Âşık Remzâni |
Gelecek Zamana Haykırış:
“Acaba Bana Gelecekte Yardım Edecek Biri Var mı?” Aşure ve Kerbelâ BU YAZIDA Aşureyi anlatmayacağım, onu zaten
biliyorsunuz, Alevi-Bektaşilerin matem orucu tutma ve aşure yapmalarına neden
teşkil eden Hüseyin’i anlatmaya çalışacağım. Başı Âdem’le başlayan ve sonu sonsuzluğa kadar devam eden ve
edecek olan bir süreç. Bu süreç içerisinde pek çok nebi ve veli gelip
geçmiştir. Ancak, bayrağı taşıyanların sayısı sanıldığı kadar fazla değildir. Başlangıçtan itibaren elden ele dolaşıp, insanlığın eline geçen
ve şimdi de Hüseyin’in elinde olan bu bayrağın varisidir Hüseyin. Hüseyin, Yezit’in alçaklık yapması nedeni ile ona savaş açmış ve
bu acı olaya sebebiyet vermiş bir politikacı kesinlikle değildir. Hüseyin’de “Her ay Muharrem, her gün Aşure ve her yer Kerbelâ”
şiarıyla bu bayrağı elden ele emanet ederek insanların rehberlerine ve
insanlık tarihinde adaletten ve eşitlikten yana olan tüm özgür insanlara teslim
etmiştir. İşte bilerek ölüme gitmesine rağmen, bu bayrağı tüm insanlığa
bırakmak için son anda, gelecek zamana haykırır; “Acaba bana gelecekte
yardım edecek biri var mı?” İnsanlık tarihinde ne yazık ki yardım edecek
kişi sayısı çok fazla değildir. Şehit, bütün varlığını bir yerde hepimizin kutsallığın kaynağı
olduğuna inandığı bir kutsal ideal uğruna feda eden kimsedir. Çünkü o artık bir insan, bir şahıs, bir fert değil, kendisini
fikri uğruna feda eden bir varlık olduğu için bir ekoldür insanlık tarihinde…
Bu nedenledir ki biz Hüseyin’in şahsında Ali’nin oğlu olan özel bir şahıs
olarak bilmeyiz. Hüseyin adaletin, özgürlüğün, insan haklarının, sevginin,
güzelliğin ve aşkın adıdır. Hüseyin “Hikmet sırrı bize gizli kalmaz, bana açık olanı siz
bilemezsiniz” diyordu. Belki de Kerbelâ olayının sırrı bu küçük cümlecikte.
Hüseyin İslam’ın gidişatını, gerçekten uzaklaştığını görüyor buna
bir çare arıyordu. Mevcut olanaklarla buna çare bulmak imkânsızdı. Toplumu ikna
etmek, oturup konuşmak, gerçekleri anlatmak mümkün görünmüyordu. Halen halk arasında söylendiği gibi; “Muaviye’nin pilavı
yağlıydı” ve insanların pek çoğu, kendi çıkarlarına önem veriyorlardı. Toplumun
bu gidişatını kökünden sarsacak bir olay gerekiyordu. Belki bu olay toplumun tekrar doğru düşünmesine, gerçekleri görmesine
ve aklını başına devşirmesine yardımcı olacak bir tokat niteliğinde olmalıydı.
Hüseyin çözümü bu şekilde buldu. Bu düşüncesini en yakınlarına açtı ve
gerçekleştirdi. Bunun için bütün ısraralar rağmen fikrinden dönmedi. Haksızlığın
zulmün, bencilliğin karşısında hayatı pahasına dimdik durdu ve bu tanrısal bir
destanın ölmez kahramanı ve yol göstericisi oldu. Biri insanları yüceltiyor alabildiğine; uyarıcı, yol gösterici,
sözüne sadık, dürüst ve cesur... Öteki aşağılık, hilekâr, yalancı, bencil ve
tiksindirici... Kerbelâ Meydanı o gün yüz yıllardan beri okuduğu ve sonsuza kadar
da okumaya devam edeceği Tanrısal bir destana tanık oluyor. Hamdullah Çelebi’nin iki dörtlüğüyle sözlerimi tamamlamak
istiyorum: Kimisi beli dedi Ali’ye
erdi Kimisi fehmetti serini
verdi Kimisi bilmedi beyhude dedi
Şehid-i Kerbela Hür’ünen
geldi Hasreti pirim Bektaş Veli Evlad-ı Hüseyn neseb-i Ali Kim inanmazsa şeytanın kulu
La dedi ervah’ı harılan
geldi
|