Âşık Remzâni

 

 

 

BASIN AÇIKLAMASI

07. 12. 2014

 

Değerli Dostlar,

 

Alevi-Bektaşi dünyasının uzun zamandan beri acı, endişe ve kaygıyla izlediği Türkiye gündemi üzerine paylaşımlarda bulunmak üzere birlikteyiz.

 

Geldiğiniz için çok teşekkür ediyor, Birliğimiz, dirliğimiz ve var olmamız adına katkılarınızı, önerilerinizi bekliyor, Hak aşkına sesimize ses katmanızı diliyor, istiyoruz.

 

Dostlar,

 

Gelişmeler tatsız, kaygımız büyüktür.

 

Siyasi iktidarın kendi meşrebince bir Türkiye tasarlamasını, bütün devlet olanaklarını bu meşrebin inşasına hasrederek, Alevi - Bektaşi, Hıristiyan, Musevi ve diğer aidiyetleri adeta yok farz etmesini içimiz acıyarak, büyük bir kaygıyla izliyoruz.

 

Buradan siyasi iktidara çağrımız şudur;

 

Bu gidişatınız, salt farklı mensubiyetleri değil, vicdani olan, empati yapan ve “aynayı yüzüne tutan” her bir değerli yurttaşımızın ağız tadını bozmaktadır. Gelin, sadece kendinizi değil, bizi ve herkesi, diğer farklılıkları da kucaklayın. Birliğimize dirliğimize, bir olmamıza kıymayın!

 

Bu yönde samimiyetle bir adım attığınızda, dünyamızın daha güzelleşeceğini, sizden, bizden değil, “Yaratılını Yaradan’dan ötürü sevdiğinizde” tüm müşküllerimizin kolaylıkla çözümleneceğini göreceksiniz. Gelin, Hacı Bektaş Veli’nin, Mevlana’nın, Yunus’un değerlerimize kattığı aşkı ve sevgiyi, gönlümüzde var edip, işi kolay kılalım.

 

Farklılıkların birliğiyle güçlü bir toplum olduğumuzu, bizi bir arada tutan değerleri, ilmi kazanımlarımızı, Bâtıni-felsefi mirasımızı, kardeşlik bağlarımızı unutmayalım. O bağları ve değerleri koparıp atmak üzere koşullanmış kişi ve kurumlara fırsat vermeyelim, taltif etmeyelim, ödüllendirmeyelim.

 

Değerli Canlar;

 

Çağın kazanımlarına, bilime, demokrasi ve laikliğe sırt çeviren ulusların ahlaki, ilmi ve refah bakımından diğer ulusların çok gerisine düştükleri, yarışı kaybettikleri herkes tarafından bilinmektedir.

 

Hünkâr Hacı Bektaş Veli; “İlimden Gidilmeyen Yolun Sonu Karanlıktır“Yetmiş İki Millete Bir Nazarla Bakınız” derken ve bu şiarları bizlere miras bırakırken tam da bu gerçekliğe işaret etmiştir.

 

Bizleri; ırk, dil, din, mezhepçilik hastalığıyla boğazlaşmaktan esirgeyen bu kavramlar, varlık, birlik, dirlik nedenimiz, vazgeçilmez şiarımızdır. Daha geniş açıdan baktığımızda ise bu nefes, aslında sadece Alevi-Bektaşilerin değil, bulunduğumuz coğrafyadaki, bütün halkların kazanımıdır, mirasıdır.

 

Kendi içimizde Alevi-Sünni, Hıristiyan, Musevi, deist ya da Ateist de olabiliriz ama unutmayalım ki, devlet nezdinde sadece yurttaş ve kardeşiz; hem de üvey değil, ana-baba bir öz kardeş…

 

Devletin sorumluluğu ise biz yurttaşlarına ayırımsız bir hizmet sunmaktır.

 

Üzüntümüz odur ki, doğru olmayan müdahale ve yönlendirmelerle, yurttaşlarımızın, hem kendi öğretimizden hem de insanlık mirasından istifade etmelerine, engel olunmaktadır. Koskoca evrensel insanlık mirası yok farz edilmekte, Ortadoğu’nun Selefi dini değerleri içinde yok olmamıza çanak tutulmaktadır.

 

Bu tutumu kabul etmememiz mümkün değildir.

 

Değerli Canlar;

 

Buradan Sayın. Başbakana ve Milli Eğitim Bakanına çağrı yapmak istiyorum;

 

Bir yandan, zorunlu din kültürü dersinin kaldırılması, cemevlerinin ibadethane statüsüne kavuşturulması gibi toplumsal taleplerimizin karşılanması görüşmeleri sürdürürlerken, diğer yandan aynı zaman dilim içinde neredeyse bebeklerimize de “zorunlu din kültürü dersi” gündeme getirmenizi nasıl anlamalı, hangi yaklaşımınıza inanmalıyız?

 

Bilindiği gibi bilim dünyasında kesin olarak kanıtlanmıştır ki, çocuk, ahlakı ve insan sevgisini, okulda aldığı eğitimden daha çok “Rol Modeli” denilen annesinden babasından almaktadır.

 

Ahlaktan, sevgiden, Hak’tan soyutlanmış din, din değildir.

 

Değerli canlar;

 

Alevi-Bektaşi dünyasının gündeme dair talepleri, bu iktidar tarafından bütün ayrıntılarıyla bilinmektedir. Yeni bir “çalıştay trafiğine” neden ihtiyaç duyulduğuna dair bir bilgimiz yoktur. Talepler bellidir… Sıralanmış, kayıt altına alınmış, hiçbir kurum dışarıda kalmaksızın Alevi-Bektaşi dünyasının tüm kurumları tarafından imzalanarak devlet yetkililerine teslim edilmiştir.

 

Söylendiği gibi, Alevi-Bektaşi kurumlarının imza altına alınan metin konusunda aralarında anlaşamadıkları bir husus bulunmamaktadır. Anlamak bakımından sormak isterim; bu yeniden görüşme ihtiyacı nereden kaynaklanmış, görüşmelerde neler konuşulmuş, hangi ilerleme sağlanmıştır?

 

Eğer ihtiyaç hissediliyorsa taleplerimizi tekraren hatırlatmak isterim:

 

1. Ulusal ve uluslararası mahkemelerde (AİHM) elde ettiğimiz haklarımız, verilmelidir.

 

Bu bağlamda “Zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” dersleri yerine seçmeli ders uygulamasına geçilmelidir. İnanç ve öğretimizi yok sayan, din dersi ve pratiğinden Alevi-Bektaşi öğrenciler muaf tutulmalıdır.

 

2. Cemevlerimiz; hiçbir kayıt ve koşul olmaksızın, hukuken ibadethane statüsüne kavuşmalı, ibadethanelere tanınan kamu olanaklarından eşit olarak yararlanmalıdır.

 

3. Laik bir ülkede olmaması gereken Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir kurum kaldırılmalıdır.

 

4. Eşit yurttaşlık hakkı yaşama geçirilmelidir.

 

5. Madımak Oteli, anı-utanç müzesi olmalıdır.

 

6. Alevi-Bektaşi köylerine cami yapılmasına, imam-müezzin atanmasına son verilmelidir.

 

7. Tüm Alevi-Bektaşi Dergâhları asıl sahiplerine iade edilmelidir.

 

Söz Dergâhın iadesi meselesine gelmişken konu üzerinde biraz durmak istiyorum.

 

Hacı Bektaş Veli Dergâhı’nın, Alevi-Bektaşi dünyası bakımından ne anlama geldiği, bu inanca karşıtlık içinde olan yönetimlerce gayet iyi bilinmekte, bu yüzden de hem geçmişte hem de günümüzde sık sık müdahalelere maruz kalmaktadır.

 

Dergâh, defalarca dağıtılmış, el konulmuş, müze haline getirilmiş, “Serçeşme” kurutulmak istenmiştir.

 

16. yy’dan günümüze periyodik ve sistematik imha çabalarına girerek, size Aleviliğin uzun ve meşakkatli imha tarihini anlatarak yoracak değilim.

 

Ancak şu kadarını arz etmek isterim ki,

 

Yol ve inancımızın üstünün örtülmesi hangi anlayış sahiplerince gerçekleştirilmişse, bugün Dergâhın asli sahiplerine iadesi talebimize hangi anlayış direniyorsa, ulusal ve uluslararası hukuk yoluyla elde ettiğimiz yasal kazanımlarımızı hangi anlayış tanımıyor, uygulamaya koymuyorsa;

 

Alevi-Bektaşi Yoluna özgü bu kavramların dini ve sosyal yaşamımızdan çıkartılmasını da aynı anlayışça gerçekleştirilmiştir.

 

İmparatorluk ve temellerinde harcımız olan Cumhuriyet dönemlerinde ülkeyi yönetenlerin imha ve asimilasyon çabaları, Alevi-Bektaşi Yolu’nun yok olması bağlamında arzulanan sonucu vermemiştir. Yol’un gücü, İmam Hüseyin’in mazlumiyeti ve Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin himmetiyle her defasında ayağa kalkmış, Yol’a revan olmuştur.

 

Sonuç olarak, bizler inancımızın bize verdiği güçle yolumuza devam edeceğiz. Hünkâr’ın ışığı Yolumuzu aydınlatmaya devam edecektir. Yukarıda bir kez daha dile getirdiğimiz beklentiler Kızılbaş – Alevi – Bektaşi toplumunun yıllardır, dile getirdiği istemlerden başka bir şey değildir. Ve bu istemleri yerine gelinceye kadar söylemeye devam edeceğiz.

 

Saygılarımla,

 

Veliyettin Hürrem ULUSOY

Hacı Bektaş Veli Vakfı Başkanı

 

                                                      - Makaleler -