Âşık Remzâni

 

 

 

AKLIM KALDI BANAZ’DA

 

Emel  SUNGUR

“Kırklar meydanına vardım

Gel beri ey canlar dediler

İzzet ile selam verdim

Gir işte meydan dediler

 

Sıdk ile tevhit edelim

Çekilip Hakka gidelim

Aşkın dolusunu içelim

Kalalım mestan dediler”

 

Çünkü Cem bitmeden geri dönmek zorundaydım. Ve dönme gerekçesini ne yazık ki çokta gerçekçi söylemedim Cemdeki canlara.

 

Yarın 8 Mart ve Dünya Emekçi Kadınlar Günü bende bu günü en fazla dile getiren kadınlardan biriyim. Özgürlük, insan hakkı, demokrasi, eşitlik ne çok söz ederiz bu sözler artık ırkçılarında, şeriatçılarında herkesin dilinde ve ne yazık ki kullana kullana öyle örselendi ki.  Ne çok kullanılır bu kelimeler ve her kes ne kadar sahiplenir bu sözleri, sahiplenir mi yoksa sahipleniyormuş gibimi görünür oda ayrı bir konu. Bende çok söylerim” kendi kararımı verecek yaştayım, istediğim yerde istediğim kadar kalırım” derim de bunu yapabilir miyim?

 

Ne yazık ki hayır.

 

Aklım kaldı Banaz’da ama aklım eve gidince nasıl bir manzarayla karşılaşacağım konusun da çok rahat değildi. İçine girdiğim derin bir tünelden adeta bir ormanın yeşil yapraklı, üzerinde su taneleri bulunan, gürül gürül sular akan bir ayrı dünyayı yarıda bırakıp ne yazık ki dönmek zorundaydım geriye. Evden dışarıya çıktık gül kız, Hüseyin ve ben cem evine doğru yol aldık. Elimizde lokma ve fener vardı su borusu patlamıştı çamurun içine batınca çıkılmıyordu. Ayağıma lastik çizmeleri çektim. Cem evine vardığımız da utandım dede gelmiş ve çoktan oturmuştu posta yoksa çok geç mi kalmıştık.

 

Dede cemaati Edeb erkâna dâvet etmişti bile. "dar gel, doğru söyle!" demişti,  alacağını alıp, vereceğini verip, talibin mürşidin görgüsünden geçtikten sonra Hz. Hüseyin yolunda aklanıyordu cemaat.  Bu sevginin yok olduğu dünya da “ bin defa mazlum olsan bir defa zalim olma “ diyordu dedeler.. engin bir sevgi denizi vardı bu medyanda hiperaktif olan Ulaş Cem sırasında bile zaman zaman ortaya kendini attığında hiç kimse sözlü şiddet dahi göstermedi, O anda oradakilerin dünyası da, yürekleri de "sudan duru, sütten beyazdı" kendilerini öylesine teslim etmişlerdi ki güvendikleri ellere, sorular soruluyordu. Aslın da kadınların da sormasını, araştırmasını istedim açıkcası.

 

Dede’ye 8 Mart, Cem’de kadınlar, yeni uygulanmaya başlayan kadına yönelik değişiklikler derken bir sürü soru sıraladım daha sonra da Şemsi’nin ismini de söyleyerek biraz da topu ona attım. Oda sordu inanıyorum ki Cem’ler her sene zamanında, aksamadan sürekli yapılırsa  Kadınlar öğrenmek istediğini sorup, araştırıp, soruşturup Cem’den “boş gelip, dolu ayrılmış olacaklardı.

 

Banaz’daki Cem Evinde bu esnada dürüstlük, mertlik, cömertlik vardı, yoksulun yanındaydı herkes. Gündüz Dede’den kurban kesip, kesemeyeceğimi öğrenmek için gittiğimde Alevi Açılımından bahsetmiştim. Ancak bu benden kaynaklanmamıştı. Bir tanımadıkları kişinin Banaz’a gelip Dedelerin listesini istediğini söylemişti görevli arkadaş. Bende çok dikkat edilmesi gerektiğini, oradaki her şeyin bizim dünyamızın değişilmez değeri olduğunu anlatırken laf lafı açtı ve İstanbul’da yapılacağını duyduğumuz Dedeler toplantısına geldi ve mevzu biraz genişledi. İşte Dede’nin ne olduğunu aldığım yanıtla da bir kez daha kavradım Bende onun için seviyordum bu özgün yapısı değişmesin istediğim Banaz’ı, Banaz’lıları, Banaz’ın  Dede’lerini, Pir Sultan Anıtını,  kardelen çiçeğini ve çiğdemi onun için çok seviyordum.

 

Dede’nin beni biraz da şımartan emeğime atıfta bulunarak söylediği sözler ayni bir meslek sahibinin makam masasının arkasında asılı olarak duran diploması gibiydi benim için. Ayrıca diploma salt okuyarak öğrenip alınan bir belgeydi. Ya söylenen beni böylesi onurlandıran sözler ona ne demeli diye düşündüm ve telli kuran çalındığında sazın ezgileriyle birlikte söylenen deyişlerdi adeta.

 

İçimden Dedenin karşısına geçip;

 

“Canım erenlere kurban

Serim meydanda meydan da

İkrarım ezelden verdi

Canım meydanda meydan da

 

Gerçek olan olur gani

Gani olan olur veli

NESİMİ ,yim yüzün beni

Derim meydanda meydan da”

 

demek geçmedi değil ama.

 

Bu gün erken ayrılacağımın acısı ve zorluğuyla her saniyeyi beynime ve yüreğime kazımak istedim. Hizmetler yapılmaya başladı meydancı dolanıyor ve sessizliği sağlamaya çaba gösteriyordu.

 

“Haktan bize nida geldi

Pirim sana haber olsun

Şah’tan gülzarı geldi

Peyik sana haber olsun”

 

Usul usul Banazlılar içeriye giriyorlardı ellerinde lokmalarıyla kim hangi lokmayı getirmiş hiç önemli değildi.

 

Kömbede vardı, çörekte vardı. Teslim ediliyor ve kaynıyordu bir birinin içinde. Dün kurban yoktu ama bu gün kurbanlar tığlandı,

 

“Haydin gidelim üryana

Mümin müslim bir yana

Tekbir verildi kurbana

Kurbancı’ya haber olsun.”

 

Geldi, orta yere konuldu güzel gözlü, sürmeli kurbanlar, duası edildi ve götürdüler “yola “ kurban ettiler. Görgüden geçen canların kurbanı karıştı birbirlerinin suyuna, kanına.

 

Aşık İsmail Şimşek yine tele acımadı;

 

“Kudret kandilinde parlayıp duran

Muhammed-Ali’nin nurudur vallah

Zuhur edip küffar askerin kıran

Elinde Zülfikar Ali’dir billâh

 

Elinde Zülfikar, altında Düldül

Önünde Kanber’i dilleri bülbül

Hatice Fatıma cennete bir gül

Ona sırrım dedi Hak, Habibullah,”

 

Parmağına da, vurdu acıdı parmağı, sızladı belki kanadı ama hiç fark etmedi.

 

Meydanda ki sürmeli, hissetti ve silkelendi, oda yola koyuldu hizmeti böyle yerine getirdi ama ne diyeyim yandı yüreğim.

 

Kurbanlar bundan sonra ki hizmetlilere bıraktı yerini,  semah geldi meydana Semah; Cem,in ayrılmaz bir parçasıydı.Semah;Cem,in belli bir aşamasında miraçlamadan sonra bağlama eşliginde kadın ve erkek canların çalınan nefesler eşliğinde birlikte yaptıkları dinsel törendi. Semah dönmek alevilerin ibadeti olan cem içinde yapılan 12 hizmetten birisiydi.. Semah, Hak ile bütünleşmenin onun varlığında erimenin adıydı.Oyun değildi.Hakka gönül verenlerin miracıydı sadece semah dönenler değil hep birlikte Miracdaydık.

 

“Gitme Turnam Gitme Nerden Gelirsin

Sen Nazlı Canana Benzersin turnam

Her Bakışta Beni Mecnun Edersin

Gönülde Mihmana Benzersin turnam

 

  Has Nenni Nenni

  Dost Nenni Nenni

 

Kaşlarına Mim duvası Yazılır

Cemaline Türlü Benler Dizilir

Seni Sevmeyenler Haktan Üzülür

Pir Balım Sultana Benzersin turnam“ diyordu dede.

 

Semah dönüyorlardı meydan da canlar kaç kişiydi kaçı, kadın kaçı erkekti hiç farkına dahi varamadım ama ayaklar kesildi yerden yavaş yavaş yukarı adeta güvercin olup uçtu canlar. Canlar seyrederken eksikliğini hissettiğim bir can adeta karşım da duruyordu bana (kirvesine belki bir kelamı, belki de bir selamı vardı) ilyas’tı bu. Geldiğim andan beri her yerde soluğunu hissettiğim, ayak sesini duyduğum İlyas Cem’e girip canlarla can olmuştu, yola yine baş koymuştu. Gözüm doldu her halde Dede’de farkına vardı onun yaşlı, bilge gözü ve yüzüne yansıdı gözüyle bana” biliyorum” dedi.

 

“Kırklar girdi meydana

İllallahsın dediler

Ondan iki cihana

Ali Şah'tır dediler

 

Kapıya bir can geldi

Mürşidiniz kim dedi

Kirvem boynunu eğdi

Bir birini gösterdi”

 

Bende biliyordum İlyas burada olsaydı ayağını sürte, sürte çeke çeke koşturacaktı her bir yana. u Semah   dönüyorlardı hepsini tanıdığım ama adını bile aklıma getiremediğim koca bir yürek olmuş, adeta tek bir can dönüyorlardı.

 

“Başım açık yalın ayak yürüttün

Sen merhamet eyle leb-i balım yar

Yüreğimi ceviz gibi çürüttün

Senin aşkın büktü kaddi dalım yar

 

Çektirme cefalar yandırma nara

Yitirdim aklımı oldum divane

Köşe-i vahdette koyma avare

Darü’l-aman Cemalettin Veli’m yar

 

Sıtkı yakma ömrün kal-ı kıl ile

Hazine bulunmaz kuru fal ile

Yırtık gömlek ile eski şal ile

Daha böyle nasıl olur halim yar”

 

Unutulması, anlatılması adeta mümkün olmayan bir esmeydi, bir yürek çırpmasıydı dönerken yüzüme şamar gibi bıraktıkları rüzgar iniyor, vuruyor ve  bir den göğe yükseliyordu. Cemaate şöyle dönüp bir baktım. Kadın sayısı beni mutlandırdı.Belki böyle bir ayrım yapmam doğru değildi ama. Şu anda burada yapılan Cem  ne Cennete gidebilmek için ne de Cehennem korkusuyla yapılıyordu. Bu ayrı bir hakikatti.

 

Çırağın söndürülmesini, postun kaldırılmasını ne yazık ki göremeden ayrıldım. Sır içinde sırrı saklayarak. Dede ve bütün Banaz’lılar yol açıklığı, gönül temizliği, can dostluklar dileğinde bulundular, ayrıldım. Turan, Hüseyin’le birlikte Yıldızeli’nden otobüse binmek üzere. Ve geride bıraktım Pir Sultan ve Sivas Şehitler Anıtını;

 

“Karşıda görünen ne güzel yayla

Bir dem süremedim giderim böyle

Ela gözlü Pir’im sen himmet eyle

Bende bu yayladan şaha giderim”

 

diyerek gidiyordum ama gidemiyordum.

 

                                                            - Makaleler -