Bak Onun için
çok şey değişti
H. Sinan ULUSOY
Bir adam okyanus sahilinde yürüyüş yaparken,
denize telaşla bir şeyler atan birine rastlar. Biraz daha yaklaşınca bu
kişinin, sahile vurmuş denizyıldızlarını denize attığını fark eder.
"Niçin bu denizyıldızlarını denize
atıyorsun ?" diye sorar.
Topladıklarını hızla denize atmaya devam edenkişi;
"Yaşamaları için" yanıtını verince,adama şaşkınlıkla;
"İyi ama burada binlerce denizyıldızıvar. Hepsini atmanıza imkân yok. Sizin bunları denize atmanız neyi değiştirecek
ki ?" der.
Yerden bir denizyıldızı daha alıp denize atankişi;
"Bak onun için çok şey değişti,"karşılığını verir.
Masumiyet ve
Zalimlik
Eğitimin tanımını daha önceki yazılarımızda bir kaç
kez vermiştik. Ancak hatırlatmak babında yineleyelim. Eğitim, -Bireyde istendik
davranış değişikliği yaratmaktır.- bu genel tanım çerçevesinde günümüz
dünyasına baktığımızda genel anlamda başarılı mıyız? Sorgusuna yanıt
ahlaki ve vicdani eğitimde bu hayır olsa da toplumun vicdanı olan duyarlı
kesime baktığımızda bu yanıtı evet olmaktadır. Ancak, bu eğitimin sayesinde
değil bireylerin özünde olan yani potansiyellerinde olan hal ve hareketlerinin
sonucudur ki bu eğitiminin tanımındaki özelliklere ters düşmektedir. Dolayısıyla
buna eğitimin katkısı var diyemeyiz.
Günümüz Türkiye'sinde özellikle medyanın güçlenmesi
ile toplum duyarlılığı artmıştır. Yine de yeterli değildir. Özgecan olayı ile
gündeme bomba gibi düşen bir toplum vicdanı patlaması olmuştur. Olmalıdır da. Aslında
olaya eğitimsel açıdan baktığımızda eğitimin başarısızlığının dışavurumudur bu
olay. Eğer biz bu konuda başarılı olsaydık. Bugün Özgecan ve onun gibi tüm
masumlar aramızda olurdu.
Masumiyet insanın vicdanı ile doğru orantılı bir
olgudur. Zalimlik tamamen insanın eğitimi ile ilgili bir olgudur. O zalimleri
biz eğitmedik mi? Eğitimsel olarak neyi hedeflediğinize göre yanıt değişir.
Hani derler ya "Bir kişiye kırk kere
aptal dersen aptal olur" diye biz de bu zalimlere belki zalim ol
demedik ama diğer yollarını kapatınca bunlarda zalim olma yolunda hızla ilerlemişlerdir.
Ne yazık ki bu sadece onların suçu ya da sorunu değil. Onlara bu şekilde
hareket etmeye zorlayan herkesin suçudur. Çünkü başka yolların olduğu onlara
öğretilmemiş, başka güzel yollar önlerine sunulmamıştır. Elbette ki bu
yazdıklarım onları masum kılmaz. Zalim zalimdir. Vicdanı olan herkes zalim
olmaktan uzaktır. Bu yeterli değildir. Klişe bir tabir ile “eğitim şart.”
İnsanlarla hayvanlar arasında davranış sorunlarını
incelediğimizde hayvanlar bizden çok çok ilerdedirler. Şaşırtıcı değil mi?
Hayvanlar hiç bir zaman zevk için can almazlar. Yaşama için ihtiyacı olan
besini karşılamak için öldürürler. İnsanlara baktığımızda durum tam tersine
dönmektedir. Bu nedenle hayvanların bu öldürme davranışını zalimce diye
tanımlamak doğru değildir. Zalim sadece kendi nefsi-çıkarı-zevki için yaptığı
her eylem nedeniyle zalimdir.
SUÇA SESSİZKALMAK, ORTAK OLMAKTIR
Ülkemiz okullarında belirli gün ve
haftalar adı altında bir eğitim çalışması vardır. Yılın belirli günleri ile
ilgili etkinlikler yapılır. Ancak bu etkinliklerden çok azı yetişkin olunca
hatırlanır. Günlük yaşamımızda da “Anneler
günü, babalar günü, doğum günü, sevgililer günü vb.” kutlamaları yapılmakta
hatta daha da ileri gidip, “ilk tanıştığımız
gün, ilk el ele tutuştuğumuz gün vb. gibi” kutlamaları yapılmaktadır. Asıl
soru bunların yapılıp yapılmaması değil, ne kadar samimi ne kadar içten
yapıldığıdır. Bu nedenle yılın belli bir günü bir anma yapmaktan daha önemlisi
bunun isteyerek içimizden gelerek yapılmasıdır. Bunun için de belli bir güne de
ihtiyacımızda yok aslında içimizden geldiği her an yapabiliriz, hatta sıklıkla
yapmalıyız. Birbirimizi sevdiğimizi, hatırladığımızı (unutmadığımızı değil)
özlediğimizi söyleyip, göstermeliyiz.
İşte o zaman belki bir yıldızın
hayatını daha kurtarmış oluruz.
Her
zaman eleştirdiğimiz. –Bana ne, o benim sorunum değil.– şeklindeki zihniyet,
doğru değildir. Peki, doğru olan nedir? Diye kendi kendimize bir soru
yöneltecek olursak; doğru olan denize yıldız atan adam gibi olmaktır. Belki “Bak onun için bir şey değişti.” Diyebiliriz.
Biz mücadele edip de çevremizi etkileyebilirsek belki hayatına olumlu katkı
yaptığımız, bir yıldız, bir kadın, bir çocuk gelin, bir madde bağımlısı ya da
hepsinden önemlisi bir insan, bir canlı olabilir.
Hünkâr
Hacı Bektaş Veli; “İyiliğe iyilik etmek
her kişinin harcıdır. Kötülüğe iyilik etmek er kişinin harcıdır.” Diyor.
Biz
her kişi olabilsek bile, bu bizim için önemli bir adımdır. Bilakis ilk adımdır.
Şimdi düşünmek
lazım geçmişe doğru; biz hayatımızda kaç denizyıldızının hayatına etki ettik.
Kaç sıkıntıdaki bir canlıya, insana el uzatıp destek verdik? Evet, sayı bir
bile olsa bu çok önemlidir, çünkü onun için hayatında her şey değişmiştir.
Denebilir ki “Biz kimiz ki birinin
hayatını kurtaralım?” şeklindeki bakış açısı olmamalı; bakış açısı, biz bir
insanız çevremizi etkiler ve etkileniriz. Bu nedenle biz doğruyu yapmalıyız ki
birileri de doğruyu görsün ve yapsın.
Bu hareket
tazının önündeki en önemli engellerden biri de gerek kişisel olsun gerekse
toplumsal olsun önyargılardır.
Ünlü Bilim
adamı A. Einstein’ın da dediği gibi: “Önyargıları
parçalamak, atomu parçalamaktan zordur.” Maalesef dediği gibidir,
önyargıları yıkmak. İşte kadınlar için söylenen önyargılar; “eksik etek, saçı uzun aklı kısa, kaşık
düşmanı vb.” gibi bunlara daha da eklenebilir. Bu önyargılar nasıl
oluşmuştur? Yoksa hep var mıydı? Ön yargılar kesinlikle sonradan oluşmuşlardır.
Buna bir varsayımla, en önemli etken egemen gücün kendi çıkarını koruyabilmek
için oluşturduğu zihniyetin ürünüdür diyebiliriz.
İslam
tarihçileri Hz. Muhammed önceki dönemi “Cahiliye
Dönemi” olarak adlandırılır. O döneme ait Arap toplumunu kız doğan
çocukların diri diri toprağa gömüldüğünü, hor görüldüklerini vb. yazarlar,
ancak ne ilginçtir ki İslam’ın Muaviye sonrası dönemine baktığımızda da pek
farklı olmasa da benzer uygulama ve düşünce biçimini görmekteyiz.
Masumiyetin
tanımlamasında hemen her şeyde olduğu gibi halkın benimsediği tanımlama en
uygunu olacaktır. Alevi Bektaşi toplumunda masumlar denince Kerbela’ da şehit
edilen “14 Masumu Pak” tanımlaması
tam olarak yerine oturmaktadır. Zalim burada savunmasız, kadın, çocuk, yaşlı
demeden katletmiş, zalimliğini acımasızlığını vicdansızlığını ortaya koymuştur.
Günümüzde
de bunun somut örneklerini yaşamaktayız. Aslında bu bilginin doğruluğu da
tartışma konusu olmakla birlikte kadın, çocuk, masum gibi zayıflara karşı güçlünün
bakış açısını göstermesi bakımından önemlidir.
Zalimler her
zaman masumları yok etmek için zalimdirler. Eğer güçlü isen zalim olmayabilir,
bir denizyıldızının hayatına etki edebilirsin.
Güçlü olmak için tüm dünyanın en büyüğü olmak değil, kendi çevreninde en
güçlüsü olabilirsin. Bu durum zalim olmadığın anlamına gelmemektedir. Bir
okuldaki çocukların kendi aralarındaki davranışlarda bile zalimlik-masumluk
zıtlığını görebilirsiniz. İşte yine eğitimin içinde bir masumun hayatına etki
eden deniz kenarındaki adam ve denizyıldızı durumu.
Olaya bir
başka benzetmeyle bakacak olursak. İnancımızın hikâyemizle örtüştüğünü
göreceksiniz. Şimdi olaydaki karakterleri değiştirelim:
Baş aktör
denizyıldızının yerine Kerbela şehitlerini ve tüm masumları;
Denizyıldızlarını
denize atan adam yerine İmam Hüseyin’i, Hür Şehidi, savaşarak ölenleri;
Yürüyüş
yaparken olaya rastgelen adamın yerine de Yezid’ in yanında olsun ya da olmasın
olaya sessiz kalanları;
Şeklinde
değiştirecek olursak sanırım burada iki önemli karakterin denizyıldızları için mücadele eden ile onu sorgulayanın olduğunu
göreceksiniz.
Günümüzde de
bu yerleştirmeyi/benzetmeyi ya da benzerlerini yapabilmek mümkün. Günlük
hayatımızda bu ve buna benzer olaylar her zaman olmaktadır. Kritik soru: Biz hangi davranışımızla hangi karakteri
oynuyoruzdur?
Aşk ile…
|