Âşık Remzâni

 

 

 

AŞIKPAŞAZADE’NİN OSMANLI TARİHİ  VE BUGÜN

(Tevarih-i Al-i Osman)

 

Veliyettin Hürrem ULUSOY

 

 

“Kendi meczup budala bir aziz idi. Şeyhlikten ve müridlikden fariğ idi. Abdal Musa derler idi bir derviş var idi. Hatun Ana’nın muhibbi idi. Ol zamanda şeyhlik ve müritlik zahir değil idi. Silsileden dahi fariğ idiler. Hatun Ana ol azizin üzerine mezar etti. Geldi bu Abdal Musa bunun üzerine bir nice gün sakin oldu.”

 

Aşıkpaşazade’nin çizdiği bu Hacı Bektaş resmi halen modern çalışmalarda (Alevi-Bektaşi araştırmacı ve yazarlar da buna dahil) kaynak olarak gösterildiğini üzülerek burada belirtelim,

 

Aşıkpaşazade kimdir?

 

1393 yılında Amasya’da Elvançelebi köyünde doğdu. Şeyh Yahya’nın oğlu, tasavvuf şair Aşık Paşa’nın torun çocuğudur. Bu sebeple Aşıki mahlasını kullanmıştır. 1413 yılında hastalanıp Orhan Gazi’nin imamının oğlu Yahşi Fakih’in evinde kaldığında Yıldırım Beyazıt’a kadar yazılmış bir Osmanlı tarihi bulup okuması, kendisini bu işe vermesine neden olmuştur. 1476 yılından sonra yazmaya başlar.

 

Tarihi ve resmi belgelere dayanmayan söylentileri nakletmektedir. Bazı kısımları başkaları tarafından yazılıp tamamlanmıştır. Yıldırım Beyazıt’a kadar olan Osmanlı Tarihini Yahşi Fakih’in evinde zaten hazır bulmuştur.

 

Bir Enderun bürokratı, inanç ayrılığı nedeniyle Hacı Bektaş Veli ve çevresini kötülemek eğilimindedir. Eğilimini, “Bunlarda şeytani adetler çoktur” diye belli etmektedir.

 

Simavna kadısı oğlu Şeyh Bedrettin asıldıktan sonra onu asıldığı yerden indiren acılı müritlerini “cünüp müritleri” olarak tanımlamıştır. Ölünün arkasından konuşmuş ve imanlı ölüp ölmediği konusunda tam bir cevap vermemiş, itikadının hayatında ve ölümünde bilinmediğini bile söyleyebilmiştir.

 

Konuyla ilgili asıl metin şöyle:

 

(İktidara göre karar verecek bir yargıç olan ve Çelebi Mehmed’in yanındaki) Mevlana Haydar eyitti: “Kanı helaldir ama malı haramdır.” Dedi. İlettiler. Bazar içinde bir dükkan önünde asakodular boğazından. Sonra cünüp  müritleri indirdiler. Vardılar anı mezar ettiler.

(Necdet Öztürk çeviri yazısından.)

 

Akınclar aynı zamanda, bir akından sonra ele geçirdiği tutsakları Üsküp’te 950 Akçeye sattığını anlatır. Bakın ne diyor:”….ben de haramiliğe çıktım. Bir-iki kız yakaladım getirdim.”

(Halil İnalcık, doğu-batı makaleleri 2) 

 

Dikkatli bir bakış Aşıkpaşazade’nin tarafsız olmadığını ortaya koyacaktır. Tarihçiler ve araştırmacılar da aynı kanaata varmışlardır.

 

Konu ile ilgili görüşler:

 

-         Hilmi Ziya bey, Hacı Bektaş’ın Ahmet Yesevi öğrencisi olduğunu, Makalat’ın ona ait olduğunu ve tarikatın bizzat kendisi kurduğunu kabul etmiştir.Ona göre Hacı Bektaş Veli henüz yaşarken geniş Türkmen kitleleri üzerinde derin bir nüfuzu olan döneminin en saygın mutasavvıflarındandı. Ancak onun öğrettiği İslam yolu yer yer Sünni kalıpların dışına taşmakta idi.

(Hilmi Ziya bey 1924, 528-29)

 

-         Fuat Köprülü ilk çalışmalarında Aşıkpaşazade’yi onun tarihsel hayatı ve kişiliği hakkında benzer bir görüş ortaya koymuş, ancak sonraki araştırmalarından Aşıkpaşazade’nin “garazlı” bakışını fark ederek görüşlerini Bektaşi kaynakları lehine revize etme ihtiyacı hissetmiştir.

(Doç.Dr.Rıza Yıldırım,Türk Kültürü ve H.B.Veli, s51,s.114)

 

-         Hacı Bektaş Veli Velayetnama’sinde Ertuğrul ve Osman beyle ilgili bölümde, Anadolu Selçukluları’nın döneminin sona yaklaştığı anlaşılınca, mana erlerinin her biri Rum’un liderliği için birini tutmuş, ancak Hacı Bektaş veli Osmanlıları bu makama layık görüp manevi desteğini vermişti.

(Gölpınarlı, 1995,72-75)

 

-         Öte yandan ne Aşıkpaşazade’nin temsil ettiği sosyal kesim ve dini anlayış ne de ataları Osmanlı beyliğinin kuruluşunda rol almamıştı. Onun kendi atalarına mal etmeye çalıştığı Osmanlı girişimindeki Babai katkısı aslında artık Bektaşi şemsiyesi altında birleşmiş ikinci kola aitti. Ancak yükselen yeni “Merkez”e ve onun etrafında şekillenen ideolojiye Aşıkpaşazade Bektaşilerden çok daha yakındı. Bu yakınlığı hem erken dönem Osmanlı tarihine hem de Bektaşilere bakışını derinden etkilemekte idi. Aşıkpaşazade’nin Hacı Bektaş’a karşı “garaz”ının sebebi tamda onun bu ilişkiler ağında aranmalıdır. Hacı Bektaş’ı kendi halinde meczup bir derviş olarak takdim edip Osmanlılarla hiçbir ilişkisi olmadığını ısrarla vurgulamak suretiyle Aşıkpaşazade’nin esas gizlemeye çalıştığı şey esasında Hacı Bektaş’a doğrudan ya da dolaylı bağlı abdalların Osmanlı beyliğinin kuruluşuna yaptıkları katkıdan başkası değildi. Hatta daha da ileri gidip, Abdalan-ı Rum’a ait olan bu payeyi Baba İlyas’ın (Aşıkpaşazade’nin dedesi) saygın isminden hareketle kendi atalarına mal etmeye çalışıyordu.

(Doç.Dr.Rıza Yıldırım, Türk Kültürü ve H.B.Veli s.51,s.136)

 

-         Aşıkpaşazade’nin  tarihini yazdığı dönemde ait olduğu sosyal ve dini kesimin konumuz açısından iki önemli karakteri ortaya çıkmaktadır: 1)Bu kesim (Aşıkpaşazade dahil) devlet erkanı ile çok yakın ilişki içinde olması itibariyle hem pratik çıkar ilişkileri bakımından hem de ideolojik yaklaşım bakımından devlet erkinin yörüngesine girmişti. 2) Birincisi ile yakın ilişki olarak benimsedikleri din ve tasavvuf yorumu Sünni-Ortodoks anlayışla yakın uyum içinde idi.

 

-         Bu iki karakteristik özelliğin Aşıkpaşazade’nin torunu olmakla gurur duyduğu Baba İlyas’ın mirası ile taban tabana zıt olduğu aşikârdır. Baba İlyas’ın gerek tasavvuf anlayışı gerekse müritlerinin sosyo-kültürel kompozisyonu artık Aşıkpaşazade’nin ait olduğu dünyada değil, Hacı bektaş’ın mirası üzerinde gelişen sosyal-tasavvufi dünyada kendisini buluyordu. Erken dönem Osmanlı toplumunda önde olan ve ilk beylerle beraber çalışan zümre de bunların halefleri idi.

(Doç.Dr. Rıza Yıldırım, Türk Kültürü ve H.B.Veli s.51,s135)

 

Dün olduğu gibi bugün de aynı zihniyet devam etmektedir. Birliğimiz yönünde atılan her adım bazılarını rahatsız etmekte ve aynı düşüncedeki destekçilerini de en hızlı şekilde bulmaktadır.

 

Bilindiği üzere tarih boyunca güçlü-zayıf ilişkisi mevcut iktisadi ve siyasi kanunlarla meşrulaştırılıp, kabul edildiği için, ezilenlerin mücadeleleri hep “yasal olmadığı” yönlü savlarla bastırılıp yok edilmek istenmiştir.

 

Alevi-Bektaşi Kızılbaş tarihini ve geleneğini de bilmeyen veya tarih uyduran bu zihniyet aynı politikayı, Kanun yerine “Gelenek”, “Erkan”, vs. gibi savlarla bastırıp birliğimize elinden geldiğince mani olmaya çalışmaktadır.

 

Evet her dönemin bir yezidi vardı, bundan sonra da olacak.

 

Kasım 2014 Ankara

Veliyettin Ulusoy

 

 

                                                            - Makaleler -