Âşık Remzâni

 

 

 

“Düşmanının da Bir İnsan Olduğunu Unutma”

 

Veliyettin Hürrem ULUSOY

Temmuz  2016

 

Şura Suresi, 23. Ayetin insanlıktan istediği tek şey, Ehl-i Beytine sevgi ve dostluktur. Karşılığı, torunu Hz. Hüseyin ve tarafının hunharca Kerbelâ’da katli ve insanlığın aczi, çıkar karşısında insanlığın hiçleşmesi…

 

Bununla bitmiyor insanın vahşeti… Bütün organları tek tek doğranarak idam edilen aşk ve sonsuzluk eri Hallac, karanlık benliklerin taş yağmuruna gülerek karşılık veriyordu…

 

Çünkü gerçekle gerçek olmanın keyfini sürüyordu… O sırada, fırlatılan bir gül vücuduna değdi ve bunun üzerine bir feryat kopardı Hallac… Dostu Şibli’nin attığı bir güldü bu…

 

Yobaz karanlığın cellatları sordular, Onca taşa ses çıkarmayan sen, böylesi bir gül değince neden bağırdın?

 

Cevap, Hallac kadar ölümsüzdür: “Taşlar, düşmandan geliyordu. Gül, dosttan geldi. O yüzden acısını duydum. Ve feryat ettim.

 

Dost, var oluşun içinizi doldurduğu kutsal sızınızı paylaşan, bu sızının paydasını düşüren, aziz varlıktır.

 

O zaman şu soruyla karşılaşıyoruz:

 

“İnsanlık tarihinin insan kanıyla yazıldığı bir gerçek. Bir insan kendi hemcinslerini nasıl öldürebilir?”

 

İşte burada Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin Düşmanının da bir insan olduğunu unutma” sözü O’nun yüceliğinin bir seslenişidir. Çünkü vahşet, ancak “düşmanın” insan olduğunu unutmakla ortaya çıkabiliyor.

 

Düşmanın” da insan olduğunu; bir annesi, bir babası, sevdiği bir çocuğu, kaygıları, korkuları, aşkları olduğunu fark ettiğimizde, artık ona düşman olamıyoruz. Onu rahatlıkla öldüremiyoruz.

 

Düşmanımızın bir insan olduğunu kavradığımız anda, içimizdeki vahşetle dövüşen bir başka benliğimiz, belki de gerçek insan yanımız başkaldırıyor. Savaş ve cinayet anlamsızlaşıyor.

 

Zaten bu yüzden dünyadaki bu düşünceye ters düşünceleri olan çıkarcılar “düşmanın” da insan olduğunun söylenmesini istemiyor, ancak dünyadaki bütün kâmil insanlar, “düşmanın” da insan olduğunu anlatmaya çalışıyor. Bir toplumda, “düşmanında insan” olduğunu kavrayanların sayısı ne kadar artarsa o toplumun gelişmişliği de o kadar artıyor.

 

O zaman tarihindeki savaşlarla, cinayetlerle övünmüyorsun.

 

Tarihteki bütün savaşların ve cinayetlerin kurbanlarının “insanlar” olduğunu, onların da sana benzediklerini, senin gibi acı çektiklerini, senin gibi korktuklarını, senin gibi cesur olduklarını, senin gibi sevdiklerini fark ediyorsun.

 

Bunu fark ettiğinde bir “düşmanı” öldürmek, kendini öldürmek gibi oluyor. Kendi benzerini öldürmek!

 

Onların da insan olduğunu kavrarsak, düşmanlığımızı sürdüremeyiz; onlara kinlenemeyiz, kendimizi dünyanın diğer insanlarından ayıramayız.

 

Onlardan daha akıllı, daha cesur, daha kahraman, daha yiğit, daha haklı olduğumuza inanamayız.

 

Önce onlar bizim düşman değil, insan olduğumuzu kavrasınlar” diyerek kendi gelişmişliğimizin önüne başkalarının “düşmanlığını bir engel olarak koyamayız. İçimizdeki vahşeti daha fazla besleyemeyiz.

 

O zaman yeni cinayetler işlenmez. Suikastlar düzenlenemez. Sivas’lar, Maraş’lar, Çorum’lar, Kerbelâ’lar ve insanlığın utanç abideleri tekrarlanmaz.

 

Her türlü duygudan arınarak, Alevi-Bektaşi yolunda “gönül gözü” dediğimiz gerçeği içinize sindirerek olaylara bakarsanız bu gerçeği anlarsınız.

 

İşte o zaman ölen herkes için üzülecek…

 

İşte o zaman içinizdeki gerçek insanla karşılaşacaksınız…

 

Aynı, Pirimiz Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin dediği gibi: “Düşmanının da bir insan olduğunu unutma…

 

                                                          -  Makaleler  -