Âşık Remzâni

 

 

 

 

 

GÖRMEK İÇİN GÖZ ŞART DEĞİL

 

Adamın biri, ilk defa gittiği bir kasabada şaşkın şaşkın gezindikten sonra yol kenarında duran bir arabanın yanına sokulmuş ve arka koltukta tek başına oturan çocuğa:

-          Buraların yabancısıyım, demiş. Parkın hemen yanı başındaki fırını arıyorum. Çok yakın olduğunu söylediler.

Çocuk arabanın penceresini iyice açtıktan sonra:

-          Ben de buraya ilk defa geliyorum, demiş. Ama sağ tarafa gitmeniz gerekiyor herhalde.

Adam, çocuğun da yabancı olmasına rağmen bunu nasıl anladığını sormuş ister istemez.

 Çocuk:

-          Ihlamur çiçeklerinin kokusunu duymuyor musunuz? diye gülümsemiş. Kuş cıvıltıları da oradan geliyor zaten.

“İyi ama…” demiş adam:

-          Bunların parktan değil de bir tek ağaçtan gelmediği ne malum?

Çocuk:

-          Tek bir ağaçtan bu kadar yoğun koku gelmez, diye atılmış çocuk. Üstelik manolyalar da katılıyor onlara. Hem biraz derin nefes alırsınız, fırından yeni çıkmış ekmeklerin kokusunu da duyarsınız.

Adam, gözlerini hafifçe kısarak denileni yaptıktan sonra, cebinden bir kâğıt para çıkartıp teşekkür ederken fark etmiş onun kör olduğunu. Çocuk ise, konuşurken bir anda sözlerini yarıda kesmesinden anlamış, adamın kendisini fark ettiğini. Işığa hasret gözlerini ondan saklamayı çalışırken:

-          -Üç yıl önce kaza geçirmiştim, demiş. Görmeyi o kadar çok özledim ki... Sizinkiler sağlam, öyle değil mi?

Adam çocuğun tarif ettiği yerde bulunan fırına doğru yönelirken:

-          -Artık emin değilim, demiş. Emin olduğum tek şey, benden daha iyi gördüğün…

 

Yaradılış itibariyle bedensel uzuvlardan birinin eksikliği elbette insan yaşamını olumsuz etkilemektedir. Ancak bu yaşamın sonu değildir. Hayat ister fizyolojik olarak tam olan olsun ister eksik olan olsun mücadeleyi gerektirir. Yaşamın ta kendisidir mücadele. Asla pes etmeyi kabul etmez.

 

Herhangi bir insanın fizyolojik olarak tam olması beklenemez normal koşullarda bu tam olma ancak zaman içinde oluşur. Ana rahmine düşmeden başlayan hayat mücadelesi içinde en büyüğü kişinin kendi kendisiyle olan mücadelesidir. Kişi kendi fizyolojisi içinde kendisini aşmayı başarabilmesi Alevi-Bektaşi öğretisi içinde inanmakla başlayan insan-ı kâmil olmayı hedefleyen bir süreç ile gerçekleşir.

 

Bu uzun süreç içinde Hünkâr’ımızın da söylediği gibi “Marifet nefsimizi körlemek değil, bilmektir.”

 

Kişi kendini tanıdıkça geliştirir. Aynı hikâyemizdeki adamın son sözünde dediği gibi. “Gördüğümüzden emin miyiz?” Her zaman bizden daha iyi gören birileri çıkacaktır. Bizim için birilerinin görmesinden çok bizim görmemizi geliştirmemiz önemlidir.

 

Amerikalı psikolog Maslow, kişilikte kültürel ve sosyal faktörleri, bireyin başarısını ve yeniliklerini önemser; sevgi, başkalarını düşünme ve mistizmi vurgular. Maslow’a göre, kişilik analizinin ilk aşaması psikolojik olgunluğun tamamlanmasıdır. Psikolojik olgunluğunu tamamlamamış birey gerçeklere açıktır; kendini başkalarını ve doğayı olduğu gibi kabul eder; bağımsızdır; bir kimliğe sahiptir; yaratıcıdır; yeterlidir.

 

Maslow’ un vurguladığı açıklık, kabul, yaratıcılık ve yeterlik somut olarak Alevi Bektaşiliğin olgun insan kimliğinde sevgi ve aşkla pişirilmektedir.

 

Hikâyemizdeki çocuk kendisini olduğu gibi kabullenmeyi başarabilmiş, özlemleriyle yaşayabilen, potansiyellerini “koku alma duyusunu geliştirmiş” bilen kendini gerçekleştirme yolunda önemli adımlar atmış bireye çok güzel bir örnektir. Alevi Bektaşi terminolojisinde bu durum turap olmayı, kendini bilmeyi ifade etmektedir. Yunus bu düşünceyi 13. yy.’ da ünlü deyişinde ifade etmiştir:

 

İlim ilim bilmektir

İlim kendin bilmektir

Sen kendin bilmezsen

Bu nice okumaktır.

 

İnsancıl kurama göre insanın temel bir yapısı vardır. Bu yapıda organik ve biyolojik gereksinmeler, kapasitelerle kültür ve çevre doğrultusunda veya etkisinde gelişmiş davranış eğilimleri yer almaktadır. Yine Maslow’a göre, kendini gerçekleştirmeyi istidat, kapasite, potansiyel gibi şeylerin tam olarak kullanılması ve işletilmesi olarak tanımlamıştır. Kendini gerçekleştirmenin statik bir durum olmadığı ifade edilmektedir. Kendini gerçekleştirmiş kişi fazladan bir şeyler eklenmiş biri değil, aksine kendinden bir şey eksiltmemiş ve sahip olduklarını yaşamında tam olarak ifade edebilmiş biridir.[1]

 

Yine Yunus bir başka deyişinde;

 
Bir kez gönül yıktınısa

Bu kıldığın namaz değil

Yetmiş iki millet dahi

Elin yüzün yumaz değil

 

Bir gönlü yaptınısa

Er eteğin tuttunusa

Bir kez hayır ettinise

Binde bir ise az değil

 

Yol odur ki doğru vara

Göz odur ki Hakk'ı göre

Er odur alçakta dura

Yüceden bakan göz değil

 

Erden sana nazar ola

İçin dışın pür nur ola

Belî kurtulmuştan ola

Şol kişi kim gammaz değil

 

Doğru yola gittin ise

Er eteğin tuttunusa

Bir hayır dua ettinise

Birine bindir az değil

 

Yunus bu sözleri çatar

Sanki balı yağa katar

Halka meta'ların satar

Yükü gevherdir tuz değil

 

Maslow’ un kişilik kuramında ortaya attığı bir diğer kavram ise “motivasyon (isteklendirme)” dur. Kendini gerçekleştirmiş bireyleri potansiyellerine ulaşmakta motive eden en önemli şey iç dinamikleridir. Kendini gerçekleştirememiş kişiler yenilgileriyle motive olurlar. Kendini gerçekleştirmiş kişilerse yaratıcı olma, sevme, amaçları için sağlıklı ve güçlü olma duygularıyla motive olurlar. Maslow’a göre, kendini gerçekleştirmiş insan daha olgun, daha insancıl, temel ihtiyaçlarını karşılamış, daha üst derecede ihtiyaçlara motive olan insandır. Maslow bireyi motive eden bu üst ihtiyaçları meta motivasyon olarak ifade etmiştir. Böyle insanlar kendilerini bir işe adamışlardır. Yemek için çalışmazlar, çalışmanın onlar için daha derin bir anlamı vardır. İçsel bir ödül için çalışmaktadırlar.[2]

 

İşte günümüz bilimi maalesef dünyayı yeniden keşfetmektedir. Aslında yüzlerce yıl önce bizim önderlerimiz bunu bize göstermişlerdir. Biz ise bunun kıymetini bilememekteyiz. Çünkü ne kendimizi ne de kendimizden gelen nesillerimizi eğitmemekteyiz. Üstüne üstelik kendi kültürümüzü hor görmekte aşağılamaktayız. Asıl körlük burada yatmaktadır. Adamın burnunun uçundaki fırını görememesi gibi. Burada inancımızdaki bir başka görme şekli var ki o da “gönül gözüyle görmektir.” Bunu da bir başka yazımızda ele alabiliriz.

 

AŞK İLE…

  



[1] Maslow, A. [1970] M0tivation and Personality. Brandies University. Harper&Row Publishers, New York

[2] Maslow A.[2001] İnsan Olmanın Psikolojisi. İstanbul; Kuraldışı Yayıncılık

*DİPNOTLAR Türk PDR-DER bülteni cilt:4 sayı:25 Mayıs 2014 alıntılarıdır.