Deyişlerin
Dili 15 Seyyid Nesimi
Gel
Gönül (Fazilet)
Dertli DİVANİ
Merhaba dostlar, ulu
ozanlarımızdan gerek Kul Nesimi, gerek Seyyid Nesimi’ye ait olan Gel Gönül
(Fazilet) adlı ve Arif Sağ üstadın derleyip müzik düzenlemesini yaptığı
deyişi “Düvaz İmam” adlı albümümde icra etmiştim. Şimdi bu deyişi
karınca kararınca yorumlamaya çalışacağım.
Dergimizin önceki sayılarında
hem Kul Nesimi hem de Seyyid Nesimi’nin hayat hikâyesinden söz ettiğimiz için
burada ayrıca tekrarlamaya gerek yok. Maraş ve Kayseri yöresinde muhabbetlerde
de icra edilen bu deyiş Seyyid Nesimi’ye ait olarak bilinmektedir.
Gel gönül
hüsn-ü hâl edip bir bilir yârana sor
Bâb-ı aşkın
miftahını bir sahip irfâna sor
Her tabip aşka
yar olmaz ondan sorma ilacı
Suret hâl
derler mazhârdır hikmeti Lokman’a sor
Gel gönül; güzellikle
olgunlaşmanın, hem hâl olmanın, kemale ermenin yolunu bilen bir dosta sor. Aşk
kapısının anahtarını bakmadan gören, demeden duyan, ilim irfan sahibi, insanı
kâmil olana sor. Her tabip Lokman Hekim gibi her derdin ilacını bilemez. Aşkı.
aşka yar olana, gönül gözüyle Hakk’ı gören, tanrısal sırlara erişene sor.
Çekmeyen gafil
ne bilsin nar-ı aşkın kıymetin
Çekmeye takat
mı kaldı ben bu aşkın zahmetin
Gel sineme kıl
temaşa sinemde bağ-ı zeytin
Bağ-ı hüsnün
güllerini sümbül û reyhana sor
Aşk ateşine yanan, ezaya cefaya
katlanarak zaman içinde pişer, olgunlaşır, kemale erer. Kemale erme yolunda
zorluklara katlanamayan gafil, aşk ateşinin kıymetini bilmez. Aşkın zahmetini
çekmeye bende de takat kalmadı. Gönlümü seyredersen zeytin bağı gibi sevgi
barış dostlukla dolu olduğunu göreceksin. Bu gönül bağımda güzelliklerle olgunlaşan
ve açan güllerin kokusunu da sümbüle ve reyhana göre kendin düşün, kendin sor.
Bir kalender
meşrebiyem eğnimde şal-ı aba
Ben bu aşkın
abdalıyam nur-u sır-rı merhaba
Zülfü canana
dokunma lûtfeyle bad-ı saba
Sine-i ab-ı
hayatı mürşid-i merdana sor
Dervişlerin aba, hırka, şal ile
yetindiği gibi ben de dünyadan el çekmiş aşka müptela olmuş, yanmış,
yakılmışım. Aşkın ışığına, sırrına merhaba. Sabah rüzgârı cananın saçını,
zülfünü dağıtma; muhabbet erkânında ham sözlerle canları incitme. Ab-ı
hayatı, ölümsüzlük suyunu, gönülden gelen Hak kelamını, muhabbetin erbabı,
üstadı olan mürşide ve merdâna sor.
Der ki âşık
gam yemezem dün bugün ferdalara
Geç geçenden
dem bu demdir düşme boş sevdalara
Nesimi’yem
ibret olsun âşık-ı rüsvalara
Görenlerden
ayrı düştüm durağı devrana sor
Âşık olanlar dünden, bugünden
ve yarınlara gam çekmez. Geçen geçti dem bu demdir,
an bu andır fırsatı elden bırakıp boş sevdalara kapılma, düşme. Nesimi’yem halim ahvalim bütün âşıklara sadıklara ibret
olsun. Benden sonra gelecek olan âşıklar gerektiğinde canlarını, başlarını
derilerini versinler. İkrarından dönüp de perişan rezil olmasınlar. Yaşadığım
dönemde nice beni görenlerden ayrı düştüm. Beni yaşadığım devrin devranıma
sor.
Sorun,
bakın, görün diyor Nesimi Hû, Eyvallah! Aşk ile.
Sözlük:
Hüsn: Güzellik,
kemal.
Hâl: Yol erini
olgunluğa, ölümsüzlüğe ulaştıran aşama. Kalbe, gönüle doğan feyz.
Hüsn-ü hâl: Güzellikle
olgunlaşıp hem hal olmak. Tanrı’nın nesnel alanda yansıması anlamına gelen
evreni gözlemleyerek ulaşılan derin coşku durumu.
Yâran: Dost.
Bâb-ı aşk: Aşk kapısı.
Miftah: Anahtar.
İrfan: Evrenin
sırlarını bilme kavrama gücü. Uyarıcıdan (Mürşit) alınan bilgi. Gönül yoluyla
edinilen bilgi.
Suret: Biçim,
görünüş, kılık. Tanrı’nın dış dünyada ya da insan gönlünde tecellisi. Hakk’ın
sureti anlamında insan-ı kâmil. Don.
Suret-i hâl: Kemale eren,
Hak ile hak olan. İnsan-ı Kâmil olan.
Mazhar: Zuhur,
ortaya çıkma, belirme. Bir şeye bir duruma ulaşmış olan. Gönül sezgisiyle
Tanrısal sırlara ermiş, erişmiş olan.
Hikmet: Hakk’a
uygun düşen söz. Bilinmez şey. Felsefe.
Nâr-ı aşk: Aşk ateşi.
Kalender: Derviş.
Meşrep: (Yaradılış,
huy, karakter) Tarikat yolunda, yol erinin yaşam tarzı, duruşu, tutumu,
davranış biçimi.
Bâd-ı saba: Bahar
sabahları gün doğumunda esen hafif yel. Seher yeli.
Sine: Göğüs.
Ab-ı hayat: Hayat suyu.
Ölümsüzlük suyu.
Mürşit: Kılavuz,
uyarıcı. Tanrısal sırların çözümünü gösteren, dervişleri eğiten, yönlendiren
yol ulusu.
Merdan: Erenler,
erler, veliler.
Ferda: Yarın,
yarınlar.
Rüsva: Perişan, rezil.
- Makaleler -
|