Âşık Remzâni

 

 

 

 

 

Seviyorum Demek Çok mu Zor?

 

Sonbaharla birlikte kuşlarda göçeder ya daha başka sıcak ülkelere, işte bu tabuyu yıkmak isteyen yeniyetme bir serçe göç etmemeye, ne kadar soğuk ve kasvetli olursa olsun kışı ülkesinde geçirmeye karar vermiş. Sıcak ülkelere göç etme telaşındakiler onu ikna etmeye çalışmışlarsa da nafile…

 

Fakat tüm acımasızlığı ve soğuğuyla kış gelip çatınca, minik serçe hata yaptığını anlamış ve zorluklara dayanamayıp göç etmeye karar vermiş. Ancak dondurucu soğuğun etkisiyle kanatları buz tutmuş ve uçamayıp yere düşmüş.

 

Küçük serçecik yerde can çekişirken oradan geçmekte olan bir inek serçeciğin üzerine pislemiş.

 

Bitkin fakat sinirli bir şekilde, can havliyle ineğe kızmak üzereyken taze gübrenin sıcağının etkisiyle kanatları çözülen serçe, ölmekten kurtulduğu için keyifli bir edayla ötmeye başlamış.

 

Minik kuşun neşeli cıvıltılarını duyan aç bir kedi gelip pisliğin içindeki serçeyi çıkarmış. Kuş mutluluk içinde kendisini pislikten kurtaran bu ezeli düşmanına teşekkür etmeye hazırlanırken kedi bir hamlede kuşu midesine indirivermiş.

 

Kıssadan hisse:

 

Tepenize pisleyen herkes düşmanınız olmayabilir.

 

Sizi pisliğin içinden çıkaran herkes dostunuz olmayabilir. Keşke”, bize göre insan hayatındaki en anlamsız kelimedir. Çünkü geriye dönüşü olmayan, hayatın şimdiki ve gelecekteki durumunu olumsuza doğru sürükler ve kişiyi sıkıntıya hatta bunalıma iter.

 

Keşke, kaza yapmadan önce… yapsaydım.Keşke, babam hayatta olsaydı da ona sevdiğimi söyleseydim.” gibi artık yapamayacağımız, değiştiremeyeceğimiz olaylar, durumlar hakkında yerinde saymak, kendi kendimize debelenmekten başka bir şey değildir, keşke. Hayatta hiçbir faydası olmayan, aksine sürekli moral bozan kelimedir bizce.

 

Pişmanlık duygusu sadece değiştirebilme imkânımız olup da değiştiremediğimiz kararlar üzerine olmalıdır, değiştiremediklerimiz için değil. Bu ikisi arasında çok fark vardır. Değiştirebilme imkânımız olanda etken biziz, biz karar veririz. Değiştiremediklerimizde ise biz edilgen durumdayız. Ne yaparsak yapalım kontrol bizde değildir. Bu nedenle sorumlusu olmadığımız bir durumdan pişmanlık duymamız da doğru değildir. Eğer ki yapmamız gereken bir söz, hareket ya da davranış söz konusu olup da biz onu zamanında yapmaz isek iş işten geçtikten sonra, zamanı geri getirmenin mümkün olmaması nedeniyle “keşke” demenin anlamsızlaştığını görürüz. Örneğin babamızla annemizle birlikte sağlıklı olarak yaşarken onlara gerekli sevgi ve saygıyı göstermediysek onlara “seni seviyorum” demediysek onlar dünyadan göçtükten sonra “keşke yaşasalardı da…” demenin bir anlamı olmayacaktır.

 

Pişmanlıkları yaşamamak için atasözünde olduğu gibi “demiri tavında dövmek” lâzım. Keşke, yerine “iyi ki” kelimesini bol bol kullanmak gerektiren sözcüktür. “İyi ki babamla birlikte çok zaman geçirmişim. Ne çok şey öğretti bana.” “iyi ki zamanında frene basmışım. Yoksa ne olurdu Allah bilir.” İşte bu kelime mutlu edecektir bizi.

 

Ne kadar mantıksal ve bilimin ışığında yani bilinçli olarak hareket etsek de çaresizliğimiz anında inancımıza sarılırız. Adaklar adar, kurbanlar keser, o ana kadar kabul etmediğimiz, inkâr ettiğimiz eski, ilkel dediğimiz inancımıza (atalarımızın inancına) sarılırız. Çünkü kendimizi çaresiz görürüz. Çıkış yolu bulamayız. Her şeye rağmen çaresiz değilizdir. Ünlü şair Behçet Necatigil’in “Ümitsizsiniz, ümit sizsiniz” ya da “Çaresizsiniz, çare sizsiniz” sözlerinde olduğu gibi şu andan itibaren yani durumun idrakine varıldığı andan itibaren hareket tarzını, vereceğiniz kararlar, yüzde yüz olmasa da hayatımızın bundan sonraki aşamalarında bizi doğruya, güzele yönlendirebilir.

 

İçine düştüğümüz duruma şöyle geri çekilip baktığımızda ya da biraz zaman akıp geçince düşündüğümüz kadar olumsuz olmadığını görebiliriz. Hatta bu durum bizim için belki de daha iyi olabilir. Tıpkı küçük kuşun içine düştüğü durum gibi, işte bu gibi durumlar bize sabrın ve sakin düşünmenin önemini anlatır.

 

İşin gerçeği hayatımızı tartmak, sorgulamak yerine onu yaşamalıyız. Başlangıcı doğru yaparsak geç kalmadan değiştirebileceğimiz durumlar için ilerleme kaydedebiliriz. Dünyadan göçmüş olan babamıza “seni seviyorum” diyemeyebiliriz belki, ama sevdiklerimize sevdiğimizi söyleyebiliriz. Hiçbir şey için geç değildir.

 

Sizi duyar gibiyim; “Nasıl olacak bu?” diye. Önümüzdeki en büyük engel yine kendimizizdir. Kendi gururumuz, benliğimizdir. İnancımızda daima söylediğimiz Pirimiz Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin,

 

Sevgi muhabbet kaynar, yanan ocağımızda,

Bülbüller şevke gelir, gül açar bağımızda.

Hırslar, kinler yok olur, aşkla meydanımızda,

Aslanlarla ceylanlar, dosttur kucağımızda.

 

dizelerinde olduğu gibi kin, kibir, gurur gibi duygulardan sıyrılabilirsek hatta sadece onlardan biraz olsun uzaklaşabilirsek, yapmak istediklerimizin çoğunu yapabilir, hayatımızı daha güzel, daha yaşanabilir kılarız.

 

Bunu yapmamızda bir başka engel aslında birincisiyle de bağlantılı olan çıkarlarımızdır. Sanki sevdiğimizi söyleyince maçı kaybedeceğimiz, altta kalacağımız sanrısıdır. Bu insan benliğinin, çevresel etkenlerinde baskısıyla bize oynadığı oyundur. Kaybedeceğimiz hiçbir şey yoktur aslında, kazanacaklarımız ise bize bilinmez gibi gelse de çok yüksek değerlerdir. Bunu ancak kazandığımızda anlayabiliriz.

 

Tüm Yol ulularımız, İnsan-ı Kâmil mertebesindekiler kendilerini dünya kirlerinden arındırıp, sadece doğruya yani Hakk’a yönelmişlerdir. Bu dünyadan arınmak, uzaklaşmak değil nefsin kötülüklerini bilip onlardan uzaklaşmaktır. Bu kişinin kendini bilmesi ile başlamaktadır. Yunus’un dediği gibi;

 

İlim ilim bilmektir

İlim kendin bilmektir

Sen kendin bilmezsen

Bu nice okumaktır.

 

Yine Hünkâr’ımızın dediği gibi “Okunacak en büyük kitap insandır.” ve “Kendini tanımayan, Yaratan’ı da bilemez.” Yine sizi duyar gibiyim. “Onlar büyük insanlardı, ermiş insanlardı, biz onlar gibi olamayız” bu yine kendimizi kandırdığımız bir oyundur. Psikolojide savunma mekanizmalarından biri olan Mazeret bulma”dır. Atasözü ile “Minareyi çalan kılıfını diker”, yani zor gelirse türlü türlü bahaneler buluruz.

 

Yunus, Hünkâr’ın dergâhına geldiği zaman kıtlıktan aç karnını doyurmak isteyen bir insandı. Elinde dağdan topladığı alıçtan başka bir şeyi yoktu. Hünkâr’ın ona teklif ettiği “Himmet mi istersin, buğday mı?” sözündeki himmetin ne anlama geldiğini bilemeyecek kadar da cahildi. Bunun önemini kavradığında treni ucundan yakalamış, Tapduk Emre’nin hizmetine girmiş, kırk yıl orada pişmiş, nefsini bilmiş, sevginin aşkın önemini kavramış ve himmet almıştır.

 

Elhamdülillah

 

Hak’tan gelen şerbeti,

İçtik elhamdülillah.

Şol kudret denizini,

Geçtik elhamdülillah.

 

Şol karşıki dağları,

Meşeleri, bağları,

Sağlık safalık ile

Aştık elhamdülillah

 

Kuru idik yaş olduk,

Kanatlandık kuş olduk.

Birbirimize eş olduk,

Uçtuk elhamdülillah.

 

Vardığımız illere,

Şol safa gönüllere.

Halka Tapduk manisin,

Saçtık elhamdülillah.

 

Balım Sultan ilinden,

Şeker damlar dilinden.

Dost bağının yolundan,

Geçtik elhamdülillah.

 

Beri gel barışalım,

Yâd isen bilişelim.

Atımız eğerlendi,

Estik elhamdülillah.

 

İndik Rum’u kışladık,

Çok hayır, şer işledik.

Uş bahar geldi geri,

Göçtük elhamdülillah.

 

Dirildik pınar olduk,

İrkildik ırmak olduk.

Artık denize dolduk,

Taştık elhamdülillah.

 

Taptuk’un tapusunda,

Kul olduk kapısında.

Yunus miskin çiğ idik,

Piştik elhamdülillah.

 

Sözlerini söylerken, “Piştik elhamdülillah.” diyerek almış olduğu yolu özetlemektedir. Bu bize de yol göstermeli; biz de olayın idrakine vardığımızda hayatımızı düzeltebilmeliyiz, kararlarımızı kendimizin iradesi ile alabilmeliyiz.

 

Doğum ile ölüm arasındaki ömür değimiz uzun yolda vereceğimiz kararlar hayatımızın kavşak noktalarıdır. Yunus bu kavşağı kaçırdığını anlayınca geri geri de gidememiş, ama hedefine (himmet alma) önündeki Yol’un aynı özü yaşayan diğer tarafından, yani Tapduk Emre Dergâhından ulaşmıştır. Zaten Tapduk Emre’de benzer bir durum yaşamış, yeşil benli el ayasını görünce, “Tapduk Sultanım” diyerek Yol’a, Hünkâr’a bağlanmıştır.

 

Yolumuz, belli insanlara mahsus değildir. Her insanın alabileceği, alması gereken bir yoldur. Elbette ki her işin olduğu gibi bunun da bir kuralı, kaidesi vardır. Her şeyden önce buna inanmalı, bunun için önce kendine, özüne ikrar vermelidir. Kendine inanmışsa ikrarını açıklayıp cem erenlerinin, yakınlarının, çevresinin tanıklığıyla pekiştirmelidir.

 

Yunus gibi bizde vereceğimiz kararlarda bilinçli olabilirsek ya da farkına vardığımızda düzeltebilirsek hayatımıza bir yön verir, sevgiyi ve aşkı yaşayabiliriz.

 

Ümitsizsiniz, ümit Sizsiniz” ya da

Çaresizsiniz, çare Sizsiniz”

“Okunacak en büyük kitap insandır.”

“Piştik elhamdülillah.”

 

                                                                 -  Makaleler  -