Âşık Remzâni

 

 

 

CEMEVLERİNİN TARİHSEL KÖKENİ

 

Namık Kemal DOĞANAY

 

 

İslamın ilk yıllarından itibaren Alevi-Bektaşilerin tapınma yerinin cemevleri olmasına rağmen; gerek Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB), gerek devlet, gerek yargı ve gerekse Sünni ulema, Alevi-Bektaşilerin ibadet yerinin “cemevi değil camidir” söyleminde ısrar etmektedir. DİB, devlet ve Sünni ulemanın bu inkarcı asimile edici politikalarına karşılık, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) cemevlerinin Alevi-Bektaşilerin ibadet yeri olduğunu tasdik etti.

 

AİHM Aralık 2014 ayı içinde aldığı bir kararla, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ayrımcılığı önleyen 14. maddesini ihlal ettiğini; cami, kilise ve sinagoglarda olduğu gibi, cemevlerinin de ibadethane olduğunu, ayrımcılık yapılamayacağına hükmetti.

 

AİHM’in cemevlerinin ibadet yeri sayılacağı kararına karşılık Yargıtay, Çankaya Cemevi Yaptırma Derneği hakkında yerel bir mahkemede açılan dava için, Anayasanın 2. maddesinde yer alan “Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir” ilkesine aykırı olarak DİB’dan görüş almış, DİB’in “Cemevi ve benzeri yerlerin ibadet yeri kapsamında değerlendirilmesine imkan bulunmadığı” yönündeki görüşüne dayanarak Temmuz 2012’de aldığı kararla cemevlerinin ibadethane olarak kabul edilemeyeceğini hükmetmiştir.

 

Sünni ulema ve DİB; “dergahlar dışında şehirlerde ve köylerde cemevi diye kurumsallaşmış özel binaların olmadığını, tekke ve zaviyelerin 1925 yılında kapatılmasıyla beraber dergahlarda cemlerin yapılmadığını, cemevlerinin Kadiri, Nakşi veya Mevlevi gibi tarikatlarda olduğu gibi tarikat ayinlerinin yapıldığı yerler olduğunu, cemevinin caminin karşılığı olmadığını, 1970’li yıllardan sonra Avrupa’daki örgütlenme biçimine paralel olarak, vakıf, dernek ve kültür evlerine ve diğer mekanlara dini bir yapı görünümü kazandırmak için kurduklara mekanlara Alevi-Bektaşilerin cemevi dediklerini, ibadet yerlerinde sadece ibadet edildiğini, fakat cemevi denilen yerlerde cem ayinlerinin yanısıra sosyal, kültürel, sanatsal ve eğitim faaliyetlerinin yapıldığını, yemek dağıtıldığını, kurslar verildiğini, camilerde sadece Allah’a ibadet edildiğini, cemevlerinde saz çalınıp şarkılar, şiirler söylendiğini, abdestsiz girildiğini, semah dönüldüğünü, bunların camide yapılmadığını bu nedenle camilere alternatif bir ibadethane olarak ele alınamayacağını, caminin Sünniler için olduğu gibi Aleviler için de birleştirici bir unsur olduğu ve İslam tarihinde camiye alternatif bir ibadethane anlayışının hiçbir zaman ortaya çıkmadığını” ifade ederler.     

 

İbadet ve İbadethane

 

Genel olarak ibadet ya da tapınma; bireyin Tanrıya yaklaşması veya yaranması, kendisini iyi bir insan olarak Tanrıya kabul ettirebilmesi için yaptığı ritüellerin genel bir adıdır. Başka bir anlatımla, gerek Tanrıya iyi bir kul olmak, gerekse ruhsal dünyasını doyurmak ve temizlemek amacıyla yaptığı davranışların bütünüdür. İbadetle kişi kendisini Tanrıya daha yakınlaştığını hissettiği ve içsel ya da ruhsal dünyasını temizlediği gibi, aynı zamanda yaşadığı toplumda saygı duyulan bir kimlik de kazanmayı hedefler. İbadet, dua etme/niyaz etme, yalvarma/yakarma, kurban kesme, deyiş/nefes/ilahiler söyleme, oruç tutma/perhiz yapma, raks etme/semah dönme gibi ritüellerle yapılır.

 

İbadethane (tapınak) ise, bu ibadet ritüellerinin bireysel veya topluca yerine getirildiği mekanlardır. Yahudilerin tapınaklarına Sinagog ya da diğer adıyla Havra, Hristiyanların tapınaklarına Kilise, Sünni-Şii İslamın tapınaklarına Cami, Alevi/Bektaşilerin ibadet ettikleri mekanlara ise Cemevi veya Meydanevi denir.

 

Sinagog, Kilise, Cami Yahudiliğin, Hristiyanlığın ve Sünni İslamın önemli sembollerinden biri olmasına rağmen, Cemevi ya da Meydanevi Alevi/Bektaşiliğin önemli sembolu değildir. Üç ayrı dine ait üç ayrı ibadet mekanlarına, kutsallık ya da Tanrının evi gibi bir anlam yüklenirken, Cemevlerine Alevi-Bektaşiler kutsallık, diğer bir deyişle Mabet anlamı yüklememişlerdir.

 

Sünni-Şii İslamın ibadeti bireyseldir. İyilik ve kötülükler hep Allahtan gelmektedir, Allahın zulmünden korunmak, af dilemek, cehennemde yanmamak ve cennetle ödüllendirilmek için namaz kılmak, oruç tutmak, hacca gitmek gibi ibadet ritüellerini yerine getirir. Namaz ibadetini, Allahın evi olan Camide(!) yerine getirdiğinde ise, daha çok sevap kazanacağına inanır.

 

Alevi-Bektaşilik ise, ibadeti bireysellikten çıkarmış, toplu tapınmayı getirmiş, ibadetin anlamını değiştirmiştir. Alevi-Bektaşi Allahtan korkmaz, sever, O’na ulaşmaya çalışır, cennet-cehenneme inanmaz, iyilik ve kötülüğün Allahtan geldiğine inanmaz, insana (kamil) inanır, tapınması onadır, cami-cemevini Tanrının evi olarak görmez, Sefil Edna’nın (Ebuzer Doğanay 1900-1965) deyişiyle göğüs kafesi içindeki yüreğidir Tanrının evi.

 

Vücudum şehrini seyran eyledim

Girdim o  şehire Şah`lar Şah`ı var

Üçyüzaltmışaltı sokağın yokladım

Dörtbindörtyüzkırkdört men deryası var

 

O şehrin içinde men yari gördüm

Aşıklar dilinde imrana erdim

Her ne yana baktım mehmanı gördüm

Mehmanın gözünde beytullahı var

 

O şehrin içinde yaptığım yapı

Muhammed Ali`dir taptığım tapı

Arş-ı âlâdan açılır ol yedi kapı

Ol yedi kapının yetmiş harfi var

 

O şehrin içine giren uyaktır

Bir camisi var yetmişüç boyaktır

Şeriat, Tarikat, Marifet haktır

Hakikatın doğru rahi yolu var

 

Bir camisi var kırksekiz direkli

O da hergün müminlere gerekli

Sefil Edna`m biner altın buraklı

Kazası mümkündür eyvallahı var

 

 

Cem ve Cemevi

 

Cem, kelime olarak “bir araya gelmiş insan topluluğu, toplantı, meclis” anlamlarına gelmektedir. Alevi-Bektaşiler görülüp, sorgulanmalarını, ikrar vermelerini, musahip olmalarını, düşkün kaldırma, dardan indirme, Abdal Musa, Hızır Cemlerini cemevlerinde yaparlar. Bu durumda cemlerin hem inançsal hem de toplumsal işlevi bulunmaktadır. Cemler kişiler için hem ibadet, hem de suç işlemiş kişilerin yargılandığı halk mahkemeleridir. Cemlerde edep ve erkan öğrenilir, kadın-erkek ayrımı yapılmaz, irfan meclisidir, lokmalar paylaşılır,  ölmezden evvel ölünür, yeniden doğulur.

 

Alevi-Bektaşilikte bu cemlerin yapıldığı yerlere  Cemevi veya Meydanevi adı verilir. Alevi-Bektaşi inancında cem ve cemevi hep olmuştur, fakat cemevine camiler gibi hiçbir zaman kutsiyet atfedilmemiştir. Bu cemevleri, dergahlarda meydanevleri, köylerde ve mahallelerde köy konağı, geniş-büyük damevleri olmuştur. Güvenliğin sağlandığı ve ceme katılacak topluluğu alabilecek, 12 hizmetin yapılacağı her türlü mekan cemevi olmuştur.

 

1925 yılında dergah ve tekkelerin kapatılması sonucu dergahlarda bulunan meydanevlerinde cem yapılamaması ve özellikle 1960 yılından sonra köyden kente göç başlaması ile birlikte, şehirlerde yapılan cemevlerinin işlevlerini de çeşitlendirmiştir. Bugün mevcut cemevlerinde sosyal, kültürel, inançsal etkinlikler yapılmakta olup; bu etkinlikler Alevi-Bektaşiliğin felsefesine, inancına, gelenek göreneğine aykırı da değildir. Ayrıca, bu tür sosyal, kültürel faaliyetlerin cemevinde  yapılmasının, o cemevinin ibadethane olamayacağı anlamına da gelmez. Nitekim, kiliselerin ve sinegogların koroları, müzisyenleri, okulları bulunmakta, içlerinde konferanslar, konserler düzenlenmekte ve tiyatro oyunları sahnelenmektedir.   

 

Cemevinin İslami Kökü

 

Cemevlerinin tarihi kökünü bulmak için, İslamın ilk çıkış yıllarındaki ibadete bakmak gerekir. Alevi-Bektaşiler, ilk cemin Kırklar Cem’i  ve Cem’in yapıldığı yerinde ilk cemevi olduğuna inanırlar. Mekke’de ilk İslam topluluğunun ibadet yeri yoktu. Muhammed Peygamber, peygamberliğinin 7. yılında kadınlı erkekli kırk kişilik inananlarıyla kendi evinde, Mekke’nin  gizli bir yerinde ya da bir mağarada ibadeti düzenlemeye başlamıştı. Putperest Mekkelilerin ağır baskıları üzerlerindeydi. Kendilerini güvencede hissettikleri zamanlarda ise, Tanrıya dua etmeyi akşamdan başlayarak sabaha kadar toplu ibadet biçiminde yerine getiriyorlardı.  “Kırklar Meclisi ya da Kırklar Cemi” adıyla  yaşatılan ve Alevi-Bektaşi toplu ibadeti Görgü Cemi’nin tarihsel kökeni olan bu gizli toplantılarda, sadece ibadet yapılmıyor; topluluğun varlığını sürdürmesine ve İslamın yayılmasına ilişkin sorunlar konuşulup tartışılıyor, çözümler üretiliyor ve hizmetler görülüyordu.

 

Muhammed Peygamber 622 yılında Medine’ye göçedince,  ibadetleri yapmak ve her türlü  sorunlarını konuşmak için geniş bir avlu  yaptırdı. Mekke’den gelen müslümanlarla, Medine’de İslama çevirdiği yerlilerden 12 kişiyi kardeşleştirdi (musahib). Bu kardeşlik ya da diğer adıyla musahiplik, kazancı ortaklaşa kullanmak ve bölüşümcülük temelinde ömür boyu ailecek sürdürülen yol ve inanç  kardeşliğiydi. Bu ilk toplanma, “cem olma” yerinin adı cami değil, mescid (secde edilen, ibadet yapılan yer) idi. Alevilerin  ibadet yeri olan Cemevi/Meydanevi, bu ilk mescidin işlevlerini sürdürmektedir.

 

Anadoludaki Tarihi Cemevlerine Üç Örnek

 

Anadolu, Rumeli topraklarında İslamın ve dolayısıyla Alevi-Bektaşiliğin etkin olmasıyla birlikte, Selçuklu ve Osmanlı Sultanlarının vakıfnamelerle araziler bağışladığı vergi ve askerlik muafiyeti bulunan  Zaviye, Hankâh, Tekke ve Dergâh adları taşıyan kurumlarda; Meydanevi, Cemhane-Cemevi veya Cemdamı adlarını taşıyan ibadet yerleri bulunmaktaydı. Bunlardan günümüze kadar gelenlerden bazıları Elmalı’daki Abdal Musa, Eskişehir’deki Sucuaddin Veli ve Seyit Gazi, Hacı Bektaş Dergahlarındaki Meydanevleri’dir.

 

Anadolu ve Rumeli’de en eski cemevleri de bulunmaktadır. Bunlara örnek olarak Hacı Bektaş Veli Dergahı Meydanevi’ni, Yunanistan topraklarında bulunan Dimetoka bölgesinde Ruşenler köyündeki Seyyid Ali Sultan Kızıl Deli Dergâhı Meydanevi’ni ve Malatya’nın Arapkir İlçesine bağlı Onar Köyü’ndeki Cemevi’ni gösterebiliriz.

 

1- Anadolu’daki en eski cemevlerinden birisi Serçeşme Dergahı’ndaki Meydanevi/Cemevi’dir. Hünkar Hacı Bektaş Veli 360 halifesi aracılığıyla batıni inançlı Alevi Türkmen toplulukları birliğini sağladığı 1260 yılına doğru, Dergâh külliyesi içinde ibadet yeri olarak bir Meydanevi/Cemevi bulunuyordu. 1367’de ise, devlet eliyle yeniden, Büyük Ocak ile aynı plan ve mimari tipte, fakat duvarlarında geniş pencereleri bulunan gelişmiş bir Meydanevi yaptırılmıştır. Burada tarikata girme yani ikrar verme ve nasip alma törenleri     yapılıyordu. Tekke ve zaviyelerin kapatıldığı yıl olan 1925 yılına kadar bu cemevinde cem törenleri yapılmıştır.

 

2- Yunanistan topraklarında bulunan Didymetikon’un (Dimetoka) Mega Dereion (Büyük Viran) bölgesinde Ruso (Ruşenler) köyündeki Seyyid Ali Sultan Kızıl Deli Dergâhı Meydanevi, Rumeli’deki en eski cemevlerindendir. Görgü cemlerinin yapıldığı bu Meydanevi’nin kapısı üzerindeki yazıtta; binanın ilk yapılış tarihinin 1401 olduğu ve 1759 yılında Derviş Ali tarafından onarıldığı yazılıdır.

 

3- Dergah ve tekkelerde bulunan cemevleri veya meydanevleri dışında Anadolu’da bilinen en eski cemevi Malatya’ya bağlı Arapkir ilçesinin Onar köyünde bulunmaktadır. Araştırmacı-Yazar İsmail Kaygusuz’un da köyü olan Onar Köyü’nde bulunan ve günümüze kadar gelen Cemevinin 800 yıldan fazla geçmişi bulunmaktadır. İsmail Kaygusuz Onar Köyü’ndeki Cemevini bir yazısında şöyle anlatıyor: “Onar köyünde, 1224 yılında Selçuklu Sultanı Alâaddin’in Malatya Emiri’inin verdiği  “Zaviye Vakıfnamesi” ile zamanın yasalarınca resmen tescillenmiş ve “Şeyh Hasan Onar Zaviyesi”ne ait olan Büyük Ocak ve arkasından oğlunun adına yaptırılan Şeyh Bahşiş tekkesi adlarıyla damları yaklaşık toprak düzeyinde  iki Cemevi vardır. Son 50 yıl öncesine kadar Onar köyü halkı Cem tapınmalarını her ikisinde de yaparlardı.  Özellikle kış mevsiminde öğle üzeri başlayıp, akşamın alacakaranlığına kadar orta yerinde hizmet sahiplerinden kapıcı ve gözcü çalı-çırpı ve kalın odun yakarak Cemevi  ısıtılırdı. Çocukluğumda benim de katıldığım birlik ve görgü cemleri sırasında, köyden her kabilenin kadın erkek bireyleri Cemevi’nde geleneksel olarak önceden ayrılmış yerlerine (gediklere) otururlardı. Buraların örneğin Karamemetgiller gediği, Keleşgiller, İlikgiller gediği vb. adları vardı. Herkes yerini bilirdi.

 

300-400 kişiyi içine alan ve kare planlı bu iki yapının da duvarları penceresiz, çok sayıda direklerle (Bunlardan ortada bulunan kutsal  Karadirek adı verilmiş olanın dibindeki postta Cemi yöneten Dede oturur.  Karadireğin hemen sağında da biraz daha kalınca Dilek Direği var.) desteklenmiş kirişlerin üzerine  küçülen kareler biçiminde oturtulmuş mimaride kırlangıç ya da bingi adı verilen tavan üzerinde toprak damı vardır. Damlarının tam ortasında pencere ve baca görevi yapan, küçük çaplı bir yarım kubbenin altında  yandan dışarı dönük 50-60 cm.yüksekliğinde üçgen biçiminde oyulmuş birer delik taş bulunmaktadır. Büyük Ocak,  dış kapıdan meydanevine uzanan ve içiçe şeriat, tarikat, marifet ve hakikat kapılarını simgeleyen dört kapıdan geçilen uzunca bir koridora sahiptir. İkisi de kutsal mekanlar olarak, ilkel de olsa biçimlerini bozmadan, köylüler tarafından onarıla onarıla 800 yıl boyunca “Cemevi” işleviyle bugüne kadar yaşatılmıştır”

 

Sonuç

 

Alevi/Bektaşilerin tapınma yeri Cemevleri’dir, bu tarihsel bir gerçektir. Alevi/Bektaşiler ibadetlerini camilerin dışında, Meydanevi, Cemhane, Cemdamı gibi adı her ne olursa olsun kutsallık izafe edilmemiş cemevlerinde yaparlar. Alevi/Bektaşilerin kendi ibadet yerlerinin cemevi olduğu gerçeğine; Sünni mollaların, DİB’in haramzadelerinin, Yargıtay’ın ve devletin karışması hak ve yetkisi olamaz. Alevi/Bektaşilerin ibadet yerlerinin Cemevi olduğu gerçeğini reddetmek; bu ülkede yaşayan yirmi milyon Alevi/Bektaşi toplumunu yok saymak, ayrımcı politikalarını devam ettirmek ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ayrımcılığı önleyen 14. maddesini ihlal etmekte ısrar etmek demektir. Yaşadığımız zamanda bu inkarcı politikaların büyük acı ve felaketlerden başka hiç bir şey getirmeyeceği, bu politikaları uygulayanlar tarafından bilinmesi gerekir.    

 

 

KAYNAKÇA:

 

www.ismailkaygusuz.com, Cemevleri Gerçeği –Söyleşi, Alevi-Bektaşi İnancında Cem, Tapınma Kurumları ve Ritüeller-Makale

 

 

                                                            - Makaleler -