Âşık Remzâni |
Deyişlerin Dili
MERHABA dostlar, dergimizin bu sayısında kadın
ozanlarımızdan Hünkâr Hacı Bektaş Veli evlatlarından Güzide Ana’ya ait bir
deyişi karınca kararınca yorumlamaya çalışacağım. Bazı deyişlerinde Kâtibi mahlasını da kullanan
Güzide Ana, fakirane giyinişi, tüm maddi varlığını yoksullara dağıtışı,
haksızlığa tahammül etmeyişi ile ünlüdür. Gördüğü kusuru kim olursa olsun açık bi-çimde
ayıpladığı için “Deli Güzide Ana” olarak da gönüllerde yer edinmiştir.
Hatıraları Anadolu’da birçok bölgelerde özdeyiş biçiminde söylenmektedir. Deyişleri çok yaygın olmakla beraber haya-tı
hakkında ağızdan ağıza nakledilen söylenti-lerin dışında bir bilgi yoktur.
Şehit Feyzullah Çelebi’nin kızı, Hamdullah Çelebi’nin de kardeşi olduğu
bilinmektedir. 18. yüzyılın ikinci yarısında yaşadığı kesin
olmakla beraber doğum ve Hakk’a yürüme tarihine dair bir kayda rastlanmamıştır.
Mezarı Hacı Bektaş Veli Dergâhında “Hazret” avlusunun girişinde sol taraftaki
terasta bulunmaktadır. Gaziler cihanın müddeti doldu Dünya bir acayip zamana kaldı İnsanda itimat itikat n’oldu Hemen bir zan ile gümana kaldı Gaziler (Yola ikrarlı, hizmet eden canlar)
dünyanın, insanlığın sonu geldi. İnsanlar, dünya hoş olmayan bir zamana kaldı.
İnsanların birbirine karşı duyması gereken itimat, güven ile yola olan inanç ve
itikata ne oldu? Hemen bunların yerini zan, güman/şüphe aldı. Tat kalmadı sirke oldu şıralar Ben tabibim diye yüzün karalar Yanlış merhem ile azdı yaralar Bir hazık Hekim-i Lokmana kaldı Tatlı, verimli muhabbetlerin yerini acı ve boş
sözler aldı. Derde deva olmaya, müşkül çözmeye, hizmet etmeye çabalar gibi
görünenler yanlış kararlarla çözümü zor sorunlar yaratırlar. Bu sorunları
çözmek ise her derdin devası ve işinin ehli olan lokman hekim gibi hal ehli
olanlara kaldı. Düşerler ardına kîyl ile kâl’in Varmazlar yanına Ehl-i Kâmil’in Mahlûkun ettiği ceng-ü cidalin Cümlesi bir Ulu Divana kaldı Dedikoduların peşine takılıp gidiliyor, kâmil
insanlara varıp onlara kulak verilmiyor. Yaratık/ iradesiz zavallı insanlar
dilde mücadele edip gö-nül yıkarak, kırıp dökerek kendi bildiğini okuyor. Artık
bunların cümlesi aklıselim insanların vicdanına/Hakk’ın divanına kaldı. Gerçek Erenlerin emsali yoktur Bilirim Dört Kapı Kırk Makam haktır Ehl-i Hak olana hiç hürmet yoktur Rağbet yalan ile şeytana kaldı Gerçeklerin eşi benzeri yoktur. Gerçek olabilmek
için de dört kapı kırk makamı hak bilip, aşmak şarttır. Hakikat ehli ve
gerçekçi olana saygı kalmadı. Şimdi rağbet, işi gücü yalan dolan olan, ismi var
olup da cismi olmayan; kin kibir, haset, buğz/adavet, tamah, öfke,
kahkaha/maska-ra tabiatlı olan kişilere/şeytana kaldı. Der Güzide güçtür nefsin öldürmek Erlik midir koymadığın kaldırmak Zamane halkına Hakk’ı bildirmek Mehdi gibi sahip zamana kaldı Güzide der, ölmeden önce ölmek, nefsine hâkim
olmak, nefsin arzularına yenik düşmemek zordur. Gözüyle görmediğini söylemek,
eliyle koymadığını kaldırmak erlik midir? Yozlaşan, yoldan uzaklaşan bu zamanın
insanlarına gerçeği bildirmek, ancak Mehdi gibi zamanın sahibine, kutbuna,
Mürşid-i Kâmil’ine kaldı.
Sözlük: Hazık: Işinin ehli, usta, eli uz. Kıylü kâl: Dedikodu. Mahlûk: Yaratık. Ceng/cenk: Savaş. Cidal: Sözle mücadele, ateşli konuşma. Cengü cidal: Karşılıklı olarak sözle
savaşmak, ikna için mücadele etmek. Ehli Hak: Hakikat ehli, gerçekçi. Hürmet: Saygı. Rağbet: Istek, arzu, ilgi, beğenme,
itibar.
Kaynak: Pir Dergâhından Nefesler, Ali
Celalettin Ulusoy.
|