Deyişlerin Dili 7 Aşık Veli
Dertli Divani
Alevi-Bektaşi-Kızılbaş
inancının, ulu ozanlarımızın deyişleri aracılığıyla anlatılmasının daha doğru
olacağını biliyoruz. Deyişler sadece inancı ifade etmekle kalmayıp, hayatta
olan biten olumlu ve olumsuz olaylarla birlikte halkın, bazen de ozanın özlemini,
acısını, sevincini dile getirir.
Bu
sayımızda yaşadığı yüzyılın en ünlü ozanlarından olan ve bugün Anadolu’nun
bütün yörelerinde cemlerde deyişleri okunan Âşık Veli’nin üç deyişini hayat hikâyesiyle
birlikte anlamaya çalışalım.
Derde tabi oldum
derman aradım
Vardım ki tabibin derdi benden çok
Her derdin dermanı sendedir bildim
Ne hikmet ki senin derdin binden/benden çok
Âşık
Veli Hakk’a yürüyen ustası Kemter Baba’nın acısını dindirmek için Dergâha Postnişin
Hamdullah Çelebi’nin huzuruna varır ve Hamdullah Çelebi’nin de oğlu Hakk’a
yürümüştür. İlk dörtlükte bu olay dile getirilmektedir.
Dertli olan
düşünmesin boşuna
Her iş gelir kul olanın başına
Tefekkür eyledim Hakk’ın işine
Cümle derdi bize reva görmüş Hak
Derdi
olan, bütün insanlar boşuna düşünmesin, insanın başına her an her şey gelebilir.
Düşünüp taşındım, Hakk’ın işine akıl erdirmeye çalıştım. “Cümle derdi bize reva
görmüş Hak” bütün acılar dertler yaşayan biz insanlar içindir.
Ne imiş tecellim ne
imiş suçum
Derdiniz var ise tabibe açın
Ehlibeyte gam yoldaş olduğu’çin (olduğuyçin)
Âşık isen dertli sinen od’a yak
Suçum
ne imiş ki bu acı, dert geldi beni buldu demeden derdinizi bir tabibe/kâmil
insana açın. Ehl-i Beyt’in çektiği gam ve acılara ortak
olup, seven, âşık olanlar olarak sinemizi bu ateşe yakalım. Dertlere acılara
yaşamın bir parçası olarak dayanalım.
Hak böyle buyurmuş
bina kurunca
Ağlamayı gülmeye eş verince
Tabipler tabibi dertli olunca
Besbelli ki şu dünyada dertsiz yok
Hakk’ın
buyruğu, doğanın tabiatın kuralı böyle; ölümle yaşam gibi ağlamakla gülmek
eştir.
“Tabipler tabibi dertli olunca”
(Postnişin Hamdullah Çelebi kastediliyor) o halde bu dünyada dertsiz insan yok
demektir. Her insanın başına gelen, ona acı, gam, keder veren olaylar vardır.
Veli’m eder işin ah ü
zar ise
Hak sana yardımcı işin zor ise
Eğer bunda bir müşkülün var ise
Kerbelâ’da İmam Hüseyin’e bak
Veli
der ki hep çaresizlik içinde ah çekip ağlıyorsan; güçlü ol, sabırlı ol. Hak zor
durumdan kurtulmana yardımcıdır.
Suçum
günahım neydi deyip, hala çektiğin dert ve acıları anlamakta zorlanıyorsan Kerbelâ’da
imam Hüseyin’e bak, anla, sabret ve diren.
*
* *
Nereden gelişin böyle
Dost ilinden gelen sail (turnam)
Gül yüzlümden haber söyle
Dost ilinden gelen sail (turnam)
Âşıklar
sevdiğine yetemeyince ona bazen seher yeli, bazen de turna ile haber gönderir
ya da sorar. Sail: Havada uçmak,
yelkenli gemi, deniz yolculuğu, yönetmek, götürmek anlamlarına geldiği gibi
halk arasında da sail, haber götüren getiren elçi olarak da bilinmektedir.
Deyişin orijinalindeki sail sözcüğü, turna/turnam olarak değiştirilip albümlere
okundu. Aslında anlamı bozulmadı ve günümüzde deyişi daha doğru ifade ettiği
düşüncesindeyim.
Nereden gelişin böyle
Dost ilinden gelen turnam
Gül yüzlümden haber söyle
Dost ilinden gelen turnam
Âşık
Veli, çaresizliğini sail ya da Turna’ya sevdiği Hamdullah Çelebi’den bir haber
yok mu? Diye sorarak dile getiriyor.
Uğradın mı Amasya’ya
Yüz sürdün mü kaşı yay’a
Vakıf oldun mu her şeye
Dost ilinden gelen turnam
Amasya’ya
uğrayıp, kaşı yay’a (Hamdullah Çelebi) yüzünü sürdün mü? Orada olan biten her
şeye vakıf oldun mu turnam?
Vardın mı Ferhat
taşına
Nazar kıl çeşmim yaşına
Sorguç sokunmuş başına
Dost ilinden gelen turnam
Şirin’in
aşkıyla Ferhat’ın deldiği taşa vardın mı? Pirim için gözümden akan yaşa bak. Başında
uzun tüyler bulunan, dost ilinden gelen turnam.
Veli’m eder arttı
zarım
Gece gündüz intizarım
Amasya’da kaldı yârim
Dost ilinden gelen turnam
Veli
der ki inleyip ağlamaktayım, yârim Amasya’da kaldı. Gece gündüz bir haber
bekliyorum, gözlüyorum, dost ilinden gelen turnam.
*
* *
Nasip olur Amasya’ya
varırsan
Giden sail selam getir pirimden
Hublar şahı Hamdullah’ı görürsen
Giden sail selam getir pirimden
Âşık
Veli’nin yine pirine olan özlemini dile getiren bu deyişte de bütün
dörtlüklerde “Giden sail selam getir pirimden” yerine “Var git turnam haber
getir pirimden” diye güncellenerek birçok sanatçımız tarafından albümlere okunmuştur.
Şahsen daha anlaşılır ve anlamlı buluyorum. Özde ifade edilen aynıdır diye
düşünüyorum.
Nasip olur Amasya’ya
varırsan
Var git turnam haber getir pirimden
Hublar şahı Hamdullah’ı görürsen
Var git turnam haber getir pirimden
Nasip
olur Amasya’ya varıp, güzeller şahı Hamdullah’ı görürsen, bana o pirimden bir
haber getir turnam.
Hayali gönlümde
çekerim ahı
Acep görür müyüm gül yüzlü şahı
Bunca âşıkların sırrı penahı
Var git turnam haber getir pirimden
Bunca
âşıkların sırrı ve sığınılacak yeri olan, o gül yüzlü şahı göre bilir miyim
diye hayal ediyorum, ah çekiyorum. Bana pirimden bir haber getir turnam.
Mecnun gibi bir sevda
var başımdan
Cihan sele gitti çeşmim yaşından
Kim ayrılmış ben ayrılam eşimden
Var gir turnam haber getir pirimden
Mecnun
gibi sevdalanmışım, gözlerimin yaşından dünya sele gitti. Eşinden yoldaşından
kim ayrılmış ki ben de pirimden ayrılayım. Bana pirimden bir haber getir
turnam.
Sene bin iki yüz kırk
dörtte beyan
Kırkların ceminde görmüşüm ayan
Mürsel göbeğinde taze bir civan
Var git turnam haber getir pirimden
Mürsel
Bali soyundan gelen genç (Hamdullah Çelebi) Kırkların Ceminde (cemde) gönlüme
ayan oldu, 1828 yılında beyan ettim, açıkladım bana pirimden bir haber ver
turnam.
Veli’m eder dost
köyüne varınız
Balım Sultan olsun size kılavuz
Benim pirim Amasya’da yalınız
Var git turnam haber getir pirimden
Veli’m
der ki, Balım Sultan kılavuzunuz olsun, dost köyüne, Amasya’ya varıp yalınız
olan pirimden bana bir haber getir turnam.
Tefekkür:
Düşünmek, hatırlamak, ibret almak.
Reva:
Yakışır, yerinde, uygun.
Tecelli:
Gönülde ortaya çıkma, görünme.
Ah ü zar:
Ağlayıp inleme.
Müşkül:
Zor, çetin, sorun.
Sorguç:
Bazı kuşların başlarında bulunan uzun tüylere verilen ad. Serpuşların ön
tarafına takılan tüy ve mücevher süs.
İntizar:
Birinin gelmesini, bir şeyin olmasını bekleme, gözleme, ilenme, beddua.
Penah:
Sığınma, sığınılacak yer.
Civan:
Genç delikanlı.
Âşık
Veli (1853)
Şarkışla’nın
İğdecik köyünde dünyaya gelen, on yaşında annesini kısa bir süre sonra da
babasını kaybeden Âşık Veli; gençlik yıllarında yazdığı deyişleriyle adından
söz ettirir ve yine Şarkışla’nın Kale Köyünde yaşayan Âşık Kemter Baba’nın
çırağı olur. 1818 yılında ustası Kemter Hakk’a yürüdüğünde bir türlü acısı
dinmez, kendine gelemez. Yakın dostları kendisine “Hacıbektaş’a gidip Hamdullah Efendimizi ziyaret et, hayır duasını al
biraz rahatlarsın” derler. O da çoktan beri arzuladığı Pir’ini ziyaret için
yola koyulur, Hacı Bektaş Dergâhına gelir, Hamdullah Çelebi’yi ziyaret eder.
Hamdullah
Çelebi’nin de o arada bir oğlu Hakk’a yürümüştür. Bunun üzerine:
“Derde tabi oldum
derman aradım
Vardım ki tabibin derdi benden çok
Her derdin dermanı sendedir bildim
Ne hikmettir senin derdin binden/benden çok”
diye
başlayan ünlü deyişini o anda söyler. Hamdullah Çelebi “Âşık, sen benim yarama tuz biber ektin”; Âşık Veli de, “Efendim, Şah Hüseyin o kadar acıya dayandı
da sen bir evlat acısına mı dayanamıyorsun?” dediğinde, Hamdullah Çelebi
başparmağını dudaklarına dayar, “Sus
artık sus, sen beni aşikâre verdin…” der. Birlikte susulur ve bir daha da
bu konuya girilmez.
1826
yılında Hamdullah Çelebi Amasya’ya sürgün edildikten sonra Âşık Veli, piriyle
bir türlü görüşemez, ama hasretliğini dile getiren:
“Nereden gelirsin
böyle
Dost elinden gelen turnam (sail)
Gül yüzlümden haber yok mu
Dost elinden gelen turnam (sail)”
“Nasip
olur Amasya’ya varırsan / Var git turnam (giden sail) haber getir pirimden”
diye bilinen deyişleri dilden dile dolaşır. Anadolu’nun birçok yöresinde
Hamdullah Çelebi’nin âşığı olarak bilinen Âşık Veli, 1853 yılında altmış
yaşlarında iken köyü İğdecik’te Hakk’a yürümüştür.
- Makaleler -
|