Deyişlerin Dili 4
Dertli Divani
Mersiye: Divan Edebiyatında Hakk’a yürüyen can’ın ardından
onun vasıflarını ve acısını dile getirmek için yazılan bir şiir türüdür.
Alevi-Bektaşi edebiyatında; Mersiye denince akla
ilk önce Şah Hüseyin ve kerbela şehitleri için yazılan ağıtlar, methiyeler
gelir.
Bilindiği gibi Muharrem ayına 3 gün kala masum
Pâklar aşkına 3 gün, ayın birinden itibaren de Kerbela şehitleri aşkına 12 gün matem
orucu tutulur. Canlar; bu ay içinde bir yakınını kaybetmiş gibi hüzünlü olur. Düğün
ve özel eğlence türü ortamlarından uzak durur. Kerbela şehitlerinin çektiği
acıyı, gösterdiği direnişi içselleştirilmeye çalışırken tuttuğu oruçla Şah Hüseyn’in
yanında Yezid’in karşısında olduğu inancını taşır.
Aslında İmam Hüseyin vicdanı olan, insanlıktan
nasip alan farklı inanç ve düşüncelere sahip olanlar tarafından da yüce bir
değer olarak bilinir.
Şimdi içinde bulunduğumuz Muharrem ayı dolayısı ile
19.yy ozanlarından iki farklı düşünce ve yaşam tarzından olan, Esiri Baba’ya ve
Arif’e (Hacı Arif Bey) ait birer Mersiyeyi anlamaya çalışalım.
Deli
gönül çok açılıp şad olma
Kerbelâ’da
Şah Hüseyn’e baksana
Nefsine
uyub da kahkaha gülme
Ehl-i
Beyt yastadır gama baksana
Ey gönül, bu dünyada olan biten birçok acı olaylar
varken çok fazla sevinim mutlu ve memnun olma. Her muharrem ayı geldiğinde
Kerbelada Şah Hüseyin’in yaşadıklarını hatırla. Nefsine uyma, kahkaha ile
gülme. Ehlibeyt ve sevenleri yaslıdır, gamlıdır bunu anla.
Çok
cefaya malik Zeyneb-i Sani
Müseyb
Gazi ala onlardan hayfı
Hür-Şehid
de Kerbelâ’nın Kurbanı
Haymagâh’ın
ateşine baksana
Zeynep (İmam Ali’nin kızı) çok cefalar ve acılar çekti.
Mıs’ab (Museyb gazi Kerbela şehidi Hûr’ın kardeşi) şehitlerin öcünü alsın.
Kerbelanın ilk kurbanı, şehidi Hür oldu. Ehlibeyt kadınları çadırlarda feryat
fiğan ediyor bu zulme, ateşe baksana.
Yezid
kast eyledi vermedi suyu
Orada
tutuldu Kasım’ın toyu
Sakine
ağlıyor na-murad deyü
Fadime’nin
kınasına baksana
Susuzluktan feryad eden masumlara su almak üzere
giden Kasım’a (İmam Hasan’ın oğlu,sakine’nin nişanlısı ) yezit ordusu su
vermedi kast etti. Sakine (Şah Hüseyin’in kızı, Kasım’ın nişanlısı) henüz eli
kınalı kaldı, murat alamadı ağladı.
Ümmü
Gülsüm Zeyneb çekerler te’esüf
Kerbelâ çölleri İmam’a nasib
Siması
Peygamber cemâli Yusuf
Ali
Ekber’in Leyla’sına baksana
Ümmü Gülsüm, Zeynep (Şah Hüseyin’in kız
kardeşleri) hayretler içinde kaldılar bu
zulme karşı yerindiler. Kerbela çölü denilince artık ilk akla gelen
Hüseyin’dir.
Hüseyin’in cemalinin görüntüsü dedesi Muhammed’e,
güzelliği Yusuf peygambere benziyordu Ali Ekber (imam Hüseyin’in oğlu) şehit
oldu ve o acı içinde feryat eden Leyla’ya (Ali Ekber’in annesi) baksana
Ümmü
Gülsüm, Zeynep hep yasta âlem
Alemdar
Abbas’ın kolları kalem
Takdir-i
ezelde böyleydi ilam
Fırat
suyu kan akıyor baksana
Başta Ümmü Gülsüm ve Zeynep olmak üzere bütün alem
yastadır. Celal Abbasın kolları kesildi. Bu olacaklar önceden planlanmıştı,
belliydi. (Dini inanç açısından; Takdir-i ezel/tanrı
yazgısı/kader-İlam/bildirme anlatma anlamında olsa da Alevi-Bektaşi inancı bunu
red eder. Çünkü İyilikler Hakk’ın Tanrı’nın, kötülükler insanın eseridir.) Yezid,
İmam Hüseyin’in kendisine boyun eğmeyeceğini bildiği için bu katliamı satın
aldığı adamlarıyla beraber önceden planlayıp yapacaklarını karara
bağlamışlardı. Hüseyin de aslında akıbetinin böyle olacağını biliyordu.
Esirî
(1) gûş'eyle bu dünya cefa
Bunca
kahramanlar sürmedi sefa
Şehidler
Şehidi ol Necef Şah’a
Harabede
Sakine’ye baksana
Esiri, kulak
ver ve dinle zalimlerin zulmü devam ettikçe bu dünya bir cefadır. Hüseyin gibi
nice kahramanlar geldi geçti sefa sürmediler. Şehitler şehidi Necefte bulunan şah
İmam Ali’ye ve Sakine’ye (dünyadan murat olmayan, kerbelada nişanlısı şehit
olan, harabeye kapanan ) baksana.
****
Kurretül’ayn-i
habibi kibriyasın ya Hüseyn
Nur-u
çeşm-i şah-ı merdan murtezasın ya Hüseyn
Ya Hüseyin
sen peygamberlerin en büyüğü (Muhammed)’nün gözbebeği, Şah-ı Merdan Murteza
(Ali)’nin gözü nurusun.
Hem ciğer
parei Zehra Fatima Hayrünnisa
Ehl-i
beyt-i mücteba al-i abasın ya Hüseyn
Fatime Zehra’nın
ciğer paresi hem al-i aba (ehlibeyt/Muhammedin ev halkı/Muhammed, Ali, Fatıma,
Hasan, Hüseyn)’ın seçilmişi gözdesisin ya Hüseyn.
“Vedduha
veleyl” denildi validin hakkında çün
Cüz-ü zat
padişahı enbiyasın ya Hüseyn
“Vedduha
velleyl” ayetleri senin atanın hakkında denildi. Sen nebiler şahı (Muhammed)’nın
vücudunun bir parçasısın ya Hüseyn.
Sana gül
ile dokunan hiç umar mı mağfiret
Goncai Gülşen
saray mustafasın ya Hüseyn
Gül
dokundurmak suretiyle bile olsa seni inciten bir kimse acaba Allah’tan mağfiret
(bağışlanmak/affedilmek )umabilir mi? Sen Muhammet Mustafa’nın saray bahçesinin
taze bir gonca fidanısın (Muhammed’in en genç evladısın)
Ehli mahşer
dest-i Haydar’dan içerken kevseri
Sen
Susuzlukla şehid-i Kerbelasın Ya hüseyn
Mahşer halkı
(Bu dünyadan göçen, Gerçek dünyadakiler, iyi insanlar) ölümsüzlük suyunu
kevseri baban Haydar’ın elinden içerken, sen susuzlukla Kerbelada şehit oldun
ya Hüseyn.
Sad hazeren
lanet olsun ol yezidin canına
Nice
kıldılar sana nur-u hüdasın ya Hüseyn
Yüz bin defa
yezide lanet olsun, acaba sana nasıl kıydılar. Sen ki herkesi hidayete sevk
eden Hakk’ın nurusun ya Hüseyn.
Kıl şefaat Arif’’e (2) ceddin Muhammed aşkına
Arsai
mahşerde makbul-ü ricasın ya Hüseyin.
Deden
Muhammed aşkına bu Arif kuluna Şefaat( günahlarından dolayı yardım ve af dileme)
et. Çünkü mahşer gününde (Hakk’ın divanında)Senin dileğinden daha makbul bir
dilek yoktur ya Hüseyn…
Aşk ile.
(1) Esiri
1845-1913
Hekimhan ilçesi Güvenç ya da basak köyünde dünyaya gelen Esiri, genç
yaşta Hacı Bektaş dergâhına gitmiş, Postnişin Feyzullah Çelebi’den feyz
almıştır. Sadık baba gibi yörede güçlü ozanların başında gelen Esiri, Sadık
baba’nın türbesinin bulunduğu Güvenç köyüne yakın Culfalı Köyüne sonradan
yerleşmiş ve orada Hakk’a yürümüştür.
(2) Arif (Hacı
Arif Bey) 1831-1884
İstanbul Eyüp sultan semtinde dünyaya gelen Arif, daha ilkokul çağında
sesinin güzelliği ile tanındı. Sultan Abdülmecit tarafından saraya müzik öğretmeni
olarak atandı. 2. Abdülhamit zamanında da sarayda çalıştı. Abdülhamit bir gün
kendisinden huzurunda bir şeyler söylemesini istemiş kendisi de hastalığını
ileri sürerek reddetmiş. Yanındakiler padişahın emrini tekrar edince Hacı Arif
Bey de san’atta emre tahammül edilemez. Kaldı ki ben babasının hizmetinde
bulundum. Şimdi padişah oldu diye bana bunu çal şunu söyle diyemez demiş. Bunun
üzerine çok sinirlenen padişah onu bir odaya 50 gün hapsettirmiş. Daha
sonraları kalp rahatsızlığından sarayda yaşamını yitirmiş.
- Makaleler -
|