Âşık Remzâni

 

 

 

YORUMU İLE PİR DERGÂHINDAN NEFESLER

 

Bektaş Çelebi - Devriye

 

Hüseyin Hürrem ULUSOY

Haziran 2015

 

Hacı Feyzullah Çelebi’nin büyük oğlu olan Bektaş Çelebi 1710-1761 yılları arasında yaşamıştır. III. Mustafa tarafından verilen bir fermanla Hacı Bektaş Velî Dergâhı’na postnişin olmuştur. Çok güçlü bir şair olan Bektaş Çelebi, Şîri mahlasıyla şiirler yazmıştır. Hacıbektaş ilçesi Bâlâ Mahallesi’nde (Yukarı Mahalle anlamına gelir) Bektaş Efendi Türbesi diye anılmakta olan türbede yatmaktadır. Söz konusu türbe Çelebi A. Cemâlettin Efendi tarafından tamir ettirilmiştir.

 

Cihân var olmadan ketm-i Âdem’den

Hak ile birlikde yekdaş idim ben

Yarattı bu mülkü çünkü ol demden

Yaptım tasvîrini nakkaş idim ben

 

Kainât henüz var olmadan, yokluğun içinde (tüm mahlukâtın mayası, cevher-i ahzar’ın çıktığı yerde) O’nunla bir vücûd idim. Bu mülkü (kâinâtı) o anda yarattı, O’nunla birlikte kainâtta yapılacakları tasarlayıp gerçekleştiren bir nakış ustasıydım (Kâinatın mimarı ile birlikte, kâinatın plânını çizdim).

 

Ânasırdan bir libâsa büründüm

Nâr ü bâd ü âb ü hâkten göründüm

Hayrü’l beşer ile dünyaya geldim

Âdem ile bile bir yaş idim ben

 

Ateş, rüzgâr, su ve toprak, (bu) unsurlardan bir elbise giyerek görünür oldum. Yaratılmışların en hayırlısı insandı, insan içinde de en hayırlısı olan Muhammed olup dünyaya geldim. Ki ilk insan olan Âdem’le yaşıt idim.

 

Âdem’in sulbünden Şît olup geldim

Nûh-ı Nebî oldum Tûfân’a daldım

Bir zaman bu mülke İbrahim oldum

Yaptım Beytullah’ı taş taşıdım ben

 

Bir zaman Âdem’in soyundan Şit (Peygamber) olup (dünyaya) geldim. Nûh Peygamber olup Tûfan’a daldım. Bir zaman da bu dünyaya İbrahim (Peygamber) oldum, Kâbe’yi inşa ettim (ve bunun için oğlumla birlikte) taş taşıdım.

 

İsmail göründüm bir zaman ey cân

İshak, Yakûb, Yusuf oldum bir zemân

Eyyûb geldim çok çağırdım el-amân

Kurt yedi vücûdum kan yaş idim ben

 

Ey Can! Bir zaman İsmail (Peygamber olarak) göründüm. Bir zaman da (bu dünyada) İshâk, Yakub ve Yusuf (peygamberler) oldum. Eyyüb (1) (Peygamber) olarak dünyaya geldim; Vücûdumu kurt yedi(ği için), çok yardım çağırdım (fakat yardıma gelen olmadı), kan yaş içinde kalmış idim.

 

Zekeriyyâ ile beni biçtiler

Yahyâ ile kanım yere saçtılar

Davûd geldim çok peşime düştüler

Mühr-i Süleyman’ı çok taşıdım ben

 

Zekeriyya (2) (Peygamber) ile beni biçtiler, Yahya (3) (Peygamber) ile kanım yere saçtılar. Davûd (4) (Peygamber) olarak geldim peşime çok düştüler. Süleyman Peygamber’in mührünü (5) çok taşıdım.

 

Mübârek Âsâ’yı Mûsâ’ya verdim

Rûh-ül Kudüs olup Meryem’e erdim

Cümle evliyâya ben rehber oldum

Mûcîz murg-i şebî hûffâş idim ben

 

Musa’ya Kutsal Âsâ’yı verdim. Rûh-ül Kudüs (6) oldum, Meryem’e erdim. Cümle peygamberlere ben yol gösterdim. Mucize eseri ortaya çıkan bir gece kuşu, yarasa (7) idim.

 

Sulb-i pederimden Ahmed-i Muhtar

Olup da cihâna geldim âşikâr

Ali ile çok takındım Zülfekâr

Kul iken zât ile sırdâş idim ben

 

Babam Ahmed-i Muhtar’ın soyundan açık bir şekilde yeryüzüne geldim. Ali ile Zülfekâr’ı çok takındım. (Ali sûretinde) Kul gibi göründüm, ancak Hakk’ın sırlarını da taşıyordum.

 

Tefekkür eyledim ben kendi kendim

Mu’cize görmeden îmâna geldim

Şâh-ı Merdân ile Düldül’e bindim

Zülfekâr bağlandım tıg taşıdım ben

 

(Bir gün) Kendi kendime düşüncelere daldım. Mucize görmeme gerek yoktu (mantığımla gerçekleri görüp bu yola) îmân ettim. Mertlerin Şâhı (Ali) ile Düldül’e bindim. Zülfekâr’ı bağlandım (ve bu şekilde) kılıç taşıdım.

 

Sekahüm hamrinden içildi şerbet

Kuruldu ayn-i cem ettik muhabbet

Meydâna açıldı sırr-ı hakikat

Aldığım esrâra sırdaş idim ben

 

İçecek olarak Sekahüm (rabbiküm şerâben tahura) şarabından içildi. Cem âyini yapıldı (dostlarla) muhabbet ettik. (O güne kadar) Sır olan (bir takım) gerçekler meydana çıktı. (Ancak) Aldığım o gizli şeyleri (gayrilere açıklamadım) sakladım.

 

Hidâyet erişti bize Allah’dan

Bîat ettik cümle Resûlullâh’dan

Haber verdi bize seyr-i fillâh’dan

Selmân-ı Pâk ile yoldaş idim ben

 

Tanrı bizi doğru yola kılavuzladı. Hepimiz Peygamber’e bîat ettik. Yolun kurallarını bize o öğretti. (Hizmet sahiplerinden ) Selman-ı Pâk ile (gönül temizliğine giden yolda) yoldaş oldum.

 

Şükür matlûbumu getirdim ele

Gül oldum feryâdı verdim bülbüle

Cem olduk bir yerde Ehl-i Beyt ile

Kırklar Meydânı’nda ferrâş idim ben

 

Ne mutlu talep ettiğim (arzuladığım) şeylere kavuştum. Gül oldum (öyle bir güzellik elde ettim ki) bülbüller (âşıklar bana âşık olup) feryat ettiler. (Bu aşamaya geldikten sonra) Ehl-i Beyt ile (yapılan) Cem(e dâhil) olduk. Kırklar Meydânı’nda süpürgeci olduk. (Bu şerefe eriştik).

 

İkrar verdik cümle düzüldük yola

Sırrı fâş etmedik asla bir kula

Kerbelâ’da İmâm Hüseyn’le bile

Pâk ettim dâmeni gül taşıdım ben

 

And içerek öyle bir yola çıktık ki, (başımızı kesseler de) sıradan insanlara (anlamazlara) sırrımızı vermedik. Nitekim İmâm Hüseyn’le (bu şekilde ve bu yolda ) Kerbelâ’da (şehîd olmakta) berâberdik. Tuttuğum eteği (yolu) temiz tuttum (kirletecek işlerden kaçındım). Bu yola gül (güzellik ve iyilik) taşı(maya çalış)dım.

 

Şu fenâ mülküne çok geldim gittim

Yağmur olup yağdım ot olup bittim

Urum diyârını ben irşâd ettim

Horasan’da gelen Bektaş idim ben

 

Şu ölümlü dünyaya birçok kereler geldim ve gittim. (Toprağa) Rahmet oldum, (topraktan canlanıp, canlılara gıda olan) ot oldum yeşerdim. Anadolu’yu aydınlatan ben idim. Ben idim Horasan’dan gelen Bektaş!

 

Gâhî nebî gâhî velî göründüm

Gâhi uslu gâhî deli göründüm

Gâhî Ahmed gâhî Ali göründüm

Kimse bilmez sırrım kallâş idim ben

 

Kimi zaman peygamber kimi zaman da evliyâydım. Kimi zaman uslu (zararsız bir kul), kimi zaman da (zır) deli göründüm. Kimi zaman Ahmed-i Muhtar kimi zaman da Aliyye’l Murtaza gibi göründüm. Hâsılı kalleşin biriydim, kimse benim sırrımı çözemedi!

 

Hamdü’lillâh şimdi Şîri dediler

Geldim gittim zâtım hiç bilmediler

Kimseler bu remzi fehmetmediler

Her gelen mahlûka kardaş idim ben

 

Allah’a hamdolsun ki şimdi bana Şîri dediler. Çok kereler geldim amma kimliğimi bilemediler. (Kıymetimi anlayamadılar). Bunu bildirecek işaret nedir hiç kimse bunu çözemedi (farkına varamadı). Hâlbuki o kişi, dünyada yaşama hakkı kazanıp gelen yaratılmışları (sevip onlara) kardeş olan kişidir.

 

Notlar:

 

1. Eyyûb, İsrail oğullarından peygamber. Hikâyesi şöyle: Kadîm zamanlarda Suriye’de Eyyub isimli zengin ve iyi huylu bir adam yaşardı. Sürü sürü davarları, sığırları, develeri ve atları vardı. Oğulları ve kızları vardı.

 

Eyyub zenginliğine ve maddî gücüne bakıp böbürlenmez, insanlara sevgiyle yaklaşır, cömertlik gösterir, aç ve yoksulları doyururdu. Her zaman da Allah’a şükrederdi.

 

Allah; onun samimiyetini biliyordu. Ancak yine de onu bir imtihandan geçirmek istedi. Eyyub bu imtihanı kazanırsa peygamberlik mertebesine erecek, insanlığa örnek olacak ve ismi asla unutulmayacaktı.

 

Önce hayvanları hastalığa yakalanıp ölmeye başladı. Hepsi kırıldılar. Tek bir hayvanı dahi kalmadı. Eyyub yine de Allah’a isyancı olmadı ve şükretti. Çevresindekiler bu duruma şaştılar.

 

Giderek Eyyub’un başına daha büyük felâketler gelmeye başladı. Bir yer sarsıntısında Eyyub’un tüm damları çöktü, çocukları altında kalarak can verdiler. Yalnız karısı ile kendisi kurtuldular. Bu kadar büyük bir acıya rağmen Eyyub yine de Tanrı’ya isyan etmedi.

 

İlerleyen günlerde Eyyub’un, çektiği acılardan dolayı, vücudunda çıban ve yaralar oluşmaya başladı. Yaralar bütün vücudunu sardı, kımıldayamaz ve hareket edemez duruma geldi, o kadar ki dudaklarını oynatıp konuşamıyordu bile. Ona karısı bakıyordu. Bulaşıcı olur korkusuyla kimse yanına gelmiyordu, yapayalnızdı. Yine de ağzından kötü bir kelam çıkmadı.

 

Bir gün Tanrı ona: “Eyyub ayağını yere vur” dedi. Ayağını yere vurdu ve yerden sular kaynamaya başladı. Bu sularla yıkanan Eyyub’un yaraları hızlı bir şekilde iyileşti. Hz. Eyyub böylece insanlığa örnek olup sabrıyla tarihe geçti.

 

Hazret-i Eyyub’un nikâbın kaldır

Tende iki kurt var neye mâildir

Biri ipek sarar birisi baldır

Bunların sırrına erdin mi Turnam?

 

Kul Hüseyin

 

2. Zekeriyya, İsrail oğullarından peygamber. Marangozluk yaparak geçimini sağlayan bir insandı. Kavmi tarafından şehîd edildi.

 

Zekeriyya, İmran kızı Elizabeth ile evliydi. Meryem de Elizabeth’in kız kardeşiydi. Meryem doğmadan babası öldü. Zekeriyya ve eşi, Meryem’i himayelerine alarak büyüttüler. Bu çiftin çocukları olmamıştı.

 

Zekeriyya 99 yaşına geldiği halde soyunu devam ettirecek kimsesi yoktu. Allahu teâlâ Cebrail’i görevlendirerek, Zekeriyya’ya Yahya isimli bir çocuğu ihsan edeceğini bildirdi. Zekeriyya’nın eşi Elizabeth de çok yaşlanmıştı. Bu duruma inanmakta güçlük çektiler. Yahya Aleyhisselam ana rahmine düşünce Zekeriyya konuşamaz oldu. Meramını işaretlerle anlatıyordu.

 

Yahya’dan altı ay sonra da İsa dünyaya geldi. Yahudiler İsa’nın babasız dünyaya gelmesiyle ilgili olarak Zekeriyya’ya iftira attılar ve onu öldürmeye karar verdiler. Zekeriyya beladan uzaklaşmak istedi. Peşine düştüler. Zekeriyya ağaçlık bir bölgeden geçerken, bir ağaç: “Ey Allah’ın Peygamberi bana gel!” dedi. Ağaç yarıldı Zekeriyya içine girdi. Ancak elbisesinin bir ucu dışarıda kalmıştı. Bu arada mel’un Şeytan devreye girerek, Zekeriyya’nın yerini gösterdi. Yahudiler o ağacı biçerek Zekeriyya’yı şehîd ettiler. Türbesi Halep’tedir.

 

3. Yahya, Zekeriyya’nın oğlu. Hristiyanlar onu “Vaftizci Yahya” olarak adlandırırlar. İslâmiyet’e göre bir peygamberdir.

 

Yahya, mütevazı bir yaşam sürdü, kıldan elbise giydi, arpa ekmeği yedi. Tanrı sevgisiyle sürekli ağladı ve gözyaşları nedeniyle yüzü yara bere içinde kaldı.

 

İsa’ya İncil inince, Yahudileri İncil’e imana çağırdı. İsa göğe çekildikten sonra da İncil’in hükümlerini tebliğe devam etti. Yahudi kralı I. Herod’un emri ile başı kesilmek suretiyle şehîd edildi. Başı Şam’da bir caminin içindeki türbededir.

 

4. Davud (David), Yakub’un oğlu Yehuda’nın soyundandır. İsmail Peygamber’in ölümünden sonra kendisine peygamberlik verilmiş ve kayınpederi Talut’un ölümünden sonra İsrail oğullarına hükümdar olmuştur. Davud’un çok güzel bir sesi vardı. Zebur’u okudukça dinleyenler kendinden geçerdi. Ülkesini adaletle yönetti. Birçok ülkeler fethetti. Yetmiş yaşında iken öldü.

 

5. Süleyman’ın mührü altı köşeli bir yıldız şeklinde idi. Üstünde ayetler yazılıydı.

 

6. Rûh-ül Kudüs, Hristiyanlığa göre “Kutsal Ruh”, İslâmiyet’te Cebrâil.

 

7. İsa aleyhisselâm, kavmine: “Ben size Rabbinizden bir âyet ile geldim. Ben size çamurdan bir mahlûk yaparım ve içine üflerim. Allah’ın izni ile derhal kuş olur uçar” dedi. Üfleyince yarasa Allah’ın izniyle uçtu. Öyle mucizevî bir yaratıktı ki, kuş gibi uçardı, doğurur ve yavrusunu sütü ile beslerdi. Yahudiler yine de îmân etmediler. (Kur’an’ın Âl-İmrân Sûresi 49. âyet).

 

Kaynak:

Pir Dergâhından Nefesler, Genişletilmiş Açıklamalı Özel Baskı, 2014.

 

Bektaş Çelebi

 

Devriye

 

Cihân var olmadan ketm-i Âdem’den

Hak ile birlikde yekdaş idim ben

Yarattı bu mülkü çünkü ol demden

Yaptım tasvîrini nakkaş idim ben

 

Ânasırdan bir libâsa büründüm

Nâr ü bâd ü âb ü hâkten göründüm

Hayrü’l beşer ile dünyaya geldim

Âdem ile bile bir yaş idim ben

 

Âdem’in sulbünden Şît olup geldim

Nûh-ı Nebî oldum tûfâna daldım

Bir zaman bu mülke İbrahim oldum

Yaptım Beytullah’ı taş taşıdım ben

 

İsmail göründüm bir zaman ey cân

İshak, Yakûb, Yusuf oldum bir zemân

Eyyûb geldim çok çağırdım el-amân

Kurt yedi vücûdum kan yaş idim ben

 

Zekeriyyâ ile beni biçtiler

Yahyâ ile kanım yere saçtılar

Davûd geldim çok peşime düştüler

Mühr-i Süleyman’ı çok taşıdım ben

 

Mübârek Âsâ’yı Mûsâ’ya verdim

Rûh-ül Kudüs olup Meryem’e erdim

Cümle evliyâya ben rehber oldum

Mûcîz murg-i şebî hûffâş idim ben

 

Sulb-i pederimden Ahmed-i Muhtar

Olup da cihâna geldim âşikâr

Ali ile çok takındım Zülfekâr

Kul iken zât ile sırdâş idim ben

 

Tefekkür eyledim ben kendi kendim

Mu’cize görmeden îmâna geldim

Şâh-ı Merdân ile Düldül’e bindim

Zülfekâr bağlandım tıg taşıdım ben

 

Sekahüm hamrinden içildi şerbet

Kuruldu ayn-i cem ettik muhabbet

Meydâna açıldı sırr-ı hakikat

Aldığım esrâra sırdaş idim ben

 

Hidâyet erişti bize Allah’dan

Bîat ettik cümle Resûlullâh’dan

Haber verdi bize seyr-i fillâh’dan

Selmân-ı Pâk ile yoldaş idim ben

 

Şükür matlûbumu getirdim ele

Gül oldum feryâdı verdim bülbüle

Cem olduk bir yerde Ehl-i beyt ile

Kırklar Meydânı’nda ferrâş idim ben

 

İkrar verdik cümle düzüldük yola

Sırrı fâş etmedik asla bir kula

Kerbelâ’da İmâm Hüseyn’le bile

Pâk ettim dâmeni gül taşıdım ben

 

Şu fenâ mülküne çok geldim gittim

Yağmur olup yağdım ot olupbittim

Urum diyârını ben irşâd ettim

Horasan’da gelen Bektaş idim ben

 

Gâhî nebî gâhî velî göründüm

Gâhi uslu gâhî deli göründüm

Gâhî Ahmed gâhî Ali göründüm

Kimse bilmez sırrım kallâş idim ben

 

Hamdü’lillâh şimdi Şîri dediler

Geldim gittim zâtım hiç bilmediler

Kimseler bu remzi fehmetmediler

Her gelen mahlûka kardaş idim ben

 

                                                          -  Makaleler  -