Âşık Remzâni |
Demokratikleşme
Paketini Dedelerimize Sorduk
Ahmet KOÇAK Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan 30 Eylül Pazartesi günü haftalar öncesinden kamuoyuna
duyurulan Demokratikleşme Paketini açıkladı. Paket hakkında çok şeyler yazıldı.
Beklenti içinde olan da olmayanda yazdı. Beklenti içinde olan kimi kesim,
özellikle liberaller hayal kırıklığına uğradıklarını yazdılar. Muhalefetin
nerdeyse tamamı, “dağ fare bile doğurmadı”
diye değerlendirmelerde bulundular. İktidara yakın duran kesim, “demokrasi
paketi”ni nerdeyse devrim niteliğinde bir açıklama olarak değerlendirdi. Hatta
daha da ileri giderek, Başbakanı, “en
büyük sosyalist” olarak değerlendirenler bile oldu. Beklenti
içinde olanlardan, iktidar yanlısı olmayan, ama iktidarda demokrasi bekleyen liberaller
gibi bazı kesimleri anlamak mümkün! İktidar ve yandaşlarını da keza öyle! Fakat
iktidardan bir beklentisi olmayanları anlamak mümkün değil. Bu süreçte en çok
da onlar bağırıp çağırdılar. Özellikle sosyal medyada, “Biz zaten bir şey çıkmayacağını biliyorduk” tarzı söylemler epeyce
dolaştı. Burada amacım
açıklanan demokrasi paketinin Türkiye’deki farklı toplumsal kesimler için neler
getirdiğini, neler götürdüğünü çözümlemek değil. Fakat şunu görmek ve
kabullenmek gerek: Paketin bütününe baktığımızda iktidar tam da kendine
yakışanı yapmış. Kendi tabanının beklentilerine yanıt vermiş. Bu kadar basit. Aslında onların
demokrasi dedikleri şey de bu, değil mi? “Bal tutan parmağını yalar” deyimi tam
da bu demokrasisi anlayışını anlatıyor. Kim iktidarda ise onun borazanı öter.
Bugün öten AKP’nin borazanıdır. Dolaysıyla bu demokrasi bu sistemden
nemalananların demokrasisidir. AB üyeliği
adına bu demokrasi ne kadar zorlanırsa zorlansın, çapı ve çevreni
genişletilmeye çalışılırsa çalışılsın, bu gerçek değişmiyor. Alevilerin ve egemen
sistem tarafından dışlanmış, bastırılmış, baş eğdirilmiş diğer toplumsal kesimlerin,
Osmanlı artığı bu sistem ve iktidardan, “Avrupa tipi demokrasi” beklemeleri ham
hayalden öteye bir şey değildir! Dergimizin
bu sayısında konu hakkında Hacı Bektaş Veli Dergâhı Postnişini Veliyettin
Hürrem Ulusoy’un açıklamasını okuyacaksınız. Biz de farklı ocaklardan dedelerimize
bir soru sorduk: Başbakan’ın açıkladığı demokratikleşme paketi
hakkında düşüncelerinizi söyler misiniz? Aşağıda
onların yanıtlarını okuyacaksınız
Hüseyin Elmas
YalıncakSultan ve Ağuçan Ocağından, Yalıncak Sultan Derneği Başkanı Büyük umutla
beklenen paketin içinden büyük bir demokratik değişim çıkacağını bekleyen çoğu
çevreler hayal kırıklığına uğradı. Ama Başbakanın ve AKP’nin on bir yıllık
iktidarı süresince ortaya koyduğu uygulamaları, siyaseti ve amacı iyi
izleyenler öyle büyük beklentilere girmediler. Sağduyulu
ve Başbakanın bakış açısının çarpıklığını bilen Aleviler bu paketten çıkacakları
temkinli beklediler. İktidara geldiğinden beri Alevilerin sorunlarına kayıtsız
kalan, görmemezlikten gelen, Alevilerin ibadethanelerini “cümbüş evi”, “ucube”
diye nitelendiren, Alevi inanç ve ibadet kurumlarına karşı Belediye Başkanlığı
döneminde takındığı tutumunda bugüne kadar bir değişiklik olmadığını bilen
Alevilerin fazla bir beklentisi yoktu. Çıkan sonuç da öyle oldu. Sayın
Başbakanın yükselen toplumsal Alevi muhalefetini durdurmak için Alevi
çalıştayları ve benzer “açılımlar” icra ettiği, ama bunların sonucunun koskoca
bir hiç olduğu biliniyor. Bu yaklaşımın Alevilere güven vermediği de bilinen
bir gerçektir. Yine de Demokratikleşme Paketi’nden Alevilere dönük adımların bu
kadar çapsız özellikle olacağını, hemen hemen bir hiç olabileceğini tahmin
etmemiştik. Alevilerin
temel sorunları ve istemleri yıllardır yüksek sesle dillendirilmektedir: · Cemevleri
yasal olarak ibadethane statüsüne alınsın ve Anayasal güvence ile imar
planlarına dâhil edilsin.
·
Zorunlu
din dersleri kaldırılsın.
· 4+4+4
yasası ile bütün okullar tek yanlı din dersleri verir hale getirildi.
· Eşit
yurttaşlık hakkı istiyoruz. Başbakan “Bu ülkede yaşayan herkes birinci sınıf
vatandaştır” diyor fakat hiçbir Alevi, Vali, Kaymakam, Müsteşar, Genel Müdür
olamıyor. Bu nasıl birinci sınıf vatandaşlıktır?
· Madımak
bir utanç müzesi olsun diyoruz. Bir adım atılarak Anı Evi’ne dönüştürülüyor,
ama Madımak’ta yakılan canlarımız ile katillerin ismi aynı tabelada yan yana
getiriliyor. Bu durumda hangi Alevi burayı ziyarete gidebilir? Oysa orası bir
ibret müzesi olmalıdır. Bundan neden imtina edilir?
· Dergâhlarımıza
ait olup da zoralıma tabi tutulan, el konulan mal varlıklarımızın asıl
sahipleri olan Alevilere iadesi gerekir.
· Asimilasyona,
devlet eliyle misyonerliğe son verilsin diyoruz. Okullarda
çocuklarımızı zorunlu din dersi ile asimile etmeye çalışıyorlar. Köylerimize zorla
cami yaptırarak, Diyanet’ten hocalar, imamlar tayin ederek halkımızı asimile etmeye
çalışıyorlar. “Cemevleri ibadethane değildir, Aleviler de Müslümandır, ibadet
etmek istiyorlarsa camiye gelsinler” diyerek ibadetimizi de asimile etmek
istiyorlar. Hatta cami avlusuna bir de Cemevi iliştirivermeyi özendirilerek
toplumumuzu yüzyıllardır girmediği camiye sokarak asimile etmeye çalışıyorlar.
Biz bu ayrımcı ve asimilasyoncu siyaset ve zorba uygulamalar dursun derken, Sayın
Başbakanın paketinden çıka çıka bir üniversitesinin isminin Hacı Bektaş-ı Veli Üniversitesi olarak
değiştirilmesi çıkıyor! Bu, Alevilere talepleriyle ilgili hiçbir şeyin iktidarın
gündeminde olmadığı anlamına gelir. Bizim toplumumuz
için katliamcı ve asimilasyoncu siyasetin tarihteki en kötü örneklerinden
birini temsil eden Yavuz Sultan Selim’in adının oturduğumuz mahallelere,
caddelere, sokaklara verilmesi zaten yeterince büyük bir hakaretti. Bu
uygulamalar yetmiyormuş gibi, bir de İstanbul’da yapılmakta olan üçüncü boğaz köprüsüne
Yavuz Sultan Selim adı verilmesi yıllardır kanayan yaralarımıza tuz basmaktan başka
bir şey değildir. Üniversite ismini değiştirmekle bu rezillik kamufle edilemez. Paket
açıldıktan sonra gelen tepkilere karşı, “Alevilere yönelik özel bir çalışmamız
olacak” sözleri de tepkileri yetiştirmeye yönelik asılsız ve ruhsuz bir söylem
olarak değerlendiriyoruz. İçinde Alevi inanç önderlerinin, kanaat önderlerinin,
akademisyenlerinin olmadığı herhangi bir çalışmayı samimi bulmuyoruz. Bunun
dışındaki çalışmaların da Alevi toplumunu bölmeye, iktidarın düşüncesine yakın
bir Alevi kesimi yaratmaya yönelik bir projesinden başka bir şey olmayacağını düşünüyoruz.
Adıgüzel Erbaş
Seyit
Sultan Söylemezoğlu Ocağından, Demokratikleşme
paketinde biz Aleviler için sadece mücadele çıktı. Bu siyasi iktidarın
Alevilere hak vermeyeceği gözüküyor. Alevi kelimesini ağzına almayan bir
Başbakanın ya da onun siyasi icraatının bizlere hak vermesi gibi bir durum söz
konusu değil. Biz haklarımızı edeceğimiz mücadelelerimizle alacağız. Hacı Bektaş
Veli’nin adı Nevşehir Üniversitesine verilse ne olur verilmese ne olur? Hacı
Bektaş Veli Anadolu’nun ışığı, Anadolu’nun çerağı, Anadolu’nun aydınlığıdır. Kaldı ki,
demokratik bir ülkede demokrasi paketi olmaz. Demek ki bu ülkede demokrasi yok.
Demokrasi paketleri açılıyor. Burada yapılan “Sünni Türk ve Hanefi İslam inancının güvence ve teminat altına
alınmasıdır.” O halde bir demokrasi paketi açılmamıştır. İçinde demokrasi
yoktur. Zaten biz de onlardan bir şey beklemiyorduk.
Celal Firat
Imam Riza Ocagindan, Garip Dede Türbesi Koruma Onarma ve Yasatma
Dernegi Baskani
Demokrasi
paketi açıklanmadan birileri büyük bir beklenti içindelerdi. Özellikle bazı
dedeler ve kurumlar. Bu kurumların başında CEM Vakfı ciddi bir beklenti
içindeydi. Cami-Cemevi
projesi meydana çıktıktan sonra yüze yakın dedeyi aradım. Özellikle Alevi
kurumlarında dedelik hizmeti yapan dedeleri aradım: “Alevi İslam Din Hizmetlerinden istifa edelim” dedim. Dediler ki, “Dede bir iki hafta daha sabret, demokrasi
paketi açıklanacak. Bu paketin içerisinde dedelere maaş verilecek, cemevlerine
yasal statü verilecek; gençsin çalışma koşulları meydanda üç beş kuruş alır,
hayatını garantiye alırsın.” Böyle saçma-sapan söylemleri dillendirdiler. Bu
arada ben bireysel olarak istifa mektubumu gönderdim. Bu durum insanın
gerçekten içini acıtıyor. Cemlerde Aleviliğin güzelliğinden, dürüstlüğünden,
Hz. Hüseyin’in haksızın karşısından dik duruşundan bahsedeceksin; sonra Emevi
zihniyetiyle hiç hak etmediğin, emek harcamadığın, mazlumun vergilerinden
toplanan parayı kursağından geçireceksin! Bu çok ciddi bir sıkıntıdır. Ben
hükümetin Alevilerle ilgili bir paket hazırlayacağını hiç düşünmedim. Çünkü biz
Tayyip Erdoğan’ı iyi tanıyoruz. AKP hükümetini iyi tanıyoruz. Dün cemevlerine
ucube diyen, cümbüşevi diyen bir zihniyetten, şimdi cemevlerine ibadet merkezi
demelerini beklemiyoruz. Bekleyen insanlarımız vardı, bunlarda şimdi ciddi bir
hayal kırklığına uğramış durumdalar.
Hasan Kılavuz
Sey Sabun
(Seyit Safi) Ocağından, Ben
Başbakana ve onun anlattığı, onun yaptığı, onun açıklayacağı hiçbir şeye
başında beri âmin demiyorum. Bu bir gerçek... Böyle
kandırmacalar, oyalamacalar, Alevileri bir yerlere çekmek için Alevilerin bir
kesimini, “Bekleyin de görün, bir şeyler
yaparlar.” gibi oyalama taktikleridir. Küçük hesaplar içinde olan Alevileri
yanlarına çekmek için, direnişin, mücadelenin, istemlerin ayyuka çıkmasını
önlemek için, bir kısım Alevileri geride tutmak, hatta kendi yedeklerine almak
için izlenen taktiklerdir bunlar. Aklıselim
sahibi, meselelerimize kafa yoran, hizmet eden, örgütlü çalışan, zamanını bu
hareketin içinde geçiren, okuyan, yazan-çizenler arasında Başbakanın bu
söylemlerine inanacak ya da bu açılım paketinin iyi olduğunu veya iyi olacağını
düşünen tek bir cana rastlamadım. Akademisyenler, son yirmi-yirmi beş yıl boyunca
Alevi örgütleri içerisinde yaşayanlar, Aleviliği geçmişten günümüze kadar
irdeleyen, inceleyen, yazan, araştıran arkadaşlar arasında bu paketin iyi
olacağını düşünen ya da söyleyen bir tek insana bile rastlamadım. Evet, açıklayacak
diyorlardı Aleviler, Alevi kurum yöneticileri, yazarları, araştırmacıları,
dedeleri. “Ayın otuzunda bir paket açıklayacak” diyorlardı, ama hiçbiri de “İnanıyoruz arkadaşlar, bu paketten çok iyi
şeyler çıkacak. Biz güveniyoruz. Biz daha öncede bunun örneklerini gördük.”
demediler. Hiçbir kişiden böyle bir cümle çıkmadı. Demek ki
görünen köye kılavuz istemez. Biz, buradan hiçbir şey çıkmayacağını, Alevilerin
taleplerinin bu paketin içinde hiçbir zaman yer almayacağı, yıllardan beri olduğu
gibi Alevilerin özlemlerinin hiçbirine cevap verilmeyeceği belliydi. Eski tas-eski
hamam deyimiyle bildiğini okuyan, bildiği yanlışların üzerinde direten,
Alevilerin istemlerini, özlemlerini, yıllardan beri yok sayan, en temel beklentilerine
asla cevap vermeyen bir Başbakanın paketi böyle olurdu. Hiçbir
zaman inanmadım, güvenmedim. Hala da güvenim yok. Bu güven ne zaman olur, ne
zaman yerini bulur bilmiyorum. Bu Başbakanla da olacağına inanmıyorum. Bu
hükümetle olacağına hiç inanmıyorum. Yani, tarikat yuvalarından beslenen bir
ideolojiyle iktidarda olanların Alevilerin istemlerine cevap vereceklerine asla
inanmıyorum.
Abdullah Bilgili
Baba Mansur
Ocağından, Araştırmacı Tilkiyi
tavuk kümesine bekçi yapmak istemişler. Tilki oturmuş ağlamaya başlamış.
Demişler ki, “Dünyada senin istediğin bu
değil mi? Seni tavuk kümesine bekçi edelim, her defasında birer tanesini alır
yersin. Niye ağlıyorsun ki?” O da ,“Nasıl
ağlamayayım, bunu bana verdiklerine inanmıyorum ki…” demiş. Mesele buraya
geliyor. Tabii ki
demokratikleşme paketinde, devletin Alevilere vereceği hak ve hukuk konusunda
ciddi bir şey olsa, başımızla beraber. Devlet, keşke bizim cemevlerimizi
tanımış olsa, bizim inancımıza saygı duymuş olsa, ayrımcılık yapmasa, “Eyvallah”
deriz. Fakat buna inanamıyoruz ki! Nasıl
inanalım? Şu ana kadar konuştuklarıyla yaptıkları arasında ciddi bir fark var.
Bu işe ciddi, samimi bir bakışla bakmış olsalar, eyvallah derim. Devletin bu
konuda samimiyetle davrandığına inanamıyorum. Bizim kendi
içimizde de sıkıntımız var. Alevi kurum ve kuruluşları, başta dedeler olmak üzere
misyonunu yerine getiremiyor. Dedelerin bağlı bulundukları en önemli dört
mürşit ocağı bulunmaktadır. Bu mürşit ocaklarının talip-muhip bağları çok
zayıflamış durumda. Eğer bu ocaklar tekrar yeni baştan ocak sitemini faaliyete
geçirmiş olsalar, talip-muhip ilişkilerini inancımız gereği yerine getirmiş
olsalar, birlik-dirlik sağlanmış olsa, yani senlik-benlik ortadan kalkmış olsa,
Alevilerde bir birlik olsa başımızla beraber… Devlet de hükümet de birlik ve
dirlik içerisinde Alevileri muhatap alır. Oysa bizde,
çok başlılık var, bu çok başlılığı ortadan kaldırmak lazım. Birlik ve
beraberlik içinde bir bütünlük sergileyebilirsek Devlet de bizi muhatap almak
zorundadır. Keza, Türkiye’nin yüzde otuzu-otuz beşi Alevi kitlesinden müteşekkil.
Ama şu andaki iktidar ve önceki iktidarlar Alevileri kesinlikle dikkate
almıyorlar. Bu kadar bir çoğunluğun inancını, kültürünü, yaşamını, felsefesini,
düşüncesini benimsemiyor, yok sayıyorlar. Bundan yararlanan devlet Alevileri bölüp
parçalayıp, bir şekilde asimile etmek, yok etmek istiyor. Bu birlik
ve beraberliği sağlayamadığımız içinde iktidarlar bu zaafımızdan yararlanarak
istedikleri gibi at koşturuyorlar. Durum bu.
|