Deyişlerin Dili 13 Aşık Hüdai
Dertli Divani
Merhaba
dostlar,
Dergimizin
bir önceki sayısında yüzyılımızın önemli ozanlarından Daimi Baba’nın bir
deyişini yorumlamıştım. Bu sayıda da yine yüzyılımızın önemli ozanlarından Hüdai
Baba’nın “Makbuldür” adlı deyişini
paylaşıp yorumlamaya çalışacağım. Başta Grup Kızılırmak olmak üzere birçok
sanatçı tarafından seslendirilen bu deyiş, günümüz Türkçesiyle yazılmış ve
onlarca kitabın özeti diyebileceğimiz bir deyiştir…
Önce
ozanımızı kısaca tanıyalım.
Âşık Hüdai (1940 -
2001)
Kahramanmaraş’ın Göksun
ilçesi Yoğunoluk köyünde doğdu. Asıl adı Sabri
Orak’tır. Melulî, İbretî, Mücrimî gibi usta âşıkların muhabbetlerinde
bulundu. Şiirleri birçok ünlü sanatçı tarafından okundu. Bütün şiirleri en son yayımlanan
“Sevginin Ozanı” adlı kitabında toplandı.Uzun süre İstanbul’ da kaldı.
1990 yılından sonra da Ankara’da yaşadı. Çankaya Belediyesinde çalıştı. 21
Kasım 2001 tarihinde Ankara’da Hakk’a yürüdü.
Makbuldür
Faydası olmayan
bahardan yazdan
Yüce dağ başının kışı makbuldür
Cahilin yaptığı sohbetten sözden
Âlim’in hayali düşü makbuldür
Baharda
ekilen toprak yazın ürün verir. Baharda yağan yağmur verimi arttırır. Bahar
yağmurları zamanında yağmazsa yazın alınacak ürün de verimli olmaz. Yazın yağan
beklenmedik bir yağmur ve dolu da alınacak ürünlere zarar verir. Hüdai Baba:
Faydası olmayan böyle bir bahar ile yazdan yer altı sularını, dereleri ve
çayları oluşturduğu için yüce dağ başına yağan kar daha iyi ve faydalı olarak
kabul edilir demektedir.
Bu
dörtlükte asıl verilen mesajın özü ise; kemale ermeyen kişinin söyleyeceği sözü
de hamdır, manasızdır. Dolayısıyla insanlarla yaptığı sohbetten de kimseye
fayda gelmediği gibi gönül kırıp toplumu birbirine düşürmesi de mümkündür. Bu
insanların sohbetini dinlemek yerine, âlimlerin insanlık için kurguladığı
tasarımını, hayalini ve düşünü anlamak, dinlemek ve bilmek daha makbuldür,
hoştur.
Lokma yeme muhannetin
elinden
Sonra kurtulaman acı dilinden
Namertlerin kaymağından balından
Merdin kuru yavan aşı makbuldür
Muhannet,
yaptığı iyilikleri sonradan dillendiren, alçak, korkak kişilere denir. Namert, insanı
arkadan vuran, yeren, aynı zamanda korkak, pısırık, kalleş kişilikte olanlar
için söylenen bir sözcüktür. Mert sözcüğü ise yiğit, sözünün eri ve her yönüyle
güvenilecek kişiler için kullanılır.
Hüdai
Baba, bu dörtlükte “muhannet” olan kişilere gebe kalma. Aksi halde seni dillere
destan eder, başına iş açar ve ondan kurtulamazsın. Aynı şekilde namertlerin hangi
kazançla elde ettiği belli olmayan kaymağından balından da yeme. Mert olanlara
güvenip inanabilirsin ve onların alın teriyle kazanıp sofraya koyduğu kuru
katıksız lokmasından aşından yiyebilirsin. Makbul olan budur, diyor.
Hüdai konuşur bir
ince dilden
Hâl ehli olmayan bilir mi halden
Bilgisiz görgüsüz duygusuz kuldan
Ölülerin mezar taşı makbuldür
Hüdai
en ayrıntılı ve açık biçimde konuşuyor. Olgun ve kâmil olmayan kişi; kimsenin
halinden, dilinden bir şey anlayamaz.
Bilgisi,
görgüsü, duygusu olmayan, cahil ve boş insanla birlikte olup sohbet
yapmaktansa, bir mezar ziyareti seni kendine getirip, ruhunu arındırabileceği
için daha makbuldür, diyor.
Kültürümüzde
“Bir sözün bir
yüzü, üç yüz altmış arkası var” deyiminden yola çıkarak yüzeysel ve farklı
bir örnek olarak açıklamaya çalıştığım bu deyişi çok daha detaylandırıp
yorumlamak mümkündür.
Aşk
ile.
- Makaleler -
|