemine katılmak üzere, Yücepınar Köyüne götürür. Cemde, postta Abuzer Dede ve oğlu Ali Rıza (Doğanay) Dede oturmaktadır.

 

Cemevine giren Melek Bacıya, “Rüyanda gördüğün o pir burada mı?” diye sorduklarında, Abuzer Dedeyi görür görmez kendini O’nun dizlerinin önüne atar, secdeye kapanır. Ellerine niyaz eder, yüz sürer, olanı biteni anlatır. Rüyasındaki aksakallı Pir’in Abuzer Dede olduğunu anlatır. Abuzer Dede ile ilk tanışması böyle olur.

 

Abuzer Dede, öncelikle ailemizi Cellokışla Köyünden çıkartır. Kaleboğazı’nda baraj yapılmaktadır. Babamın, annemin ve Cemal Dayımın barajda beş yıl kadar çalışmalarını sağlar. Âşık Remzani’yle tanıştırdıktan sonra, Zile’de, Âşık Remzani’nin evinin bulunduğu sokakta ev kiralayarak Zile’ye yerleşmelerini sağlar.

 

Melek Bacıya çok güçlü zehir veriliyor. Tekrar sağlığına nasıl kavuşuyor?

 

•   Abuzer Dedenin o zamana göre Lokman hekimliği çok iyi düzeydeymiş. Çok sayıda farklı hastalıkları olan hastaları iyileştirmiş. Çevre köylerden hastalar tedavi olması için Abuzer Dedeye gelirlermiş.

 

Çok güçlü zehirden dolayı, Melek Bacının saçları ve dişleri dökülmüş, vücudunda büyük yaralar oluşmuş. Abuzer Dede, çok farklı bitkilerden ilaçlar yapmış ve uzun süre yaptığı ilaçları saçlarında, ciğerlerinde, vücudunda uygulamış. Abuzer Dedenin yaptığı ilaçların sonunda Melek Bacının saçları eskisinden daha iyi çıkmış. Melek Bacı, Abuzer Dede’nin saçına yaptığı ilacı, “Mayıs ayındaki kara koyunun gübresi, zeytinyağı ve sarımsak iyice dövülür ve saça uygulanır” şeklinde tarif ederdi.

 

Zehrin etkisiyle altı-yedi yıl çocuklarının olmadığını biliyorum. Bu konuyu biraz açar mısın?

 

•   Zehirlendikten sonra tek sıkıntısı parçalanan ciğerleri, saçları,dişleri olmadı tabii ki. Onu asıl üzen şey, artık çocuğunun olmayacağını, çok sayıda doktor ve ebelerden öğrenmesiydi. Onu asıl yıkan da buydu.

 

Melek Bacının artık çocuğunun olmayacağını bilen babam, ikinci evliliğe karar vererek nişanlanır, başlık parasını da verir. Kaleboğazı barajından her Perşembe yürüyerek Yücepınar Köyüne Abuzer Dedeme ceme giderlermiş. Yine böyle bir günde, Muharrem ayının son günü, Perşembe akşamı cem hazırlığı yapılırken, Abuzer Dedenin kızı Satı Ana, “Baba, Ali Emmi Melek Bacının çocuğu olmadığı için başkasıyla evleniyor” der.

 

Abuzer Dede, cemde çok hiddetlenir. Melek Bacıyı ve babamı yanına çağırır, kolundan tutar ve “Ali Ağa, Ali Ağa! Yavrumu, mühürü ve nişanıyla bir kız evlattan mahrum koyarsa, çağırmam Ulu Ecdadıma! Kızım aç ağzını” der ve ağzına nefes üfler, sırtına pençe vurur. Sonra “Ali Ağa senden Ali Rıza Efendime (Ulusoy) bir koç kurban, bana da bir sigara ve horoz isterim” der. Bu olaydan tam on ay sonra 1957’de ilk çocukları olan Satı ablam, Abuzer Dedenin el izi mühürü ve nişanı ile dünyaya gelir. Abuzer Dedenin el izi, halen ablamın kolunda vardır. Melek Bacının altı çocuğu olur. Satı ablamdan sonraki iki kız ölür. Daha sonra Fadime ablam dünyaya gelir.

 

Abuzer Dede artık yaşlanmış, göçme zamanı gelmiştir. Zile’de bizim evde otururken oğlu, Ali Rıza Dedeye döner; “Oğlum, Meleğime, yavruma bir ocak bekçisi ver! der. Melek Bacı, dizlerinin önünde secdeye kapanır. Ali Rıza Dede, sırtına pençe vurur. Ben, 1965 yılında rahimde canlandığımda, Abuzer Dede Şubat ayında Hakk’a yürür. Yedi yaşıma kadar benim belimde yeşil izin kaldığını Melek Bacı söylerdi. Benden sonra bir erkek çocuğu daha olur, bir kaza sonucu Hakk’a yürür.

 

Melek Bacının zehirlenmesi, onda, bildiğim kadarıyla, yaşamı boyunca kalıcı sağlık sorunları çıkardı…

 

•  Evet.. Melek Bacı zehirden dolayı yıllar sonra akciğer yetmezliğinedeniyle hastaneye yatar. Hastanede iki kişilik odada, kadın hastayla beraber yatmaktadır. Bir gece çok fenalaşır komaya girer. Tüm müdahaleler başarısız olur. Koma hali devam etmekte ve bilinçsiz yatmaktadır.

 

Doktor “sabaha çıkmaz götürün!” der. Hasta bakıcılar Melek Bacıyı götürmek için sedyeye alırken, diğer hasta kadın çok yalvarır, yakarır “Oğlum kalsın lütfen! Ağzı dualı bir kadındı. Bütün sorumluluğu bana ait ben korkmam sabaha kadar yanımda kalsın, Allah rızası için” der. Hasta bakıcılar, kadının ısrarı üzerine “Teyzeciğim kimseye söyleme. Biz sabah alır götürürüz derler ve çıkarlar. Kadın dua okur ve Melek Bacının ağzına su, biraz yoğurt verir. Kadın, Melek Bacının başından hiç ayrılmaz.

 

Biraz zaman geçer Melek Bacı cana gelir, yarı bilinçli halde “Efendim siz mi geldiniz?” deyip ayaklarına niyaz etmek için kendini yataktan yere atar, kusmaya başlar. Kadın yerden kaldırır, üzerini temizler yatağa koyar. (Melek Bacının içeri giren olarak gördüğü iki kişi; Safa ve Doğan Ulusoy’dur.) Sabah hasta bakıcılar Melek Bacıyı almaya geldiklerinde şaşkına dönerler hemen doktorları çağırırlar.

 

Melek Bacı hastanede üç gün, üç gece kendinden Eksikli mahlasıyla deyişler, demeler söyler. Çevresindekiler deyişlerini kaleme alırlar, ama üzerinde pek kimse durmaz ve çoğu kayıptır.

 

Batının güneşi seherin ayı

Cenneti aladan geliyor payı

Kendi Şah-ı Merdan melektir soyu

Kusurluyum kapına geldim efendim

 

Sen sardın yarama türlü ilacı

Baldan tatlı ama zehirden acı

Kendi Şah-ı Merdan güruhu naci

Kusurluyum kapına geldim efendim

 

Eksikli’yim geldim payım almaya

El bağlayıp divanına durmaya

Girdim has bahçene gülün dermeye

Kusurluyum kapına geldim efendim

 

* * *

 

Gezdim bir zaman bire bağlandım

Sindirip yürekten zarı ağladım

Ciğerimi aşk od’una dağladım

Seher vakti ben pirimi görünce

 

Ehl-i Beyt tarafı giydi karalar

Ciğerime vurma gamze yaralar

Bu dert beni iflah etmez paralar

Seher vakti ben pirimi görünce

 

Eksikli’yim der ki deryaya düştüm

Kavimden kardeşten serimden geçtim

Derç ettim âlemi kanatsız uçtum

Seher vakti ben pirimi görünce

 

 

Bu gelişmelerden sonra babam tüm sorumlulukları üzerine alıp, Melek Bacıyı hastaneden çıkararak, Hacıbektaş’ta Ali Rıza Ulusoy ve Naile Ulusoy Anama; “Kara taşa can verenin evlatları size sığındım, dirisine de ölüsüne de razıyım, ölürse de kapınızda ölsün” diyerek bırakır.

 

Naile Anam çok iyi bakım yapar, tedavisini yaptırır ve sağlığına kavuşur. Veliyettin ve Fitnat Ulusoy’un düğünlerinden sonra iyileşmiş olarak evine döner. Her sene bir ay Ali Rıza Ulusoy ve Naile Ulusoy anneme hizmet eder, kapısında süpürge çalar. Bu süreç yedi sene sürer. Tıbbi olarak sağ ciğer kurumuş, sol ciğer de çeyrek çalışıyor deniliyordu. Zehirlendikten sonra altmış beş yıl yarım ciğerle yaşadı. Onu koruyan ilahi bir sır vardı. Doktorlar, her muayenesinde “Bu ölü, nasıl yaşıyor?” derlerdi.

 

Melek Bacının hayatı çile ve sıkıntıyla geçti, fakat inancını ve itikadını hiç kaybetmedi, ikrarından dönmedi, ağzından deyişler, duvaz imamlar hiç eksik olmadı. Engin bir tarih ve Alevi- Bektaşi bilgisi vardı. Melek Bacının aynı zamanda hastalıkların tedavisiyle ilgili çok bilgisi vardı. Çok sayıda kişiyi tedavi etti. Bunun hakkında bilgi verir misin?

 

•   Melek Bacının anneannesi çok iyi lokman hekimmiş. Türlübitkilerden ilaç yaparak tedavi uygular, kadın hastalıkları ve ebelik konusunda çok başarılıymış. Mükemmel halı ve kilim dokumacılığı varmış. Bu konularda Melek Bacıyı iyi yetiştirmiş. Melek Bacı, “Anneannem bana elini verdi” derdi.

 

Babam Zile’de pazarcılık yaparak, Melek Bacı halı dokuyarak, yorgan sırıyarak, terzilik, fırıncılık ve ebelik yaparak geçimini sağlamaktadırlar. Bunun yanı sıra Melek Bacı, Abuzer Dededen de bitkisel ilaç yapmayı öğrenir.

 

Çocuğu olmayan kadınlara rahim eğriliğini düzeltmeye, göbek düşüklüğünü çekmeye, korku ölçmeye, korku damarlarını açmaya kadar birçok tedavi metodu uygulamıştır. Zile, İstanbul ve Çorlu’da çocuğu olmaz denilen çok sayıda kişileri tedavi etmiş, tedavi sonucunda çocukları olmuştur.

 

Erdoğan’ım, Melek Bacıda hikâyesi çok ilginç olan bir tespih vardı. Hep yanında taşır, dualadıkları canların vücudunda bu tespihi gezdirirdi. Bu tespihin hikâyesi hakkında bilgi verir misin?

 

•   Abuzer Dedenin Melek Bacılarda olduğu bir gün, Ali isminde bir canKerbelâ’ya gidecektir. Abuzer Dededen himmet almaya ve niyaz etmeye gelir. Ali Emmi, evden ayrılırken Melek Bacıya “Kerbelâ’dan bir isteğin var mı?” diye sorar. Melek Bacı, güçlükle biriktirdiği iki buçuk lirayı Ali emmiye verir ve “Bu parayı benim için İmam Hüseyin’in kapısını bekleyen bekçiye vermeni istiyorum” der. Ali Emmi, “İsteğin başım üstüne” der, parayı alır ve Kerbelâ’ya gider.

 

Ziyaretini tamamlayan Ali emmi, Melek Bacının verdiği parayı unutur. Tam çıkacağı esnada bekçinin “Adak ve çırak bırakmak isteyen var! Bıraksın, unutmasın!” demesiyle, Ali Emmi, “Eyvah” der ve bekçiye, “Bunu, Melek Bacı bu kapıyı kim bekliyorsa ona vermemi istedi” der, parayı verir. Bunun üzerine bekçi de “Sen de bu tespihi Melek Bacıya götür” der ve Ali Emmiye bir tespih verir. Tespihin imamesinde çapı iki-üç milimetreyi geçmeyen mercek var ve bunun içinde İmam Ali’nin Türbesi ve On İki İmamların Mührü bulunmaktadır.

 

Erdoğan’ım, Melek Bacı Hakk içinde Hakk’la yaşadı. İtikadından, ikrarından hiç dönmedi. Seksen yıllık yaşamında Hakk’ın âşığı oldu. 23 Ekim günü Çorlu’da Hakk’a kavuştu. Melek Bacının Hakk’a uğurlanması için yapılan erkândan bahseder misin?

 

•   Melek Bacı, bu yolun âşığıydı. Hayatının hiçbir döneminde inancından bir milim sapmadı. “Hünkâr’ın çektirdiğine sabır, verdiğine şükür” derdi. Hastalığında, sıkıntılarında hep On İki İmamlara, Fatıma Anaya, Hacı Bektaş’a, Efendimlere, Dedemlere, sığındı. Alevi doğdu, Rıza Şehrinde yaşadı, erkânımızla da Hakk’a uğurlandı.

 

Melek Bacının biyolojik tenini hastaneden aldıktan sonra, Çorlu’daki Kırklar Cemevine, sabah saat on bir gibi getirdik. Burada vücudu uğurlanması için hazır hale getirildi. Musalla taşında torunları, çocukları, sevenleri ve zâkirlerle gözyaşları içinde üç duvaz imam söylendi. Vücudunun hazır hale getirilmesi bir saatten fazla süre aldı. Bu süre boyunca kapının önünde zâkirler İsmail Üren (Âşık Kırktabir), Engin Yeniay, Cevahir Karaca, Rabia Çelebi, Emre-Ezgi Bayar, Mete Aydın, Mehmet Akçil, T. Can Uğurlu deyiş, duvaz imam, mersiyeler demeler, beyitler söylediler. Hakk’a yürüme erkânının tamamını İbrahim Bayar Dede yürüttü.

 

Daha sonra teni tabut içine alınarak, cemevinin kapalı salonuna yerleştirildi. Burada İbrahim Bayar Dede, rızalık aldıktan sonra yine âşıklar, zâkirler uzun bir süre deyişler, duvaz imamlar söylediler.

 

Âşıkların, zâkirlerin Telli Kuranları eşliğinde, Melek Bacının tabutu ortaya alınarak, yirmi kişiye yakın canın katılımı ile etrafında semahlar dönüldü. Daha sonra, Çorlu’ya gelemeyen canların rızalığını almak ve orada sırlanması için Melek Bacının teni İstanbul’a götürülerek Sarıgazi Cemevinin avlusuna yerleştirildi. Burada da âşıklar ve zâkirler deyiş ve duvaz imamlar söylediler. İbrahim Dede burada da rızalık istedi, tüm canlar razı oldular.

 

Sarıgazi Cemevindeki erkândan sonra, vasiyeti üzerine Yenidoğan Mezarlığında bulunan annesi Zarife anneannemin üzerine teni tamamen toprağa sırlanıncaya kadar Ali Rıza Dedem dâhil tüm âşıklar, zâkirler duvaz imamlar, mersiyeler söylediler.

 

Erdoğan’ım teşekkür ederim. Melek Bacımızın devri daim olsun. 1950’li yıllardan beri ailemizin dostuydu. Kendimi bildim bileli de hep yanımızdaydı. Yeni doğan bir çocuğun saflığı, temizliğiyle geldi ve öylece Hakk’a yürüdü. İnandı, Yol’undan ve ikrarından hiç mi hiç dönmedi. Rıza şehrinde yaşadı. Sabretti, şükür etti. Çaresiz insanlara deva oldu. Zamanımızın ereniydi. Hakk’a uğurlanışı da ona yakışır şekilde oldu.

 

•   İyi ki hep yanımızdaydın. Devrin bizimle olsun. Aşk ile...

 

 

 

Cihanda Melek Can diye dolaşan

Adı Melek kendi Melek gül Melek

Ademi henüz doğmadan doğuran

Adı Melek kendi Melek gül Melek Bacı

 

Ariflerin deryasında yetişen

Bir lokmayı binbir cana yetiren

Kelamını Hakikattan getiren

Adı Melek kendi Melek can Melek Bacı

 

Susuzları yudum yudum sulayan

İlahi sevgiyi cana dolduran

Ser verip de sır tutmayı bildiren

Aşk sevgisi dolu hak Melek Bacı

 

Duymuş şu devri alemde bir er var

Pay dağıtmak için tellal yollar

Pazarbaşı kimdir demeden koşar

Hak yolcusu olmuş can Melek Bacı

 

Dergah kapısından sürünüp girer

Pire niyaz eder geri çekilir

Payını alıp da şükürler eder

Gönüller sultanı can Melek Bacı

 

Özünü meydanda süpürge eder

Gece gündüz yanar hep hizmet eder

Gönlü aşkla dolar semahlar döner

Payı o meydanda gül Melek Bacı

 

Düşü hayaliyle çırağ içinde

Yanıp durur kendi hak ateşiyle

Sevdası o aşkın gül cemaliyle

Sabrı öğrenir can Melek Bacı

 

Sadık kulu olmuş o serçeşmenin

Ali Rıza Remzani Sefil Edna’nın

Nefsini öldürür canlar elinden

Hizmeti sürdürür can Melek Bacı

 

Gördün gerçekleri aldın dertleri

Yedi yıl çektin aldın himmeti

Hizmet ile geldin aldın kısmeti

Nişanı kolunda gül Melek Bacı

 

Satı Fadime’yi dünyaya saldın

Üçü gerçek üç de fanide dedin

Sabır suyu içtin gerçek eliyle

Gönüller fethettin can Melek Bacı

 

Küfür deryasını sen nedir bildin

Helal tohumları sen burda buldun

Her gelen geçene sen yoldaş oldun

Yolcular gözcüsü gül Melek Bacı

 

Pir dert verir dermanını aratır

Çoğu kişi bu dertlere yenilir

Ciğerler dağlatır acı çektirir

Engeller tanımaz aşk Melek Bacı

 

Alemleri bir bedende pir bilir

Serçeşmenin başı piri bir bilir

Sabırla ciğer veren piri bilir

Aşıktır o pire can Melek Bacı

 

Dertlerin dermanı kendinde bildin

Pazarbaşı Hünkar’a can ser verdin

Sıtk ile sarılıp ölüme gittin

Ölüp de dirilen can Melek Bacı

 

Serçeşmeden yudum yudum sır içtin

Sırlanmış bedende detleri sildin

Güvenç Gulam’iye hep derman oldun

Avuları süzen hak Melek Bacı

 

                                                          -  Makaleler  -