Âşık Remzâni

 

 

 

BU DİL VE BU ÜSLUPLA NEREYE GİDİLİR

 

Emel  SUNGUR

 

 

Örneklemeyi ararken kafamı çok yorduğumu sizlerle paylaşmak isterim. Acaba sadece hedefte kazanmak söz konusu olursa insan hedefe varana kadar neleri kırıp döker, neleri tüketir, hangi değerleri örseler, neleri yok sayar?

 

Vesonuca varıldığında kazanılan mı fazladır? Yol boyunca yok edilenler mi?

 

Evetbaşbakanın konuşması benim asıl söyleyeceklerim ve bu sözlere “SES” vermeyen toplum.

 

“BOY“ hikayesi bu söylem kişinin fiziksel yapısına, görünümüne yönelik bir söylem “insanı böyle şekillendirip dile getirmek doğrumu?” diye sorarsanız oda yanlış fiziksel bir eksikliği vurgulamak “eğer sizin için dış görünüm boy, bos çok önemli ise”  kıracak biçimde etkiler sizi.

 

Ya “SOY” bu sadece kişiye yönelik kullanılan bir ifade değildir. Orada kullanılan ”SOY” o kelimelerin arkasında bir toplumun inancına ve ırkına yönelik bir saldırı vardır. Bu çok daha farklı etkiler insanı hele bu ülkenin başbakanı tarafından söylenmiş sözlerse. Ben bu sözlerin ağızdan bir anlık heyecana kapılarak fırlayıp çıkan sözler olduğuna asla inanmıyorum. İçlerde derin keskin, bileylenmiş, yıllardır beslenmiş ve yerleşmiş duyguların dile vurumu olduğunu düşünüyorum bu sözlerin. Bu diller zaman zaman yer ve koşullara göre ”Aslında biz sizden daha çok Hz.Ali’yi severiz, aslında biz sizden daha çok Aleviyiz, aslında yıllardır bu ülkede yaşayan Kürtlere sizlere haksızlık yapılmış biz inançlı duygularımızla bu ülkenin yanlışını kaldırırız sadece bu yanlışı biz kaldırırız” der. Bu dillerden bazen Anayasa değişikliği ile yapılan konuşmalarda olduğu gibi ” ülkeyi eşit yurttaşlardan oluşan bir Türkiye yapacağız “ diyen sözler dökülür.

 

Amabiz biliriz ki bu sözler ağızdan kontrolsüz çıkan sözler değildir.  7 Eylül 1994 günü gece saat 03:00’ de buldozerleri Karacaahmet Dergahının kapısına dayayıp “KAÇAK YAPIDIR YIKACAĞIZ” diyen o günkü İstanbul Belediye Başkanı bugünün Başbakanının sözleridir bu sözler.

 

Daha2 ay önce Anayasa değişikliği sürecinde bütün siyasi partilere giderim ama BDP ‘lilere  “ONLARI MUHATTAP ALMAM, SİZİNLE TOKALAŞMAM” diyen Başbakanın sözleridir bu sözler.

 

“Meydanlarda herkese eşit demokrasi, herkese eşit hak ” diyen de bu Başbakandır.

 

İnsanşaşırıyor bu mu doğru o mu doğru ve sersemliyor. Ayni gün içinde ağızdan bir böyle bir öyle  sözler çıkıyor. Dil değişiyor  ama tek değişmezleri bence işte ta o derinliklerde duran yüreklerine kazınmış duyguları.

 

Dahadün “Bunlar gavur!”  ne  demek ise herhalde farklı inanca sahip olanlar için söylüyorlar Sümela’da Ayine izin verip bugün Sümela’da ayinle ilgili “ biz kazandık”  diyorlar. Yine bu işin içinde“ kazanmak “ var. Ama bu kazanç ülkede yaşayan herkes adına değil “biz “ kimse o “biz” onun kazancı. Çok üzülerek ve kendimi yerlerine koyarak izledim Sümela’da Ayin sonrası yapılan açıklamaları.  Yaşadıkları yerlere yıllardır ayak basmamış insanların duyduğu duyguları, tanıdıklarını bulmanın heyecanını ve gözlerdeki ürküntü ve korkuyu gördüm.

 

Buinsanlara bu mekanı inanarak öylesi bir ihtiyacın gereksinimini önemseyerek o mekanları açtıklarına kimse beni inandıramaz. Hatta inanıyorum ki sadece oy verenler değil kendi parti milletvekillerinden de çok ses yükselmiştir “ bu nereden çıktı” diyen. Ayini yürüten Rum Patriği Bartholomeos ‘un dilinden dökülen sözlerde insanın içini yakan sözler “Ankara izin verirse, bize böylesi bir imkan yine sağlanırsa” diyerek. Ne istiyor Bartholomeos inançlarını yaşadıkları bir mekan olan Sümele’ da tekrar gelenek ve inançlarını yürütmek ama bu sözler nasıl bir korku nedenli endişe ile söyleniyor.

 

Maçkaesnafı, Trabzon esnafı “ alış veriş yapmadan” gittiler diyor. Gelenler ne alışverişi öyle bir korkuyla oralara gelmişlerdir ki ancak geldiler inançlarını yerine getirip geri döndüler.

 

Ayiniçin gelenlerde 5 Şubat 2006 yılında öldürülen Rahip Santora gibi olma korkusu yok mudur? Yoksa o günleri hemen unutmuşlar mıdır?

 

Bizimülkemizde siyasiler tarafında bir gün bu “SOY” bir gün diğer “SOY” dile geliyor ve bu dile geliş sadece dilden değil ta derindeki yerleşik ve ısrarla değiştirilmek istenmeyen duygulardan dile geliyor.

 

İştesoy hikayesi böyle hikaye bir insan yaşamının fotoğraflarını başlangıç tarihinden bu güne taşımalıyız. Elbette insan değişir ancak bu değişim sadece dile değil yaşam pratiğine yansıması varsa gerçekleşmiş demektir. Aksi takdirde sadece siyaseten ortaya atılan sözlerdir ve bunun sahteliği de muhtemel 1 dakika sonra ortaya çıkar.

 

Hepanlatmaya çalışıyorum kendi gözlemim ve bilgim doğrultusunda toplumun yıllara dayalı tabulaşmış, yıkılması çok zor ancak yasal düzenlemelerin dışında topyekun bir rehabilitasyonla değişip dönüşecek bu değer yargıları. Ancak ne yazık ki siyaset sayesinde daha da derinleşiyor. Sorunların isimlerini “Alevi sorunu”, “Kürt sorunu”  koyup bu sözleri çok kullanıp çok söyleyerek bu sorunlar ortadan kalkmıyor. Bazen tamda aksini düşündüğüm oluyor açıkçası. Son yıllarda çok yoğun yaşadığım “Aleviliğin” her dilde her ağızda her daim konuşulması üstelik bazı değerleri n 60 yaşından sonra bakan iken, milletvekili olunca dillerde çok kullanılıyor olması o inancı ve o inanca inanmışların duygularını örseliyor. Çünkü beklenen bu sözlerin dilden dile dolaşması değil beklenen sadece gönüllere yer  etmesi. Ülkede herkese sağlanması gereken inanç özgürlüğünün rahatça yerine getirilebileceği koşulların oluşması.

 

Siyasilerbir Alevi etkinliği etkinliğine katılıp onlara yönelik bir eleştiri söz konusu olunca en ufak bir tepki gösterilince başlıyorlar “ bu işten en fazla …. İncinmiştir, aslında Alevilik budur, aslında Alevilik böyle davranış sergilemektir” diye açıklamalarla senden daha çok Alevi olduklarını ve Aleviliği bildiklerini anlatmaya. Bu alanları bugün istedikleri gibi kullanmaya çalışanları unuttukları tek şey ve o kendilerince ayrımcılık yaparak aşağılamaya çalıştıkları o “ SOY ”  u bugüne taşıyan Hacı Bektaş-ı  Veli, Pir Sultan Abdal, Şeyh Bedrettin ne yaparlarsa yapsınlar, hangi yolu denerle denesinler bu toprakların hiç vazgeçilmezi olarak kalacaktır.

 

“SOY”  ifadesi eğer “Aleviliği ” kast ediyorsa yine sesini hiç çıkartmasın bir kısım insan hakları örgütleri demokrasi platformu üyeleri de bu sessizliklerine devam etsinler.Ve her gün” demokrasi daha fazla özgürlüğü “ anlatan köşe yazarları bence seslerini çıkarmamaya devam etsinler alıştıkları kocaman lokmaları küçülebilir.

 

                                                            - Makaleler -