Âşık Remzâni |
Abdal Musa’dan Koyun Baba’ya Haziran
2015 Hünkâr Hacı Bektaş Veli Anadolu’ya
gelip buradaki insanları irşad ettiğinde ardında sayısı binlere ulaşan
gönüller, yüzlerce ardıl bırakmıştır. Bu ardıllardan belki de en az bilinenlerden
biri de Koyun Baba’dır. Hayat hikâyesi birçok Anadolu ereni gibi sırlarla
doludur. İşte bu bilgilerle gittik
Koyun Baba’nın üçüncü anma etkinliklerine. Bizim ilk gidişimizdi Koyun Baba’ya
ve Osmancıklı canlara. Mayıs ayının son gününde bir bahar sabahı erkenden yola
çıktık. On bir de başlayacak olan etkinliğe yetişmemiz gerekiyordu. Rotamız
Ankara-Çorum-Osmancık idi. Yol’a güzel bir sohbet ile
başladık, deyişler dinleyerek. Çorum’a kadar Yol düzgün bir hat ile yol
alırken, Çorum sonrasında Osmancık’a kadar tek şeritli, dönemeçli ve sarsıntılı
idi. Hüseyin’in (Bayrak) önceden öğrendiği bilgiye göre “Kırk dilim” geçidi çok zorlu bir
yermiş, ama yol güzel ve doğası gerçekten muhteşemdi. Yıllardır Çorum’a ve
Çorum üzerinden birçok yere gitmişliğim vardı, ama Çorum’da böyle dik yamaçlı,
zorlu bir geçidin olduğunu bilmiyordum. Saat dokuz buçuğu geçerek,
Osmancık’a ve Koyun Baba türbesine vardık. Türbenin doğu tarafında çam ağaçları
arasındaki büyük bir boşlukta etkinlik alanı düzenlenmişti. Bu tür etkinliklerde
olduğu gibi, seyyar satıcılar kendilerine en uygun satışın olacağı yerleri
arıyorlardı. Halk yavaş yavaş toplanmaya başlamış, kurulan ses düzeneği
ayarlanıyordu. Arka taraflarda ağaçların altında ocaklar yakılmış etkinlik için
lokmalar pişirilmek üzere yoğun bir çaba ile emekçiler koşuşturuyorlardı. Etkinliğe ev sahipliği
yapan Alevi Kültür Dernekleri Çorum Şubesi ve Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür
Vakfı Çorum Şubesi yöneticileri ve Başkan Nurettin Aksoy tarafından
karşılandık. Türbeyi ziyaret ettikten sonra etkinliğin başlama saatine kadar
dinlenme ve hazırlık çalışmalarına başladık. Bu sırada edindiğimiz bir
bilgi bizim için üzücü olmuştu. Bu bilgiye göre, Koyun Baba Türbesi ve hemen
yanı başındaki aşevi olarak kullanılan bina Vakıflara ait olarak gözüküyormuş.
Vakıflar Tokat Bölge Müdürlüğü burasını yıllardır farklı cemaatlere kullanması
için vermişler, en sonunda da Osmancık Müftülüğü tarafından aşevi camiye
çevrilmiş ve bir hoca görevlendirilmiş. Olayın detaylarını öğrenmek için
görüşmeler yaptığımızda cami olarak tahsis edilme durumunun on günlük bir süre
içinde aniden gelişen bir durum olduğunu, öğrendik. Etkinliğe, Hacı Bektaş Veli
Anadolu Kültür Vakfı Genel Başkanı Ercan Geçmez, Alevi Kültür Dernekleri Genel
Sekreteri Ali Arıkan da katılmışlardı. Onlarda konuşmalarında bu olaya
değinerek gerekli yasal işlemleri yapacaklarını, bu işin takipçisi olacaklarını
söylediler. Hünkâr Hacı Bektaş Veli Dergâhı ve Vakfı temsilcisi olarak orada
yaptığım konuşmam (yazının sonunda ek olarak verildi) sonrasında Dertli Divani
ve ekibi sahne aldılar. Ses sistemindeki aksaklıklara rağmen çok güzel bir
konser verdiler. İlk olarak 1964 yılında
Hacı Bektaş Veli Türbesinin Müze olarak açılışında yapılan semah ve cem
ritüellerinin gösterisi günümüze kadar artarak gelmiş hatta artık
düğünlerimizde, eğlence olarak semah dönülmeye başlanmış olması, burada da
ortaya çıkmıştı. Konser sonrası meydana serilen branda bez üzerine bir tiyatro
gösterisi şeklinde cem ayini yapıldı. Ardından da folklorik semah gösterisi(?)
yapıldı. Anma törenleri bu son gösteri ile son buldu. İnancımızın önemli bir
ögesi olan semah ve bağlama bu tür etkinlikleri düzenleyenler tarafından görsel
bir sanat şeklinde yapılmakta olup, sorulduğunda bunun doğru olmadığını ancak,
halkın başka türlü gelmediğini ifade ettiler. Elbette ki inancımızın yaşaması,
genç nesillere aktarılması için ibadet dışında da eğitsel amaçlı semah,
bağlama, cemler ya da muhabbetler düzenlenebilir. Amaç ile araçları karıştırmak
ya da amacın saptırılması kanımca doğru değildir. İnancımızın bu derece basite
alınması sonrasında insanlar da bizleri basite almakta bizlerle ve inancımızla
alay etmektedirler. Daha da ileri gidip, bunu asimilasyon için
kullanmaktadırlar. İşte Alevilik bir kültürdür, Alevilik şudur, budur şeklinde. Burada düzenlenen
etkinlikte yapılan tiyatromsu cem de bir nokta dikkatimizden de kaçmamıştı. Cem
içindeki semah ve bağlamayı çıkardığımızda geriye bir Mevlit okuma kalmaktaydı.
Etkinlik sonrasında Aşevinde sorunların görüşülmesi için davet aldık. Aşevi iki bölümden
oluşmaktaydı. Ocakların bulunduğu mutfak (girişi ayakkabılık vb. yapılmış,
ocaklar halı vb. örtüler ile kapatılmış, bir de yerine konmamış ahşaptan
minber) ve ikinci bölüm meydan evi (ayrıca giriş kapısı, eski binaların
hepsinde olduğu gibi çok kalın duvarlar nedeniyle derin girintili küçük bir
penceresi) vardı. Yaklaşık elli-altmış kişi
kadar bir kalabalık (örgüt yöneticileri, dedeler, hizmet görenler ve canlar)
oluştuğunda zemine oturuldu. İnsanlar bu tür toplantılarda olduğu gibi asıl
sorun olan aşevi sorunu üzerinden neredeyse tüm Alevilik sorunlarını konuşmaya
başladılar. Koyun Baba Türbesinin ve Aşevi sorunu ile ilgili olarak; · Koyun Baba Türbesi ve Aşevinin yeniden
kazanılması için mücadele edilmesi, · Bu mücadele de örgüt yöneticilerine yoğun bir
şekilde canların destek vermesi gerektiği, · Çevre il ve ilçelerde bulunan örgütlerin desteği
ile toplum bilinci oluşturulması, · Buradaki toplumun inançsal olarak
bilgilendirilmesi, irşat edilmesi, şeklinde kararlar alınarak, toplantı
son buldu. Yaşanan sorunlar nedeniyle,
halkımızın çektiği sıkıntılara bir yandan
üzülürken, Hünkâr Hacı Bektaş Veli Yolu’na gönülden bağlı canlardan,
Osmancık’tan ve Koyun Baba Türbesinden ayrıldık. İkrar - Rızalık Şehri Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin ışığında
yürüyen sevgili canlar, Yolumuzun temeli, “Rızalık Şehri”ne dayanmaktadır. Yol’a gelmek, girmek
isteyen canlara; “Gelme gelme, dönme dönme…” Şeklinde ifade edilir ki kişi Yol’a
girmeden bir kere daha düşünsün rızalığını ona göre versin, diye. Misyonerlik ve yayılma amacındaki
birçok inanç ve ideolojinin aksine burada kişiye gelmemesi tembihlenir. Bilinir
ki bul Yol, “Demirden leblebi, ateşten gömlektir.” Kişi hala gelmek, girmek istiyorsa bu
sadece bir şekilde olabilir: “İkrar verecek, nasip alacak, musahip tutacaktır.” İkrar: Ahittir, sözleşmedir, yemindir. Geri dönüşü
olmayan tek yönlü bir geçittir. Bugün Alevi ana babadan olan, İmam
Ali’ye gönül veren herkes, “Aleviyim” diyebilmektedir. Ancak, biraz önce de
belirttiğim gibi gönüllü olarak ikrar vermek bu Yol’un giriş kapısıdır bu
kapıdan girilmeden bunu demek ağızdan lakırdı çıkarmaktır. Alevi-Bektaşi olmak
değildir. Gönül - Nefis-Akıl Canlılar âleminde sadece var olma,
yaşama ve yaşamı-soyunu sürdürebilme savaşı vardır. Her canlı ihtiyacı kadarından
fazlasını almaz. Ancak insanlarda durum farklıdır. Nefis, tamahkârlık vardır.
İmam Ali bu konuda: “Gönül insanın hazinesidir. Nefis hazineyi çalmak isteyen Şeytan, akıl da bekçisidir. Bekçi görevini yapmazsa nefis hazineyi çalar” demiştir. Nefis-Akıl-Gönül üçgeninde ihtiyacından fazlasına tamah
etmek, maalesef insana mahsustur. Benlik, “hepsi benim olsun, en iyisi benim olmalı” der ve açgözlülük yapar. Tüm bunlar kin, kibir, nefret,
hasetliklere yol açar ki bu gönül kırma, zarar verme, ziyan etme, ölümlere,
savaşlara, işkencelere kısacası kötülüğe ve zalimliğe gaddarlığa yol açar. İşte
Hakk’tan uzaklaşıp, iblise teslim olmak buradadır. Nefis, benliğin yol açtığı tamahkârlık
önce insanda sonrada onun oluşturduğu toplumda varlığını gösterir. Bir yerde
var olan güzelliği elde etme isteği ya da kendisi gibi düşünmeyeni, inanmayanı,
kendisinden olmayanı yok etme arzusuna sebep olmaktadır. Asimilasyon (Dış Asimilasyon - İç Asimilasyon) Bu yok etme hareketi, türlü yöntemlerle
yapılmıştır. Hani derler ya “Savaşta her şey
mubahtır” bu sözün sonucu zalimliktir. Hangi
inanca, ideolojiye sahip olursa olsun birçok yönetici nefis denen iblisin esiri
olmuş, her şeyi kendine mubah diye çıkarına uygun gelmeyeni, masumların kanını,
canını, malını, almış sevgiyi yok etmek için her şeyi yapmıştır. Bunar ile
yapamadığını da asimile ederek, kişiyi, kişileri, toplumları, inançlarından
kültürlerinden, yaşamlarından koparmıştır. Önce temel değerlerini bozmuştur. “Eline, diline, beline sahip ol!” diyen Hünkâr’ın koynuna evli kadını sokuyorlar, sonra
Alevi-Bektaşilere
“Mum söndü yapıyorlar” şeklinde iftiralarda bulunuyorlar. Gerçek farklıdır. Burada birleştirici unsur lideri karalamak,
onu ve ondan
gelenleri yaftalama yoluyla asimile
etmektir. Her insan kendi inancını seçme ve
yaşama özgürlüğüne sahiptir. Kimseye inancını değiştirmeye zorlayamazsın. Bunu
ben değil, Hak kelamı Kuran birçok kere söylemektedir.(1) Kuran, “Ey Muhammed sen tebliğcisin” derken insanların inancını seçme hakkını yine insanlara
vermiştir. Yani Muhammed’e bile zorlama hakkı verilmemiştir. Sevgili canlar, yüzyıllar boyunca
Mansur gibi asıldık, Nesimi gibi yüzüldük. Pir Sultanları, Kalender Çelebi,
İmam Hüseyin’i katlettiler. Hamdullah Çelebi’yi, Ebu Zer’i sürgün ettiler. Yine
de Hak Yolu’ndan ayrılmadık, ancak Yol’umuzun giriş kapısı İkrar ilkesine sadık
kalmayan, kalamayanlar, nefislerine yenik düşenler yüzünden artık Aleviler
değil, Alevilik katledilmekte, Yol’dan uzaklaşılmaktadır. Özsel Boyut, Şekilsel Boyut Alevice yaşamak; saz çalıp, semah dönüp,
cem tutmak gibi somut, görsel-şekilsel bir olay değildir. Bunlar zahiri
olandır. Bu denizi uzaktan görmeye benzer, denizi anlamak için önce yanına
gelip koklamak, tatmak, içindeki güzellikleri görebilmek için içine girmek
gereklidir. Ben Aleviyim demek, Alevice yaşamak, değildir. Demekle olmuyor.
Özünü yaşamayan şeklini yapsa ne olur, yapmasa ne olur. Yol’un aslını bırakıp, şekline bakılmakta, içi boş çember gibi semahlar dönülmekte, Yol’umuz semah, bağlamadan ibaret sanılmaktadır. Elbette ki “Aşığın sözü Kuranın özüdür” ama söze değil, saza gelinmektedir. Tüm bunlar inanç, ibadet için değil, gösteriş için, birilerine beğendirmek için yapılmaktadır.
Hünkâr: Bizim
semahımız oyuncak değildir, İlahi
bir aşktır, salıncak değildir, Kim
onu oyuncak sanırsa, Cenazesi
kaldırılacak mümin değildir. diyerek bu konuyu net bir şekilde ifade
etmiştir. Yol’a Sahip Çıkmak Yolumuza sahip çıkmak, önce Yol’da
yürümek ile olur. Kişi önce kendinden başlar, özünü dara çeker. Aleviyim
diyebilecek herkes Yol’un gereklerini yerine getirecek “ikrar” verecek, ikrarına sahip çıkacak.
Hünkâr’ın bendesiyim demekle Hünkârın izinden gidilmiyor. Söylemek yetmiyor, yapmak, yaşamak,
hayatımızın her anına yaymak gerekiyor. Bir “himmet” alabilmek için, Yunus gibi kırk yıl “doğru odun” taşımak gerekiyor. Sevgili canlar, tüm sözlerim önce
kendime, sonra Yol’a girecek olanlara, Yol’dan gidenleredir. “İncinsen de incitme” diyen Hünkâr Hacı Bektaş Veli, Yol’umuzu yine en güzel şekilde
ifade etmiştir: Sevgi
muhabbet kaynar, yanar ocağımızda Bülbüller
şevke gelir, güller açar bağımızda Hırslar
kinler yok olur, aşkla meydanımızda Aslanlar
ceylanlar dosttur kucağımızda Aşk ile. Notlar: 1. 11/HÛD-29: Ve yâ kavmi lâ es’elukum aleyhi
mâlâ(mâlen), in ecriye illâ alâllâhi ve mâ ene bi târidillezîne âmenû, innehum mulâkû
rabbihim ve lâkinnî erâkum kavmen techelûn (techelûne). “Ve ey kavmim! Buna (tebliğ ettiğim şeylere)
karşılık sizden mal olarak (bir şey) istemiyorum. Eğer ücretim (ecrim) varsa
ancak Allah’a aittir. Ve ben âmenû olanları (Allah’a ulaşmayı dileyenleri) tardedecek
(uzaklaştıracak, kovacak) değilim. Muhakkak ki onlar, Rab’lerine mülâki olacaklar
(ulaşacaklar). Ve lâkin ben, sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum.” Güzide Ana Sen Seni Gör Cümle Eşyâ Sendedir Sen
seni yitirip gezme ırağı Sen
seni gör cümle eşyâ sendedir Sen
sende bulursun sana gereği Sen
seni gör cümle eşyâ sendedir Âdem
değil midir allame-l esmâ? Âdem
değil midir nev’i muslihâ? Âdem
değil midir nüsha-i kübrâ? Sen
seni gör cümle eşyâ sendedir Âdem
değil midir bâb-ı eyvallah? Âdem
değil midir Resûl-ullah? Âdem
değil midir Sırr-ı seyf-ullah? Sen
seni gör cümle eşyâ sendedir Âdem
değil midir Nûr-u arşullah? Âdem
değil midir Kenz-i sırrullah? Âdem
değil midir Kâ’be Beyt-ullah? Sen
seni gör cümle eşyâ sendedir Yedi
iklîm yedi deryâ sendedir Yesi
âyet yedi esmâ sendedir Yedi
kitâb yedi binâ sendedir Sen
seni gör cümle eşyâ sendedir Özün
bilmeyene echel dediler Yol’a
gitmeyene esfel dediler Benliğin
fark edene ekmel dediler Sen
seni gör cümle eşyâ sendedir Sen
seni görürsen sensin delâlet Sen
seni görmezsen sensin dalâlet Sen
seni ıslâh et ki gele inâyet Sen
seni gör cümle eşyâ sendedir Sen
seni bilirsen yeksân olursun Sen
kendi derdine dermân olursun Sen
seni bilmezsen pişmân olursun Sen
seni gör cümle eşyâ sendedir Güzide der
ki Sûret-i Rahman Âdem’dir
cümleye delîl-i bürhan Habersiz
dolaşma ey gâfil insan Sen
seni gör cümle eşyâ sendedir
|