Âşık Remzâni |
BİZE NELER OLUYOR?
Emel SUNGUR
Köydeki
Ali ağabey, şehirdeki Yusuf ağabey Yası Matem orucunda.Aslında bu yazı bugünün
yazısı değildi. Çalık ve Polat Gruplarının vermiş olduğu “Muharrem Oruç Açma
“programı ile başlayan süreç çok hızlı gelişti bekledim ki Kamil insanlar bu
süreci değerlendirir ve daha fazla yanlış yapmaktan bizleri alı koyar diye ne
yazık ki olmadı. Böyle
başladığım yazıya 1,5 ay önce Sivas Müftülüğü’ne yollamış olduğum yazıyla devam
edip yeniden bu günlere taşıyacağım yazımı. Pir Sultan Abdal’ın köyüdür Banaz;
Sivas, Yıldızeli ilçesine bağlıdır. Demokratik Alevi Örgütlenmesinin de
temelleri o köylüler tarafından atılmıştır. 80’ Darbesinden sonra yeniden1988
yılında yaşamımıza hayat veren bu örgütlenme binlerce Alevinin, demokrat ve
aydının ikametgah adresi olmuştur. Bize bu adresi verenlere hep minnet duydum
ve bu örgütlenmenin içinde yer alarak özümsemeye, yolu yakından tanımaya ve
geçmişe sahip çıkmaya çalıştım. Şu
anda genel başkanlığını yürüttüğüm ve kurucusu olduğum Vakfımızın kuruluş
tarihi 1998 yılı olmasına rağmen çeşitli zorlamalar nedeniyle ne yazık ki 2,5
senede 2000 yılında yasallaştık. Pir Sultan Abdal Vakfının kurucuları olarak
bizler için Banaz çok önemliydi. Banaz’a gelen canların ihtiyacını karşılamak,
inancımızı yürütmek üzere bir Cem evi yaptık. Bu Cem Evimiz 2006 yılında
tamamlandı ve mutfağı, Cem Eviyle Banaz’a gelen canların ve Banaz’lıların
ihtiyacını karşılamaya başladı. Cem Evimiz ibadetimizi yürüttüğümüz yerdi,
İnancımıza hizmet veren bir yerdi Pir’i ziyarete gelen canların her türlü
ihtiyaçları oradan karşılanıyordu. Bizlerde
Pir’in diyarını ziyarete gelenlerde mutluyduk, Banaz’da Pir’in Köyünde
Topuzlubaba’da bir ibadet hanemiz vardı artık.3 yıl önce bu topraklarda
kadastro yapıldı ve bizim Cemevimizin bulunduğu yer tapuda “İbadet hane” olarak
belirlendi. Böyle olmasına rağmen İbadethanemize fahiş elektrik faturaları
gelmeye başladı. Diyanet İşleri Başkanlığına bir yazı yazarak buranın
İbadethane olduğunu bildirdik, dosya ekini de avukat bir arkadaşımız hazırladı,
bekledik yanıtı ve geldi; Siz ibadethanenin kullandığı haklardan
kullanamazsınız diyordu Diyanet İşleri Başkanlığı. Bir diğer yol olarak gelen
öneriyi değerlendirip Tapudan Topuzlubaba’nın tapusunu aldık ve bu sefer yazıyı
Sivas Müftülüğü’ne yolladık malum olduğu gibi Sivas Müftülüğü Diyanet İşleri
Başkanlığından görüş alarak yazının yanıtını 1,5 ay sonra verdi, 26.11.2012 tarihinde aldık. “Orası
İbadethane olamaz İbadethane yasalarla belirlenmiştir ve bunların içinde Cemevi
yoktur “ diyordu kısaca yazı. Oysa elimizde ki tapuda “İBADETHANE” diyordu ama
fetva kurulu Diyanet saptamıştı sen ne kadar benim inanç yerim Cemevi dersen de
oda cevap olarak bize Cemevi inanç merkezi değil diye dayatacaktı. Biz dönecek
miydik davamızdan asla. İşte bunlardı inanç merkezimize inanç yeri, ibadethane değil
Cemevi diyenler, yine bunlardı “Muharrem Açma Yemekleri “ düzenleyip Alevilerin
örgütlü yapısını bu yemeklere davet edenler. Evet
bu bilgilendirmeden sonra gelelim son günlerin ardı arkasınca yaşanan
olaylarına.
Yazımınbaşında belirttiğim Çalık- Polat oruç açmasıyla başlayan süreç bir
milletvekilinin Mecliste verdiği kendi ifade ettiği gibi “Muharrem Ayı İftar
Yemeği” ile devam etti. Verilen bu yemeğin fotoğrafı benim açımdan verilen
yemek kadar üzüntü vericiydi davete çağırı yapan milletvekilinin en yakında
oturan “flört fahişeliktir” diyen Cemil Çiçek, onun yanında da sürekli ağlayan
Bülent Arınç başroldeki aktörlerdi. Şaşırdığım
yıllardır Siyaset- İnanç beraberliğine karşı olan bizler neden sessiz kaldık bu
fotoğraf karşısında anlamadım. Eğer siyasi iktidar Alevilere saygı duyuyor
idiyse yapacağı o kadar şey vardı ki birini hiç olmazsa gerçekleştirseydi. Eğer
gerçekten Alevileri eşitliğini savunuyor ve saygı duyuyor olsaydı bu özel
günlerde Hacı Bektaş Dergahı’nı asıl sahipleri olan Alevilere bıraksaydı.
Şaşaalı sofralar değil Alevilerin istedikleri Dergahlarına kavuşmaktı. Olmadı
bu süreçte hiçbir olumlu yaklaşım. Siyasetçiler dostluk içinde! yediler
yemeklerini, köydeki Ali ağabey, şehirdeki Yusuf ağabey yasını tutup içi
dağlanırken meclisin büyük lokantasına Muharrem bir başka gelmişti. Sessizlik
sürüyordu dün gece; Muharremin son gününde orucumu açıp çok sevdiğim kızım gibi
gördüğüm Gülseven Medar’ın oynadığı Hamlet’in Kürtçesini izledim. Muhteşem hem
görsel, hem de müzik olarak harika bir oyundu bitti ve eve ulaştığım da saat
epeyce geç olmuştu gazeteleri karıştırırken gözüme bir fotoğraf ve bir masa
ilişti masanın etrafı dolmuştu ileri gelenlerle. Bir Muharrem yemeği! daha
yeniyordu, Cumhurbaşkanının himayelerinde Muharrem ayı nedeniyle verilen iftardı!
bu fotoğraf; İftarda Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Dünya
Ehl-i Beyt Vakfı Başkanı Fermani Altun, Alevi Vakıflar Federasyonu Başkanı
Doğan Bermek, İstanbul Eski Milletvekili Reha Çamuroğlu, Hitit Üniversitesi
Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Osman Eğri, Karacaahmet Sultan Derneği Genel
Başkanı Muharrem Ercan, Prof. Dr. Hüseyin Hatemi, Kezban Hatemi, Anadolu Alevi
Bektaşi Federasyonu Başkanı Cengiz Hortoğlu, Alevi Bektaşi Federasyonu Genel
Başkanı Selahattin Özel, Türkiye Caferileri Lideri Selahattin Özgündüz ve
İstanbul Alevi Dernekleri Genel Başkanı Metin Tarhan katıldı. Eh devletin en
üst kurumunun davetine icabet etmek gerekiyordu! Gereğini de yerine getirdi bu
kurum temsilcileri. Biraz bürokrasiyi, biraz da diplomasiyi bilirim. Bir memur
çocuğuydum ama bir işleyiş vardır anlarım bazı davetlere gitmek gerekir onu da
anlarım ama bu tarihte verilen çağrının Alevilerin Demokratik taleplerini
yerine getirmek, Alevilere yaşamı kolaylaştırmak gibi bir çaba içermesi
anlaşılabilir bu çağrı böyle değildi, umarım yanılıyorumdur. Adeta
böyle bir listeden oluşan yemeği yemek için bir araya gelmişti müstesna
kişiler.
Basındanokuduğuma göre hassasiyetle hazırlanmıştı menü; iftariyelik ( neydi bu
iftariyelik sözü) olarak humus, köz patlıcan salatası ve enginarlı roka
salatası, dereotlu kremalı mantar çorbası, zeytinyağlı iç baklalı çanak
enginar, ana yemek olarak patates mantısı, çoban salata, vişne ve ayva
kompostosu ve tatlı olarak da aşure yer alıyor. Ayni bizlerin evindeki gibi
hazırlanmıştı sofra! ayni yazımın başında belirttiğim Pir Sultan Abdal’ın köyü
Banaz’da ki gibi!. Ses
yok bekledim Kamil insanlardan, yolu aydınlatanlardan, yolumuza ışık
tutanlardan. O
sessizlik yerine beklerdim ki bu “Muharrem Oruç Açma Yemekleri” için bir araya
gelen canlar Alevilerin yaşadıkları sıkıntıların önünü açacak iyileştirmede
bulunacağının müjdesini alsınlar ve bu tarihlerde yanan yüreklere biraz
rahatlık gelsin, matemin acısı, Kerbela’nın ve daha sonra yaşanan Kerbela’ların
sızısı biraz azalsın nerede haydi bu çağrıya katılmamak olmaz diyerek koşuverdi
büyüklerimiz. Bunun
sonu nereye gider bilmem ama tek bildiğim bizim bütün sorunlarımız her geçen
gün biraz daha derinleşiyor, hiçbir sorunumuzun çözümüne dair en ufak bir ışık
yok ama seyirlik “Muharrem Açma Sofraları” ve yarışları var. 20 yıl önce
girdiğim yolu hiç bu kadar örselememiştik, gidiş nereye merak ediyorum elbette
suskunluğu da. Yolumuzu
aydınlatan ulular, Pir’ler bize akıl fikir versin, doğruyu görmemize yardım
etsin. Aşk
ile.. 27.12.2012
|