Âşık Remzâni |
Emel SUNGUR
ALEVİ AÇILIMI, ayni Alevi Çalıştayı
gibi sadece hikaye. Devlet kendi Aleviliğini yaratmak için her şeyi göze aldı
ama tarihi bilmiyor kimler geldi, geçti, bitti, tükendi ama Alevilik her daim
var ve var olacak.
Alevi’yi değil Aleviliği yok etmeyihesaplayan bu devlet bir şeyi algılamamış “ŞAH” diye diye gidenlerdeniz.
13 yaşımda tanıştığım Pir Sultandeyişlerini ve söylediğim marşlarını çok sevmiştim. Bu başlangıç tarihinin
ardından tam 43 sene geçti bu sözler, bu isyan, bu haksızlığa başkaldırı benim
içimde filizlenmeye başlarken her yerimi sardı bir sarmaşık gibi ve yeni ben
doğdum. Bunca sene hiç değişmedi sarmalayan sarmaşığın etkisi. Bu sarmaşığın
kökleri olduğunu düşündüm hep ve o köklerle tanıştım.
Dalıyordum sınırsız derinliklere tambitti derken bakıyordum başka derinlikler var dibe asla ulaşamadım. Ama zaten
ulaşıp yakalasaydım o zaman bu kadar bağlanamazdım ki ayni AŞK gibi diyeceğim
ama yanlış olur zaten bu bir Aşk, içinde ateşi de olan, külü de olan, ağlatan,
bazen tebessüm ettiren, kavuran Aşka elbette ulaşılamaz
Deyişler ve nefesler devrimintürküleri, marşları olarak öğrenmiştik ama dikkatle sözlerini dinlememiştik her
halde coşturmuştu içimizdeki isyan ateşini ve o ateşle yıllarca inandığımız,
kurulmasını istediğimiz, düşlediğimiz dünyanın olması için hep koşmuştuk.
Artık bu peşine düştüğümüz ideallerimindünyası ve gönüldeki inanç dünyamın yolu çakışmıştı. Orada insanlık kavgası
vardı, adalet, eşitlik, hakkaniyet kavgası vardı, renk, cins, mevki, makam,
para, pul değil.
Şurada aslında çok yakında, ilerdeaslında çok uzakta yola erişme kavgası vardı artık.
Yıllar yılları kovalarken kendimi birAlevi örgütünün içinde buldum o günden bu güne de 25 yıl geldi geçti. Madımak
Katliamı, Gazi Katliamı ile tam da örgütlerimizin ortasına düşüverdi ateş topu.
Aslında bu topraklarda ki katliamlar dile getirilmese de büyük ölçüde Alevi
Katliamlarıydı zaten. Masum olmak mazlum olmak acaba iktidar olmamaktan mı
kaynaklıydı çok bilmiyorum ama hep mağdurdu Aleviler bunu dahi söylemeden ses
ve nefeslerini yüreklere sakladılar. Ta
ki eksiklerimiz yanlışlarımıza rağmen örgütlü yapılar oluncaya dek.
Bu örgütlerde daha yakın tanıma fırsatıbulduğum yolu daha iyi anlamaya çalıştım, öğrenmeye çalıştım. Hak, Muhammet, Ali’yi,
Hünkar Hace Bektaş Veli’yi gönlümdeki ile birleştirdim, aynayı yüzüme çok
tuttum, bazen yüzümü görmek istemedim bazen kendimle derin hesaplaşmalara
girdim. Yol hizmetlerini öğrendim, zakirleri dikkatle dinledim, bilmediğim sözü
biliyormuş gibi davranarak geçiştirmedim, orucumu tuttum ( bunu söylemek çok anlamlı değil ama
sizlerle paylaşmak istedim) Ceme girdim, Pir’im Pir Sultan’ın yanına yüzlerce
kez gittim, kurbanımı kestim 1985 yılından beri Serçeşme’ye gidip Hünkar Hace Bektaş’ı ziyaret ettim, eteğine yüz sürdüm, dergahı
niyaz ettim.. Boş defterden yavaş yavaş kitap olmaya başladım, her sayfanın
söyleyeceği söz vardı, okudum almadım, tekrar okudum, olmadı gönlümü açtım
yüreğimi vererek okudum. Kan artık başlamıştı sızmaya damarlarımdan içeri
yıllar geçtikçe damara sığmaz oldu, aşktı coşan damarda.
İsimler öğrenmeye başladım Aleviliğiyakından tanıdıkça, çok konuşulan isimler vardı, birde sessizce yolunu
yürütmeye çalışanlar, siyaset yapanlar vardı, ticaret yapmaya çalışanlar.
Profesörler gördüm, abdallar gördüm, dedeler, babalar, analar bacılar tanıdım.
Farkları gördüm, inanan yüreğin sesiile vazife yapanların dilinin ayrıtına vardım. Aşk ile girdiğim muhabbette
ağlamışım benim haberim yoktu ama zakirin bunu fark ettiğini düşündüm “yola çıkmamış mıydı o zakir, benim
ağladığımı nasıl gördüğünü” düşündüm.
Siyasetçilerin Aleviler içinde tercihiolan beyaz Türk’lerle karşılaştım, ayni bir zamanlar Kürtlerin içinde
karşılaştığım beyaz Kürtler gibi. Yazanları, çizenleri, ses verenleri bütün
bunları yaparken “be ne yapıyorum” diye seyredenlere de aşk ile kendinden
geçenlere de şahit oldum. Hepsi beni eğitti, şehirde dünyaya gelmiştim köye
gidince başka bir kültürü aldım, öğrendim.
Köydekilerin de kenttekilerin de bacısıoldum, açıkçası ummana dalmış bir yabancı yolcuydum ama çıkış yoktu oradan ya
yok olacaktım yeryüzünde tek başıma ya da daldıkça dalacak, varmaya çalıştıkça
yaklaşacaktım yola çıktığım adrese.
Çok etiketli insan da gördüm, parasıbol olanda, hamda gördüm, pişmeye çalışanda dünü başka bugünü başka olanı da
gördüm, adam olmayana “eyvallah” diyeni de, dedim ya hamdım pişmeye çalıştım,
boştum dolmaya çalıştım.
İsimler tanıdım belleklere yerleşmiş,profesörler, abdallar, dervişler ve ermişler.
Hiçbirinin etiketi değildi benigirdiğim yolda divane eden Aşk’tı, AŞK.
Bana miras değildi Kızılbaşlık,tercihimdi onun içinde doğarken benimle gelenlerden çok daha değerli, çok daha
önemliydi ve sevdim gittiğim bu yolu buydu beni peşinden sürükleyen. Bir kez
dahi Ceme girmemiş, hizmetten haberi olmayan, erkanı bilmezi yıllarca dinledim
yabancıydım ya.
Pir diyarı Banaz’dan sonra Serçeşme ileyakından tanıştım, yol hizmetlisi oldum değişmez, kararlı yalnız kalmayı dahi
göze alan fakir hizmetli.
Bu profesörün anlattığı Aleviliktekendimi hiç bulamadım, bulamadığım Aleviliğin içinde zaten hizmetli asla
olamazdım, sakın yanlış anlaşılmasın kendime göre Kızılbaşlık falan yazmadım
ozanların nefesleri, telli kuranın sesi benim kitabımdı. Anlattığı Aleviliğin
dışında başka da şeyler vardı o bölümde akillikler, tarlalar, arsalar, örtülü
ödenekler. Tekrar kendimi sorguladım yanlımı bakıyorum diye aklıma Sunalp
geldi; “ taş gibi askerlerimiz ne güne duruyor “ ibaresi ile başlayan sözleri
ve Alevi kızlarla ilgili değerlendirmeleri şamar gibi indi suratıma. Siyaset
yapıyordu ya kör oldu, sağır oldu, dilsiz oldu ve “orada!” durdu. Alevi
mitingleri gözümün önünden geçti şerit gibi bizlere bu büyüklerin! taktığı
isimler geldi bu da değildi seçtiğim Kızılbaşlık. Etiket mi yoksa itibarın
parlayan ışıklarımıydı bilmem ama çok arkadaşlarımız koştu profesörün toplantılarına, geldiler bu toplantıları öyle
bir anlattılar ki bana şamar gibi indi “ yanlışmıyım” diye düşündüm. Yine aynayı yüzüme tutmaya
cemalimi bir kez daha görmek ihtiyacı hissettim. Hatta bizim yakın
arkadaşlarımız “yolu iyi biliyor ( neyse bu temsil gücü) temsil gücüde iyi,
itibarlıda yol önderimiz olsun” falan bile diyorlardı alsana yüze inen bir
şamar daha.
Kendimi bulmaya çalışıyordum yasilkelenmek ihtiyacı doğuyordu zaman zaman.
Meclis koridorları kolunun altında birdosya “Diyanetten seçmeler, Alevi İslam Hizmetleri velhasıl ya ben Alevi-
Bektaşi- Kızılbaş değildim, ya da bu konuşulanlar Alevi dili değildi?
Kararım doğruydu inanç yalnız dayaşanabilirdi inanıyordum ve hiçbir hesabım olmadan yol hizmetlisiydim. İnandığım bu yola hiç kimse için,
hiçbir çıkar için değil Mazlumlar için, Sivas için, Maraş, Çorum, Gazi ve
Uludere için devam edeceğim bu benim siyasi tercihim, yol için devam edeceğim hizmet
için başımdaki Kızıl başlık için.
Önümüzdeki günlerde daha fazlaüzüleceğim kesin sıraya girip Diyanetten para alacak Sünni dedeleri! göreceğiz
belki de ama elbette Hüseyinlerde, yolu yürüten yürekli ocak dedeleri de,
onların hizmetlerini yürütmeye hazır inançlı taliplerde olacak.
Hak beni son nefesime kadarideallerimden ve yolumdan ayırmasın.
Emel SUNGUR
Not: Vasiyetimi
ailem ve sizlerle bir kez daha paylaşıyorum toprağa verilirken Dergahın Hakka
Yürüme Erkanı ile sırlanmak istiyorum.
|