Âşık Remzâni

 

 

 

Deyişlerin Dili 2

 

Dertli Divani

 

18. yüzyıl ozanlarından Şâhî bir canın yola ikrar verip kemale ermesini, İkrar ve Görgü Cemi erkânını dizelere nakış gibi işlemiş. İki bin yılında piyasaya çıkan Serçeşme albümümde “Nurhak Semahı” adlı deyişe aşağıdaki dörtlüğü giriş olarak eklemiştim:

 

Bism-i Şah, Allah Allah
Hü Allah, Hü Eyvallah
Secde haktır Âdem’e
Seyrangâhız Âleme


El ele, el Hakk’a dedik, geldik bu deme.

 

Bu dörtlükte Şah, Ali’dir. Ali Hakk’ın tecellagâhı ve veliler şahıdır. Ona, “Hü Allah, eyvallah” diyerek secdeyi İnsan-ı Kâmil’e, yani Hakk’ın tecelli ettiği Âdem’e kılanlar, Âlemlerin seyrangâhıdır ve âlemi seyrederler. Pir ve Mürşid huzurunda özünü dar’a çekip, canların rızalığını alıp, ruhunu arındıranlar, gönüllerini birleyip, “El ele, el Hakk’a dedik, geldik bu deme” diyerek o anı böyle açıklar.

 

Kurbanlar tığlanıp gülbank çekildi
Gaflet uykusundan uyana geldim
Dört Kapı sancağı anda dikildi
Üryân büryân olup meydana geldim

 

İkrar ve görgü ceminde, zahirde kesilip lokma olan kurbanlar; batında yola teslim-i rıza olan ve ikrar veren canların kendisidir. Gaflet uykusundan uyanıp bu yola kendimi kurban ettim, adadım. Dört Kapı Kırk Makam aşamasından geçip Mürşidi Kâmil’e özümü teslim ettim, maddi varlığımdan soyundum, meyli muhabbetimi kestim. Manada olgunlaştım, piştim ve bu meydana geldim.

 

Evvel eşiğine koydum başımı
İçeri aldılar döktüm yaşımı
Erenler yolunda gör savaşımı
Can baş feda edip, kurbana geldim

 

İkrar veren canlar, meydana gelmeden önce eşiğe niyaz olurlar. Alevi-Bektaşi-Kızılbaş inancında eşik kutsaldır. “Eşikten içeri – Eşikten dışarı – Eşiğin bu yüzü – Eşiğin o yüzü” deyimlerini hep duyarız. “Eşikten içeri” ve “Eşiğin bu yüzü” derken, cem meydanına girmeye hak kazanmış canlar anlatılır. Kırklar Ceminde olduğu gibi gönülleri birlenmiş, birbirinden hoşnut ve razı olan canlardır onlar. Gönüller bir olunca Hak oradadır, Hak ile hak olunmuştur, “bir” olunmuştur.

 

“Eşikten dışarı” ve “Eşiğin o yüzü” derken de her türden insanın bulunduğu dış dünyadan söz edilmektedir. Oradakilerle olan sorunumuzu kendi vicdanımızla çözüp, döktüğümüzü doldurup, ağlattığımızı güldürüp, yıktığımızı onarıp, küstüğümüzle barışıp öylece er meydanına girebiliyoruz.

 

Önce erenlerin bulunduğu meydanın eşiğine başımızı koyup niyaz ederek içeri giriyor ve özümüzü meydana döküyoruz. Erenler yolunda önce nefsimizle savaşıp iyi bir can oluyor, hizmet ediyor ve bu yola bir kurban gibi canımızı başımızı koyuyoruz.

 

Ol demde uyandı batın çerağı
Rehberim boynuma bend etti bağı
Üç adım ileri attım ayağı
Koç kurban dediler, inana geldim

 

Çerağ, delil, aydınlanmayı, tanrısal bilgiye ulaşmayı, manayı bilmeyi, gerçeği görmeyi ifade eder. İkrar veren can, rehberinin öncülüğünde meydana gelir. Boynunda takılan üç düğümlü tülbent, o canın Hak-Muhammet-Ali yoluna verdiği ikrarı, bu ikrara bağlı kalacağını anlatır. Mürşid’e doğru atılan üç ileri adım, bir kurban gibi kendini teslim-i rıza ettiğini açıklıyor.

 

Dört Kapı selamın verip, aldılar
Pirin huzuruna çekip geldiler
El ele, el Hakk’a olsun dediler
Henüz masum olup, cihana geldim

 

Rehber, Hü diyerek, ikrar verecek canları meydanda Şeriat, Tarikat, Marifet ve Sırr-ı Hakikat Kapılarını sembolize eden birer adım atarak Mürşid’in, Pir’in karşısına getirip teslim eder. Canlar el ele olur ve Mürşid de baştaki canın elini başparmağından tutar ve şöyle der:

 

Hal erenler halidir
Yol erenler yoludur
Gafil olmayın canlar
İnen ustaz elidir

 

Mürşid, sonra, “Allah-Muhammed-Ali” diyerek canların sırtına üç kez hafifçe Pençe-î Al-i Âba vurur.

 

Böylelikle canlar masum bir bebeğin anadan doğduğu gibi teslim-i rıza ile Yol’da yeniden doğmuş olurlar.

 

Henüz masum olup cihana geldim” dizesi, ikrarı, ölmeden önce ölmeyi ve arınarak Yol’da yeniden doğmayı ifade ediyor.

 

Pirim kulağıma eyledi telkin
Şah-ı Vilayete olmuşuz yakın
Mezhebim Ca’fer-i Sadık-ül metin
Allah dost eyvallah peymâna geldim

 

Yola ikrar verenlere nelere dikkat edilmesi gerektiğini Pir nasihat etti. Özüme sadık olup Şah-ı velayete yakın oldum, Cafer-i Sadık’ın buyruğu üzere inandım ve “Allah eyvallah” deyip dar’a geldim deniyor.

 

Yüzüm yerde özüm darda durmuşam
Muhammed Ali ‘ye ikrar vermişem
Sekahûm hamrini anda görmüşem
İçip kana kana mestane geldim

 

Cem erenlerine, özümü teslim ettim; aklandım paklandım ve Muhammet-Ali’ye ikrarımı verdim. Ölümsüzlük şarabını sunan sakiden kana kana içtim ve mest oldum.

 

Yolumuz On Eki İmam’a çıkar
Mürşidim Muhammed Ahmed-i Muhtar
Rehberim Ali’dir, sahip-Zülfikar
Kulundur Şahiyâ divana geldim

 

Yolumuz On İki İmam yoludur. Mürşid’im Muhammet, rehberim Zülfikâr’ın sahibi Ali’dir. Şahi kulun olarak bu divana geldim diyor.

 

Şahi’ye ait, “Nurhak Semahı” adlı bu deyişin ardından, yeldirme bölümünde on altıncı yüzyıl ozanlarından Muhyiddin Abdal’ın aşağıdaki dörtlüğü söylenir:

 

Şah-ı Merdan hûruç etti
Düldül’e oldu süvari
Mazlumun cârına yetti
Ali’m saldı Zülfikâr’ı

 

Bu dörtlükte, Şah-ı Merdan Ali’nin, Hakk’ın tezahürü olarak çıkıp geldiği, Düldül’e binip, mazlum insanların imdadına yetiştiği ve Zülfikar’ı zalimlere çaldığı anlatılır.

 

Bir Hacı Bektaş var idi
Ali misali er idi
Münkirler görmez kör idi
Yürüttü cansız duvarı

 

Hacı Bektaş Veli de Ali gibi bir er idi. Can gözü görmeyenlere, inanmayanlara, cansız duvarı yürüterek delil gösterdi.

 

Muhyiddin kaynadı taştı
Gel beri, gel Tanrı dostu
Bu idi sözümün kastı
Hak’tan ayrı bilme yâri

 

Muhyiddin (Muhyiddin Abdal) aşkla kaynadım taştım. Hakk’a yakın olanlar sözüm sizedir: Size yar olan eşinizi/dostunuzu ve can yoldaşınızı da Hak’tan ayrı bilmeyin, görmeyin.

 

Evet dostlar! Bizlere de, “Allah eyvallah, hû!” demek düşer.

 

Karınca kararınca muhabbet erkânı içinde öğrendiklerimin ışığında bu deyişleri, deryadan bir fincan su alırcasına açıklamaya çalıştım.

 

Engin ve derin manalar içeren bu kültürden nasip alamayanlar, ne yazık ki, yakın geçmişte değerlerimizi ortadan kaldırmaya yönelik birçok oyun oynadıktan sonra bugün de cami-cemevi-aşevi projesi gibi sinsi tuzakların aleti olmaktadırlar.

 

Aşk ile.

 

                                                      - Makaleler -