Âşık Remzâni

 

 

 

Deyişlerin Dili 28

 

Âşık İbretî

 

Hakikat Denildi Erkânımıza

 

Dertli  DİVANİ

Mart  2016

 

Merhaba dostlar, dergimizin bu sayısında 2000 yılında yayınlanan “Serçeşme” adlı albümümde okuduğum İbretî Baba’ya ait “Hakikat Denildi Erkânımıza” adlı bir deyişi yorumlamaya çalışacağım.

 

Oldukça anlaşılır olmasına rağmen birçok gizli anlamları olan, yüzyılımızın Kaygusuz Abdal’ı ve Edip Harabi’nin ruh ikizi diyebileceğimiz İbretî Baba’nın deyişine geçmeden biraz hayat hikâyesinden bahsedelim.

 

Âşık İbretî

 

İbretî, 1920 yılında Sarız’ın Kırkısrak köyünde doğdu. Asıl adı Hıdır Gürel’dir. Dedeleri Malatya’nın Akçadağ ilçesinden göç ederek Kayseri’nin Sarız ilçesine bağlı Kırkısrak köyüne gelip yerleşmişler. Babasının adı Ali, annesinin adı Sultandır.

 

Âşıklık geleneğinin yoğun olduğu bir aile ve yörede büyüyen İbretî, ilk deyişleri köylerine gelip giden dedelerden öğrendi. Cemlerde dede ve zâkirlerden dinledikleriyle de bilgisini pekiştirdi.

 

İbretî on sekiz yaşında iken, teyzesinin kızı Sultan ile evlendi. Askere gidinceye dek ayakkabı tamirciliği yaptı. Askerlik dönüşü Afşin’e giderek terzilik kursu aldı, sonra Sarız’da terzilik yaptı. Bağlama çalmayı bu dönemde öğrendi ve sürekli okuyarak kendini geliştirdi.

 

Terziliğin dışında madencilik, bağlama yapımcılığı, diş çekmek, fotoğrafçılık gibi çeşitli işlerle geçimini sağlamaya çalıştı. Fotoğrafçılık işini önce Sarız’da sonra Elbistan’da sürdürdü.

 

1967’de Elbistan olayında Alevilere saldıran gerici güruhun saldırısında dükkânı tahrip edildi ve canını zor kurtardı. İbretî bu olaydan sonra yeniden Sarız’a, sonra da İstanbul’a göçtü.

 

Âşık İbretî’nin, değişik konuları işlediği şiirleri hem kendisi, hem de başka sanatçılar tarafından seslendirildi.

 

Yaşamının zorluğu nedeniyle “İbretî” mahlasını kullanan âşık, 5 Kasım 1976 tarihinde İstanbul’da Hakk’a yürüdü ve orada toprağa sırlandı.

 

Hakk’ı pek yakında gördük inandık

İlk başta danıştık vicdanımıza

Gerçekler yoluna girdik uyandık

Hakikat denildi erkânımıza

 

Hakk’ı pek yakında, özümüzde gördük. Âdemde tecelli ettiğine inandık. Önce vicdanımıza danıştık ve bu gerçeği gördük. Hak ile Hak olmuş gerçeklerin yoluna girdik, gafletten uyandık, hurafeye aldanmadık, doğru bilgilere kavuştuk. Süreğimize, erkânımıza da Hakikat denildi.

 

Naci Güruhu’na bendeyiz bende

Hakk’ı ispat ettik kâmil insanda

Şeytan’ı tanıyıp düşmeyen fende

Odur lâyık olan irfânımıza

 

Güruh-u Naci’ye, yani manen her türlü olumsuzluklardan kurtulmuş, birbiriyle barışık, kâmil insan topluluğuna dâhiliz ve bağlıyız. Hakk’ın kâmil insanda olduğunu ispatladık. Nefsinin kötü arzularını şeytan olarak bilip, nefsinin tuzağına düşmeyenler, nefse uymayanlar bizim muhabbet erkânımıza ve irfânımıza karışır.

 

Kâmil irfânıdır bizim gıdamız

Meleklerin secdegâhı Âdem’iz

Ancak özün bilen duyar sedamız

Cahil ermez sırrı esrarımıza

 

Kâmil insanların gerçeğe ulaştıran ilmi, irfanıyla gıdamızı alıyoruz, besleniyoruz. Bilgimizi artırıyor, kişiliğimizi buluyor ve olgunlaşıyoruz. Meleklerin secde kıldığı Âdem’in zat-ı sıfatıyız; kendisiyiz. Bu söylemlerimizi duyan ve bizi anlayan ancak özünü, kendini bilenlerdir. Cahiller bizde var olan bu sırra, manaya eremez.

 

İyi inceledik biz o Kur’an’ı

Biz canlı kitapta okuduk onu

Arif ol da evvel kendini tanı

Yoksa aklın ermez lisanımıza

 

Kur’an’ı inceledik ve çok iyi de biliyoruz. Ancak bizler onu, “Kur’an-ı Natık”, konuşan canlı Kur’an olan Şah-ı Merdan Ali’de ve ilmini Ali’den alan âşıklarda okuduk. “Aşığın sözü, Kur’an’ın özü” olarak bildik. Arif olmayan, kendini tanıyıp bilmeyen, söylediğimiz bu kelâmlardan da bir şey anlayamaz.

 

İbretî, razıyım lütufa kahra

Asla değer vermem cahile köre

Elim göğe açıp eğilmem yere

Gönülden bağlıyız cânânımıza

 

İbreti olarak tabiatımdan dolayı çevremdeki insanların lütfuna da kahrına da razıyım. Gerçeği görmeyenlere, cahillere asla değer vermem. Tanrı gökte değil, yere kapanmaya da gerek yok. O yüzden elimi göğe açıp yere eğilmem. Elimiz göğsümüzde “Hû!” der niyaz ederiz. Cananımıza, Hakk’a, Allah’a gönülden bağlıyız. O gönlümüzdedir, özümüzdedir.

 

 

Sözlük:

 

İrfân: Bilme, anlama, sezme. Gerçeğe ulaştırıcı güçlü seziş.

Kahır: Birini perişan etmek, ezmek. Kendine dert etmek, içlenmek, çok üzülmek.

Lütuf: Önem verilen, sayılan birinden gelen iyilik, yardım, ihsan.

 

 

Hakikat Denildi Erkânımıza

 

Hakk’ı pek yakında gördük inandık

İlk başta danıştık vicdanımıza

Gerçekler yoluna girdik uyandık

Hakikat denildi erkânımıza

 

Naci Güruhu’na bendeyiz bende

Hakk’ı ispat ettik kâmil insanda

Şeytan’ı tanıyıp düşmeyen fende

Odur lâyık olan irfânımıza

 

Kâmil irfânıdır bizim gıdamız

Meleklerin secdegâhı Âdem’iz

Ancak özün bilen duyar sedamız

Cahil ermez sırrı esrarımıza

 

İyi inceledik biz o Kur’an’ı

Biz canlı kitapta okuduk onu

Arif ol da evvel kendini tanı

Yoksa aklın ermez lisanımıza

 

İbretî, razıyım lütufa kahra

Asla değer vermem cahile köre

Elim göğe açıp eğilmem yere

Gönülden bağlıyız cânânımıza

 

                                                          -  Makaleler  -