Âşık Remzâni

 

 

 

Deyişlerin Dili 14  Aşık Dertli

 

Dertli Divani

 

Merhaba dostlar, bu sayımızda yaşamış olduğu yüz yılın en ünlü ve önemli ozanlarından Âşık Dertli’nin birçok bölgemizde, cemlerde de okunan bir deyişini yorumlamaya çalışacağım. Bu deyiş Bâtıni anlamda inanışlardaki yaradılış ya da varoluş felsefesini anlattığı gibi, zahiri anlamda da ozanın yaşamındaki evreleri anlatmaktadır. Önce ozanımızın kısa özgeçmişini okuyalım.

 

Âşık Dertli

 

Bolu ili Gerede ilçesi Şahnalar köyünde 1772 yılında doğduğu asıl adının İbrahim olduğu, 1846 yılında Ankara’da Hakk’a yürüdüğü bilinmektedir.

 

Babası Bayraktar Ali dünyadan göçünce topraklarına Hendekçi oğullarında Halil Ağa el koyar ve İbrahim bunun üzerine köyden ayrılır. Önceleri Dörtdivan’daki akrabalarının yanında kalır sonra İstanbul’a gider. Daha sonra gittiği Konya’da Hacı Asım Usta adlı bir kahveciye çırak olur. Gezgin derviş ve âşıklar Konya’ya geldiklerinde çoğunlukla İbrahim’in hizmet ettiği kahveye uğrardı. Böylelikle İstanbul ve Konya’da bulunduğu sıralarda âşıkların katıldığı toplantılarda hem saz çalmayı öğrenir hem şiir yazmada kendini geliştirir. Önce “Lütfi” daha sonra “Dertli” mahlasını kullanır.

 

Çağının en ünlü ozanı olan Dertli,

 

“Telli sazdır bunun adı
Ne ayet dinler ne kadı
Bunu çalan anlar kendi
Şeytan bunun neresinde”

 

adlı eseriyle Anadolu’nun her tarafında adından söz ettirir.

 

Önceleri Halveti daha sonra Bektaşi tarikatına mensup olur ve bundan dolayı çevresinde bulunanlar tarafından eleştirilir. Dertli de bunların cevabını deyişleriyle verir.

 

“Bildiniz mi siz Yezid’in bağrının taş olduğun
Zahiren İslamlığın, batında kalleş olduğun
Ta’n etmeyin dertlerle gözlerimin yaş olduğun
Ayıp görmeyin sizler Dertli’nin Kızılbaş olduğun
Ya nice methetmeyeyim dünya ve ukba namı var
Lâ fetâ illa Ali la seyfe illâ Zülfikar”

 

Dertli, Alevi-Bektaşi-Kızılbaş inancının ve on dokuzuncu yüzyıl halk edebiyatının önde gelen ozanlarından biridir.

 

Ervahlar Ezelden

 

Ervahlar ezeldenevvelki safta
Elest hitabında ben belâ dedim
Koyma beni anasırda hilâfta
Canım cemaline müptela dedim

 

Henüz evren oluşmadan, Hak kendi varlığından olan ruhlara hitaben ben sizin varlığınızın nedeni, rabbiniz değimliyim diye sorduğunda ben evet dedim.

 

Dört ana unsur; hava, ateş, su ve topraktan cümle canlılar gibi vücut bulduğum yaşamım boyunca elest hitabındaki verdiğim ikrardan beni ayırma. Canım cemaline müpteladır, tutkundur. Sana aşığım dedim.

 

Ruhlar aşk meyinden oldu mestane
Kimi küfre daldı kimi imana
Saf be saf olarak durduk divana
İnkârlar lâ dedi ben illâ dedim

 

Aşk meyinden içip mest olanların, Hakk’ın sevdasına düşenlerin, Hakk’ın varlığından var olanların kimi şüphede kaldı, kimi Hakk’a inandı.

 

Hakk’ın divanında saf tutulduğunda inkâr edenler lâ (hayır), ben illâ (aksini-evet) dedim.

 

Ne çare kün emri zuhura geldi
Eşya ve mahlûkat hep zahir oldu
Her ervâh kendini bir yolda buldu
İmanım ikrarım ben sana dedim

 

Evrenin bir ışık ya da enerji kütlesinden ibaret olup patlama sonrasında dört ana elementten bütün varlıkların evrimleşerek varoluş hikâyesi; inançlarda Hak, kün (ol) dedi bütün varlıklar oluverdi, görünür oldu. Her ervah/can kendine bir yol seçti. Ben sana bağlandım inandım.

 

Dertli çok hikmetten irşad olmadı
Sensiz mahşer yeri gûşad olmadı
Çok nebiye vardım imdat olmadı
Şefaat kânısın Mustafa dedim

 

Dertli birçok hikmetlerden nasip alıp, irşat olamadım. Mahşer yeri/Dâr/Hak-Muhammet-Ali Meydanı sensiz açılmadı. Çok nebiye vardım/farklı inançları benimsedim mutlu olamadım. Yardımcılar yardımcısı Mustafa’dır dedim, Hak-Muhammet-Ali yoluna inandım ikrar verdim.

 

Sözcükler:

 

Elest hitabı: Elest meclisinde Tanrının, ruhlara seslenişi... “Ben sizin rabbiniz değil miyim?

Belâ: Evet.

Anasır: Öğeler, unsurlar. Bir şeyin meydana gelmesine sebep olan temel esaslar, elemanlar. Nefeste kast edilenler: Ateş, hava, su, toprak.

Hilaf: Aykırı, karşıt, yalan.

Müptela: Tutkun, tutulmuş, düşkün.

Mestane: Sarhoş gibi, kendinden geçmişçesine.

: Hayır.

İlla: …’den başka, meğerki, aksi halde, ne olursa olsun, mutlaka.

Kûn emri: Hakk’ın “ol” demesiyle kâinatın var olması.

İrşad: Doğru yolu göstermek, doğru yola getirmek.

Gûşad: Açma, açılma, açılış.

Kân: Hazine, kaynak.

 

                                                      - Makaleler -