Âşık Remzâni

 

 

 

Alevi-Bektaşilikte Ocak Sistemi

 

Namık Kemal DOĞANAY

Mayıs  2016

 

Alevi-Bektaşiliğin inançsal ve sosyal yapılanmasında, tüm kırımlara ve asimilasyonlara rağmen kendi inançsal yapısını koruyarak günümüze kadar varlığını muhafaza ederek aktarılmasında dedelerin, dolayısıyla bağlı olduğu ocakların büyük bir etkisinin olduğunu söylemek mümkündür. Dede ailelerini ve soyunu oluşturan ocaklar, Alevi-Bektaşi inançsal değerlerin muhafazasında ve aktarılmasında önemli bir işleve sahip olurken, aynı zamanda Alevi-Bektaşi toplumunun sosyal ve kültürel ilişkilerini de belirler ve şekillendirir.

 

Ocak, sözcük anlamıyla ısınma, pişirme vb., amaçlarla ateş yakmak için düzenlenmiş yer anlamında olup; ev, aile, soy, boy, kök, kurum, teşkilat, dirlik, düzenlik anlamlarında da kullanılır.

 

Evrenin yaratılışındaki dört unsurdan (hava, ateş, su, toprak) biri olan ateşin, sönmemesi ve kontrollü yakılması için insanlar tarafından evinin bir tarafında ocaklar meydana getirilmiştir. Evlerin vazgeçilmez bir bölümü olan ocaklar, en eski uygarlıklardan itibaren kutsallaştırılmış, ocağın yanması bir anlamda ailenin, soyun devam etmesi şeklinde algılanmış, her aile bir ocak olarak görülmüştür.

 

Ocak, Aydınlatmalı, Isıtmalı, Pişirmeli

 

Alevi-Bektaşilikte ocak ise, dedelerin ait olduğu soyu ifade etmektedir. Bir dede Hakk’a yürüdüğünde yerine oğlu veya soyundaki yetkin birisi dede olarak geçtiğinden dolayı dedelik kurumu yapısı gereği soy güden ve soya bağlı olan bir kurumdur. Her dedenin bir ocağı bulunduğuna, ocakların da kutsal temellerinin olduğuna inanılır.

 

Alevi-Bektaşiler, Ehl-i Beyt soyundan geldiğine inandıkları dedelere, dolayısıyla dedenin geldiği ocağa karşı büyük bir saygı duyarlar. Bazı ocaklara, çeşitli hastalıkların tedavisi için başvurulur. Ocağın pirlerinin mezarları büyük ziyaretgâhlara dönüşür; adak adanan, dileklerde bulunulan mekânlar haline gelir.

 

Genel olarak Alevi-Bektaşiler ocaklara bağlıdır. Toplumsal yapılanma, kutsal temellere dayanan ocaklar üzerinden olur. Ocak mensubu kişiler keramet sahibi erenlerden gelmekte; keramet sahibi erenin soyu ise, Ehl-i Beyt’e çıkmaktadır. Soyu Ehl-i Beyt’e çıkan ocak erenleri, zaman içinde ocağa bağlı talipleriyle birlikte ocaklarını kurumsallaştırmışlardır. Ocağın kurumsallaşması sonucu o ocaktan gelenlere Ocakzade denilmiş, dedelik görevinin Ocakzade dedeler tarafından yapılması sonucunu doğurmuştur.

 

Eski köy evlerinde yaşamış canlar, evin bir köşesinde ateş yakmak için ocağın olduğunu, o ocakta yemek pişirildiğini, ocağın ateşiyle evin ısıtıldığını, ateşten çıkan aydınlıktan da karanlık odanın aydınlattığını bilirler. Alevi-Bektaşilikte de dedelerin bağlı olduğu ocaklar, yüzyıllar boyu bu üç işlevi yerine getirmiştir.

 

Alevi-Bektaşilikte de ocaklar yukarıdaki üç işlevi mecazi anlamda günümüze getirmiştir. Ocaklar, bilgilendirerek, yol göstererek kişileri aydınlatmış; yolun inceliklerini, güzelliklerini vererek Alevi-Bektaşi yolunu sevdirmişler, yoldan soğumamayı, asimile olmayı engellemişler; kâmil insan olma yolunda dört kapı kırk makamı öğreterek ve uygulatarak kişilerin pişmesine önayak olmuşlardır.

 

Ocaklar Nasıl Ortaya Çıktı

 

Ocakların ne zaman ve nasıl ortaya çıktığı ile ilgili değişik görüşler bulunmaktadır. Ocak ulularının Ocaklarını nasıl oluşturduğu ile ilgili olarak üç faktör bulunmaktadır.

 

1. Ocağın Ehl-i Beyt’e bağlı olması: Ocak ulularının (Pir) bazılarının şecereleri, soy yoluyla gerçekten Ehl-i Beyt’e bağlanmaktadır. Bazı ocak pirleri İmam Ali soyundan gelen ocakzadedir.

 

2. Hacı Bektaş Veli Dergahı’na hizmet etmesi: Bazı Ocak kurucuları, pirleri Hacı Bektaş Veli Dergahı’nda yaptıkları hizmetin sonucunda, Hacı Bektaş tarafından Anadolu’ya gönderilmeleri ile ocaklar kurulmuştur. (Güvenç Abdal, Seyit Cemal vb.)

 

3. Keramet Göstermesi: Bazı ocak kurucuları duvarı yürütme, sudan yürüyerek geçme, ateşte yanmama gibi keramet göstermişlerdir. Kimi ocak dedeleri bu soydan gelmektedir.

 

Ocaklar Ne Zaman Ortaya Çıktı

 

Ocakların ne zaman ortaya çıktığı ile ilgili olarak dört farklı görüş bulunmaktadır.

 

1. Hacı Bektaş Veli’den önce Ehl-i Beyt soyundan gelen ailelerce oluşturulduğu: Bu görüşü ileri sürenler Emevilerden kaçan İmam Ali soyundan gelenlerin Türklere sığındığını, evlilikler yoluyla akrabalığın oluştuğunu, Hacı Bektaş’ın Anadolu’ya gelmesinden önce de kendilerine bağlı taliplerinin olduğunu ve ocaklar kurduğunu, Hacı Bektaş Veli’nin Anadolu’ya gelmesinden sonra ocak sistemini yeniden şekillendirdiğini ifade ederler.

 

2. Ocakların Hacı Bektaş Veli zamanında oluştuğu: Hacı Bektaş Veli’nin Anadolu’ya geldikten sonra, yetiştirdiği halifelerini icazet vererek Anadolu’nun değişik bölgesine gönderdiğini, bu uluların ve soyundan gelen ocakzadelerce ocaklarının oluşturulduğunu ifade ederler.

 

3. Ocakların Şah İsmail’den sonra oluştuğu: Şah İsmail’in Anadolu’da yaşayan Alevi önderlerini tarafına çekmek için Ehl-i Beyt bağlantılı şecereler dağıttığını, şecere verilen kişilerin daha sonra kendilerini ocak olarak tanıttıklarını ifade ederler.

 

4. Anadolu’ya gelen dini ve siyasal önderlerin ocaklarını oluşturduğu: Anadolu’ya gelen Türkmenlerin kendi dini ve siyasal önderlerine bağlılıklarını koruyarak, bu anlayış çerçevesinde ocakların oluştuğu ifade edilir.

 

İşlevlerine ya da Hiyerarşik Yapılanmalarına Göre Ocaklar

 

Ocaklar, işlevlerine veya hiyerarşik yapılanmasına göre incelendiğinde mürşit, pir, rehber ve dikme ocaklar olarak dört çeşitte incelenebilir.

 

1. Mürşid Ocakları: Soylarını On İki İmamlardan birine doğrudan bağlayan ocaklardır. Ocak ismi de On İki İmamlardan birinin ismi olarak anılır. Zeynel Abidin Ocağı, İmam Rıza Ocağı, Musa-i Kazım Ocağı gibi. “El ele, el Hakk’a”, “Er, erden seçilmez” düsturunun hâkim olduğu inanç sisteminde bir ocağın mürşid, diğer ocağın pir ocağı olduğu ifadesi tartışmalıdır.

 

El ele, el Hakk’a bağlıdır” düsturuna göre, bir ocağın mürşidi olan ocak, bir başka ocağa da mürşid diyebilmekte, yani başka bir ocağa göre pir ocağı olabilmektedir. Örneğin, Derviş Cemal Ocağı’nın mürşidi Sarı Saltuk, Sarı Saltuk Ocağı’nın mürşidi ise Ağuiçen Ocağı’dır. Yine Kureyşan Ocağı’nın mürşidi Baba Mansur, Baba Mansur’un mürşidi Seyyid Sabun Ocağı’dır.

 

Alevi-Bektaşi inancı gereği ocaklar arasında büyüklük-küçüklük ayrımı yapılamayacağına göre mürşit ve pir ocağı uygulaması tamamen ocakların otokontrolüyle yani denetlenmesiyle ilgilidir. Hacı Bektaş Veli’nin ocakları şekillendirmesiyle birlikte, tek bir mürşit ocağı olarak Serçeşme görülebilir.

 

2. Pir Ocakları: Ocağın kurucusu olan pirinin adıyla anılan ve genellikle ocak pirlerini On İki İmamlardan birine soyca bağlayan ocaklardır. Kul Himmet, Pir Sultan, Sarı Saltuk, Abdal Musa Ocakları gibi... Bu ocakların çok büyük bölümü mürşit olarak Hacı Bektaş Veli’yi bilirler ve Dergâh’a bağlıdırlar.

 

3. Rehber Ocakları: Mürşit veya pir ocaklarından göç ve başka nedenlerle ayrılıp başka yerlere yerleşmiş olan ocakların, bulunduğu çevrede Alevi-Bektaşi inanç sistemini uygulamak amacıyla, ayrıldığı mürşit veya pir ocağından icazet verilmiş ocaklardır.

 

4. Dikme Ocaklar: Ocakzade olmamakla birlikte, mürşit veya pir ocaklarınca kendi talipleri bölgesinde, Alevi-Bektaşi inanç ve ibadet hizmetini yürütmek için görevlendirdiği kişilerin, zaman içinde ocak işlevini denetimsizlik, uzaklık gibi nedenlerle kazanmasıdır.

 

Örgütlenmelerine Göre Ocaklar

 

Ocakları örgütlenmeleri bakımından Bağımsız (kendi pirlerine bağlı) ve Hacı Bektaş Çelebilerine bağlı ocaklar olarak iki bölümde inceleyebiliriz.

 

1. Bağımsız (Kendi Pirlerine Bağlı) Ocaklar: Ocak ulularının, Hacı Bektaş Veli’yle aynı zamanda veya ondan önce yaşadığını öne sürerek Hacı Bektaş’tan icazet almadığını, bu nedenle Dergâh’a bağlı olmadıklarını savunurlar. (Baba Mansur, Dede Garkın, Battal Gazi vb., ocaklar).

 

Dedenin cemde talibi sorgularken sırtlarına dokundurduğu ve günah işleyeceklere zarar vereceği düşünülen, kutsallığı olan ağaç çubuğa Tarik (Erkân) denilmektedir. Bağımsız ocak dedeleri cemlerde tarik kullandığından bu ocaklara Tarikli (Erkânlı) ocaklar da denilmektedir.

 

2. Hacı Bektaş Çelebilerine Bağlı Ocaklar: Anadolu’daki ocakların büyük bir bölümü Serçeşme’ye bağlıdırlar. Yaptıkları hizmetin Hacı Bektaş Veli tarafından verildiğini belirten ve Dergâh’ı Serçeşme kabul eden ocaklardır. Çelebilere bağlı ocak dedeleri, cemlerde görgülerde tarik yerine ellerini pençe olarak kullandıklarından (Pençe-i Al-i Âbâ) bu ocaklara aynı zamanda Pençeli Ocaklar da denilmektedir.

 

 

Sonuç

 

Alevi-Bektaşilik inancının, geleneğinin, kültürünün günümüze kadar gelmesinde; Alevi-Bektaşilerin baskı, zulüm, kıyım ve asimilasyonlara rağmen varlıklarını korumasında ve devam ettirmesinde ocakların ve dolayısıyla da ocakları temsil eden ocakzadelerin (dedelerin) çok büyük katkısı olmuştur. Alevi-Bektaşilikte ocaklar, bilgilendirerek, yol göstererek kişileri aydınlatmış; yolun inceliklerini, güzelliklerini vererek Alevi-Bektaşi yolunu sevdirmişler, yoldan soğumamayı, asimile olmayı engellemişler; kâmil insan olma yolunda dört kapı kırk makamı öğreterek ve uygulatarak kişilerin pişmesine önayak olmuşlardır.

 

Osmanlı’nın yıkılıp yerine modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ve 1960’lı yıllardan itibaren köyden kente göçle birlikte ocakzadelerin ve ocaklara bağlı taliplerin arasındaki iletişimin kopması sonucu ocak sisteminin etkisi azalmış, işlevsiz hale gelmiştir. Köyden kentlere göçle birlikte, dedelerin taliplerini görememesi, taliplerini görgü ve sorgudan geçirememelerinin sonucu olarak, dedenin talipleri üzerindeki etkisi azalmış, dolayısıyla ocakların aydınlatıcı, ısıtıcı ve pişirici fonksiyonları işlevsiz hale gelmiş; cemevleri çevresinde yaşatılan bir Alevilik oluşmuştur.

 

Ocakların, dolayısıyla da ocakzadelerin işlevlerinin azalmasıyla birlikte, ocaklar arasında da ilişkiler zayıflamış, iletişimin kopmasına yol açmıştır. Alevi-Bektaşi inancının, “El ele, el Hakk’a bağlıdır” düsturuna göre, bir ocağın mürşidi olan ocak, bir başka ocağa da mürşit diyebilmektedir. Bunun doğal bir sonucu olarak ocaklar birbirlerini denetleyip, sorgulamakta iken; ocak sisteminin etkisinin azalmasıyla ocaklar arasındaki denetim-görgü-sorgu imkânı kalmamıştır.

 

Er, erden seçilmez” ilkesinin egemen olması gerekirken, “benim ocağım senin ocağını döğer” anlayışıyla ocaklar yarıştırılmaya başlanmıştır. Günümüzde kimi ocaklar, gerek yukarıdaki açıklanan nedenlerle ve gerekse ocağı temsil eden dedelerin, inancımızın “El ele, el Hakk’a bağlıdır”, “Er, erden seçilmez” temel düsturlarından uzaklaşmaları nedeniyle, “aydınlatma, ısıtma, pişirme” fonksiyonlarını yerine getirememektedir. İnancımızın temel kurumlarından olan ocakların temsilcileri olan ocakzade/dedeler, bu yola hizmet için vardır. Yola hizmet etmeyen, Alevi-Bektaşi öğretisine uygun hal ve davranışları olmayan, Alevi-Bektaşiliğin temel ilkelerine uygun davranmayan dede/ocakzadeler, hangi ocaktan olurlarsa olsunlar inancımızın temsilcisi ve takipçisi olamazlar.

 

Kaynakça:

 

1. Er, Piri. Yaşayan Alevilik, Barış Kitapevi, 2013.

2. Yaman, Ali. Ocak Sistemi ve Dedelik Kurumu, 2000, Ürgüp Uluslararası Anadolu İnançları Kongresi Sunum.

 

                                                          -  Makaleler  -