Âşık Remzâni

 

 

 

Dergâh’ın Pek Çok Arazisine El Konuldu

 

Çorlu’da Hünkâr Hacı Bektaş Veli Vakfının Tanıtım Etkinliğinde

Veliyettin Hürrem Ulusoy’un Yaptığı Konuşma

 

Haziran 2015

 

Dostlar hoş geldiniz sizinle birlikte olmak bana büyük mutluluk veriyor. Bizi buluşturan, bugün için emeği geçen tüm canlara canı gönülden teşekkürlerimi sunuyorum. Ayrıca vakfımızın kurulmasında senelerden beri emeği geçen ve isimleri öne çıkmayan, (Kendileri böyle istiyor.) o canlara da canı gönülden huzurunuzda teşekkür etmek istiyorum.

 

Vakfımızın, amacını anlatmadan önce, Alevi-Bektaşi tarihinde biraz daha öne gitmek istiyorum. Kalender Çelebi’ye kadar değil, 1826’ya kadar gitmek istiyorum. 1826’da, Sultan II. Mahmut döneminde Yeniçeriler ortadan kaldırıldı. Kışlaları top ateşine tutuldu ve Osmanlı dilinde de buna “Vakayı Hayriye” dendi. Biz de “Vakayı Şeriye” diyoruz. O zaman Osmanlı ordusunun yüzyıllardan beri çekirdeğini teşkil eden Yeniçeri teşkilatı manevi olarak Hacı Bektaş Dergâhı’na bağlıydılar. Hacı Bektaş Dergâhı’nın onlar üzerinde bir yaptırım gücü olmamasına rağmen, manevi olarak Hacı Bektaş Dergâhı’na bağlıydılar. Bu olaydan sonra Anadolu’daki özellikle İstanbul’daki Alevi- Bektaşi Dergâhlarının başındakileri öldürdüler, sürgün ettiler, idam ettiler. En fazla nasibini alan bölgelerden birisi de Eskişehir’dir.

 

O zaman ki Hacı Bektaş Dergâhı Postnişini Hamdullah Çelebi, Kırşehir’de on gün süren bir şeriat mahkemesinde idamla yargılandı. İdamla yargılandı ama Anadolu ayağa kalkar diye Padişah II. Mahmut korkarak özel ulakla ferman gönderdi, bu ferman üzerine de Amasya’ya sürgün edildi. Kendisi, şair ruhlu bir insandı.

 

Bu olaydan sonra Hacı Bektaş Dergâhı’nın başına Nakşibendi şeyhleri getirildi. Dergâhta gördüğünüz 1834 tarihli o Cami onların döneminde yapıldı. Hacıbektaş’ı idare eden Nakşibendi şeyhlerinden birisi de Bektaşi oldu. O aile halen Hacıbektaş’ta yaşamakta.

 

Yüzyıl daha yaşadık, yıl 1925 Tekke ve Zaviyelerin kapanmasıyla birlikte Hacı Bektaş Dergâhı da kapandı. Yüzyıllardan beri Hacı Bektaş Dergâhını idare eden Hacı Bektaş Veli Vakfı dergâhın kapanmasıyla birlikte kapanmış oldu ve vakfın malvarlığı, kaba bir deyişle, kapanın elinde kaldı. Bugün Hacıbektaş’a gittiğinizde Hanbağ, Dedebağ bu gün belediyenin mülkiyetinde. Dergâhın pek çok arazisini sattılar veya el konuldu. Bugün hepinizin de bildiği gibi Dergâhı müze olarak ziyaret edebiliyoruz. 1830’larda yapılan camiye girmek serbest, ama bizim Dergâhımıza girmek, parasız girmek hala yasak.

 

2012 yılına kadar bir zaman dilimi içerisinde çok büyük olaylar oldu. Toplumumuz kapalı bir toplumdan açık bir topluma geçti, sosyal bir patlama geçirdik. Bu sosyal patlamanın en önemlilerinden göç, köyde yaşayan kapalı toplum Avrupa’ya göç etti, büyük şehirlere göç etti. Kapalı toplum olmaktan çıktık, artık öbür vatandaşlarımızla birlikte yaşamaya başladık. Maddi olarak kazancımız fazla oldu, ama manevi olarak kaybımız çok büyük. Dedeler taliplerini kaybetti, talipler dedelerini kaybetti. Pek çok geleneklerimiz, bizi biz yapan geleneklerimiz de bugün ne yazık ki çok azaldı, nerdeyse bitmek üzere.

 

Böyle toplantılarda, konferanslarda bazen soruyorum, “Kaç kişi ikrârlı?” diye. Üç yüzbeş yüz kişinin içinde on kişi çıkmıyor. Görgü Cemleri dediğim zaman birbirinin yüzüne bakıyor toplumumuz. Dâr’dan indirme cemleri artık neredeyse bitmiş durumda.

 

2010 yılında hatta 2009 yılında başlayan “Dergâhta Birlik çalışmaları için Türkiye’nin her tarafını kapsayan geziler düzenledik. Tunceli’den İzmir’e kadar, İstanbul’dan Antalya’ya kadar gitmediğimiz bir nokta kalmadı. Bunun dışında Avrupa’ya gittik. Hollanda’ya, Belçika’ya, Fransa’ya, Almanya’ya, Balkanlara, Yunanistan’a… Nerde Alevi-Bektaşi toplumu varsa gidip ziyaret ettik, düşüncelerini öğrendik. Bu gezilerin sonunda 2011 yılında Eylül ayında Hacıbektaş’ta büyük bir toplantı yaptık. Türkiye’den ve Avrupa’dan pek çok misafirimiz oldu. Orada tavsiye kararları çıktı, bu tavsiye kararlarının ışığında vakfımızı kurduk. Vakfımızın adı Hünkâr Hacı Bektaş Veli Vakfı.

 

Bu vakıf 1925’te Hacı Bektaş Veli Dergâhı’nın kapanmasıyla birlikte kapanan vakfın devamı. O zamana kadar da yüzlerce yıldır vakfın mütevelli heyeti başkanı, Hacı Bektaş Dergâhı Postnişini olan zatlar oluyordu. Son ikisi Cemalettin Çelebi ve küçük kardeşi benim adaşım olan Veliyettin Çelebi vakıf başkanlığı görevini yaptılar.

 

Ondan sonra kopukluk 2012’ye kadar devam etti. Onu tekrar canlandırmak üzere, yola çıktık, vakfımızı kurduk. Vakfımızın amacı ne? Kaybettiklerimizi tekrar kazanmak!

 

Kaybettiklerimizin başında deminde söylediğim gibi erkânlarımız var. Özellikle “Hakk’a Yürüme Erkânı” üzerinde, iki yıldan fazla çalıştık. Yazarları, araştırmacıları, dedeleri bu işle görevli olanları davet ettik, toplantılar düzenledik. Yurtdışından da örgütlerimizden inanç işleriyle ilgili olanları davet ettik görüşlerini aldık. Altmışın üzerinde erkân topladık.

 

Ne yazık ki, bu erkânların büyük bir çoğunluğu, Sünni erkânıydı. “Hakk’a Yürüme Erkânı” Sünni erkânı, Sünni görüşe hâkimdi. Tahtacıların “Hakk’a Yürüme Erkânı” Aleviceydi. Erkânı, vakıf olarak bastık ve dağıttık.

 

Amacımız, bu konuda tatbiki olarak seminerler düzenlemek, yakın zamanda bunu da başaracağız, Pir Himmet ederse. Buraya gelmeden birkaç gün önce de diğer erkânlarımızı hazırlanmıştık, son rötuşları yaptık. Musahiplik erkânı, ikrar, dar gibi o cem erkânlarını da yazılı olarak ve uygulamalı olarak, toplumun hizmetine sunacağız.

 

Bunun dışında bir şirket kurduk. Bu şirket, “Serçeşme” diye bir dergi çıkartıyor. Önemli gördüğümüz konuları da küçük kitapçıklar halinde sizlere sunuyoruz. Fiyatı ucuz olsun, hem de herkes okusun dedik. Hacim olarak küçük ama içi gerçekten ihtiyacımız olan bilgilerle dolu. Bunların hepsi birbirinden önemli ama size tavsiyem, şeriat mahkemesinde yargılanan Hamdullah Çelebi’nin Savunması’nın tutanaklarını da kitap haline getirdik, onu okumanız. Orada Hamdullah Çelebi ile kadılar arasındaki konuşma bugünün problemlerine de cevap verecek nitelikte…

 

Bunların dışında amacımız, gerçekten Hacıbektaş’a yakışır bir dergâh ve kültür evi kurmak. Orda, kâmil insanların muhabbet etmesi, belgesellerin gösterilmesi, uygulamaların yapılması, müşküllerin halledilmesi amacıyla profesyonelce bir hizmet sunmak istiyoruz.

 

En önemli konulardan birisi de dedelerimizin veya yol hizmetkârlarının yetişmesi… Evvelden bildiğiniz gibi bir dedenin veya bir yol hizmetlisinin yetişmesi, yıllar yıllar alıyordu. Bir dede çocuğu, babasıyla birlikte yıllarca geziyor, toplumu tanıyor, taliplerini tanıyor; problemlerin çözülmesi ne şekilde oluyor, nasıl oluyor bunları öğreniyordu. Yoksa okulda dede veya yol hizmetlisi çıkmaz. Sadece teoriyi öğrenir, bir cemi yürütür veya bir sofra duası yapar yahut gülbankler verir, ama gerçek bir dede, gerçek bir yol hizmetlisi toplumun gönlünde yer edendir, kalbinde yer edendir, darda kaldığına temas kurandır, iyi günde kötü günde yanında olandır.

 

Hizmetimiz böyle olacak, bunun dışında tabii ki sizin teklifleriniz de çok önemli, görüşleriniz de çok önemli buna da değer veriyoruz. Yazılarınızı dergimize gönderirseniz, isteklerinizi dergimize gönderirseniz emin olun ki hassasiyetle üzerinde dururuz ve doğru bulduklarımızı da yapmaya çalışırız.

 

Geldiğiniz için tekrar teşekkür ediyor, saygılarımı ve sevgilerimi sunuyorum.

 

                                                          -  Makaleler  -